GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:19
Tarih:09.11.2012

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin önergesinin konusu cinsiyet ayrımcılığı. Şüphesiz, böyle bir konuda partimizin bakışı çok net ve çok açık. Sadece istihdam ve sosyal alanda değil, siyasal ve tüm alanlarda bu ayrımcılığa karşı durmak için etkili bir çalışma yapılması Meclisin görevidir. Böyle bir çalışmanın yapılmasında fayda görüyoruz çünkü dünyadaki uluslararası kuruluşların değerlendirmelerinden sonra, bu gelişmişlik indeksinden tutun diğer alanlara kadar, kadına şiddet konusundan tutun sosyal güvenlik alanına kadar ve en son Avrupa Birliği ilerleme raporunda Türkiye'nin durumunun iyi olmadığı çok net anlaşılıyor. Mecliste yüzde 50 kadın kotası uygulayan Barış ve Demokrasi Partisinin? 17 kadın belediye başkanından 14 kadın belediye başkanının partimizden olması, yine milletvekili oranı olarak da Meclisteki milletvekili sayımızın yüksekliği, yerel yönetimlerde istihdamda ve sosyal alanda hayata geçirdiğimiz iş sözleşmeleriyle aldığımız kararlar gösteriyor ki, AK PARTİ'nin bizim sınırlarımıza erişmesi için daha çok fırın ekmek yemesi gerekiyor. Kadının 3 çocuk doğurup evde durmasını daha çok öngören bir anlayış muhafazakârlığının bu soruna çözüm bulacağını da pek  düşünmüyoruz.

Onun için, ayrımcılığa karşı çok ciddi bir çalışma yapılmalı, bu da Meclis araştırmasıyla mümkündür. Buna destek veriyoruz, böyle bir araştırmanın yapılması gerektiğini söylüyoruz.

Değerli milletvekilleri, dün burada önemli bir iki noktaya değinmiştim.

Bugün akşama kadar eğer Hükûmet verdiği sözlerin altını dolduramazsa, somut adımlar atamazsa, 59'uncu günündeki açlık grevinin, 707 kişiyle başlayıp cezaevlerinde 10 binleri bulan açlık grevinin geldiği kritik aşamada, partimizin, çok haklı olan bu talepler ve olabilirliği olan bu siyasi talepler konusunda sessiz kalamayacağını? Bütün diyaloglarımızda, görüşmelerimizde ve çabamızda, bunu bir an önce sonlandırmak için yaptığımız bütün gayretlere rağmen, maalesef, şu ana kadar, dördüncü güne girmiş bulunuyoruz ve dördüncü gününe rağmen, Hükûmet kanadından sadece ana dilde savunmayla ilgili bir teklifin hazırlıklarından başka elimize ulaşan bir şey yok. Bu, bizleri, hepimizi kaygılandırması gereken bir durumdur. Bu, çok ciddi bir durumdur, vahim bir durumdur, insanlığın ve vicdanının sınavda olduğu bir durumdur. Ona karşı elbette ki partimiz, yarın saat 11.00'de eş başkanlarımız Diyarbakır'da bu konuda çok çok önemli açıklamalarda bulunacaklardır. Böylesi bir duruma karşı sessiz kalamayacağımızı, ne halkımızın ne bizim ne partimizin ne de kendine insanım diyen hiç kimsenin sessiz kalamayacağını buradan hatırlatmak istiyorum ve bunun baş sorumlusu Hükûmettir.

Başbakan Endonezya'ya gitmiş, Sayın Başbakan, Endonezya'dan, bu konuda açıklamalarda, çözüm için birtakım çabalarda bulunması gerekirken idam cezasını gündeme getiriyor. Gerçekten, düşündüğümüz zaman, insan "Ne alaka?" diye soramadan edemiyor. AK PARTİ, 2002 yılında, Sayın Gül Başbakanken 6 No.lu Protokol'le idam cezasının kaldırılmasına imza atan bir Hükûmet. Sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geldi ve 13 No.lu Protokol imzalandı, 2006 yılında da 13 No.lu Protokol'ü imzalayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde sözleşmeleri yasaların üzerine koyan Başbakan, iktidar yine AK PARTİ Hükûmeti. Peki, ne oluyor da şimdi durup dururken Başbakan iki gündür bir suni gündem yaratarak idamı tekrar tekrar gündeme getiriyor? Daha dün, yaptıkları açıklamada, Avrupa Konseyi Parlamenter Başkanlığı döneminde Sayın Çavuşoğlu Parlamento Başkanlığı açıklamalarında, Başbakan müteaddit açıklamalarında idam cezasının kaldırılmasının ne kadar önemli olduğunu ve bunu desteklediklerini açıklıyordu. Şimdi 20'nci yüzyılda kalan, 20'nci yüzyılın ötesinde kalmış, 21'inci yüzyılda kaldırılmış bir sorunu neden gündeme getirmek istiyor? Sayın Başbakana şunu sormak gereğini duyuyoruz: Acaba idam cezasını getirerek Kürtlere gözdağı mı vermek istiyorsunuz? Yani sizin amacınız? Bütün isyanlarda istiklal mahkemelerinde idam cezaları verildi. Şeyh Sait'i astınız, Seyit Rıza'yı astınız, bilmem kimi astınız? Kürtleri yüz yıldır bu yöntemle susturmaya çalışıyorsunuz, terbiye etmeye çalışıyorsunuz. Vallahi, 21'inci yüzyılda terbiye edebileceğiz Kürt halkı karşınızda kalmadı.

SIRRI SAKIK (Muş) - Kendilerini terbiye etsinler, kendilerini!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Terbiye etmeye kalkanlar terbiye edilir arkadaşlar, bu böyledir. Yani süreç, yaşam bunu dayatır. 21'inci yüzyılda bunun şakaya gelir tarafı yoktur. Kalkacaksınız, bir taraftan evrensel hukuktan bahsedeceksiniz, demokrasiden bahsedeceksiniz, bir taraftan 12 Eylül darbecilerini yargıladığınızı söyleyeceksiniz? Bu Meclisin en son verdiği idam cezaları, kararları 12 Eylül askerî darbesinin, Kenan Evren'in verdiği kararlardır ve o dönemin milletvekillerinin imzaları vardır. Şimdi siz, darbecilerin yaptığı idam cezalarını devam mı ettirmek istiyorsunuz? Bu devam ettirme üzerinden kalkmaya çalışırsanız şu yanlışı yaparsınız, size şunu hatırlatırız: Zaten sizin döneminizde binlerce kişi faili meçhul cinayete kurban gidiyor, bunların yaşam hakları ihlal ediliyor. Zaten sizin döneminizde 500'ü aşkın çocuk öldürüldü. Bakın, öldürüldü diyorum. Bu, resmî rakamlarla, İnsan Hakları Derneğinin, MAZLUMDER'in envanterinde var. "Vur-dur yasası"yla, sadece durmadığı için, sokakta, İzmir'de, şurada burada yürüyen vatandaşlarımızın kaç tanesi öldürüldü? Zaten yaşam hakkı ihlal ediliyor. Zaten yargısız infazın hüküm sürdüğü bu ülkede bir de kalkıp bunun üzerinden, Norveç'te bir tane delinin yaptığı katliam üzerinden yola çıkarak idam cezasını tekrar Türkiye'nin gündemine taşımak anlaşılır bir şey değildir.

Bu bir anayasa tartışması konusudur. Anayasa tartışması konusu olan bir konuyu başkanlık sisteminin gündeme atıldığı, bir de böylesi bir dönemde gündeme getirmek açıkça şu demektir: Açlık grevinde bugün  60'ıncı gününü, 59'uncu gününü dolduran insanlarımızın dünyadaki en büyük sivil itaatsizlik eylemini hayata geçirdiği gerçeğini örtbas ederek -bir tarafta- açlık grevlerindeki haklı talepleri, üstelik de avukat görüşmesi gibi anayasal bir hak olan, yasal bir hak olan, uluslararası sözleşmelerde yer alan, adil yargılanma hakkının en temel şartı olan avukat-müvekkil görüşmesinin en zaruri olan, en haklı olan, en hukuki alanında kalkıp hukuku çiğneyeceksiniz, bir buçuk sene suç işleyeceksiniz, hakkınızda savcılar işlem yapmayacak, hakkınızda Adalet Bakanlığıyla ilgili işlem yapılmayacak, hakkınızda hiçbir şey yapılmayacak, sizin Anayasa'yı çiğneme hürriyetiniz olacak, yasaları çiğneme hürriyetiniz olacak, hukuksuzluğu yürütme ehliyetiniz olacak, bunu bir buçuk sene sürdüreceksiniz ve bu bir buçuk sene karşısında açlık grevine bedenini yatıran, başka hiçbir imkânı olmayan insanların vicdani kalkışı karşısında da hâlâ suç işlemeye devam edeceksiniz.

Bu, suç işlemeye devam zihniyeti tehlikelidir. Toplumu hırpalar, gerginliği artırır, çatışmaları artırır, bu kanunsuzluk kimsenin keyfinde olamaz. İktidar olmak suç işleme imtiyazını vermez, iktidar olan bir başbakana "Ben hukuku çiğnerim, istediğim yasayı uygularım, istemediğim yasayı uygulamam." deme hakkını vermez. Bu yasa dışılık, hukuk dışılık kabul edilmez bir davranıştır. CPT'nin kararları var, Avrupa Birliğinin kararları var. Bütün bunların ışığında, bir avukat görüşmesini bir buçuk senedir engelleyerek 707 kişinin 12 Eylülden bu yana başlayan açlık grevini -on binlerin katıldığı dikkate alınacak olursa- Hükûmetin bir kez daha değil, bin kez daha, milyon kez daha düşünmesini, düşünmesini, düşünmesini buradan uyarıyoruz. Gerçekten uyarıyoruz ki acı sonuçları olmasın, birlikte buna çözüm bulalım diyorum.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.