| Konu: | Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 18.10.2017 |
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, kadınlarımızı mutlak sessizliğe mahkûm edecek bir tasarıyı görüşüyoruz. Yeni bir cinsiyet rejiminin inşa edilmesine, kadınsız bir kadın, hukuksuz bir hukuk yaratılmasına şahitlik ediyoruz. Bugün, kadının yaşamı, varlığı, hakları, namusu ve nasıl evleneceği hep erkekler tarafından tartışılıyor.
Bundan iki asır önce, Tanzimat günlerinde Ahmet Cevat şu soruyu sormuştu: "İslam kadına yüce bir hukuk bahşetmiştir fakat biz hukuku kadınlara layıkıyla verebiliyor muyuz?" Ne acı ki iki yüzyıl sonra, daha dün, kadınların Meclisin kapısından içeri alınmayarak şiddete maruz kaldığını gördük. İşte, bu 21'inci yüzyılda bile süregelen erkek tahakkümünün en acı göstergesidir.
Biz biliyoruz ki Medeni Kanun'la sorununuz var; içinize sindiremiyorsunuz, barışık değilsiniz, şeri hukuka geçmek istiyorsunuz, müftülere evlendirme yetkisini vermek de bunun bir adımıdır ancak İslam hukukuna baktığınızda göreceksiniz ki evlilik dinî bir akit değildir, ibadet olarak görülmemektedir. Dolayısıyla, İslam hukukunda din adamlarına nikâh kıydırma zorunluluğu yoktur ki şeri hukukla yönetilen Osmanlı'da dahi nikâh için imama ya da kadıya gitme zorunluluğu aranmamıştır.
Evet, Osmanlı'da nikâhı imamlar kıymıştır ancak bunun sebebi, okuma yazmanın yaygın olmadığı bir dönemde okuma ve yazmayı bilmeleri ve her mahallede yaygın biçimde bulunmalarıdır. Yani Osmanlı'da imamların nikâh kıyması dinin bir gereği değildir, medeni hayata ilişkin sosyolojik bir görevdir.
Doğal olarak buradan sormak istiyorum: Türkiye'de yeterli sayıda belediye memuru varken ne oldu da müftülere bu yetkiyi verme ihtiyacı duydunuz? Acaba, devlet okullarını kapatarak açtığınız ancak içini dolduramadığınız imam-hatipleri meşrulaştırmak için mi? Özendirici olmak adına bu okul mezunlarına yeni iş alanları açmak için mi? Zira, sağlıktan sosyal hizmetlere, yurtlardan cezaevlerine her alanda bu okul mezunlarının görevlendirilmesini başka nasıl yorumlayabiliriz?
Soruyorum: Müftüler nikâh kıyarsa ne olacak? Ülkemiz daha mı yaşanır bir hâle gelecek? İnsanların yüzü mü gülecek? Olacaklar belli, tam tersini savunsanız da "İmam nikâhlarını kayıt altına alıyoruz." derken, aslında dinî nikâhı zorunlu kılıyorsunuz. Öyle ya, imam nikâhını suç sayan maddeyi TCK'dan çıkararak ilk adımı atmıştınız zaten. Şimdi de nikâhları fetva düzenine bağlayarak evlilik kurumunu dinselleştireceksiniz. Bakın, birisi "Duydun mu, Ayşe ile Mehmet nikâhı belediyeye kıydırmış." derken bir diğeri "Vay dinsizler vay!" derse ne yapacaksınız, ne diyeceksiniz? Yapmayın değerli vekiller, bir de böyle ayrıştırmayın.
Yargının yükü bayağı ağır diyerek müftülere boşanma yetkisini de verecek misiniz acaba yarın? Böylece erkeklere "Boş ol." deme hakkını verip "Müftü huzurunda evlendim, mahkeme önünde hesap vermem." de dedirtirsiniz.
Başka bir konu da "Kilise nikâh kıyabiliyorsa müftüler niye kıyamıyor?" diyorsunuz. Arkadaşlar, kilisenin laikleşmesinin üzerinden yüzyıllar geçti. Bugün Avrupa'da devlet nikâhı kıyılmamışsa kilise asla dinî nikâhı kıymıyor, uymayanlara da para ve hapis cezası veriliyor. Oysa bizim ülkemizde hâlâ imam nikâhıyla yaşayan binlerce kadın var. Öte taraftan devlet nikâhının ardından kilise nikâhının yapılmasının sebebiyse Hristiyanlara göre ruhani bir otorite önünde gerçekleşmeyen evliliğin geçerli sayılmamasıdır. Çünkü evlilik, Hazreti İsa'nın kilise ve Tanrı'yla oluşturduğu kutsal birlikteliğin ifadesidir onlarda. Ancak yeryüzüne inmiş en ileri din olarak İslamiyet'te böyle bir onaya ihtiyaç yoktur, dolayısıyla bu polemiklere de gerek yoktur. Esas tartışılması gereken, bugün bizim ülkemizdeki kadınların çok yıllar önce haklarını almasına rağmen niye geri bırakıldıklarıdır.
Anayasa'ya aykırı olan bu düzenlemeyle bugün tarihe bir not düşüyoruz. Bu yetki beraberinde çocuk gelinleri yaygınlaştırır, çok eşliliği yaygınlaştırır, çocuk istismarını yasallaştırır, Medeni Kanun'u dinselleştirir, etkisizleştirir, namus cinayetlerine bahaneler çıkarır, sözlü doğum bildirimi çocukları savunmasız bırakır, istismarcıları cesaretlendirir, kadını ıslah etmeye çalışan zihniyete meşruiyet kazandırır.
Sonuç olarak ayrımcılığın karanlık sokaklarında kadınlarımızı dışlayan ve ötekileştiren dayatmanın yeni bir adımıyla karşı karşıyayız. Üstelik bunu sizin verileriniz gösteriyor bize çünkü ülkenin her yanında bugün, şu an ölen, istismara uğrayan hâlâ yüzlerce kadın var. Oysa Anadolu'nun binlerce yıllık kadim tarihi kulağımıza farklı şeyler fısıldıyor. Bakın, siz kadın için "Erkeğin eşidir." derken Orta Çağ'da Hacı Bektaş "Erkek kadının eşitidir." diyor. Aynı Hacı Bektaş "Kızlarınızı okutun, ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır." diyor. Siz "Kadının sırtından sopayı eksik etmeyin." derken bu toprakların ozanı Neşet Ertaş "İki büyük nimetim var; biri anam, biri yârim." diyor.
Türkiye'nin aydınlanma birikiminin karanlığı ve bu tasarıyı yırtacağına olan inancımla, kadınlara saygılı olun çünkü insanoğlunun anasıdır diyerek Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)