| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı İlk Görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 11.12.2017 |
AK PARTİ GRUBU ADINA CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 mali yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle 15 Temmuzda ikinci defa "gazi" unvanı alan Meclisimizin tüm mensuplarını saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bugün vefat eden İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar Bey'e Allah'tan rahmet diliyorum.
Konuşmamın hemen başında, 2018 yılı bütçemizin ekonomimize, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Başta Maliye Bakanlığımız ve ekonomi yönetimi ile Plan ve Bütçe Komisyonu olmak üzere hazırlık sürecinde görev alan, Meclis öncesinde ve Meclis sürecinde katkı sunan herkese teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin aralıksız olarak sunduğu 16'ncı bütçeyi müzakere etmenin onurunu yaşıyoruz. Bu durum, geçmişle mukayese edildiğinde ülkemizin nereden nereye geldiğinin en açık göstergelerinden bir tanesidir. 16'ncı bütçe, siyasi istikrar içinde sağlanan ekonomik istikrarın bir yansımasıdır. Bu başarı esas itibarıyla bizlere destek vererek bugünlere gelmemizi sağlayan milletimizin başarısıdır. Geçmişte birçok ekonomik kriz yaşayan halkımız, siyasi istikrar olmadan ekonomik istikrar olamayacağını gayet iyi görmüştür. Milletimizin son on beş yılda yapılan seçimlerde partimize ardı ardına zaferler yaşatarak siyasi istikrarı pekiştirmesi, yüksek sürdürülebilir ekonomik büyümenin de önünü açmıştır.
Değerli milletvekilleri, ekonomilerde öngörülebilirlik son derece önemlidir. Geleceğe ilişkin belirsizlikler, yatırımlar başta olmak üzere, ekonomik gelişmelerin önünde en önemli engellerden biridir. Bu anlayışla yola çıkan hükûmetlerimiz ekonomide temel iki kavramı; istikrar ve güveni esas almıştır. Bu iki kelime on beş yıllık başarımızın özeti, Türkiye ekonomisinin büyük dönüşümünün anahtar kelimeleridir. Politikalarını şeffaf bir şekilde halkımızla paylaşan partimiz belirsizlikleri azaltmış, öngörülebilirliği güçlendirmiştir. Acil Eylem Planı'yla başlayan ve artık bir AK PARTİ klasiği hâline gelen bir süreç her seçimde yaşanmıştır. Seçim beyannamesinde yazılan politikalar seçim sonrası Hükûmet programına dönüştürülmüş, Hükûmet programları ise takvime bağlanan eylem planlarıyla hayata geçirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, güven zor kazanılır, kolay kaybedilir. AK PARTİ, tutamayacağı sözü vermeyen, insanımızı boş vaatlerle aldatmayan, verdiği sözleri ise sıkı sıkıya takip eden bir anlayışla güveni inşa etmiştir. AK PARTİ öncesi dönem, siyasete olan güven son derece düşük düzeylere gerilemişti. AK PARTİ hükûmetleri, sadece bir partiye değil, topyekûn siyaset kurumuna olan güveni artırmış ve böylece sivil siyasetin ve demokrasinin zeminini sağlamlaştırmıştır.
En son 900 bine yakın alt işveren, kamuoyunda bilinen adıyla taşeron çalışanı ilgilendiren konuda attığımız adımın da gösterdiği üzere, partimizin siyasi anlayışı aldanan ve aldatan olmamak üzerine kurulmuştur, böyle de olmaya devam edecektir. Güven veren politikalar sayesindedir ki 2002 yılında bütçe harcamaları içinde yüzde 43'ü aşan faiz ödemeleri yerine bugün yüzde 9 civarında faize pay ayıran, ekonomik ve sosyal hedeflere hizmet eden bütçeler gelmiştir. Bütçe açıklarını yüzde 11'lerden yüzde 1-2'lere çeken bu anlayış mali disiplinle başarılmıştır. Aynı anlayış 2018 bütçemizin de temelini oluşturmaktadır. İyi yönetimle kaynaklar rant yerine hizmete yönelmiş, akılcı kullanılan kaynakların ise bereketi artmıştır. İktidara geldiğimizde 8,5 yıl olan kamu yatırımlarının ortalama tamamlanma süresi, bu süreçte 3,7 yıla kadar inmiştir. Aynı dönemde sağlanan güçlü düzenleyici çerçeveyle geçmişte kriz kaynağı olan bankacılık sektörümüz farklı bir döneme girmiştir. Küresel krizde gelişmiş ülkelerde bankalar batarken ülkemizde en küçük bir hasar oluşmamıştır. Bugün yüzde 17'ler üzerinde sermaye yeterliliği ve 3 civarı takipteki alacaklarla bankacılığımız sapasağlam ayaktadır.
Katılım finans başta olmak üzere İstanbul Finans Merkezi Projemiz kapsamında yeni finansal araçlarla yolumuza devam ediyoruz. 2018 bütçe döneminde de aynı anlayışla hareket edeceğiz. Ayakları yere sağlam basan politikalarla halkımıza verdiğimiz sözleri hayata geçirmeyi ve kaynaklarımızı verimli kullanmayı sürdüreceğiz.
Değerli milletvekilleri, ekonomi ve bütçe, bizim için kuru rakamlardan ibaret değildir, esas olarak insanımızın refahını artırmanın, geleceğini güvenle inşa etmenin yollarıdır. Bütün politikalarında insanı esas alan Adalet ve Kalkınma Partisi, kurulduğu günden itibaren ekonomiyi her zaman öncelikli bir alan olarak ele almıştır. Ekonomik gelişme ile sivil ve demokratik siyaset anlayışını el ele hayata geçiren Hükûmetimiz ekonomik alanda da, demokratik özgürlüklerde de sessiz bir devrim gerçekleştirmiştir. Alt orta gelir seviyesinde olan ülkemiz, 2003-2016 yılları arasında gösterdiği performansla üst orta gelir grubuna terfi etmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisinin ekonomi politikaları başarılı olmuştur. Bunun en açık kanıtı, halkın partimize artarak verdiği demokratik destektir.
Diğer yandan ekonomik başarı, rakamlarla da ölçülebilir. Rakamsal açıdan ekonomide başarıyı iki şekilde ölçmek mümkündür: Birincisi ülkenin geçmiş performansıyla mukayese, ikincisi ise dünyanın performansıyla mukayesedir. 2003-2016 döneminde ekonomimizin ortalama yıllık büyüme oranı yüzde 5,6 gibi yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir. 1990'lı yıllarda bu oranın 3,8 olduğu gerçeği dikkate alındığında AK PARTİ'nin başarısı kendiliğinden anlaşılacaktır. Son on beş yılda nüfusumuz 66 milyondan 80 milyona çıkarken gayrisafi yurt içi hasılamız 236 milyar dolardan 863 milyar dolara yükselmiş, kişi başı gelirimiz ise 3.500 dolar seviyelerinden 11 bin dolar seviyelerine tırmanmıştır. Aynı gelişmeleri, ülkelerarası fiyat farklarını ortadan kaldırmak suretiyle mukayese yapma imkânı veren satın alma gücü paritesiyle de görebiliriz. IMF verileriyle bakıldığında, 2002 yılında satın alma gücü paritesiyle 700 milyar dolar olan yurt içi hasılamızın 2016 yılında 2 trilyon dolar seviyesine yükseldiği görülmektedir. Satın alma gücüne göre kişi başı gelirimiz ise bu süreçte 25 bin dolar mertebesine yaklaşmıştır. IMF, 2022'de Türkiye'nin satın alma gücüne göre hasılasını 2 trilyon 750 milyar, kişi başına gelirini ise 32.500 dolar olarak tahmin etmektedir. Türkiye 2016 yılında, nominal olarak dünyanın 17'nci, satın alma gücüne göre 13'üncü büyük ekonomisi olmuştur. Hedefimiz, 2023 vizyonumuzu hayata geçirerek ilk on büyük ekonomi arasında yerimizi almaktır.
Geçmişte dünyada kriz olmamasına rağmen ülkemizde krizler yaşanmış, AK PARTİ döneminde ise, küresel krize, 15 Temmuz başta olmak üzere birçok hain müdahale girişimine rağmen büyüme sürdürülmüştür. Küresel kriz, kelimenin tam anlamıyla ülkemizi teğet geçmiş, diğer bir ifadeyle, Türkiye, dünyadan pozitif ayrışmıştır. Bunun bir neticesi olarak, 2010-2016 döneminde ekonomimiz yıllık ortalama yüzde 6,7 büyüme kaydetmiştir. Başarımıza dünyayla mukayeseli baktığımızda da tablo değişmemektedir. 2002-2016 döneminde dünya hasılasından aldığımız pay, nominal olarak yüzde 0,7'den yüzde 1,1'e yükselirken satın alma gücü paritesiyle yüzde 1,3'ten yüzde 1,7'ye çıkmıştır. Aynı dönemde küresel ihracattan aldığımız pay yüzde yarımlardan yüzde 1'lere yükselmiştir. Son on beş yılda satın alma paritesiyle kişi başı gelirde Türkiye ile AB oranı yüzde 37'den yüzde 62'ye yükselmiştir. Diğer bir deyişle, AB'yle aramızdaki 25 puanlık farklılık kapatılmıştır.
Türkiye hareketli bir hedef olan gelişmiş dünyanın ortalamalarına hızla yaklaşmıştır. Aslında, gerçek anlamda güçlü ve bağımsız bir ülke olabilmenin yolu da bundan geçmektedir. Elbette alınacak daha çok yolumuz var. Dünyada dengelerin değiştiği, rekabetin yoğunlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Yerimizde sayma lüksümüz yoktur. Küresel ve bölgesel düzeyde yeni dengelerin ve çatışmaların oluştuğu bir dönemde çok çalışmak ve güçlü olmak zorundayız. Alt orta gelir liginden üst orta gelir ligine çıkmamız yetmez. Yeni hedefimiz, nominal olarak 12-13 bin dolar seviyelerini aşarak yüksek gelir ligine çıkmaktır. Bilgi ve teknoloji üretmeden, bu bilgi ve teknolojiyle yerli ve millî ekonomi inşa etmeden gerçek anlamda kalkınmış, katma değeri yüksek ekonomisi olan bir ülke olamayız. Bu yönde, bu anlayışa uyarak millî gelir içinde araştırma ve geliştirme harcamalarımızın payını yükselttik.
AK PARTİ döneminde nominal olarak AR-GE harcamalarımız 13 kattan fazla artmıştır. Yüzde yarım civarında olan AR-GE'nin payı son verilere göre yüzde 1 seviyelerine yükselmiştir. Amacımız, bu oranı hızla artırarak bilgi tabanlı bir ekonomiye dönüşmek ve teknolojik girişimcilik ve yenilikçilikle sıçrama yapmaktır. Başta enerji, savunma sanayisi, makine, petrokimya ve sağlık endüstrileri olmak üzere, birçok alanda ithalata olan bağımlılığı azaltıcı hamlelerle daha düşük cari açıkla büyüme sağlayan bir ekonomik yapı inşa ediyoruz. İnsansız hava araçlarında teknolojiye öncülük yapan ülkelerden biri olmamız bu yeni dönemi sembolize etmektedir. Elektrikli otomobilde attığımız adım da ekonomide yeni bir sıçrama kararlılığında olan siyasetimizin somut bir yansımasıdır. Bugün konuştuğumuz bütçenin temelinde yatan ve orta vadeli programda somut hedeflere dönüştürülmüş olan anlayış da işte budur. OVP'de hedefimiz, 2020 yılında 83 milyona yaklaşan nüfusumuzla gayrisafi yurt içi hasılamızı 1 trilyon doların üzerine çıkarmak ve kişi başı gelirimizi 13 bin dolardan yükseğe ulaştırmaktır. Türkiye yeni bir hamle, yeni nesil reformlar ve politikalarla bunu yapabilecek aşamaya gelmiştir. Yeter ki istikrarımız ve güven veren politikalarımızla geleceğe dönük adımlarımızı atmaya devam edelim.
Değerli milletvekilleri, geçen on beş yılda AK PARTİ sadece rakamları değiştirmemiş, ekonominin yapısını dönüştürmüş ve bünyemizi sağlamlaştırmıştır. Ne Türkiye eski Türkiye ne de ekonomimiz eski ekonomidir. Bu nedenledir ki 2001 yılında Anayasa kitapçığı fırlatıldığında ekonomik kriz yaşanırken 2016 yılında hain bir darbe girişimine rağmen yüzde 3'ün üzerinde büyüme sağlanabilmiştir. Bugün ilan edilen üçüncü çeyrek büyüme oranı çift haneli, yüzde 11,1 olmuştur. Bu oranla ilk dokuz ayda ortalama büyümemiz yüzde 7'yi aşmıştır. Bu oran G20 içinde en yüksek büyüme oranıdır. 2016 yılında ve 2017 ilk üç çeyreğinde sağlanan büyümede hükûmetlerimizin zamanında ve doğru tedbirleri etkili olmuştur. Ancak tüm bu tedbirlerin ötesinde, halkımızın, ülkemizin geleceğine ve Hükûmete duyduğu güven, ekonomik kazanımlara yapılan tüm saldırıları ve algı operasyonlarını boşa çıkarmıştır. Son dönemde reel ekonomide, büyümede, istihdamda, ihracatta, sektörel gelişmelerde olumlu bir gidişat yaşanırken finansal piyasalarda dalgalanmalar geçici bir etki oluşturmaktadır. Nitekim, gerçekler algılara galip gelmekte, geçici etkiler ekonomik temeller karşısında fazla bir anlam ifade etmemektedir. Ayrıca, ekonomik manipülasyonlara karşı halkımızın ve ekonomimizin şerbetli olduğunu da unutmamak gerekir. Aziz milletimiz saldırılara karşı direncini sadece 15 Temmuz gecesi yaptığı destansı direnişle değil, 15 Temmuz sonrası süreçte de dosta düşmana göstermiştir. Bu aziz millete bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz.
Geçen yıl bu zamanlar kriz tellallığı yapanlar fena hâlde yanılmış, ekonomimiz tüm analistleri şaşırtan bir yüksek büyüme performansı sergilemiştir. Genel büyüme performansının detayına bakıldığında tüm sektörlere yayılan bir gelişme görülmektedir. Bu yüksek başarıyı sağlayan ihracatçımıza, sanayicimize, KOBİ'lere, çiftçilerimize, turizmcimize, esnaf ve sanatkârımıza, tüm çalışanlarımıza teşekkürü bir borç biliyoruz.
Yıl sonu itibarıyla 5,5 olan OVP rakamının oldukça üzerinde olmasını beklediğimiz büyümenin ihracat ve yatırımlar kanalıyla desteklenmesi ayrıca sevindiricidir. Özel sektör ve ihracat kanalıyla büyüyen ekonomimiz ciddi anlamda istihdam üretmektedir. 2016 ve 2017 Ağustos dönemleri itibarıyla bakıldığında toplam istihdamda 1 milyon 355 bin gibi son derece yüksek bir artış görülmektedir. Kapsayıcı büyüme bakımından kritik olan kadın ve genç istihdamının artıyor olması ayrıca sevindiricidir. İş gücüne katılım oranlarındaki hızlı artış nedeniyle tek haneye henüz düşmemiş olan işsizlik oranını önümüzdeki yıllarda kademeli olarak düşürmeyi ve 2023 perspektifinde yüzde 5'lere yaklaştırmayı öngörüyoruz. OVP çerçevesinde ise 2018-2020 döneminde yıllık ortalama yüzde 5,5 büyümeyi ve 3 milyondan fazla istihdam sağlayarak özellikle gençlerimiz ve kadınlar için çok daha olumlu bir noktaya ulaşmayı hedefliyoruz.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ döneminde alt orta gelirden yüksek orta gelire geçiş yapan ekonomik yapımız insani kalkınma ve kapsayıcı büyüme bakımından da büyük mesafeler almıştır. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksine göre ülkemiz yüksek insani gelişme kategorisindeki ülkeler arasındadır. Bu endeks ekonomik refahın yanı sıra eğitim ve sağlıkta sağlanan ilerlemelerle hesaplanmaktadır. Son on beş yılda ekonomide, eğitimde ve sağlıkta elde edilen büyük dönüşümlerle Türkiye önümüzdeki yıllarda en yüksek insani gelişme sağlayan ülkeler arasına girmeye aday konumdadır. Sağlıkta devrim yaşanmış, hizmetlere erişimde OECD ortalamaları aşılmıştır. Yeni nesil geçmişe göre yaklaşık 2 kat örgün eğitimle yetişmektedir, bunun sonuçlarını gelecekte çok daha iyi göreceğiz. Adalet ve Kalkınma Partisi, tüm politikalarını insan odaklı bir anlayışla şekillendirmekte, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." zihniyetini hayata geçirmektedir. Sadece bugünkü nesil için değil, nesiller arası adalet de temel amaçlarımız arasındadır. Kaynakları verimli kullanmayı ve gelecek nesillere emaneti devretmeyi olmazsa olmaz görüyoruz. Bu kapsamda güçlü çevre politikalarını genel kalkınma stratejimizin entegre bir unsuru olarak ele alıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bizim anlayışımız büyümek ve büyümenin nimetlerini tüm topluma adaletle dağıtmaktır, sosyal adalet vazgeçilmez düsturumuzdur. Türkiye, son on beş yılda büyümeyi hızlandırırken enflasyonu düşüren ve gelir dağılımını iyileştiren nadir ülkelerden biri olmuştur. 1990-2002 döneminde ortalama enflasyon yüzde 71 olmuşken 2002-2016 döneminde bu oran yüzde 9 seviyesinde gerçekleşmiştir. Enflasyondaki bu düşüş sadece ekonomik öngörülebilirliği artırmamış, aynı zamanda sabit ve dar gelirli kesimleri büyük bir yükten kurtarmıştır. Çalışan kesimler hiçbir zaman enflasyona ezdirilmemiş, asgari ücret başta olmak üzere tüm ücret göstergeleri reel olarak artmıştır. Sadece asgari ücretten bir örnek vermemiz gerekirse iktidara geldiğimizde 184 Türk lirası olan net asgari ücret 2017 Temmuzunda 1.404 lira olmuştur. Reel olarak, enflasyondan arındırılmış olarak artış yüzde 111 seviyesindedir.
Kur başta olmak üzere son dönemlerde çeşitli dönemsel etkilerle çift haneye çıkan enflasyonun aralık ayından başlayarak düşüş trendine girmesini ve 2018 yılında önemli oranda gerilemesini bekliyoruz. AK PARTİ döneminde elde ettiğimiz bu önemli kazanımımızı para ve maliye politikalarımızla ve yapısal tedbirlerle korumaya kararlıyız. Gelir dağılımında Gini katsayısı iyileşirken mutlak yoksulluk göstergelerinde de son derece çarpıcı bir düşüş yaşanmıştır. 2002 yılında 66 milyon olan nüfusumuzun yüzde 30'dan fazlası günlük 4,3 doların altında bir harcamayla yaşamını sürdürürken bu oran 2015 yılında, 78 milyonluk Türkiye'de yüzde 1,6'ya gerilemiştir. 20 milyonun üzerinden 1,2 milyonlara inen bir nüfustan bahsediyoruz. Önümüzdeki yıllarda 1 dolar ve 2,15 dolarda olduğu gibi 4,3 dolar altı harcama yapan nüfusu da inşallah sıfırlayacağız. Böylece, mutlak yoksulluk sorununu çözmüş bir ülke olarak, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sadece göreli veya nispi yoksullukla mücadele eden bir ülke konumuna yükseleceğiz.
Okul öncesi eğitimden her ilde üniversiteye, bedava kitaptan dar gelirli ailelerin çocuklarına nakit desteğine, burs artışından ücretsiz üniversiteye, yurt yapımından kontenjan artışına kadar eğitimin her kademesinde büyük bir dönüşüm yaşanmıştır. Sağlıkta çileler bitmiş, kurumlar ve hizmet birimleri entegre edilmiş, sosyal güvenlik şemsiyesi tüm toplumu kapsamaya başlamıştır. Koruyucu hekimlikten şehir hastanelerimize kadar sessiz bir devrim yaşanmıştır. Bütçede eğitimin birinci olması, sağlığa ayrılan payın artması bir tesadüf değildir. Lafla değil, gerçek anlamda sosyal devlet olma anlayışının bir yansımasıdır.
Değerli milletvekilleri, Avrupa dâhil birçok ülkenin halkı daha uzun yıllar ağır borç sorununun bedelini ödemeye devam edecektir. Bugün, kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı OECD'de yüzde 113, avro bölgesinde yüzde 91, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 47, ülkemizde ise yüzde 28 seviyesindedir. Yanlış politikaların faturasını sonuçta halk ödemektedir. Birçok ülke, küresel krizle büyüyen borç yükünün altında sosyal hakları kısıtlarken ve sosyal destekleri azaltırken, bırakın maaş artışını maaşları ve ikramiyeleri düşürürken, Türkiye, ekonomik büyümesiyle birlikte sosyal harcamalarını da artırmaya devam etmiştir. Çok şükür, biz, halkımıza bir bedel ödetmedik; tam aksine, refahı artırmaya devam ettik. İşçimize, memurumuza, çiftçimize, esnafımıza bu sayede belli destekleri sunabilmekte ve insanımızın yaşam kalitesini artırıcı yatırımlara devam edebilmekteyiz.
2002 yılında o dönemki düşük gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 13,3'ü olan toplam sağlık harcamalarının millî hasılaya oranı 2016 yılında yüzde 17'lere kadar yükselmiştir. Sosyal bünyemize yaptığımız bu yatırımlar sadece sosyal refahı artırmamakta, aynı zamanda beşerî sermayemizi güçlendirmektedir. Güçlenen beşerî sermayemiz ise uzun vadeli kalkınmamızın en büyük teminatıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, bilgi tabanlı teknoloji üreten bir ekonomi olma yolundadır. Savunma sanayisinden sağlığa, kimya ve petrokimyadan bilişim teknolojilerine kadar çok çeşitli sektörlerde önemli bir dönüşüm yaşanmaktadır. Sanayi başta olmak üzere, tüm sektörlerde dijital dönüşüm temel önceliklerimiz arasındadır. Türkiye, yüksek katma değerli yerli ve millî bir ekonomiyi esas itibarıyla sağlıklı ve iyi yetişmiş genç nüfusuyla başaracaktır. Eşsiz coğrafyamızı ve tarihî mirasımızı dinamik nüfus yapımızla birleştirerek hedeflerimize yürümeye devam edeceğiz. Yeniliğin ve girişimciliğin hâkim olacağı yeni dönemde ekonomide yeni sıçrama insan potansiyelimizin harekete geçmesiyle sağlanacaktır.
Şu noktanın altını özellikle çizmek istiyorum: Türkiye, zenginleşmeden yaşlanan bir ülke olmamalıdır, olmayacaktır. Bu durum, birçok gelişmekte olan ülkenin karşı karşıya kaldığı en büyük risktir. Bu tuzağa düşmeden, içinden geçmekte olduğumuz demografik fırsat penceresini iyi değerlendireceğiz. Bir yandan nüfusumuzun yapısını korumaya dönük tedbirler alırken, diğer yandan bu genç nüfusu daha donanımlı bir şekilde geleceğe hazırlıyoruz. Gençlerin, sadece çalışan olarak değil, yenilikçi ve girişimci bireyler olarak ekonomik geleceğimizi inşa edeceklerine inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, 2023 ve ötesine geçen hedeflerimizi sadece belli yöreler ve illerin performansıyla da sağlayamayız. Tüm yörelerimizi içine alan kapsayıcı büyüme anlayışımız 81 ilin potansiyelini harekete geçirmeyi gerektirmektedir. Bu anlayış sayesindedir ki AK PARTİ iktidara geldiğinde toplam kamu yatırımlarından sadece yüzde 20 civarında pay alan GAP, DAP, KOP ve DOKAP bölgelerindeki illerin payı yüzde 30'un üzerine çıkarılmıştır. Temel altyapıları, eğitim ve sağlık hizmetlerini tüm ülkeye yayan bu anlayış, fırsat eşitliğini sağladığı gibi, topyekûn kalkınmamızın da zeminini güçlendirmiştir. Duble yollardan ve raylı sistemlerden havalimanlarına, eğitim ve sağlık tesislerinden üniversitelere, KÖYDES ve SUKAP programlarından spor altyapılarına kadar her alanda sağlanan ilerlemeler halkımızın gündelik hayatına köklü değişiklikler getirmiştir. Hiçbir ilimiz veya bölgemize biz bir yük olarak bakmıyoruz, bilakis bütün bölgelerimizi büyük bir varlık ve değer olarak görüyoruz. Terör ve güvenlik endişelerinin azaldığı bir ortamda, özel kesim yatırımlarının da hız kazanmasıyla özellikle doğu ve güneydoğu yörelerimizde çok daha hızlı bir üretim ve istihdam artışı bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, 16 Nisan halk oylamasıyla milletimiz ülkemiz için yeni bir rota çizmiştir. 2019 yılında hayata geçecek Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sadece yönetimde bir reform değildir, bu sistem yeni kalkınma modelimizin de siyasi ve yönetimsel zeminini oluşturacaktır. İstikrarı kalıcı kılan ve kurumsal garanti altına alan, reformlara hız veren, karar alma süreçlerini etkin hâle getiren ve belirsizlikleri azaltan yeni yönetim modelimiz daha hızlı ve nitelikli bir kalkınma sürecini başlatacaktır. Vesayetçi yapılardan uzaklaşan ülkemiz, bir daha 15 Temmuz gibi ihanetlerle karşılaşmayacaktır. Uluslararası güç odaklarının maşası olan hain FETÖ ve diğer terör örgütleriyle kararlı bir şekilde devam edeceğimiz mücadeleyle gelecek nesillere çok daha güçlü bir Türkiye'yi emanet edeceğiz.
Geçmişte bir yılı bile öngörülemeyen Türkiye'den, gelecek nesillere uzanan vizyonu olan bir ülkeye ulaşmış durumdayız. 2023, 2053 ve 2071 yolunda her yıl biraz daha fazla mesafe alacağız. Ne yaptığını bilen, gelecek vizyonu ve planı olan, kararlı ve tecrübeli bir yönetimle geleceğe yürüyeceğiz. Türkiye, birlik ve beraberlik içinde, güven ve istikrarla dünyada hak ettiği konuma yükselecektir. Hükûmetlerimiz milletle el ele, ekonomisine ve geleceğine yapılacak tüm saldırıları doğru ve akılcı politikalarla boşa çıkarmaya devam edecektir.
Önümüzdeki dönem, Türkiye'miz için yeni bir hamle dönemi, ekonomide yeni bir sıçrama dönemi olacaktır. Yüksek gelir ligine yükselmiş ve en yüksek insani gelişmeyi sağlamış bir ülke olma yolunda kritik bir eşiğe gelmiş durumdayız. Ekonomiden sosyal politikalara, teknolojiden demokrasiye, çevreden şehirleşmeye, her alanda gelişmenin devam edeceği bir gelecek inşa edilecektir.
Önümüzdeki dönem, değişim, demokrasi ve reform dönemi olacaktır. Güçlü ve kararlı liderlik ile tecrübe birikimini birleştiren ülkemiz dünyada çok daha farklı bir konuma yükselecektir. Tüm engelleme çabalarına rağmen, diğer bazı yükselen ekonomilerle birlikte, 21'inci yüzyıl, 80 milyon milletimizle Türkiye'nin yüzyılı olacaktır.
Bu düşüncelerle konuşmama son verirken bütçemizin ülkemiz, milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum ve bütün Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)