GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:33
Tarih:06.12.2017

CHP GRUBU ADINA HİLMİ YARAYICI (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Yarayıcı, bir dakika...

Sayın milletvekilleri, lütfen uğultuyu keselim, Sayın Yarayıcı konuşuyor.

Buyurun.

HİLMİ YARAYICI (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle, Birleşmiş Milletler ile ülkemiz arasında yapılan antlaşmaları ilke olarak uygun bulduğumuzu belirtmek isterim.

Son yıllarda iktidar kendisini rahatsız edecek hangi gelişme yaşanırsa hemen "Bize darbe yapılıyor, kumpas kuruluyor." yaygarasına sarılıyor. Halk, yaşadığı çevreye sahip çıkmak için sokağa çıkıyor "darbe" diyorsunuz, gayriresmî iktidar ortağınız Fetullah'la aranız bozuluyor, hırsızlığınızı ifşa ediyor "darbe" diyorsunuz. Her olaydan illaki bir mağduriyet yaratıyorsunuz. Zarrab olayından bile mağduriyet çıkarma peşindesiniz. Ne mağduriyeti arkadaşlar, siz kimi kandırıyorsunuz? Ortada basbayağı kirli bir rüşvet çarkı var. Belgeleri, "tape"leri hepimiz gördük. Girdiğiniz kirli ilişkilerden milyon dolarları iç ediyorsunuz ama her ne hikmetse sonuçta yine siz mağdur oluyorsunuz. Neymiş? İran'a uygulanan ambargoya uymak zorunda değilmişiz, ülkemizin çıkarları için ticaret yapmışız, bu kimseyi ilgilendirmezmiş, -miş, -miş, -miş. Arkadaşlar, size "Ticaret yapmayın." diyen mi oldu? Normal ticaret yapsaydınız size kim ne diyecekti ki? Aldığımız petrol ve gaz karşılığında İran'a gıda, insani yardım malzemesi, ilaç ve zirai üretim ürünleri ihraç etmemize yasak koyan mı vardı?

İşin özünü size anlatayım. Reza'nın itiraflarından ve "tape"lerden anlıyoruz ki İran'a yapılan bir ticaret micaret yok, her şey sahte, her şey yalan. İran'dan aldığımız gaz ve petrolün karşılığında Halk Bankasında İran adına açılan hesaptan yapılan ihracatın parası ihracat yapan firmaya ödenmesi gerekirken bunu da yapmamışsınız. Peki, ne yapmışsınız? Bakanlarınızla, bürokratlarınızla bir olmuş Zarrab'ın şirketleri üzerinden yapılan hayalî ihracattan avanta almış ve cebinize atmışsınız. Peki, bu paraları cebe indirirken başka ne yapmışsınız? İran'a gerçekten ihracat yapmak isteyen firmaların önüne çeşitli engeller koymuş, tüm paranın Zarrab'ın şirketlerine geçmesini sağlamışsınız. Ne diyor mahkemede Zarrab? "İran'a hiçbir dönem ürün ihracatı yapmadım, hayalî ihracat yaparak kara para akladım." diyor. Hâl böyleyken ulusal çıkarlarımız lehine hangi ambargoyu delmişiz? Buradaki ulusal menfaatimiz nedir? Hazinemize ne kadar para girmiş? Çıkın, rakam rakam açıklayın da biz de bilelim. Çıkın, mertçe deyin ki: "Biz Reza denen sahtekârla hiçbir menfaat ilişkisine girmedik. Biz ambargoyu Türkiye halklarının lehine ticaret yaparak şu, şu, şu ürünleri sattık. İşte faturalar burada, ödenen vergi bu, ticari kazancımız da şudur." Siz söylemediğiniz için, şimdilerde, gönlünüzün efendisi Zarrab, Amerikan mahkemelerinde belgeleriyle tek tek anlatıyor. O anlattıkça sizi bilmem ama biz utancımızdan yerin dibine giriyoruz. Hırsızların ülkemizi düşürdüğü durumu gördükçe de içimiz kan ağlıyor. Siz Zarrab'tan avanta alıp gününüzü gün ederken, koca koca bakanlarınız kendisine ödüller vermek için sıraya girmişken halkımız ne durumdaydı; bilginiz var mıydı acaba?

Yüreğinizde bir parça vicdan taşıyorsanız anlatacağım yaşanmış bu trajediyi dikkatle dinleyin lütfen: Adana'da eşi işsiz kalan, ev kirasını sekiz aydır ödeyemeyen 26 yaşındaki Emine Akçay, çocuklarının üşüdüğünü görünce cebindeki son parayla odun almaya gider. O kadar az parası vardır ki oduncu "Bacım, bu paraya odun mu olur?" der ama anne Emine Akçay ısrar eder. Oduncu hâline acır, para almadan bir çuval odun verir. Emine Akçay o bir çuval odunu alıp eve gelir. Odunlar ıslandığı için yanmaz, lastik parçalarını tutuşturmaya çalışır, o da olmaz. Emine Akçay çocuklarının ısınması için çalıştırdığı saç kurutma makinesini küçük oğluna verir, kendisi içerideki odaya girer ve tavandaki salıncak demirine ip bağlayarak kendini asar. Anlattığım ezilmişliğin, acının, çaresizliğin, yoksulluğun ta kendisidir. Eğer siz o dönemde bu ülkenin çiftçisinin, üreticisinin, sanayicisinin ürünlerini İran'a satıyor olsaydınız binlerce işsizimiz için yeni istihdam alanları açılacak, belki de Emine'nin eşi iş bulacak, o da bugün aramızda, çocuklarına sarılarak birlikte olacaktı.

Şimdi, iktidar, bizden tüm bunları unutmamızı, Türkiye'ye karşı bir komplo kurulduğuna bizi ikna etmeye çalışarak aynı gemide bulunduğumuzu ima ediyor. Batarsak hep beraber batacağımıza inanmamızı istiyorsunuz. Yazar Fatih Yaşlı'nın yazısındaki gibi, aynı gemide falan değiliz arkadaşlar. Biz, Ermenek'te maden ocağı göçüp işçiler suyun altında kaldığında sorulan "Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı?" sorusunun ta kendisiyiz, Soma'da tekmelenen maden işçileriyiz, işçi çadırlarında, tarikat yurtlarında yanan bedenleriz, Ensar Vakfı yurtlarında istismar ettiğiniz çocuklarız, işinden KHK'lerle ihraç edildiği için direnen ve otuz beş kiloya düşen onurlu öğretmen, akademisyen Nuriye'yiz, Semih'iz.

Sizler ise denetlenmeyen, maden ocakları, cezalandırılmayan patronlar, çocukları, kadınları, işçileri göz göre göre ateşe atanlar, vergi cennetlerinde milyon dolarlar aklayanlar, iktidar nimetleriyle gemileri yürütenlersiniz. Ve şimdi gemiyi batırırken bizleri de dâhil etmeye çalışıyorsunuz. Kusura bakmayın, bizi unutun çünkü biz bu kirli oyunda yokuz. Öyle "FETÖ'nün metönün kumpasları" sözlerinize de karnımız tok. Güya 17-25 Aralık operasyonlarına dek hiçbir şeyden haberiniz yoktu değil mi?

Peki, Nisan 2013'te Millî İstihbarat Teşkilatının hazırladığı bilgi notunu ne yapacağız? Verecek bir cevabınız var mı? Soruyorum: MİT, bilgi notunda Zarrab'ın yönettiği kara para trafiğinde bakanların da rol aldığını, duyulursa bunun Hükûmete zarar vereceğini size söylemedi mi? Söylediyse, o bakanları, bürokratları derhâl görevden alıp Zarrab'ı içeriye neden tıkmadınız? Yoksa işin ucu çok daha yukarılara mı dayanıyordu?

Bir adım daha ileriye gideyim, duayen gazetecimiz Uğur Dündar geçtiğimiz cuma günü ortaya bir iddia attı ve o iddia bugüne kadar bir kez olsun yalanlanmadı. Ne diyor Sayın Dündar iddiasında? Diyor ki: "19 Aralık 2013 tarihinde, e-postama, ekinde birtakım dekontların da bulunduğu bir ihbar mektubu ulaştı. İhbar mektubunda Reza Zarrab'ın adamlarının üzerine kurduğu paravan şirketlerle 87 milyar dolarlık bir parayı akladığı, bunu da Maliyenin denetiminden kaçırarak gerçekleştirdiği öne sürülüyor. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı, MASAK ve Maliye Bakanına hitaben yazılan ihbar mektuplarındaki iddiaları doğrulamak için de birtakım dekontlar eklenmiştir."

Şimdi, sıkı durun, ihbar mektubunun yazıldığı tarih ne biliyor musunuz? 11 Aralık 2012, yani "FETÖ kumpası" dediğiniz 17-25 Aralık operasyonlarından tam bir yıl önce yazılmış. Peki, dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanlar, Maliye Bakanı, MASAK ne iş yapmış? Hiç. Yanlış duymadınız, koskoca bir hiç. İhbarcı, yapılmadığını görünce ne yapıyor dersiniz? Gidiyor, tüm belgeleri Bugün gazetesine sunuyor. Ne yapıyor bu cemaatçi gazeteciler? Onlar da Zarrab'a bu olayı anlatıyor ve olayı örtbas etmek için ondan avanta istiyor. Devreye İçişleri Bakanı giriyor, "Bu haberi yayınlarsanız Beyefendi rahatsız olur." diyerek üstü kapalı tehditte bulunuyorlar.

Şimdi, bize "Ana hıyanet partisi" diyenlere soruyorum: Kumpas bunun neresinde? Darbe bu işin neresinde? Cemaatin gazeteleri bile haberi yapmıyorsa, avantaya ortak olmaya çalışıyorsa, cemaat kumpasını bize açıklayın, biz de öğrenelim. Olayı örtbas eden iktidar suçlu değil de açığa çıkaran polisler mi suçlu? Buna mı inanalım?

Tüm bu anlattıklarım Zarrab davasının özüdür. Hiç kimse "millî çıkarlarımız" teranesine sarılmasın. Bu kirli ilişkide İran kazanmıştır, Zarrab kazanmıştır, avanta alan bakanlar kazanmıştır, kaybeden ise çiftçisiyle, üreticisiyle, sanayicisiyle yoksul, emekçi halkımız, Türkiye halkları olmuştur. Çalan siz olmuşsunuz, faturasını yoksul halkımıza ödettireceksiniz, bunun dışında başka hiçbir gerçeklik yoktur. O yüzden yalanlara sarılmayı bırakın artık, yalanlarınıza karnımız tok.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.