| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 15.12.2017 |
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım. Bugün Kalkınma Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu bütçelerini görüşüyoruz. Ben de Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Bu iki güzide kurumumuzun bütçeleri üzerine ve onların faaliyetleri üzerine görüşlerimi ifade etmeye çalışacağım.
Tabii, kendim de -biz Kalkınma Bakanlığına pek alışamadık- Devlet Planlama Teşkilatının eski bir çalışanıyım, Devlet Planlama Teşkilatı uzmanıyım; yirmi altı buçuk yıl emeğim olan bir kurum. Yani kurumun tarihinin yaklaşık yarısında varım, on beş yıl da yöneticiliğim var.
Tabii, Kalkınma Bakanlığı bütçesinde Türkiye'nin bütün meseleleri konuşulabilir ancak bunu konuşacak vaktimiz yok. Bir de tabii, bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde bir kısım hususları dile getirmiştim, onlarla tekrara düşmemeye çalışacağım. O yüzden, mesela, bizi tanıyan, ilk konuşmamızı bilmeyen birisi "Şu konulardan Erhan Usta niye bahsetmedi?" derse diye, özellikle ilk günde bahsettiğim için bugün üzerinde durmayacağım konuları da şöyle sıralamak istiyorum: Güven tesisi ekonominin en önemli meselesiydi, onun üzerine uzun uzadıya durmuştuk; hukukun üstünlüğü meselesi, kurumların itibarının artırılması, itibarının korunması meselesi, Türkiye'de verimlilik, ekonomik güvenlik konusu, kaynak tahsisindeki çarpıklık, orta gelir tuzağı ve bu tuzaktan kurtulmak için eğitim, AR-GE ve teknoloji üzerinde yoğunlaşmamız gereği, enflasyon -uzun uzadıya konuştuk- iş gücü piyasası reformları ve kamu maliyesine ilişkin analizleri ilk günde yaptığım için bugün bunların üzerinde çok fazla durmak istemiyorum.
Şimdi, tabii, en güncel ve sıcak konu üçüncü çeyrek büyüme meselesi. Üçüncü çeyrekte, biliyorsunuz, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11,1'lik bir büyüme artışı oldu, reel olarak bir artış oldu. Burada baz etkisinin önemli olduğunu hepimiz biliyoruz zaten. Baz etkisi olmakla birlikte, tabii, güçlü bir büyüme. Ancak mevsimsel düzeltilmiş olarak bir önceki çeyreğe göre baktığımızda, büyüme 1,2. Aslında, ikinci çeyrek büyümenin 2,2 olduğuna dikkat edersek, onu dikkate alırsak, bu anlamda, büyümenin üçüncü çeyrekte yavaşladığını ifade etmemiz lazım.
Tabii, bundan da daha ötesi büyümede kalite sorunları var, yüzde 6,9'u tüketimden geliyor, net ihracatın büyümeye katkısı düşüyor çeyrekler itibarıyla. Önümüzdeki çeyrekte, büyük ihtimalle yeniden bir dengelenme sorunuyla karşı karşıya kalacağız, bir dengesizliğe doğru ekonomi hızlıca gidiyor.
İnşaat yatırımları hiç arzu etmediğimiz şekilde aslında. Kaynak tahsisinde çarpıklık konusu -daha doğrusu bu benim açımdan- yani Hükûmet bunu arzu ediyor anlaşılan ki inşaat üzerinden bu şekilde gidiyor, inşaat üzerinden büyüme modeli hâlâ devam ediyor. Buradaki hızlı artış da aslında, Türkiye ekonomisi açısından ekonomiyi tıkayan net bir durumdur.
Şimdi, tabii, üçüncü çeyrek büyümeye ilişkin ve son büyüme rakamlarına ilişkin ben, Sayın Bakanla kapsamlı bir notu paylaştım, şöyle bir yaklaşık 30 sayfalık not ve grafiklerin olduğu, kendi tahminlerimizin, kendi değerlendirmemizin olduğu bir şeyi kendisiyle salı günü paylaşmıştım, bugün de az önce kendisinden 10 sayfalık buna ilişkin bir değerlendirme aldım. Tabii, o değerlendirmeye çok fazla bakma imkânımız olmadı ancak kısaca, değerlendirmeye bir baktığımda, hemen şunu söyleyebilirim: Sayın Bakan, aslında, not bizi teyit ediyor, onu söyleyeyim. Yani birçok şeyde, işte "Böyle olmakla birlikte, sizin yaptığınız şey önemli bir gösterge olmakla birlikte belirtilen hususlara dikkat edilmesi..." Öyle tabii, zaten, bire bir yapacak hâlimiz yok; olsa ben TÜİK olurum. Yani 1 kişiyle, 2 kişiyle TÜİK'in yaptığı bütün fonksiyonları yapamayız ancak dışsal olarak, dış verilerle, kamuya açık verilerle TÜİK'in yaptığı bu büyüme verisini değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu işi birçok kurum da yapıyor, akademisyenler yapıyor fakat burada yaptığımızda, aslında, ciddi sorunların olduğunu ifade etmem lazım. Özellikle birkaç konuyu...
Bir defa, bu, hane halkı tüketimi... Biliyorsunuz, büyümenin yüzde 7'si hane halkı tüketiminden geliyor. Bir defa, açıklanan veriler bu büyümeyi hiçbir şekilde teyit etmiyor Sayın Bakan -isterseniz uzun uzadıya işte bunun grafiklerini filan, burada, göstermeye çok fırsat yok ancak- bunu teyit etmiyor. Bunu modellediğinizde, ben bu hane halkı tüketiminin yüzde 6,9 büyümeye katkı verecek şekilde yüzde 23,9'luk bir büyüme artışını bulabilecek birisini pek fazla tahmin etmiyorum.
İnşaat yatırımlarındaki artış konut kredileri tarafından desteklenmiyor. Elbette tek gösterge değil ancak önemli bir gösterge. Geriye doğru baktığımızda yani konut kredileri ile inşaat yatırımları arasındaki o ilişkinin son dönemde koptuğunu görüyoruz. O anlamda, baktığımızda, böyle bir sıkıntının olduğunu ifade etmek isterim.
Diğer bir husus: Zaten -yani normal vatandaşa- hayatın içerisine girdiğiniz zaman, yüzde 11'lik bir büyüme hayatın içerisinde de çok fazla hissedilmiyor. "Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bu büyümeye ne kadar inandı?" diye düşünecek olursak bu büyümeye çok inandığını düşünmüyorum yoksa faiz artışının 0,50 değil, çok daha yüksek düzeyde olması lazımdı. Tabii, burada ben, ilk günkü konuşmamda "Türkiye ekonomisi yönetiliyor mu?" diye bir soru yöneltmiştim, aslında bu sorunun ben önemli olduğunu düşünüyorum. Şöyle bir şey var değerli milletvekilleri: Şimdi, hain bir darbe girişimi oldu ülkede -büyüme zaten önceki çeyrekte biraz yavaşlamıştı- büyüme yavaşladı. Hükûmet haklı olarak büyümeyi artıracak bir kısım tedbirler aldı; işte, Kredi Garanti Fonu, vergi indirimleri, bir kısım, kamu maliyesine yük getirecek ve kredi genişlemesi sağlayacak tedbirler aldı. Fakat bu tedbirler öyle bir alındı ki ondan sonra bunun sonucunda ne oldu? Kamu açıklarımız yaklaşık 2 puan bozuldu. Enflasyonumuz son on dört yılın en yüksek seviyelerine geldi bu tedbirlerin önemli etkisiyle. Ondan sonra, "Ya eyvah, kantarın topuzu -"Yüzde 11 çok yüksek, çılgın büyüme." diyenler için söylüyorum- fazla kaçmış, gelin bunları sınırlandırmak için şimdi bir faiz artışı yapalım. Cumhurbaşkanı oradan feryat ediyor "Bu ülkede faizi artırırsanız enflasyonu düşüremezsiniz." diye. Bu çelişkiyi şimdi kim giderecek? Türkiye'de yüzde 11,1'lik bir büyüme yok arkadaşlar. Yani bu büyümeyi savunmak, diğer taraftan, faizin artırılmasını da savunmak anlamına gelir, bunu lütfen görelim. Burada bunu uzun uzadıya konuşabiliriz. Bütün akademisyenlere, merak edenlere Sayın Bakana gönderdiğim tabloların hepsini gönderebilirim. Bizim burada maksadımız... Bunu zaten burada konuşmadan önce Sayın Bakana ifade ettim, ancak bunu bugün burada konuşmayacaktım fakat bize gönderilen not bunları gidermeye yönelik olmadığı için, o zaman bunları bir kısım... Yoksa devletin verisine karşı bir güvensizlik oluşturmak gibi bir amacımız asla olamaz, yine nihayetinde bu verileri hepimiz kullanarak işimize, yolumuza devam edeceğiz.
Diğer bir sorun Sayın Bakanım, ithalat, ihracat... Şimdi, bizim bir defa millî gelir serisinde ve bu son çeyrek serilerinde ciddi bir deflatör problemi var. Şimdi, deflatör dediğimiz şey enflasyon bir anlamda. Tabii, çok teknik olduğu için, orada, hani çok sıkıcı olmak istemiyorum. Millî gelir cari fiyatlar üzerinden yani o gün yaşanan fiyatlar üzerinden gidiyor fakat büyüme dediğimiz rakam, seri, o cari fiyatlara bir deflatör uyguluyorsunuz ve oradan büyüme rakamlarına, sabit fiyatlara geçiyorsunuz, kabaca olay bu. Şimdi, burada kullanılan deflatörler ekseriyetle düşük ve hep büyümeyi yukarıya çekecek şekilde, bütün marjinal büyümeyi yukarıya çekecek şekilde kullanılmış. Bunun daha fazla detayına girmeyeceğim çünkü burada epeyce bir vakit kaybettim.
Diğer bir husus da, bir şeyi daha söyleyeyim, bu inşaat meselesinde de yani inşaatta İnşaat Maliyet Endeksi'ni belki bir göstermekte fayda var.
Şimdi, inşaat deflatöründe aslında bir problem var. Şöyle bir şey: Şu mavi olan çizgi TÜİK'in kullandığı inşaat deflatörü, şu turuncu olan çizgi Bina İnşaatı Maliyet Endeksi -ekrandan görünmesi için gösteriyorum- diğeri de Hedonik Konut Fiyat Endeksi. Şimdi, geçmiş yıllara baktığımızda üçü arasında bir ilişki var ama daha sonradan Konut Fiyat Endeksi yukarıya doğru gidiyor, Bina İnşaatı Maliyet Endeksi daha aşağıda kalıyor. TÜİK, düşük olan deflatörü kullanmayı tercih ediyor fakat bu son üç çeyrekte öyle bir durum oluyor ki o yüksek olan deflatör son üç çeyrekte küçük gelmeye başlıyor. Bu sefer TÜİK kararını değiştiriyor, bu sefer de düşük gelen deflatörü kullanıyor. Böyle bir şey olmaz. Bir şeyin standardı olur. Böyle, işine geldiği zaman şunu, işine geldiği zaman bunu kullanma şeklinde bir deflatör kullanımı TÜİK'e de bu ekonomiye de zarar verir.
Şimdi, 2016'nın sonunda TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) bir seri düzeltmesi yaptı. Ben onunla ilgili değerlendirmeleri bu Meclis kürsüsünden ifade ettim ama bütçe hasebiyle ilk kez gündemimize geldiği için çok kısa bir şekilde... Yeni seri, kendi içerisinde kırık bir seridir. Yeni serinin üstün yanları vardır ama bu yeni seriye bakarken hiç kimse 2015 ile 2002'yi, 1998'i mukayese etmeye kalkmasın. Şimdi, bir seri geriye gitmediği zaman diğer serilerle zaten kırıktır ama bu seri, kendi içerisinde kırık bir seridir. İşte, niye? 1998'de millî gelirde yüzde 2,4'lük bir artış yapıyoruz ama son yılda, 2015 yılında yüzde 19,7'lik bir artış yapılıyor. Hatta, sadece artış falan değil yani millî gelir rakamlarında da ciddi bir artış var. Yani 2010 yılına kadar olan kısımda ortalama düzeltme 0,1; bakın, büyüme rakamları sadece 0,1 düzeltilmiş, normaldir, elbette bir değişiklik olacak ama 2010'dan sonra büyüme rakamları eski serinin üzerine ortalama 2,7 artırılmış. Böyle bir şey olabilir mi? Bunun nasıl bir izahı var? Bunun izahı şu: 2010 sonrasında, bir kısım, ulusal hesapları güçlendirici işler yapılıyor -bunlar takdire şayan, bunları takdir ediyoruz- ancak bunu geriye götürürken problemle karşılaşılıyor. Geriye böyle, makrodan çekildiği için, kendi içerisinde kırılmış bir seriyle gidiliyor. Bunun düzeltilmesi lazım. Hemen burada, yeri gelmişken Sayın Bakan, Devlet Planlama Teşkilatının, Kalkınma Bakanlığının güzel bir kitabı vardı, bu 1950 serisi... Bu seri kırıklarına kısmen, böyle çözümler getirmeye yönelik bir seridir. Bu, 2014'ten sonra çıkmadı, bunun bir an evvel yayınlanmasının ben uygun olacağını, kullanıcılar açısından faydalı olacağını düşünüyorum. Yani büyüme oranlarını bakın şöyle ifade edeyim ben, eski ve yeni seride. Turuncu eski seri, maviler yeni seri. Bakın, şu, geçmiş yıllarda bire bir örtüşürken 2010'dan sonra yeni seride büyümenin bir anda zıpladığını görüyoruz. Bunlar çok kolay izah edilebilecek şeyler değil, tabii, bir izahı varsa Sayın Bakan da buna ilişkin düşüncelerini bizimle paylaşır.
Şimdi, diğer, bu ihracat, ithalat deflatörleriyle ilgili bir şey yapılıyor -onun teknik sıkıntısına girmeyeceğim- yapılan ihracatta yurt içi birim değerden yurt dışı ÜFE'ye geçiliyor, bu doğru bir şey fakat aynı işlem ithalat tarafında yapılmadığı için ve bu sadece 2010 yılından sonra yapıldığı için, bakın, bu büyümeye -bu size gönderdiğim sette yok, bu çalışmayı sonra yaptık- sadece büyümeye 2015 yılında 0,9; 2013 yılında 0,8 gibi bir şok geliyor. Bakın, hayat aynı hayat, yaşadıklarımız aynı, döviz cinsinden gelirimiz giderimiz, her şeyimiz aynı fakat bir metodoloji değişikliği sizin büyümenizi bir anda bir puan değiştiriyor. Şimdi, e, buna bakmamız lazım yani bunu, o zaman, mukayese ederken bu mukayeseler çerçevesinde yapılması gerektiğinin ifade edilmesi lazım yoksa diğer türlü kamuoyunu bu anlamda yanıltmış oluruz diye düşünüyorum.
Şimdi, tabii, bu millî gelir meselesinde bir de şeyi söyleyeyim: Bu, Suriyeli misafirlerimiz var, bunların tüketimleri var, üretimleri var, çalışıyorlar, istihdamın içerisindeler, devlet bunlara para harcıyor. Bunların hepsi millî gelir hesapları içerisinde yer alıyor fakat nüfusun içerisinde yer almadığı için kişi başı gelirde yer almıyor. Şimdi, Suriyelileri de dâhil ettiğimizde kişi başı gelirde de bir değişiklik olduğunu bir defa görmemiz lazım.
Son olarak da bu üçüncü çeyrek şeyiyle ilgili olarak -bunu ilk günkü konuşmalarımda da ifade etmiştim- tabii, TL cinsinden bir artış olmakla birlikte, dolar cinsinden baktığımızda son çeyrekte yüzde 1,5'lik küçülme var, kişi başı gelirde de yüzde 2,8'lik bir küçülme var. Bu büyüme rakamı, bizi, yaklaşmakta olduğumuz yüksek gelir grubu ülkelerinden hızlıca uzaklaştıran bir büyüme rakamıdır, daha doğrusu bir millî gelir rakamıdır. Böyle bir millî gelir rakamına, yani çok güzel işler yapılıyor anlamında sevinmek bilmiyorum nasıl değerlendirilir? Yani hızla yüksek gelir grubundan bizi uzaklaştıran bir sonucun bizi sevindirmemesi lazım diye düşünüyorum.
Şimdi, tabii, yeni millî gelir serisiyle sorunlar bir anda çözüldü. Geçen yılın orta vadeli programını okuyun, Hükûmet beyannamesini okuyun, kalkınma planını okuyun. "Türkiye'nin yurt içi tasarruf sorunu var, yüzde 14." diyorduk. Bir anda yüzde 25'e çıktı, 11 puanlık artış oldu. "Yatırım sorunu var Türkiye'nin. Millî gelirin sadece yüzde 19'u kadar Türkiye yatırım yapıyor." diyorduk. Bir anda, efendim, o da 10 puan arttı, 29'lara, 30'lara filan yükseldi. E şimdi, tamam bunlar olabilir. Bu millî gelir seviyesinin, bu anlamda her şeyin doğru olduğunu düşünelim, ancak, bunları o zaman politika dokümanlarına ve işlerimize yansıtmamız lazım. Ben geçen sefer, bu millî gelir seviyesi değiştiğinde "Türkiye pusulasını kaybetti." demiştim çünkü pusula yok elimizde. Yani bir anda her şey değişmiş. Sorun olarak bildiğimiz sorun olmaktan çıkmış, yeni sorunlar gelmiş. E o zaman bunlara bir doküman ortaya çıkması lazım. Şimdi yeni orta vadeli program bunu ne kadar karşılar diye baktığınızda bunu maalesef karşılamaktan uzak olduğunu görüyoruz. Şimdi artık şöyle birtakım önerilerde bulunmanız lazım bana göre. Örnek, yani somutlaşması açısından, şimdi biz bireysel emeklilikte bir devlet katkısı verdik, değil mi, yüzde 25. Bunu niçin verdik? İşte tasarruflarımız yüzde 14 civarında dedik. E şimdi tasarruf yüzde 25. Neredeyse sorun yok. Yani yine gelişmekte olan ülkelerin 3-5 puan altında ama biz zaten o tasarruf seviyesini hiçbir şekilde yakalayamayız. Şimdi bireysel emeklilik yüzde 25 katkısının yıllık maliyeti 4 milyar TL. Hani Sayın Cumhurbaşkanı bazı şeylere anlaşılsın diye "katrilyon" diyor ya ben de katrilyon diyeyim. 4 katrilyon TL yıllık maliyeti. Yani oradan tasarrufa da yüzde 0,1-0,2 etki gelecek. Niye 4 katrilyon lira para ben... Zaten tasarrufum 11 puan TÜİK tarafından artırılmış Allah'a çok şükür. Niye o zaman ben bireysel emekliliğe yılda 4 katrilyon lira harcayayım? Bunun düşünülmesi lazım. Bunun politika dokümanlarında olması lazım. Bunun gibi size bir sürü örnek verebilirim. Bunlara bu anlamda bakmak lazım. İşte tasarruf meselesi de şu: Bakın, tasarruflarımız böyle. Mavi olanlar eski seri, aşağı doğru gidiyor; şimdi yeni seri de bu.
Ha bir şey daha: Türkiye kabile devleti değil diyoruz. Evet, değil. Bin yıllık bir devlet geleneğimiz var, iki bin yıllık devlet geleneğimiz var diyoruz. Türkiye'nin resmî olarak TÜİK tarafından açıklanmış 2009 öncesi tasarruf rakamı yok arkadaşlar. Ne olacak şimdi? Bu seriyi kim uyumlulaştıracak Sayın Bakan? Yani ne yapacağız? Şimdi ben 2008 yılında hangi tasarrufu kullanacağım? Yeni serideki... Bunun gerisi yok. Olur mu böyle bir şey? Nasıl kullanacağız bunu? Buna bir bakmak lazım. Aynı şey diğer yatırımlarda da var, başka şeylerde de var. Mesela biz diyorduk ki: Merkezî yönetim bütçesinin faiz dışı harcamaları yükseliyor, dolayısıyla bunların aşağı çekilmesi gerekir. Grafiği şu. Hangi yıllar? 2004-2015. Sayın Bakanın da görmesi için...
Şimdi, burada, eski seri mavi olan. Bak, faiz dışı harcamalar. Bütçenin faiz dışı harcamaları artıyor, dolayısıyla kamunun payı çok yükseliyor, kamunun bunu disipline etmesi lazım. E, yeni seride harcamalar aşağıya gidiyor. E, şimdi, o zaman politika setlerimize buna göre bir bakmamız lazım. Yani aynı şey vergide var. Biz, eski seride vergilerin millî gelir içerisindeki payı artıyor diyorduk. E, şimdi, aşağı doğru gidiyor. Buna bir bakmak lazım o zaman. O zaman bütün politika setlerimizi buna göre değiştirmemiz lazım.
Yeni Orta Vadeli Program'da buna ilişkin bir şey var mı? Yok. Yeni Orta Vadeli Program diyoruz. İşte, programda kısa vadeli tahminler... İşte çok iyi tahmin yapıyoruz diyoruz. 5,5 dediğimize bugün 6,7... İki ay üzerinden geçmeden bir büyüme tahmini 1,5-2 puan dünyanın hiçbir yerinde revize edilmez. Enflasyon 9,5 diyoruz; beklenti anketi 10,7, Merkez Bankası 9,8 dedi, kasım sonucu 13. Aralıkta baz etkisinden biraz gelecek ama 9,5 dediğiniz şey 12 gibi gelecek. Böyle bir tahmin olur mu? Cari açığa 39 milyar dolar demişsiniz, asgari 43 milyar dolar civarında bir cari açık gelecek.
Dolayısıyla, ticaret hadleri, Sayın Bakan, bu çok önemli bir şey. Bunlara vaktim kısıtlı olduğu için giremiyorum. Ama ticaret hadleri 2016'dan itibaren düşüyor. Bu, Türkiye'nin aleyhine olan bir şeydir. Yani daha fazla mal ihraç edip daha az ithalat yapıyoruz. Aleyhimize gelişen bir ticaret haddi var. Bu konu, üzerinde önemle durulması gereken bir konu.
Kamu maliyesinde girdi üzerinden övünmeyi bırakmamız lazım. Eğitime şu kadar para ayırdık, AR-GE'ye bu kadar pay ayırdık. E, ne oldu? Sonuç ne? PISA sonuçları ortada. Efendim, diğer şeylerde, her birinde sonuçlar ortada. Dolayısıyla şu "Harcadık." diyerek övünme işinden vazgeçmemiz lazım.
Kamu yatırımlarının millî gelir içerisindeki payı 2002 yılında yüzde 4,9 iken, şu anda 4,2; burada bir düşüş var. Cari açık konusuna maalesef giremeyeceğim. Bir konu daha şey yapıp ondan sonra kurumsal meselelere geçeceğim.
2009 yılından itibaren İstanbul'u finans merkezi yapma konusunda bir proje başlatıldı. Bu, Ataşehir'deki inşaat projesini demiyorum, onun ötesinde, vergi sistemi, şu bu filan. Devlet Planlama Teşkilatı bu projenin koordinatörüydü. Ben de orada başından itibaren, seçimler nedeniyle ayrıldığım güne kadar koordinatör yardımcılığı yaptım. Biz, o zaman, tabii, kapsamlı bir çalışma yaptık Planlamadaki uzman arkadaşlarımızla birlikte.
Bu Global Finans Merkezleri Endeksi var. O proje başladığında İstanbul 72'nci sırada girdi Finans Endeksi'ne. Daha sonraki çalışmalarımızda, Mart 2015'te 42'nci sıraya kadar Türkiye'yi yükselttik biz. Ondan sora, 42'nci sıradan sonra tekrar aşağıya bir iniş başladı, Türkiye 78... Başladığından altı basamak daha altta, 42'ye göre baktığımızda 36 basamak iki buçuk yılda düşmüş. Tabii, ben bunu "Ben buradan 42'yken ayrıldım." deyip bununla ilişkilendirmek istemiyorum ancak buraya bir bakmak lazım niye böyle bir şey oluyor diye.
Şimdi istihdam meselesine giremeyeceğim ancak güçlü bir istihdam artışı olduğunu söylemem lazım fakat diğer sorunlar, istihdamdaki diğer sorunları göz ardı etmememiz lazım.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı önemli bir kurumdur. Devlet Planlama Teşkilatı 2011 yılında katledilmiştir. Bunu artık gidermek lazım, bunu düzeltmek lazım. Ben Kalkınma Bakanlığındaki herkesin bu konuda aynı şeyi düşündüğünü düşünüyorum. Özellikle yeni sistemde mutlaka Cumhurbaşkanlığına bağlanması lazım. Devlet Planlama Teşkilatını Bakanlığa götüren bazı yükler vardır planlamada olmaması gereken, o yüklerin hepsinden Devlet Planlama Teşkilatının sıyrılması lazım ve makroekonominin daha fazla içerisinde olan bir Devlet Planlama Teşkilatını biz artık görmek istiyoruz.
Şimdi, TÜİK'le ilgili olarak da... TÜİK önemli bir kurumdur. İlk konuşmamda söyledim, bu vekâlet meselesinin bitmesi lazım, Başkan dâhil, 50 üst yöneticinin 36'sı vekâletle yönetiyor. Hâlbuki TÜİK -17'nci maddesinde- bilimsel ve teknik özerkliği olan bir kurumdur. Bu kadar vekâletin olduğu bir yerde özerkliğin olabileceğini ben düşünemiyorum.
Şimdi, onun dışında, daha kaliteli istatistik üretme anlamında birkaç önerim olacak. Bir defa, bilgi teknolojileri meselesi, TÜİK tarafının, TÜİK'in gündemine mutlaka girmesi gereken bir konudur. Daha fazla bilgi teknolojileri kullanarak veri toplaması lazım. Mesela bunu süpermarketler üzerinden özellikle gıdada yapabilir. Uluslararası kuruluşların talep ettiği istatistiklerin yanı sıra ülke yönetimine ve politika gelişimine ışık tutacak millî istatistiklerin de mutlaka üretilmesi lazım.
İdari kayıt konusu önemli. İdari kayıtlar konusunda epeyce de bir mesafe katedildi ve İstatistik Konseyi toplantılarında biz de Planlama olarak bunu sürekli dile getirdik. Ancak, sadece iş yeri istatistiklerinde değil Sayın Bakan, hane halkı istatistiklerinde de idari kullanımları artırmamız lazım. İstihdamdan işsizliğe, konut sahipliği, gelir, maaş, ücret, çok ciddi veriler var fakat bu verilerin hiç birisi, Bakanlıklardaki verilerin önemli bir kısmı yani iş yeri istatistiklerinin dışındakilerin idari kayıtları kullanılmıyor. Burada bir sıkıntı varsa, TÜİK'e bu verilerin açılması konusunda kanun yapmak gerekiyorsa kanun da yapalım ancak TÜİK'in bu istatistikleri kullanması lazım. Fakat bu istatistikleri kullanırken de idari kayıtların da sıkıntılı olabileceğini düşünmesi lazım, bunları analiz ederek kullanması lazım. Bu anlamda, ben, TÜİK'te bir analiz dairesinin kurulmasını öneriyorum. İstatistikler geldiği gibi olmaz, birbirleriyle uyumlu analiz edecek istatistik üretenlerden...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Stajyerleri işçi saydırtıyor, şişirmeye başladı biraz.
BAŞKAN - Sayın Usta, lütfen tamamlayın.
Buyurun.
ERHAN USTA (Devamla) - Beş dakika konuşanlara da bir dakika verecekseniz, doğrusal bir orantı yaptığımızda bana bir dört dakika ilave vermeniz gerekiyor ama Sayın Başkan, nasıl davranırsınız onu bilmiyorum yani. Yoksa beşe de bir, yirmiye de bir filan, o pek olmaz.
BAŞKAN - Konuşun, bakarız Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) - Şimdi, yani TÜİK'in statüsünün yükseltilmesi lazım. TÜİK önemli bir kurumdur arkadaşlar. TÜİK'in üzerinde düşünmek lazım. TÜİK'te çalışan herkesin "Ben TÜİK'te çalışıyorum." diye gururlanacağı seviyeye TÜİK'i getirmemiz lazım. Bu anlamda, pozisyonu, ta 70'inci sırada protokolde yeri vardır; oraları düzeltelim, 4/C'lilerin problemlerini düzeltelim, uzmanların problemlerini düzeltelim. Daha sağlıklı istatistikle de daha sağlıklı politika üretebiliriz. Bunun başka bir şeyi yok.
Bu kır-kent meselesi... Yani büyükşehir yasası çıktı, bizim kırlarımız oldu kent. Ya, TÜİK'in bunu dikkate almaması lazım, bu idari bir bölünümdür. Yani, kırın tanımı neyse küresel ölçekte, literatürde neyse o tanımdan giderek kır-kent ayrımının yapılması lazım. Şimdi, kır-kent ayrımı olmadığı gibi... Yani bunu çok daha, aslında mahalle bazına taşımamız lazımken kır-kent ayrımı bile Türkiye'de kalmadı. Bu, önemli bir konu.
Tarım istatistikleri meselesini daha önceden de gündeme getirdim ben. Burada ciddi sorun var. Enflasyonda bilgi iletişim teknolojilerini hakikaten çok daha iyi kullanmamız lazım. Süper marketlerden barkod sistemiyle...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) - Bir dakikadan fazla istemiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Usta, lütfen tamamlayın.
ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Bu önemli. Bu fiyat endeksleri meselelerini söyledik. Hizmet üretici fiyat endeksinin de -bu teknik bir konu ama arkadaşlar bilirler- üretilmesi lazım. İhracatta nasıl yaptıysak ithalatta da İthal Birim Değer Endeksi'nin ötesinde bir fiyat endeksinin üretilmesi lazım.
İş gücü istatistikleriyle ilgili olarak da, hane halkı iş gücü istatistiklerine ilişkin anket yöntemi idari kayıtlarla da desteklenmeli ve il bazında yayınlar tekrar gerçekleştirilmelidir. Gelir dağılımı ve yoksulluğa ilişkin istatistiklerin üretildiği araştırmaların örnek çapları artırılmalı, idari kayıtlarla desteklenmelidir. İstatistik Konseyinin etkinliğinin artırılması lazım.
Onun dışında, TÜİK iletişim stratejilerinin bir gözden geçirilmesi lazım ve bu çerçevede bakıldığında, ben, çok daha iyi verilerle, çok daha sağlam politikaların... Eğer böyle bir ihtiyaç varsa veriyi politika geliştirmek için kullanırız ama veri ayrı bir tarafta, politika ayrı bir tarafta olacak, birbiriyle alakası yoksa o zaman bu şekilde de sistemi sürdürebilirsiniz. Benim başka bir diyeceğim yok.
Bütçelerin hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)