| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 20.12.2017 |
MHP GRUBU ADINA İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın milletimize, devletimize, ülkemize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Yeni yılınızı şimdiden tebrik ediyorum.
Takdir edersiniz ki siyasetin gayesi millete hizmettir. Biz ise sadece hadimiz. Elbette sadece hadim olmak yetmiyor; bunun hakkını vermek, buna layık olacak samimiyeti üst bir seviyede göstermek de lazım. Haysiyetli bir insan aynı zamanda duyarlı bir insan demektir. Yalnızca kendimizin değil, aynı millete mensup olduğumuz insanlarımızın da hayat ve varlık haklarını savunacak irade haysiyetini, insaf seviyesini gösterebilmeliyiz. Siyasete umut bağlamış, demokratik kurumlara yürekten bağlanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisini huzurunun, refahının, istikrarının, kardeşliğinin ve geleceğinin mücadele, müdafaa alanı görmüş tüm vatandaşlarımızın derdiyle dertlenmek, sorunlarıyla meşgul olmak zorundayız. Bu aynı zamanda vicdanlı olmanın da bir gereğidir. Niye vicdan? Çünkü vicdan doğru ile yanlışı ayırt edebilme yeteneğidir. Niye vicdan? Çünkü vicdan aynı zamanda bizi diğer insanlara, vatandaşlarımıza, meselelere odaklanmamızı, samimiyetle ilgilenmemizi sağlayan insani bir vasıftır. Merhum fikir kaynağımız Ziya Gökalp diyor ki: "Allah bir insanı vicdan felaketinden korusun çünkü onun tesellisi ve telafisi yoktur." Maşerî vicdanımızın derinlerinde, emin olunuz, mazlumların ahı vardır.
Sayın Başkan, müdahale ederseniz... Ben sanki kendi kendime konuşuyorum.
Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olalım.
İZZET ULVİ YÖNTER (Devamla)- Maşerî vicdanımızın derinlerinde, emin olunuz, mazlumların kalp atışı vardır, kutlu anılarımızın ayak sesleri duyulmaktadır, hükümran mazimizin güçlü seslenişi yankı bulmaktadır.
Şüphesiz sadece vicdan yetmiyor, yetmeyecek, adaletli olmak da gerekiyor, adaletle yönetmek, adaletle muamele etmek hem millî hem de manevi sorumluluğumuz altındadır. Bu sorumluluğu "Ben insanım." diyen hiç kimse, hiçbir siyaset ve devlet adamı yok sayamayacak, ihmal edemeyecektir. Merhum Necip Fazıl Kısakürek'in dediği gibi, sükût gibi kimsesiz, çığlık kadar hür insanlarımızın sesine ses, hislerine tercüman, taleplerine önayak olmalıyız, olmak zorundayız.
Mağdurların mağduriyeti bitmeden huzur bulmamız, huzura kavuşmamız sorarım sizlere mümkün müdür? Mazlumların iç çekişlerine, damla damla yüreklerine akan kederin gözyaşlarına duyarsız kalmamız makul müdür? Elbette değildir, elbette olamayacaktır. O hâlde vicdanımızın sesini dinleyerek haklarını arayan, taleplerinin peşine düşmüş kardeşlerimizi mutlaka duymalı, onlara başımızı çevirmeliyiz. Adaleti rehber yaparak, hakkı haklısına verecek dürüstlüğü, içtenliği, yürekliliği gösterebilmeliyiz. Şu anda herhangi bir sorununa uzanacak el bekleyen milyonlar bizi izlemekte, dikkatini bize çevirmektedir. Kulakları şüphesiz, gecenin bu saatinde bile olsa buradadır. 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'ne milletimiz umut bağlamıştır. Doymak için aş, geçinmek için iş, huzur için irade, gelecek için güçlü ve millî bir ifade kudreti bekleyen devasa ve aziz bir millet varlığı karşımızdadır. Kısaca dik baş, tok karın, mutlu yarın Türk milletinin hakkı, haysiyetli istiklalinin temelidir. Bundan vazgeçemeyiz, buna gözümüzü kapatamayız, hele hele sırt hiç çeviremeyiz. Gelin, sorunlarına çözüm bekleyen kardeşlerimizin çığlıklarını duyalım, onların elinden tutalım; kimsesizliğe, çaresizliğe terk etmeyelim. Onlara Türk devletinin müşfik, cömert, adalet ve vicdanı gözeten tavrını gösterelim; Türkiye Büyük Millet Meclisinin gazilik unvanına yakışır iradesini gösterelim.
2018 bütçesinde nelere kaynak ayrılmıyor ki. 2018 bütçesiyle hangi harcamaların yapılması hedeflenmiyor ki. Gelin, millî birlik ve dayanışmamızın asaletini gösterelim. Gelin, mağdurların feryatlarına lütfen istirham edelim, kulak verelim. Mesela ve ilk olarak KİT'lerde çalışan taşeron firma çalışanlarına destek olalım, onları ayırmayalım, ayrı görmeyelim, onları da kadroya alalım. Merkezî yönetimde genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel bütçe kapsamındaki idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar ile sosyal güvenlik kurumlarına 4 Aralık 2017 itibarıyla personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımıyla istihdam edilen alt işveren işçilerimizin sürekli işçi kadrosuna alınması çok yerindedir. Bunu şüphesiz, kuşkusuz destekliyoruz. Belediyeler ve il özel idarelerde alt işveren üzerinden çalıştırılan kardeşlerimiz de iktisadi devlet teşekküllerinde işçi olarak çalıştırılacaklardır. Fakat burada kuşkular var, burada muamma var, buraya itirazlar var. Yaş sınırı yok, eğitim şartı yok, asil iş yardımcı iş ayrımı da yok; gayet müspet bir karar olduğunu ifade etmeliyiz. 4/C statüsüyle çalışanların 4/B statüsüne geçirilecek olması da son derece olumludur ve bizim tarafımızdan desteklenmektedir.
Peki, KİT'lerde çalışan taşeron firma çalışanlarını niçin görmüyoruz, onları niçin kadroya almıyoruz? Diyorum ki gelin, eşitlik prensibine, adaleti ve hakkaniyeti gözeten yönetim anlayışına bağlı kalın, çıkarılması ve çıkması muhtemel olan kanun hükmünde kararnameye bu kardeşlerimizi koyun.
İkinci olarak, Türkiye'de faaliyet gösteren yaklaşık bin sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı var değerli arkadaşlar. Buralarda yaklaşık 10 bin kardeşimiz çalışıyor; bunlar, devlet memurlarında aranan genel şartların yanında görevin niteliğine göre getirilen özel şartları da taşıyor. Memur gibi işe alınıp memur gibi görev yapıp işçi statüsünde çalışan vakıf personeli de kadro istiyor; hakları değil mi? Kamu görevi yapıyorlar ama sesleri duyulmuyor; reva mı bu? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu çalışanlarımıza "personelimiz değilsiniz" diyor; peki, doğru mu bu? Bir kanuni düzenlemeyle ya da çıkması ve çıkarılması gündemde olan kanun hükmünde kararnameyle bu kardeşlerimizi de beklentileriyle kavuşturamaz mıyız, taleplerini karşılayamaz mıyız?
Üçüncü olarak, elbette sürekli olarak vurguladığım uzman çavuşlarımızın kadro ihtiyaç ve talepleri. 3269 sayılı Yasa'nın 5'inci maddesinde uzman çavuşlarımızın sözleşmeli Türk Silahlı Kuvvetleri personeli oldukları yazılı.
Değerli arkadaşlarım, uzman çavuşlarımız kahramanca vatan mücadelesini yapan şerefli bir mesleğin mensupları. Vatan bize suçlulardan alınan rüşvet değil; vatan, atalarımızın kılıcıyla alınan, kanla çizilen sınırların adı. Dolayısıyla uzman çavuşlarımız korkusuz bir şekilde kahramanca vatanı koruyan, vatanı bekleyen vatan evlatları. Dolayısıyla uzman çavuşlarımızın, fedakârlıklarıyla her şeyi hak eden onurlu bir mesleğin mensupları olarak kadroya alınmalarının analarının ak sütü gibi helal olduğunu düşünüyoruz. Keşke Maliye Bakanımız da burada olsaydı. İstirham ediyoruz; uzman çavuşlarımızın çok yoğun talebi olduğunu tekraren ifade etmek istiyorum. Uzman çavuşlarımızı da lütfen, 3269 sayılı Yasa'daki "sözleşmeli" problemini, engelini çözerek kadroya alalım, bu meseleyi daimî bir şekilde kapatalım.
Sizlere tekrar saygılar sunuyorum. 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın hayırlara vesile olmasını diliyor, tekrar saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yönter.