| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 18.12.2017 |
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığının 2018 yılı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya girmeden önce, Cumhuriyet Halk Partisinden bir vekil arkadaşımızın buraya geldiğinde, özellikle ÖYP'lilerle ilgili yaptığı talihsiz bir açıklamadan da bahsetmek istiyorum. Gerçekten hiç hoş olmadı o açıklama. Özellikle, ergenlik dönemi dürtüleriyle sanki bir ifade vardı burada. İnanın, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir zaman popülist bakmadık olaylara, hiçbir zaman hamasi kelimelerle herhangi bir şeyi gündeme getirmedik biz burada ve hiçbir zaman da şova dönüştürmedik, onu belirtmek istiyorum. Bu ifadeler ortak çalışma kültürü ve ahlakına uygun değildir. Millî Eğitim Komisyonunda o arkadaşımızla ve daha başka diğer arkadaşlarımızla çalışıyoruz, eğer bir problem varsa sahiplenilmesi boyutunda, ona çözüm üretilmesi boyutunda çalışmalarımız herkese açık zaten, herkes de biliyor. Bunların, bu gibi problemlerin şova dönüştürülmeden... Özellikle sanal ortamlarda, klavye delikanlılığı davranışıyla problemlerin hiçbirine çözüm üretilmez. Eğer üretmek istiyorsanız doğru yerde, doğru zamanda doğru kişilerle irtibat kurularak bu işlerin, bu problemlerin çözülmesi gerekiyor ki biz de Sayın Bakanla, Sayın Müsteşarla ve diğer ilgili arkadaşlarla bu problemleri çözmek için zaten irtibatlı olarak da çalışmaktayız, onu da belirtmek istiyorum.
Evet, şimdi olaya bakıldığında, gerçekten konuya geldiğimizde, yıl 2002, Erkan Mumcu Bakan olduğunda "Eğitimi sil baştan değiştiriyoruz." diyor. Yıl 2003, Hüseyin Çelik "Önceki sistem problemli, sistemi değiştiriyoruz." diyor. Yıl 2009, Nimet Çubukçu "Eğitim çok önemli, eski sistemi değiştiriyoruz." diyor. Yıl 2011 Ömer Dinçer "Böyle sistem olmaz. Sistemi değiştiriyoruz." diyor. Yıl 2013, Nabi Avcı -biraz önce Hocam buradaydı- "Sistem çok sıkıntılı. Değiştiriyoruz." diyor ve yıl 2016, Sayın İsmet Yılmaz "Böyle sistem mi olur? Sistemde köklü değişiklik yapıyoruz." şeklinde ifadeleri var. Ben buradan sormak istiyorum, "sistem" derken siz neyi anlıyorsunuz, biz neyi anlıyoruz? Gerçekten, önce "sistem"i kavramanız lazım yani bu "sistem, sistem" dediğiniz nelerden oluşuyor acaba? Peki, bu yaptığınız çok önemli sistem değişikliğiyle hangi problemi çözdünüz, neler elde ettiniz? Biz de bunları sormak istiyoruz aslında. PISA sonuçlarında daha iyi şeyler mi elde ettiniz, öğretmen memnuniyeti mi arttı, atanamayan öğretmenlerin sorunları mı çözüldü, okullarda şiddet ve mobbing mi bitirildi ve daha birçok problemler? Şimdi, bakıldığında, gerçekten, her gelen böyle bir şeyle geliyor, hani hemen suçluyu buluyoruz, sistem suçlu ve onu da çözüyoruz ama sonuçta kocaman bir sıfır var.
Hakkınızı inkâr etmiyoruz. Tamam, bütçeden ayrılan pay arttı. Çok fazla okul yapıldı. Sınıflardaki öğrenci sayısı düşürüldü. Öğretmen de atandı. Ama bunlar gerçekten bir ülkenin geleceğinin yetiştirilmesi için yeterli mi? Ha, on beş yılda nicel olarak yapılan bir sürü bu çalışmalara karşı görüyoruz ki nitelikte arzulanan hedeflere ulaşılmamış. O zaman demek ki bir sorun var.
Şunu unutmayın ki reformlar her zaman verilere dayalı yapılır. Elinizde veri mi yok? Ben olduğuna inanıyorum, bütün veriler de var. Acaba, bunları yaparken bu verileri neden dikkate almadınız? Ve şu andaki verilerimiz ihtiyaçlarla uyuşmuyor. Bu eleştirilerimizde amacımız hiçbir zaman iktidar partisini veya Millî Eğitim Bakanlığını yıpratmak değil; bu eleştirilerimizdeki amaç, acaba bundan sonra yapılacak işlerde, atılacak adımlarda bunlar daha dikkatli, kullanılan kelimeler daha dikkatli seçilir mi ve icraatlar verilere dayalı olarak mı yapılır. Onun için biz buradan uyarımızı yapıyoruz. Bizim kültürümüzde de istişare var. Bu istişarenin yeri de bu yüce Meclis ve komisyonlar. Onun için burada gerçekten uyarıların dikkate alınması gerekiyor.
Evet, dedik ki: "Eğer bir değişiklik yapmak istiyorsanız öğretmen, öğretmen ve öğretmen... Öğretmenlerden başlamanız lazım." Ama öğretmenlere baktığımızda üç aşamadan alıyoruz ki bir, öğretmenlerin yetiştirilmesi var; ikincisi öğretmenlerin seçilmesi ve atanması, daha sonra hakları yani özlük hakları ve bunların devam ettirilmesi. Ama görüyoruz ki hepsinin de sorunlu alanlar olduğunu buradan ben sizlerle paylaşmak istiyorum.
Evet, şu anda öğretmenin yetiştirilmesine geldiğimizde gerçekten hani gururla ifade ettiğiniz neredeyse 200'e yaklaşan üniversiteler var. Tamam, "Fırsat eşitliğini sağladık." diyorsunuz, kabul. Bütün illere birden fazla üniversite de götürüldü ama hocalara baktığımızda hoca eksikliği hâlâ sürüyor. Peki, üniversiteden öğrenciyi mezun ettikten sonra ne yapıyoruz o çocuklara? Şu anda yalnızca eğitim fakültelerinden öğretmen olarak mezun olanların sayısı 400 bini geçti. Diğerlerini bilmiyorum. İktisattan, mühendislikten, diğer alanlardan bir o kadar da açıkta, iş bulamayan gençlerimiz var.
Şimdi, üniversiteyi açıyorsunuz ama o kadar parçalar birbirinden kopuk ki ondan sonra çocukların hepsi işsiz kalıyor. Yani ha, bu çocuklara iş bulmak zorunda mıyız? Evet, sosyal devlet olarak iş alanları yaratmak zorundasınız. Acaba üniversiteleri açarken bölümlerde revizyona gittiniz mi? Bilmem, alan değiştirmelerde yetenek alanlarına göre, yetenek çeşitlendirmelerine göre alanlar belirlendi mi? Hâlâ kırk yıl öncesinin alanları mı veya fakülteleri mi hizmet veriyor? Herhangi bir değişiklik ihtiyacı hissettiniz mi? Tekrar ediyoruz. Üniversiteleri açtınız. Ama hâlâ uluslararası boyutta Dünya Ekonomik Forumunun, OECD'nin yaptığı bir sürü çalışma var. Artık bütün dünyada gelecekte istenen, aranan, işlerin aradığı yetenekler arasında neler var? Farklı özellikler var. Bir tanesi, iletişim becerileri, liderlik; bir diğeri de teknolojinin kullanılması. Bir taraftan bakıyoruz, FATİH Projesi'ni getiriyorsunuz -bilmem işte, kaç milyon öğrenci var- şu anda 7-8 milyon öğrenci varken 1 milyonuna, 1 küsur milyonuna tablet dağıtılıyor ama -özellikle belirtmek istiyorum- bilgisayar derslerine, teknoloji derslerine gereken önemi vermiyorsunuz. O bölümlerde, öğretmen yetiştiren bilgisayar öğretmenliği bölümlerinde azaltmaya gittiniz. Bunlar tenakuzdur, bunlar çelişkidir, bunların bir an önce çözülmesi gerekmektedir.
Evet, öğretmenlerin yetiştirilmesinden sonra öğretmenliğe geçişe baktığımızda öğretmenliğe geçiş de sorunlu, sınav özellikle sorunlu. Bakın, sözlü sınav yapıyorsunuz. Baştan şöyle söyleyelim: Öğretmenin ücretlisi ve sözleşmelisi olmaz, asla kabul etmiyoruz. Öğretmenin ayaklarının yere sağlam basması lazım. Öğretmen o okula, o sınıfa bütün bu zorlu şartlara rağmen ait hissediyor ama gerçekten bu aidiyetinin yükselmesi gerekir. Öğretmenleri sözleşmeli alıyorsunuz ama sınavdaki sorular sorunlu. Sorular, yapılan torpil özellikle bize geliyor, sürekli şikâyet var. Bunu daha farklı hâle getirin, lütfen torpili ortadan kaldırın; insanların, adayların kafalarındaki soru işaretini kaldırın lütfen. Yani bunların, sınavların objektif verilerle yapılması gerekiyor. Bir öğretmen adayının referans aramaması lazım; kendi bilgisine, kendi yeteneklerine güvenerek sınava girmesi lazım ama o hâle getirildi ki herkes sınava girmeden önce biliyor ki referanssız olmuyor. 90 puanla, 80 puanla referans olmadan puan alınamıyor sözlüde, 50 puanı verip düşürüyorlar puanını. Bunlar gerçekten ülkemizin geleceği açısından haksızlık diye düşünüyoruz, o çocuklara yazık diye düşünüyoruz.
Ücretli öğretmenliğe gelince de madem ücretli öğretmenlik hâlâ uygulanıyor, onların da ne yapılması lazım, ataması gerekiyor, o öğretmenlerin de atamasının yapılması lazım. Ona göre yeni bir programla, öğretmenlik sisteminin, Millî Eğitim Bakanlığındaki öğretmen sayılarının, istihdamının yeni bir planlama çerçevesinde tekrar işletilmesi gerekmektedir.
Maarif müfettişleri, geçen haftalarda sınavlarını yaptınız ama ondan daha önce Millî Eğitim Komisyonunda görüşürken özellikle tartışma konusu olmuştu, 1.700 küsurdu ve görüldü ki hâlen atanmadı ve yine hâlâ görüyoruz ki torpillerin çakıştığına, çatıştığına bu sınavlarda şahitlik ediyoruz, onu da söyleyelim. Lütfen, hatalardan ders alarak gidilmez ama bu hatalardan ders almamız lazım. Onun için tekrar bu hataların neye mal olduğunu biliyoruz. Bir gruba verilen veya bazı kimselere verilen imtiyazların başımıza hep birlikte neler getirdiğini bildiğimiz için lütfen bunları yapmayalım.
Yine, yeni bir ifade var, uygulamaya geçilecek mi konuşuluyor; performans değerlendirme olarak bakıldığında daha önce denendi, ben buradan tekrar bildirmek istiyorum: Pilot olarak bu çalışmalar yapıldı ama eğitim sistemi daha tam oturmadığı için aksaklıkları oldu. Buradan diyoruz ki bu performans değerlendirme sisteminin tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Evet, üniversitelere geldiğimizde, özellikle benden önceki arkadaşlarımızca ve bütün parti gruplarından da bahsedildi. Şu anda en önemli sorunlardan bir tanesi hoca sayısı, hoca kalitesi ve diğeri de yetiştirilen öğrencilere laboratuvarıyla ve gerçekten bütün aşamaları geçmiş, en üst kademeye çıkmış, profesörlük veya daha farklı unvanlardaki hocalardan da ders alabilme imkânının sunulması. Ama bakıyoruz, yalnızca misafir veya işte görevlendirmeyle gelen hocaların CV'leriyle bölümlerin açıldığını biliyoruz. Öğretim elemanlarının üyelerinin yetersiz olduğunu buradan söyleyebiliriz. Fakat, bu kadar açığa rağmen bu kadar ihtiyaca rağmen şu anda en önemli problemlerden bir tanesi ÖYP sorunu.
Evet, biz bu çocukları aldık. Sayıları ne olursa olsun, işte 14 bin deniliyor, 15 bin deniliyor, 7 bin, 8 bin; hiç ilgilendirmiyor. Biri bile, ÖYP'den mağdur olan 1 öğrencimiz, 1 asistanımız da olsa biz diyoruz ki: "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." düsturundan hareketle o 1 kişinin bile mağdur edilmemesi lazım. Onların hayalleri vardı, o hayalleri ÖYP'ye girerek gerçekleştirmeye çalışıyorlardı; onların umutları vardı, bütün düzenlerini, aile yapılarını ona göre kurmaya çalıştılar ve kurdular da ama sonra ani bir kararla denildi ki: "Biz ÖYP'yi kaldırdık, iptal ettik. Doktoralarınız bitince sizleri atıyoruz." Böyle bir şey olmaz. Daha sonra, üniversite rektörlerinin inisiyatifine bırakıldı. Bakın, bir insanın umuduyla oynanmaz. Bunların hepsini nasıl... Özellikle YÖK'e diyoruz ki: Lütfen, bu çocuklar hangi umutlarla alındıysa aynı şekilde tekrar atamalarının yapılması lazım. Eğer başarısızsa, eğer suçluysa tabii ki onların ayıklanması gerekiyor ama bu çocukların geleceklerinin muallakta bırakılmaması gerekmektedir. Buradan diyoruz ki: Bu kararınızın, üniversite rektörlerine bırakılan bu kararın tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Burada bir de Başbakan Sayın Binali Yıldırım'ın bir ifadesini de hatırlatmak istiyorum, üzerinde yorum yapmayacağım. "Fakülteler açılırken sanki üzerinde yeterince düşünülmemiş." gibi bir ifade kullanıldı. Ben de onun yorumunu size bırakıyorum. Onun için diyoruz ki: Bir şey yapmadan önce araştırın, planlayın, uygulayın ve değerlendirin. Annem şunu der: "Gırtlak kırk boğum, her gelen lafı hemen pat diye atmayın." Düşünün, ne olacaktır? Sonunu, önünü, arkasını -tam Anadolu ifadesiyle- düşünerek hareket edilmesi gerekmektedir.
Evet, şu anda, yine en önemli problemlerimizden bir tanesi hem TEOG sınavı hem de TYT (Temel Yeterlilik Testi) olarak, üniversiteye giriş sınavı olarak verilen sınavlar. Evet, göç yolda düzülür mantığıyla hiçbir zaman iş yapılmaz. Bunu biliyorsunuz aslında ama görüyoruz ki plansız ve programsız yapılan işler her zaman karın ağrıtıyor, onu bildirmek istiyoruz.
Bakın, bu ülkenin insanları zengin değil, tek umutları ve bırakacakları tek miras çocukları, çocuklarına sağlayabilecekleri iyi bir eğitim ama bakıyoruz ki bu eğitimle de sürekli oynanıyor. Sayın Bakan geçen salı günü -teşekkür ediyoruz kendisine- Millî Eğitim Komisyonu üyelerine bir brifing verdirdi ve orada, kendisi Van'a gittiğinde bir annenin çocuğu için, bir başka okula transfer edilebilmesi için kendisinden yardım istediğini belirtti. Şimdi "Neden?" diye sorunca daha kaliteli olduğuna yönelik olarak... Annenin kafasındaki istifham o, o okul daha kaliteli şeklinde. Şimdi, o annenin ifadeleriyle baktığımızda, o, daha kaliteli olarak neyi düşünüyordu? Keşke vatandaşlara sorsaydınız, keşke ailelere sorsaydınız, "kaliteli" derken neyi istiyorsunuz? Yani bu kararları alırken onlara sorarsanız "kaliteli" kavramında neden bu kadar ısrar ediyorlar çocuklarının daha iyi bir eğitim almasında, belki daha net olur.
Şimdi, ortaokul 8'inci sınıflarında öğrenim gören 1 milyon 192 bin öğrenci var, bunların yalnızca 110 bini sınavla yerleştirilecek. Peki, siz zannediyor musunuz ki yalnızca 110 bini sınava girecek. Bakın, bunların tamamına yakını neredeyse sınava girecek. Bir umuttur, ya kazanırsa. O kaliteli okulları veya nitelikli okulları, başarıda üst sırada olan okulları ya kazanırsa umudu var ya, birçoğu o sınava çocuklarını sokacak ve birçoğunda da aynı hüsran. Onun için diyoruz ki biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak: Gelin, bu sınavları kaldıralım ama kaldırırken de gerçekten altına sağlam, ayakları yere basan bir sistemin kademeli olarak da oturtulması gerekiyor. Bunları da belirtmek istiyoruz.
PISA sonuçlarını söylemek istemiyorum, zaten burada sizin yaptığınız, işte "ABİDE" olarak da ifade edilen Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi'nde de sonuçların paralel çıktığını biliyoruz ve OECD'nin son açıklamalarında, Ortaklaşa Problem Çözme Testi'ne baktığımızda da yine bizim öğrencilerimizin son sıraları aldığı ve ortak çalışma kültürlerinin olmadığını da buradan belirtebiliriz, onu da belirtelim.
"Değerler eğitimi" dedik ama gördük ki değerlerimiz ayaklar altında. Çocuklara değerler eğitimini verirken yaşattırmak lazım, hissettirmek lazım, model olmak lazım. Bunun için diyoruz ki bunun mutlaka uygulanması lazım. Model olarak, en başta okullarımızdan, dışarıdan, aileden, hep birlikte bir takım kültürüyle olması lazım.
Ve gördük ki geçen hafta bir öğretmenimiz şiddet sonucunda, evet, görev şehidi olarak Hakk'a yürüdü ve buradan baktığımızda TÜRK EĞİTİM SEN'in yaptığı ankette de gerçekten okul şiddetinin ve şiddete maruz kalan öğretmenlerin sayısal oranının yüzde 45'e yükseldiğini paylaşmak istiyoruz. Bunlarda sözlü şiddet var, psikolojik şiddet var ve cinsel şiddete bile maruz kalan öğretmenlerimizin olduğunu biliyoruz.
Buradan şunu da söyleyelim: O öğretmenlerimizin büyük çoğunluğu, yüzde 90'a yakını öğrencilerinden şikâyetçi olmuyor. İşte, beraber bu yükü omuzlayan öğretmenler, böyle öğretmenler. Onları da buradan saygıyla anmak istiyorum. Öğretmenlerimize ne yapılsa az, onları da belirtmek istiyorum.
Onun için, o gün toplantıda da özellikle vurguladığımız değerler eğitiminin bir an önce uygulamaya geçirilmesi ama bunun direkt değerler eğitimi şeklinden çıkarılıp içselleştirilerek, programlar içerisine yedirilerek yapılması gerekmektedir. Bunu da buradan özellikle belirtiyoruz.
Ve 2018 yılı bütçesinin de inşallah hayırlara vesile olmasıyla saygılarımızı sunuyoruz.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Topcu.