| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Cezai Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 24.10.2017 |
MHP GRUBU ADINA EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözüme başlarken gündem maddesi olan bu uluslararası anlaşmalar tabirine biraz dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu cetvelde 13 tane metin var. Bu metinlerin hiçbiri antlaşma değildir, bunlar anlaşmalardır. "Antlaşma" demek başka bir şey, "anlaşma" demek başka bir şey. Antlaşma, eski tabirle muahede, "treaty" yani Lozan bir antlaşmadır. Ama, iki ülke arasında yapılan anlaşma antlaşma değildir. Zaten metne baktığınızda göreceksiniz -hiçbir tabir bir yerde- 13 örnekten 12'si değişik ülkelerle; 2'si Katar'la, 1'i Fransa'yla, 1'i Çin'le, 2'si Britanya'yla, 2'si Nijer'le, Ukrayna'yla, Kosova'yla, Arnavutluk'la, Sırbistan'la; hiçbirinde "antlaşma" tabiri geçmiyor. Burada "anlaşmanın uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı" veyahut "mutabakat zabtının uygun bulunduğuna dair bir kanun tasarısı" yazıyor. Binaenaleyh, bunlar antlaşma değildir, bunlar anlaşmalardır; sekretaryanın bu hususu göz önünde bulundurmasını temenni ederim ve Komisyondaki arkadaşların, bilhassa Komisyon Başkanımızın bunun dikkatinden geçmemesi lazım gelir.
Sayın Başkan, ben bu konuşmamda iki husus üzerinde durmak istiyorum: Birincisi, dış politika meseleleri üzerinde; ikincisi, hepimizin bugün dikkat kesildiği Kerkük meselesi üzerinde.
Şimdi, dış politikadaki gelişmeler, komşularımızdaki gelişmeler bizi üzecek noktaya kadar gelmiştir. Yani, Irak'taki hadiseler, gelişmeler; Suriye'deki hadiseler, gelişmeler bizim iç huzurumuz, bizim güvenliğimiz ve bizim beka meselemiz hâline gelmeye başlamıştır ki burada iktidar ile muhalefet arasında fazla bir fark, bir görüş farkı yoktur. Ve şüphesiz ki muhalefet ve iktidar mensupları bugünkü bu sıkıntıdan çıkmanın yollarını ararken birbirlerine destek olmaları lazım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatip şu anda kürsüde konuşma yapıyor, arkada kendi aranızda konuşuyorsunuz; lütfen, dinleyelim sayın hatibi.
Buyurun Sayın İhsanoğlu.
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Türkiye'nin bugün takip ettiği dış politika bizim istikrarımızı ve huzurumuzu tehlikeye sokacak noktaya gelmiştir. Bizim temennimiz, bunun bu şekilde devam etmemesidir, bizim dış politikamızın millî menfaat ekseninde olmasıdır. Millî menfaat demek, ülkenin güvenliği, ekonomisi, toplumun ferahı ve egemenliğinin zedelenmemesi meselesidir; millî menfaat budur, zaten başka bir kriter de olmaması lazım gelir.
Şimdi, Türkiye'nin kırmızı çizgileri maalesef istediğimiz gibi kalmadı yani Suriye'yle olan 911 kilometrelik sınır 98 kilometreye düşmüştür; bu, çok tehlikeli bir hadisedir, onun için biz partide Fırat Harekâtı'nı ve İdlib Harekâtı'nı destekledik fakat dış politikada ilk attığınız adım son atmanız gereken adımsa veya son attığınız adım ilk atılması gereken adımsa orada bir sıkıntı vardır. O bakımdan bizim temennimiz, Sayın Başbakanın göreve geldiği günden itibaren söylediği gibi, bölgede ve dünyada dostlarını artıran, düşmanlarını azaltan bir dış politika anlayışının bölgesel iş birliğini güçlendirmesi ve bölgesel kalkınmayı komşularımızla birlikte sağlamamızı hedefleyen bir politika görmek istiyoruz fakat ne yazık ki komşularla olan münasebetler daha da sıkıntılı bir devreye geliyor ve bu arada da dost olmayanlara, eski dostları dost olmama statüsüne değiştirmekte hızlı gelişmeler görüyoruz.
Şimdi, buradan çıkmak için ne yapmak lazım: Birincisi, stratejik bir planın olması lazım ve bu stratejik planın hakikaten derin bir plan olması lazım. Uzun vadeli birkaç adımdan oluşan -birinci adım, ikinci adım, üçüncü adım- değişik ihtimaller üzerine kurulması lazım, bunun yapılması lazım gelir. Bir aksiyon, bir reaksiyon ve arka arkaya farklı istikametlere savrulmak çok zararlıdır. Türkiye küçük bir tekne değil ki hızlı bir şekilde hareket etsin, Türkiye büyük bir transatlantik gemidir. Bunun hareket istikameti, hareket kabiliyeti hızlı olmaz, olması yanlış olur. Onun için Türkiye'de dış politikada istikrar unsuru, tutarlılık unsuru ve güvenirlilik unsurunun sağlam bir şekilde tutulması lazım ve bu politika her şeyden önce şahıs merkezli olmamalı, kurumlar arasında, kurumlar vasıtasıyla olmalı.
Şimdi, mesela, Irak'la olan münasebetlerimizde, hepimiz hatırlıyoruz, Başika kampı meselesi vardı. Başika kampı ne oldu? Başika kampı, o gün bizim devlet erkânımız ile bir Musul Valisi arasında varılan anlaşmaya göre yapılmıştır ama -Merkezî Hükûmet Bağdat'ın üzerinden geçmeden olduğu için- geçen sene Bağdat Hükûmeti bize dedi ki: "Çekin askerlerinizi." ve Arap Ligi'ne gitti, başka uluslararası kuruluşlara gitti, bizim aleyhimize kararlar çıkarttı. Başika kampında kimler eğitim gördü? Peşmergeler eğitim gördü, Başika kampında peşmergeler. Peki, biz bunu Bağdat Hükûmeti vasıtasıyla yapsaydık daha iyi değil miydi? Orada Necifi ailesine mensup birisinin bizi desteklemesi, onunla bizim anlaşma yapmamız doğru bir şey değil. Bu, ancak resmî bir merkezî devlet, federal devlet sistemi içerisinde olur. O bakımdan, bu konuda bizim gerçekten dış politikada bu zor günlerde bu hususlara itibar etmemiz lazım ve tabii diplomasinin çok değişik enstrümanları var, onların kullanılması lazım yani bir "double-track" dedikleri, iki güzergâhlı, çok güzergâhlı politikalar var, arka kapı diplomasisi var ve değişik yollar var. Bunları denemek lazım çünkü dış politikada her şeyin iç politikada olduğu gibi alenen söylenmesi mümkün değildir, faydasından bir şey çıkmaz, zararı olur. O bakımdan, bu stratejik planlama içerisinde küçük ittifaklar vesaire olabilir ama bir günde dünyanın iki büyük kutbu arasında savrulmak da herhâlde doğru dürüst bir dış siyaset anlayışı değildir. O bakımdan, bugünlerde bu beka sorunuyla karşı karşıya geldiğimiz bir zaman içerisinde bunları gözden geçirmemiz lazım ve tabii, Türkiye'nin millî menfaatleri, Türkiye'nin toprak bütünlüğü, Türkiye'de merkezî hükûmetin egemenliği ancak komşularındaki benzerlerinin bulunmasıyla mümkündür. Yani Suriye'nin toprak bütünlüğü, Suriye'nin egemenliği, Irak'ın toprak bütünlüğü, Irak'ın egemenliği korunduğu müddetçe bizimki de korunacaktır. Aksi takdirde onlarınki bölündüğü zaman bu zincirleme reaksiyonu durdurmak mümkün değildir. Buna dikkatle bakmak lazım. Mesele sırf o iki ülkede değil, bütün bölgeyi dalga dalga bu hadiseler sarıyor. Yemen'e bakmak lazım, Libya'ya bakmak lazım, Körfez'deki Körfez ülkeleri ile İran arasındaki meselelere bakmak lazım. Körfez'deki beş ülke arasındaki kavga, Suudi Arabistan bir tarafta Katar bir tarafta ve Körfez İşbirliği Teşkilatının çökmek üzere olduğunu görmek lazım. Bugün, Kuveyt Emirinin beyanatı var "çöküyor" diyor. Bütün bunlarda bizim taraf tutan bir politika takip etmemiz değil, bitaraf olan ve herkesle iyi geçinen... Çünkü biz büyük devletiz ve biz bu bölgede söz sahibiyiz. Ama bunu davul zurnayla yapamazsınız, davul zurnayla yaparsanız millet gelir, beş dakikada seyirlik durumunda olur ve kaçar sizden. Bunun ustaca yapılması lazım, bunun üslubu var, esasları var, diplomasinin enstrümanları var, bunlarla yapılır. O bakımdan biz diyoruz ki: Bu dönemde, bu beka dönemini, beka mücadelesi verdiğimiz ve herkesin bu konuda hassas davrandığı bir dönemde bunları iyiden tezekkür etmek lazım.
Ben üçüncü olarak konuşmamda Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kerkük üzerinde durmak istiyorum. Bugün Kerkük'te bizim, hepimizin belirli bir hassasiyeti vardır ve biz Kerkük'ü Misakımillî hududu içerisinde bildiğimiz için ve orada Türkmenlerin varlığıyla ilgili çok hassas olduğumuz için bu konuyla hepimiz ilgileniyoruz. Fakat şurada bir husus var, ona dikkat etmek lazım. Kerkük, sırf son günlerde değil, Irak'ta Irak devleti oluştuktan sonra yani Bağdat, Basra ve Musul vilayetlerinin İngiliz işgali altında birleştirilip Irak devleti, önce krallığı inşa ediliyor, 1958'de de darbe oluyor, 1958'den sonraki darbe içerisinde Arap Baas Partisi iktidara hâkim oluyor. İşte, Arap Baas Partisinin iktidarı esnasında Türkmenlere karşı çok büyük baskılar yapıldı ve onlar orada yalnız kaldılar. Saddam geldiği zaman daha kötüsü oldu. 2003'teki Amerikan işgaliyle yine bu sefer Arap Baas Partisi değil, peşmergelerin ve Kuzey Irak'taki federal Kürdistan bölgesinin baskısı altında işte Kerkük işgal edildi peşmergeler tarafından. Son olarak da referandumdan sonra Talabani peşmergesinin çekilmesi ve Bağdat ordusunun ve Haşdi Şabi'nin Kerkük'e girmesi neticesinde oradaki Türkmenlere kendi vatanlarında kalma imkânı sağlanıyor.
Şimdi, Türkiye'nin önünde çok önemli bir sorumluluk ve fırsat vardır; bunun da çok doğru bir şekilde yapılması lazım geliyor. O bakımdan ben, müsaadenizle bugün Sayın Başkanımızın, Genel Başkanımızın söylediklerine atıf yaparak sözümü bitirmek istiyorum.
Şimdi, 2003'te Kerkük'e müdahale edildi ve orada demografik şey yapıldı; bu, Saddam zamanında da yapıldı. O bakımdan Kerkük'teki Türkmenlerin maruz kaldığı demografik zorlamalar sırf son günlerin eseri değil, ta Saddam'dan itibaren devam ediyor. Onun için, bugün yeniden teşekkül ederken Kerkük'te özel bir statünün düşünülmesi lazım. Yarın Irak Başbakanı Sayın Abadi geliyor, görüşme olacak. 2014'te de geldi, görüşme oldu fakat görüşme bittikten sonra gitti, "Güçlerinizi Başika kampından çekiniz." dedi. Şimdi, bizim temennimiz, yarın Hükûmetimizin, Iraklı müttefikleriyle, komşularıyla, muhataplarıyla Kerkük meselesini iyi tezekkür etmeleri ve bunu ahdî ve akdî bir belgeye bağlamalarıdır. Çünkü bugün eğer biz Kerkük için bir özel statü sağlama imkânını kaybedersek bir daha gelmez. Bugün, bir fırsat doğmuştur; bu referandumdan bir fırsat doğmuştur, bu fırsatı bizim iyi değerlendirmemiz lazım, bu da yarın bizim Hükûmetimizin Irak Hükûmetiyle, iki Başbakanın görüşmesine bağlı bir hadisedir. O bakımdan, biz diyoruz ki: Bu şerden hayır doğsun ve Kerkük tekrar eski demografik yapısına dönsün, Kerkük'ün statüsü yeniden belirlensin ve Türkiye orada söz sahibi olsun. Bugün haritalar yeniden çiziliyor, bunların hepsini konuşuyoruz, biliyoruz ama bu bir gerçektir, bu bir gerçektir, bunu unutmamak lazım, göz ardı etmemek lazım çünkü haza harita değişirse bizim burada da harita değişecektir, bunu bilmek lazım. Eğer biz haritaların, bu Sykes-Picot haritalarının bugünkü statükosunu koruyamazsak yarın bunun ceremesini çekeceğiz.
Bu sözlerimle hepinizi saygıyla selamlarım. Yaklaşan Cumhuriyet Bayramı'mız münasebetiyle de hepinizin bayramını tebrik ederim. Teşekkür ederim efendim, sağ olunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın İhsanoğlu.
Şahıslar adına ikinci konuşmacı, Eskişehir Milletvekili Sayın Cemal Okan Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)