| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 19.12.2017 |
MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Türkiye Su Enstitüsü üzerinde grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi yeniden saygıyla selamlıyorum.
Burada geçmiş yıllarda da sürekli gündeme getirdik, özellikle kendi bölgemizde sulamayla alakalı bazı problemlerin ve bitirilmemiş yerlerin olduğunu Sayın Bakana defalarca söyledik ancak bu Yedigöze Barajı'nın bir an önce tamamlanıp ve bir an önce oradan da 750 bin dönümlük arazinin sulanabilmesini sağlamak lazım.
Sayın Bakan, "Yedigöze Barajı devam ediyor." diyor, sağ olsun, belki katkı da sağlıyordur oraya ama bir an önce bitirilmesinde fayda var, çok ağır ilerliyor. Yani daha şu ana kadar 20 bin dönüm araziyi sulayabilecek kadar kısmı var, o da daha tamamlanamadı, geçen gittim, inceledim, baktım, daha borular yeni yeni yerleştiriliyor. Eğer bunu bu şekilde müteahhidin insafına bırakırsanız, bunun bitmesi üç, dört yılı, belki de beş yılı bulacak. Onun için, bir an önce, Bakanlık kanalıyla, DSİ Genel Müdürlüğü buranın üzerinde baskı kurmalı, gerekirse oranın ihale bedeli artırılmalı veya paraları bir an önce hızlı hızlı ödenerek, Yedigöze Barajı bir an önce bitirilmeli. Çünkü o 750 bin dönüm arazinin sulanması lazım. O arazi sulandığı zaman ülke ekonomisine çok büyük katkılar sağlayacaktır, aynı zamanda bölge çiftçisine de çok önemli katkılar sağlayacaktır çünkü sulu arazinin verimiyle kuru arazinin verimi bir olmaz. Dediğim gibi, hem ülke ekonomimize hem de oradaki çiftçilerimize çok önemli katkılar sağlayacaktır.
Yine, bu yer altı drenaj kanallarını da söylemiştim daha önce Sayın Bakan, geçmiş yıllardaki konuşmalarımda söyledim. Yer altı drenaj kanallarını da bir an önce bitirmeniz lazım. Neden bitirmeniz lazım? Çünkü sulanan arazide gün geçtikçe çoraklaşma oranı artıyor, gün geçtikçe taban suyu yükseliyor. Eğer bu taban drenajını bir an önce bitirip o suları normal drenajlara akıtmazsak, o münbit, güzel araziler çoraklaşarak değerini kaybedecektir. Onun için, bu taban drenajlarını bir an önce bitirmemiz lazım, yapılmayan yerleri de bir an önce ihaleye çıkarmamız lazım. Geçmiş yıllarda çok hızlı yapılıyordu ancak şu dönemde böyle çok ağır, nazlı nazlı yapılıyor, bunu da hızlandırmanız lazım ki o araziler çoraklaşmasın, bir an önce o arazileri kurtaralım.
Yine, normal drenajlar, açılmış olan drenajlar, yıllarca bütün tarlaların ayak sularının akması neticesinde hem içerisinde toprak birikintisi ve bu toprak birikintisinin üzerinde de ot ve sazlıkların bitmesi neticesinde şu anda onlar da yeterince çalışmıyor yani normal tarlalardan gelen taban suyunu kanaldan denize veya ırmaklara akıtmak noktasında yeterli faaliyet gösteremiyor. O drenajların da bir an önce temizlenmesi lazım. Ha, diyeceksiniz ki "Bunlar sulama birliğine ait." Ya, sulama birliklerinin buna gücünün yetmesi mümkün değil. Siz de biliyorsunuz bunu. Bu ancak DSİ vasıtasıyla, büyük sallama kepçelerle temizlenebilir. Onun için, bu drenaj kanallarının da bir an önce temizlenerek çiftçilerimizin hizmetine sunulmasında fayda var.
Her defasında söyledim, yine söylüyorum, Aslantaş Barajı'ndan gelip Ceyhan Ovası'nı ve Yumurtalık Ovası'nı sulayan o büyük kanallara bazı şehirlerin atık suları karışıyor yani kanalizasyon sularını akıtıyorlar. Sayın Bakanım, Cevdetiye regülatöründe DSİ başladı ancak o da çok nazlı ve çok ağır ilerliyor. O arıtma sistemini bir an önce bitirirsek kanala kanalizasyonun pis suyu akmamış olacak. Dolayısıyla da kanallarda yosunlanma oranı düşük seviyede olacak. Yosunlanma oranı arttığı zaman, yazın çiftçinin en çok suya ihtiyacı olduğu dönemde, mısır sulanacak, pamuk sulanacak, birdenbire yosun ilacıyla alakalı bir çalışma yapılıyor ve çiftçinin suya en çok ihtiyacı olduğu dönemde su kesintisi oluyor. Bir gün su kesintisi tam üç gün, dört gün sonra en dipteki çiftçiye ulaşıyor. Dolayısıyla mısır üretimi yapan çiftçilerimizde üç gün gecikme çok önemli ürün kaybına sebep oluyor.
Sayın Bakan, bunları dikkate alır, eğer bu konuda çalışmaları gerçekleştirebilirsek memnun olacağız. Yani bunları biz her defasında söyledik, yine söylemeye devam edeceğiz.
Yine, 2/B arazileri... 2/B arazileri, sizin hazırladığınız, burada hep birlikte ortaklaşa destek vererek çıkarttığımız bir yasaydı. Ancak 2/B arazileriyle alakalı çok önemli problemler var. En son torba yasada da büyükşehirler içerisindeki 2/B arazilerinin satışıyla alakalı bir düzenleme yapıldı. Bu da olumlu ve güzel bir gelişmedir. Ancak, 2/B arazilerinin kiralama bedelleri çok yüksek. Yani normalde çiftçi bir vatandaştan kaça kiralıyorsa o kira bedelinin dahi üstünde fiyatlar sunuluyor çiftçiye. Adam, devletin memuru gidiyor, kahveye oturuyor, kahvede çiftçilikle alakası olmayan bir vatandaşa soruyor, o da sırf övünmek için kendi kendine "Ya, 500 liradan gidiyor kardeşim tarlanın dönümü." diyor. "Yaz 500 lira." Ya, insaf edin arkadaş ya, biraz araştırın. O bölgede ilçe tarım müdürlükleri var, o bölgede ziraat odaları var, o bölgede çiftçilik yapan insanlar var. Bunlarla oturun, istişare edin. Ortak bir rakam, ne çiftçiyi yakacak ne devletimizi yakacak -hani ne şiş ne kebap misali var ya- ne şiş ne kebap misali güzel, ortalama bir rakam çıkaralım. Ama bugün sulu arazilerde 400 bin lira -eski rakamla- normal taban arazilerde 200 bin lira, 150 bin lira fiyatlar biçiliyor.
Bakın, bu fiyatlarla çiftçinin üretim yapıp para kazanması mümkün değil Sayın Bakan. Bununla ilgili Hükûmetiniz bir çalışma yaparsa... Sayın Maliye Bakanına da bunu birkaç defa söyledim. Bu yasayı sizin Bakanlığınız yani siz hazırlayıp çıkardığınız için özellikle tekrar gündeme getiriyorum. Lütfen, bu konuda Hükûmetiniz, çiftçiyi koruyan, üreten insanı koruyan bir fiyat oluşturması noktasında gayret göstermeli.
Yine, 2/B arazilerinin satışıyla ilgili de çok önemli problemler var. Bakın, 2/B arazilerinin arsa olan yani yaylalık, ormanlık alandan dönen kısımları satıldı bitti gibi bir şey ancak hazine arazileri olan kısmında çok önemli problemler yaşanıyor. Yani bir rayiç bedel çıkarıyorlar ki aman Allah'ım ya yani sanki çiftçi almasın da o hep bahsettiğiniz faiz lobileri var ya, sanki faiz lobileri gelsin, çiftçinin elinden bu tarlayı alsın diye ısrarla böyle çiftçinin alamayacağı önemli rakamlar çıkarıyorlar.
Yani, şimdi, bakın, Üçdutyeşilova köyü bunun en güzel örneğidir. Üçdutyeşilova köyünde ecrimisil bedeli olarak hak ettiği hâlde tarlasını alamayan çiftçi sayısı kaç tanedir, lütfen araştırın. Değerli Adana milletvekillerine söylüyorum, Tarım Bakanlığına söylüyorum ve size söylüyorum Sayın Bakan; lütfen araştırın, hak ettiği hâlde tarlasını alamayan çiftçi sayısı ne kadardır? Yüzde 30'u bile alamadı kendi tarlasını.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - 2/B değil, hazine arazisi.
MUHARREM VARLI (Devamla) - Hazine arazisi, hazine arazisi. Aynı statüde satıldı Sayın Bakan.
Bakın, yüzde 30'u bile kendi tarlasını alamadı. Niye alamadı? Çünkü rayiç bedel o kadar yüksek çıkarıldı ki adam pes etti, alacak durumu kalmadı, gitti, bir faizciyle anlaştı. O faizci geldi, trink diye tarlasını satın aldı. Bakın, benim sözüm muhayyer. Eğer bu sözümde bir yanlışlık varsa, kim bunu ispat ederse özür dilemeye hazırım. Ama ben bu sözü söylerken bildiğim doğrular için söylüyorum. Yani gidin, araştırın, bakın; bu konuda bir yanlışlık varsa ben özür dilemeye hazırım.
Ya, biz istiyoruz ki çiftçi alsın, kardeşim, üreten insan alsın. Adam, hayvanını sattı, traktörünü sattı, evini sattı, gitti, affedersiniz, ahıra yerleşti, ahırda yaşamaya çalışıyor ama buna rağmen tarlasını alamadı. Ya, yazık değil mi bu insanlara? Yani rayiç bedeli çok yüksek çıkarıyorlar. Bu rayiç bedeli mutlaka çiftçinin alabileceği makul seviyelere çekmemiz lazım. Eğer bunu yapamazsak... Sayın Cumhurbaşkanının hep bahsettiği gibi -iyi niyetle bahsettiğinden de eminim- "faiz lobileri" diyor ya, vallahi billahi bu çiftçilerin tarlalarını faiz lobileri alır. Ondan sonra da -her defasında da söylüyorum- bazıları pes eder, sesini keser, oturur ama bazıları da kan döker Sayın Bakan. Benim tarlamı almaya çalışan insana ben tarlamı vermek istemem. Adana Seyhan'da 3 insan öldü bu yüzden, Karataş'ın Adalı köyünde 3 insan öldü bu işten. Lütfen, bu konuda Millî Emlaki ve oradaki komisyonları çiftçimizin lehine olacak şeklide çalıştıralım.
Biz üreten insanları korumazsak, üretim yapan insanları korumazsak nereye gideceğiz ya? Sabah oturuyorsunuz, çok güzel kahvaltı yapıyorsunuz; öğlen oturuyorsunuz, çok güzel et yiyorsunuz, sebze yemekleri yiyorsunuz. Kimler üretiyor bunları hiç düşündünüz mü?
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sırbistan, Gürcistan!
MUHARREM VARLI (Devamla) - Çiftçi üretiyor. Ya, çiftçi cari açık vermeyen tek kurum. Siz buna rağmen çiftçiyi korumazsanız, üreten insanları korumazsanız, "Parası olan gelsin, alsın." mantığıyla hareket ederseniz, bu ülkede gerçekten üretim yapan insanların, çalışan insanların, hak eden insanların durumu ne olacak? Onun için, bunları bir an önce korumamız ve onların lehinde düzenlemeler yapmamız lazım.
Yine, millî tarım politikaları diyoruz. Yani üretim yapan insanlardan deminden beri bahsettik. Peki, öyle mi yapıyoruz yani üretim yapan insanları gerçekten koruyor muyuz? Bakın, bugün, çiftçinin girdi maliyetlerinin en yüksek olduğu mazot ve gübre... Ya şimdi, şu anda... Bunu birkaç defa söyledim ama tekrar söylemekte fayda görüyorum belki vicdanınıza hitap eder, belki vicdanınızda bir yumuşama olur diye; ya şimdi, yat ve kotra sahipleri, 20 milyon dolar, 30 milyon dolar para vererek yat alan insanlar 1 milyon 700 bin liradan mazot kullanıyor, benim çiftçim traktörüne 5 milyon liradan mazot koyuyor. Ya, traktörün bedeli ne kadar? Çiftçinin tarlasını satsanız bir tane yat almaz ama şimdi çiftçi mazotu 5 milyon liradan koyuyor, yat ve kotra sahipleri 1 milyon 700 bin liradan koyuyor. Ya, Yunanistan'da bile, "Ekonomisi battı gitti." dediğiniz Yunanistan'da bile çiftçi 1 milyon 700 bin liradan mazot kullanıyor, tarımsal mazot kullanıyor. Şimdi, bu şartlarda çiftçilerimiz diğer ülkelerin çiftçileriyle rekabet etmek zorunda. Ya, sen çiftçiye bu imkânı sağla, bak bakalım, çiftçi Amerikan çiftçisiyle, Yunanistan çiftçisiyle veya başka ülkelerin çiftçisiyle rekabet edebiliyor mu edemiyor mu? Bizim çiftçimiz, Allah'a çok şükür, profesyonelleşti bu konuda, her şeyi ekip dikebilecek özelliğe sahip, bilgiye sahip, birikime sahip ama Tarım Bakanlığının ve Hükûmetin bu konuda destek vermesi lazım.
Şimdi, gübre... Bütün gübre fabrikalarını özelleştirdiniz, hepsini sattınız. Bir de gittiniz, İran'da bir gübre fabrikasına ortak oldunuz. O zamanki Bakan Sayın Mehdi Eker dedi ki: "Çiftçimiz çok ucuz gübre kullanacak." İyi ki "Ucuz gübre kullanacak." demiş ha, Allah'tan yani! Şu anda dünyanın en pahalı gübresini kullanıyoruz ya. Yani DAP gübresi 1 milyon 600 bin lira, haberiniz var mı yok mu bilmiyorum, araştırın. Buğday ne kadar? Buğday sezonunda 900 bin lira, 940 bin bira. Niye? Çünkü Sayın Bakan, bakın... Sayın Bakanın şahsıyla da herhangi bir problemim yok, iyi bir belediye başkanlığı yapmıştır, iyi bir doktordur ama politikalarıyla alakalı problemimiz var. Yani buğday hasadı başladığında buğday ithalatını imzalıyorsunuz Sayın Bakan, mısır hasadı başladığında mısır ithalatını imzalıyorsunuz. Ya, bu nasıl bir anlayıştır? Yani maksadınız üreticiyi ortadan kaldırmak mı, bütün faturayı, bütün cezayı üreticiye kesmek mi? Yani enflasyon düşecekmiş, enflasyon düşsün diye mısır fiyatları düşecekmiş, buğday fiyatları düşecekmiş. Peki, ben size soruyorum: Cips mi ucuzladı, ekmek mi ucuzladı, çubuk kraker mi ucuzladı yoksa makarna mı ucuzladı? Hangisi ucuzladı? Yani sen kalkıp da buğday hasadında buğday ithal edersen, mısır hasadında mısır ithal edersen, bu, doğrudan doğruya üreticiyi cezalandırmaktır; başka bir anlamı yoktur bunun.
Onun için, değerli arkadaşlarım, bakın, vicdanlarınıza sesleniyorum. Ben muhalefet yapmak için konuşmuyorum burada. Eğer muhalefet yapmak için konuşuyorsam Allah belamı versin. Ben çiftçi olarak konuşuyorum. Kendim çiftçiyim, çiftçi adına konuşuyorum. Yüreğim yanıyor ya. Mısırı üretiyoruz, tam çıktı mısır, bir ay önce mısırın fiyatı 850 bin lira, 900 bin lira, bir ithalat kanunu, bir imza, mısır düştü 700 bin liraya. Allah'tan reva mı bu ya?
Sayın Bakan, eğer sizin vicdanınız bunu kaldırıyorsa benim diyeceğim bir şey yok, vallahi yok. Böyle bir şey olmaz. Yani şu anda mısır ne kadar biliyor musunuz Sayın Bakan? Çiftçinin elinden çıktı. Ne kadar? 850 bin lira mısır.
ÖZKAN YALIM (Uşak) - 85 kuruş.
MUHARREM VARLI (Devamla) - Kim kazandı, kim kaybetti? Kazanan aracı, kaybeden çiftçi. Ya, böyle bir mantık olmaz, olmaz. Yani buğday 940 bin liraya, 950 bin liraya satıldı, şu anda buğday 1 milyon 100 bin lira. Kim kaybetti, kim kazandı, ben soruyorum size. Yani Allah rızası için çiftçimizin lehine hareket edelim ya, çiftçimizi koruyalım.
Yani, şimdi, her defasında söylüyorum ya, gübre fiyatlarını ucuzlatmak için Tarım Krediyi devreye sokun kardeşim. Yani çiftçiye gübre lazım olmadığı zaman gübre çok ucuz, 800 bin liraya düşüyor, 750 bin liraya düşüyor ancak gübre ne zaman çiftçiye lazım, birdenbire 1 milyon 200 bin liraya çıkıyor. Tarım Kredi alsın gübreyi önceden, var parası, stok etsin; ne zaman ki piyasa yükselmeye başladı, girsin piyasaya, ucuz fiyattan gübre versin çiftçiye, ucuz fiyattan mazot versin çiftçiye. Ya, bu Tarım Kredi niye var yani ne için kurulmuş bu Tarım Kredi? Yok, biz bunların hiçbirisini yapmıyoruz. Efendim, özerkleşmiş. Özerkleştirmeyelim efendim, yeni bir yasa çıkartalım. Çıkartalım, yasa çıkartmak çok zor değil. Yani 750 bin liraya üre gübresi kurtarıyorken 1 milyon 200 bin liraya nasıl çiftçi buğdayına gübre atacak, mısırına gübre atacak? Niye 750 bin liradan kullanmasın çiftçi gübreyi? Yani bizim üreticiyi korumamız gerekirken ne yazık ki üreticiyi korumak yerine, aracıları koruyoruz, tüccarı koruyoruz, faizcileri koruyoruz, paradan para kazananları koruyoruz.
Şimdi, et ithalatı... Yani insanlarımız ucuz et yesinler Sayın Bakan, haklısınız, doğru. Bizim insanlarımız her şeyin en iyisine layık. Bunda hiçbir problem yok ama bunun çözümü et ithal etmek değil ki. Yani eğer bir şey ithal edecekseniz dişi düve ithal edin bari. Dişi düve sayısını 5 milyona, 6 milyona çıkartın. Efendim, bundan olan yavrulardan en az 2 milyon; 2,5 milyon erkek yavru olur. Türkiye'nin zaten 2,5 milyon erkek hayvana ihtiyacı var. Erkek hayvan kesildiği zaman Türkiye'de...
Artı, her zaman söylüyorum, Et ve Süt Kurumunu tamamen atıl duruma getirdiniz. Tek şeyi şu anda ithalat yapmak. Ya, Et ve Süt Kurumu çiftçiden doğrudan doğruya alsın, kessin, tüketiciye doğrudan doğruya ulaştırsın, hem üretici kazansın hem tüketici kazansın. Bunu yapmak bu kadar zor bir şey değil ki Sayın Bakan. Ama en kolay yol, git, efendim, Sırbistan'dan et ithal et, git, bilmem nereden et ithal et. Benim üreticim 5 bin liraya -5 milyar liraya eski parayla- erkek hayvan alsın, ona baksın, büyütsün, beslesin, 10 bin liraya mal etsin; götürsün kestirmeye, 9 bin lira para geçsin eline. Ya, Allah'tan reva mı bu? Yani yem fiyatlarını ucuzlattığınızda, meraları açtığınızda, verdiğinizde et hâlâ pahalıysa o zaman üreticiyi cezalandıralım ama yem fiyatları pahalıyken, meralar yokken üreticiyi cezalandırmak hangi anlama geliyor? Ben bu mantığı anlayamıyorum.
Yani TİGEM'ler... Hangisi kâr ediyor? Ektirin efendim arpayı, ektirin arpayı, zaten zarar ediyor, çiftçinin lehine zarar etsin bari. Sunsun -arpa fiyatları şu anda 1 milyon 200 bin lira- piyasaya arpayı ucuz fiyatla. TİGEM zaten zarar ediyor; eksin, arpayı eksin; çiftçinin lehine zarar etsin, üreticinin lehine zarar etsin. Yem fiyatlarını ucuzlatın. Yem fiyatlarını ucuzlatıp, meraları besicinin kullanımına sunup eğer bundan sonra da hâlâ "Et fiyatları pahalı." diyorsanız, gelin, hep beraber üreticiyi cezalandıralım. Ama üretip de karşılığını alamazsa insanlar hayvancılıktan, bir çıktı mı bir daha hayvancılığa geri döndürmeniz mümkün değil.
Ya, söylemesi ayıp, o kokuyu kimse çekmek istemez. Yani adam sabahtan akşama kadar hayvanla uğraşıyor; yemiydi, suyuydu, ilacıydı, bir de o kokusu, sineği. Yani siz, bu şartlarda üretim yapan insanları, âdeta sanki suçlu bunlarmış gibi cezalandırıyorsunuz. Yazıktır, günahtır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Varlı.
MUHARREM VARLI (Devamla) - Tamamlıyorum.
Allah rızası için, üreten insanlarımızı koruyalım. Bizim üretime ihtiyacımız var. Cari açık vermeyen tek kurum çiftçilik ve besicilik kurumudur.
Onun için, adam hayvanını besliyor, ondan üç beş kuruş para kazansın; adam buğday ekiyor, ondan üç beş kuruş para kazansın; mısır ekiyor, ondan üç beş kuruş para kazansın; pamuk ekiyor, üç beş kuruş para kazansın.
Bakın, bir de bu havza bazlı desteklemeyi, prim desteğini mutlaka getirmeniz lazım. Türkiye'de pamukçuluğu korumak adına bunu da mutlaka yapmanız lazım çünkü Türkiye 2 milyar dolarlık pamuk ithal ediyor, bu da Türkiye'ye çok ağır bir maliyet. Bizim çiftçimiz bunu üretebilecek durumda, bu gücü var; topraklarımız buna müsait, havamız ve suyumuz buna müsait.
Bu manada, vicdanlarınıza tekrar sesleniyorum: Lütfen, üreten insanlara sahip çıkalım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)