GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:35
Tarih:12.12.2017

CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri, ekranları başında bizi seyretmekte olan değerli yurttaşlarımız, Maltepe Cezaevinde tutsak olarak bulunan Enis Berberoğlu, kalemini asla satmayan, eğmeyen, bükmeyen gazeteciler, yazarlar ve kanun hükmündeki kararnamelerle meslekten atılan, eğilmeyen, bükülmeyen çok değerli bilim adamlarını da buradan sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

2018 yılı bütçemizin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, dün burada AKP sözcüleri Sayın Muş, Sayın Cevdet Yılmaz ve Sayın Başbakan, bu sabah da toplam 16 AKP'li milletvekili arkadaşımız Türkiye'nin ne kadar güllük gülistanlık olduğunun, içeride ve dışarıda ne kadar iyi bir durumda olduğunun fotoğrafını çizdiler. Bu fotoğraf doğru bir fotoğraf mıdır değil midir, bununla ilgili birkaç saptamayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle sormak istiyorum: On beş yıldır iktidardasınız ve bunu övünerek söylediğiniz 16'ncı bütçeniz. İktidar mensuplarının, cevabını önce topluma, sonra da kendi vicdanlarına vermeleri gereken bir soru var. On beş yıldır ülkeyi yöneten AKP'nin aldatılmadığı, kandırılmadığı veyahut sonu hüsranla bitmemiş tek bir politikası var mıdır, bunun cevabını burada duymak isteriz.

İyi düşünün lütfen, iktidarınızın uyguladığı, cansiparane savunduğunuz, karşı çıkanlara düşman, vatan haini muamelesi çektiğiniz tek bir politikanız var mı? Sonunda "Karşı çıkanlar yanılmış, iktidar haklı çıkmış olsun." dediğiniz bir icraatınız var mıdır?

Abartmıyorum, yol, köprü gibi altyapı hizmetlerinden bahsetmiyorum, bir ülkeye istikamet veren büyük politikalardan bahsediyorum. İtiraz edenlerin haksız, iktidarın haklı çıktığı tek bir politika var mıdır, bunu burada sayın bakanlardan duymak isteriz. Varsa söylesinler.

Mesela, Suriye politikası... "Bu politika önce Suriye'yi, sonra ülkemizi felakete götürür." diyenlere "Esatçı" dediniz. Ne oldu sonunda? Suriye politikasının yanlış olduğunu siz de kabul ettiniz. En son, eski Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş yaptığı açıklamada Suriye politikasının başından beri yanlış olduğunu söyledi fakat o yanlış politikanın bıraktığı ağır bir enkaz var; harap olmuş bir ülke, ölen yüz binlerce kadın, çocuk, ülkesini terk etmek zorunda kalmış milyonlarca insan; 2,5 milyon insandan fazlası bizim ülkemizde.

Geçtiğimiz günlerde Recep Tayyip Erdoğan Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmada toplam 30 milyar dolar harcadığını söyledi. Plan ve Bütçe Komisyonunda Maliye Bakanına, ilgili bakanlara söyledik, "Bunun dökümünü bize verin." dedik ama 30 milyarın hesabını veremediler.

Mesela, Balyoz ve Ergenekon davaları... "Kumpas kuruluyor, iftira atılıyor, darbecilerle hesaplaşıyoruz bahanesiyle yanlış işler yapılıyor." diyen herkese Ergenekoncu yaftasını yapıştırdınız. Ne oldu sonunda? Yanıldığınızı, aldatıldığınızı, kandırıldığınızı söylediniz fakat eleştirileri dikkate almadığınız, itiraz edenlere vatan haini dediğiniz o süreçte binlerce insanın hayatı cehenneme döndü, kurumlar tahrip edildi, ülkenin çivisi çıktı, devlet âdeta kevgire döndü.

Mesela, cemaatle olan ittifaklarınız... Cemaatin size dost olduğundan emindiniz. "Bunlar kurumları ele geçirmek için kumpas kurup iftira atıyorlar, devlette korkunç derecede kadrolaşıyorlar." diye uyaranlara "fitneci, düşman" diyerek ateş püskürüyordunuz. Ne oldu sonunda? "Allah bizi affetsin, yanılmışız." demek zorunda kaldınız fakat ülke büyük bir yara aldı, kurumlar tahrip oldu, insanlar zarar gördü.

Mesela, barış süreci... Biz dedik ki bu Parlamentoda: "Her şey bu Parlamentoda -kapalı kapılar arkasında konuşulmasın- burada konuşulsun." "Bu yaklaşımla barış sağlayamazsınız. Böyle yaparsanız buradan barış değil, daha büyük savaş çıkar." diyenlere âdeta öfke kustunuz. "Süreç istismar ediliyor, o nedenle elinizi çabuk tutun." diyenlere "Barışı hazmedemeyen azgın muhalefet." dediniz. Ne oldu sonunda? "Yanıldık, kandırıldık, hata ettik." diyerek bu politikadan geri döndünüz. Süreç çöktü ve eskisinden daha ağır çatışmalar başladı. Siz yanlış yaptınız, aldatıldınız ama asker, polis, sivil binlerce insanımızı kaybettik, şehirler yıkıldı, ülke büyük bir yara aldı.

Mesela, Rus uçağının düşürülmesi meselesi... Uçak düşürüldüğünde bu eylemi savunan, "Var mı bize yan bakan?" naraları atan, bunun büyük devlet olmanın bir gereği olduğunu savunan sizdiniz. "Yapmayın, Batı'yla ilişkisi zedelenmiş Türkiye'nin bir de Rusya'yla ilişkisi bozulursa bu, ülkemiz için çok büyük sorun olur." diye itiraz eden, farklı tutum öneren herkesi "Kendi ülkesini değil, Rusya'yı tutan korkaklar." diye aşağıladınız. "Sakin olun." diyenlerle "Burayı hâlâ eski Türkiye mi sanıyorsunuz, gerekirse tezek yakarız." diye alay ettiniz. Ne oldu sonunda? "Biz değil, FETÖ düşürmüş, Rusya'yla ilişkimizi çekemeyenler yaptılar." diye özür dileyip bu politikadan çark ettiniz. Ahmet Davutoğlu uçağı düşüren pilotun FETÖ'cü olmadığını açıkladı yani sizin kararınız. Ama olan oldu, milyarlarca dolarlık kaybı ile itibarı zedelenen ve neticesinde Rusya'ya mecbur, onun bir dediğini iki etmeyen bir ülke kaldı ortada.

Almanya, Hollanda... Şimdi, Almanya, Hollanda gibi ülkelerle kriz yaşanıyor. Hiçbir yararı olmayan bir seçim çalışması inadı yüzünden ülkeye, Avrupa'da yaşayan insanlarımıza büyük zarar verecek işler yaptınız. Evet, Avrupa'nın yaptığı demokrasiye uymuyor, zaten ülke içinde kimse Avrupa'nın bu tavrına destek olmadı ama her zaman olduğu gibi diplomatik dili bir tarafa bıraktınız, yine astınız kestiniz, savaş naraları attınız, ağza alınmayacak sözler söylediniz. "Böyle yapmayın. Bu tutum, bu yaklaşım, bu üslup ülkeye zarar verir. Bu yaptıklarınızdan dolayı Avrupa'da yaşayan insanlarımızın hayatı zehir olur. Avrupa'da bu yanlış politikalara karşı yükselen tepkiler giderek Türkiye düşmanlığına dönüşüyor, bundan hepimiz fazlasıyla zarar görürüz." diyenlere "içimizdeki Hollandalılar" "içimizdeki Almanlar" dediniz. "Ülkeyi değil, Batılıları tutan vatan hainleri" gibi akıldan yoksun ithamlarda bulundunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on beş yılda yapılan yanlışlar, hatalar, yolsuzluklar nedeniyle büyük bir itibar kaybı olduğu muhakkak. Kaybedilen, yitirilen itibar karşısında Recep Tayyip Erdoğan düzgün insan olduğunu ve kendisine inanmamızı istiyor. Erdoğan itibar kaybını Cumhurbaşkanlığı makamının itibarıyla, bu makamın verdiği güçle örtmeye çalışıyor. Kendine saygısı olan, değerlere inanan, insani hasletlere önem veren herhangi bir insanın asla kabul edemeyeceği söz ve eylemlerini unutturmaya çalışıyor. Kendisiyle alakalı bütün tartışmaların esasında siyasi bir tartışma olduğu, politik farklılıklardan kaynaklandığı izlenimini yaratmak için her yolu deniyor. Batılı devlet başkanlarıyla yaptığı görüşmelerdeki abartılı pozlar, kavga edip tasfiye ettiği eski yol arkadaşlarını etrafında tutma çabası, kendisine övgü düzen popüler kimselere abartılı ilgi; tüm bunların, bir anlamda, kaybettiği kişisel itibarını güçle geri kazanmaya dönük çabalar olduğunu düşünüyorum. Seçimlerden aldığı destekle sahip olduğu gücün onu akladığına, düzgün insan yaptığına inanmamızı istiyor bizden. Mesela, kendisini protesto eden bir çiftçiye söylediği "Ananı al da git." cümlesindeki sefaleti, evladını kaybeden bir anneyi miting meydanında yuhalatan vicdansızlığını, yolsuzluk iddialarının olduğu ses kayıtlarında çıkan "Oğlum, paraları sıfırladın mı?" veyahut oğluna söylediği "O iş adamının getirdiği para az, sakın alma. Nasıl olsa kucağımıza oturacak." cümlesindeki ahlaki problemi, Soma'da yaralı vatandaşa tokat atacak kadar gaddarlığı (CHP sıralarından alkışlar) yine Soma'da yaralı vatandaşı tekmeleyen danışmanını el üstünde tutmasındaki pervasızlığı, "Barış sürecinin seçimde çok zararını gördük." diyerek binlerce insanın canına mal olan çatışmaları yeniden çare gören çıkarcılığı, on beş yıldır ülkeyi yönetmesine rağmen ülkeyi felakete götüren, her olayın sorumluluğunu başkasının üzerine yıkan kurnazlığı, bir gün "ak" dediğine ertesi gün "kara" demesindeki o ilkesizliği... Tüm bu söz ve davranışların ortaya çıkardığı insan profilinin halktan çok oy aldığı için muteber insan sayılabileceğine inanmamızı istiyor. Gücü elinde tutanın kişiliğine, ahlakına, karakterine, vicdanına, ilkeli olup olmadığına, hülasa, nasıl bir insan olduğuna değil, aldığı oya ve o oyla sahip olduğu güce bakarak ona saygı duymamızı bekliyor. Bu bakış açısını yerleştirmek için neredeyse her şeyi yapıyor. Hâlbuki, insana yakışan, bir makamdan değer kazanmak değil, o makama değer katmak. Kalıcı olan budur. Muteber insan bulunduğu makama duyulan saygıyı sömüren, azaltan değil, o makama fazladan değer katandır.

Diğer taraftan, Erdoğan'ın farkında olmadığı bir gerçek var. Nasıl bir insan olduğumuzu sevenlerin, el üstünde tutanların, taraftarların sözlerine bakarak anlayamayız. Esas olan, rakibin, muhaliflerin, yabancıların ne söylediği, bizi nasıl gördüğüdür. Ötekinin övgüsü, dostun ise eleştirisi makbuldür. Mesela, Hazreti Muhammed, muarızları, düşmanları "Tamam, farklı bir inanca sahibiz, bizim kurulu düzenimizi yıkıyor, atalarımızın dinini yok etmeye çalışıyor ama çok dürüst, kimsenin hakkını yemeyen biri." dedikleri için "emin" sıfatını aldı. Ya da Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'e düşmanları "Biz şahidiz ki savaşta hiçbir adaletsizlik yapmadı." dedikleri için Aliya'yı adaletli bir kişi olarak hatırlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son sözüm, 299'la ilgili. Bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ettiği yemine sadık kalmamış bir siyasi parti genel başkanıdır. Vatandaşlarımız, haklı olarak itiraz ettikleri, zaman zaman aleyhte konuştuklarından dolayı 299'dan yargılanmaktadırlar. Artık Recep Tayyip Erdoğan herhangi bir cumhurbaşkanı değildir, AKP Genel Başkanıdır. Dolayısıyla, binlerce insan hakkında soruşturma açmayı, kovuşturma açmayı, mahkemelere vermeyi, kanun hükmündeki kararnamelerle tutuklamayı şiddetle reddediyoruz ve kınıyoruz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.