| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 06.12.2017 |
HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; doğrusu bu kanun teklifi ilk önüme geldiğinde, okuduğumda yani müthiş, çok güzel dedim. Ya, bu kanunu desteklememek haksızlık olur. Niye? Çünkü şöyle başlıyor: "Türkiye'yi, kültürel mirasını, Türk dilini, kültürünü ve sanatını tanıtmak..." Aman ne güzel dedik ama sonra döndük baktık, "Ayinesi iştir kişinin..." var ya, o "Ayinesi iştir kişinin..." kısmına döndük baktık; yönetim kuruluna bir baktık ki aman Allah'ım, 10 yönetim kurulu üyesi var, bu yönetim kurulu üyelerinin hiçbirisinin bu yasada yazılan amaçla hiçbir ilgisi yok, buna ilişkin bir yasal kriter de yok. Nitekim az önce Sayın İhsanoğlu çıktı, gayet nazik bir üslupla sizi uyardı. Hepiniz de Sayın İhsanoğlu'nun bu uyarısını alkışladınız, demek ki uyarıların tamamını yerinde buldunuz. Ben de aynen katıldığımı ifade ediyorum.
Şimdi, bu vakıf Türk dilini, Türk tarihini, Türk kültürünü tanıtacak ama Türk Dil Kurumu yok, Türk Tarih Kurumu yok, Türk sanatını tanıtacak Devlet Opera ve Balesi yok, Devlet Tiyatroları yok, hiçbirisi yok. Burada ne olduğunu aslında biz biliyoruz. Sayın Engin Özkoç, Sayın Tuncay Özkan'la birlikte bu vakfı yurt dışına gittik, bizzat yerinde ziyaret ettik. Gördük ki aman Allah'ım, ne güzel, yurt dışında Vahabi kültürünü yaymak üzere planlanmış olan, AKP'nin bir arka bahçesi vakfıymış meğerse. Vakfın içerisinde Atatürk yok, Atatürkçülük yok, vakıfta Atatürk'le ilgili bırakın bir tane fotoğrafın olmasını, vakfın yayınlarının hiçbirisinde "Atatürk" kelimesi hiçbir yerde geçmiyor. Türklük, Türkçülük vesaire bunların hiçbirisi yok, Türk kültürü yok, vakfın bunlarla hiçbir alakası yok. Vakıf, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde AKP'ye arka bahçe olarak planlanmış bir vakıf. Şimdi, bu vakfın arkasına gri pasaportlu, hazineden finanse edilmiş olan, yurt dışında ciddi anlamda örgütlenmiş bir kadroyla AKP arka bahçesi organizasyonu planlamışsınız. Bu vakfa bu yoksul insanların harçlarıyla sağlayacağınız her kuruş finansman Türk halkının vicdanını yaralamıştır. Bu vakfın ne Türk halkının vicdanıyla ne Türk diliyle ne Türk tarihiyle ne Türk kültürüyle hiçbir ilgisi yoktur; bu arka bahçe vakfınızdır. Buraya verilecek vergilerin içerisinde halkın, o yoksul insanların gidecek vergi paylarını yandaşlarınıza yeni bir hortum kapısı olarak görüyorsanız da gidecek her kuruş haram olsun, haram olsun, zıkkım olsun diyorum! Ona ilişkin denetim görevini de en sıkı şekilde yerine getireceğiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, az önce burada Sayın Eren Erdem'in bir uyarısı üzerine kendisine de o uyarısı konusunda eleştiriler getirdiniz. Ben de bir hatırlatmada bulunayım isterseniz size. Bakın, 1/5/2005 tarihinde Sayın Başbakan -o zaman dönemin Başbakanı- Sayın Recep Tayyip Erdoğan Kudüs'ü ziyaret ediyor. Kudüs ziyaretinde kendisini karşılayan İsrail Başbakanı diyor ki, aynen cümle şöyle: "Yahudi milletinin başkenti, İsrail'in başkentine hoş geldiniz." O dakika Sayın Başbakan "Biz buraya Yahudi milletinin başkentine gelmedik Kudüs'e geldik, burası başkent değildir." deyip derhâl o görüşmeye son verseydi, o seyahate son verseydi ve Türkiye'ye dönseydi emin olun bugün her türlü övgüyü hak edecekti. (CHP sıralarından alkışlar)
Ama Sayın Başbakan o sözleri tekrar tekrar kendisine söyleyen İsrail Başbakanının bütün söylemlerine rağmen hiçbir şey söylememiştir. Onun için hani kendisinin çok kullandığı bir söz var ya: Men dakka dukka. Neydi o? Çalma kapıyı, çalarlar kapını. Niye? Çünkü hariciyecilere "kokteyl memuru" derseniz, hariciyecilere "monşer" derseniz ve binlerce yıllık bu ülkenin insan akıllarıyla üretilmiş olan milyonlarca aklın ortak dış politikasını elinizin tersiyle bir kenara koyarsanız ve ondan sonra "..."(x) bir dış politikayı Türkiye'nin gündemine koyarsanız, işte, her gün dış politikada böyle kaybederseniz ve bunun bedelini hep birlikte ağır öderiz.
Zarrab davası konusundaki tartışmayı da ilgiyle izledim. Orada da Amerika Birleşik Devletleri'nde Türkiye'ye karşı yürütülmüş millî bir davadan iddia ediyorsunuz. Bunu şöyle anlayabilirim: Eğer İran ambargosunun delinmesi tartışma konusu olsaydı şüphesiz buna -size samimiyetimle söylüyorum- ben de destek verebilirdim. İran ambargosunu delen Alman firmaları da vardır, Amerikan firmaları da vardır, dünyanın bir çok firması İran ambargosunu delmişlerdir. Ama işin rüşvet kısmı ne oldu? Oraya bir gelelim. Halk Bankasının avukatı diyor ki: "Bu Rıza Sarraf bizim Süleyman Aslan'a bir sürü rüşvet verdi." Halk Bankasının avukatı, parasını bizim vergilerimizle verdiğimiz devletin avukatı diyor ki: "Rıza Sarraf Süleyman Aslan'a rüşvet vermiştir, Süleyman Aslan rüşvetçidir." diyor. O ne olacak? Buraya ne söyleyeceksiniz? Devletin avukatı, sizin avukatınız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin avukatının bu beyanını savcı duymayabilir, siz bunları duymamazlıktan gelebilirsiniz ama bilin ki hukuk asla unutmaz, bunlarda zaman aşımı olmaz. 3628 sayılı Yasa'ya bakın. O yasa tarih boyunca bu sorumluların yakasındadır, peşindedir, onları kovalayacaktır. Yasa da kovalayacak, biz de kovalayacağız. Yasalar mutlaka gerçekleşecek. Adaletin kanayan yarası mutlaka yerine gelecek ve dinecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.