| Konu: | GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK?ÜN ÖLÜMÜNÜN 74?ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 10.11.2012 |
AK PARTİ GRUBU ADINA NURDAN ŞANLI (Ankara) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Atatürk'ün ölümünün 74'üncü yılı nedeniyle söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle saygıdeğer Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle, Siirt Pervari'de düşen helikopter kazasında şehit olan 17 şehidimize ben de Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine ve yüce Türk milletine başsağlığı ve sabırlar dileyerek sözlerime başlıyorum.
İnsanlık tarihinin yetiştirdiği en büyük asker ve devlet adamlarından, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü ebediyete uğurlayışımızın üzerinden tam yetmiş dört yıl geçti. Büyük önderi rahmetle, şükranla, saygıyla anıyoruz.
Atatürk'ü anlatmak için değil dakikalar, saatler, günler bile yetersiz kalır. Yokluk, yoksulluk ve yoksunluklar içindeki bir milletle el ele vererek dünyanın hayranlığını kazanan, eşsiz bir Kurtuluş Savaşı'yla bu büyük milleti yeniden dirilten Atatürk'e ne kadar minnet duysak azdır.
Hepimizin bildiği üzere, liderliği ve farklılığı küçük bir öğrenciyken matematik öğretmeni tarafından fark edilmiş ve adına "Kemal" eklenerek "Mustafa Kemal" olmuştur. Daha ilk gençlik dönemlerinden itibaren, kölelik ve tutsaklığa baş kaldırmış, özgürlük ve bağımsızlık O'nun ilkesi, rehberi hatta karakteri olmuştur.
Dünya tarihine damgasını vurmuş liderlerin hepsi, insanlığın hayrına çalışmamışlardır. Örneğin; Hitler, Mussolini, Stalin gibi nazi, faşist ve komünist liderlerin ve tüm diktatörlerin tarihe hangi özellikleriyle geçtikleri malumlarınızdır. Oysaki Atatürk "Yurtta barış, dünyada barış." diyerek farkını ortaya koymuş, insan onuru, insan sevgisi, insanın özgürlüğü en temel ilkesi olmuştur.
Milletimizin yazgısını değiştiren, ona yeni ve ileri bir yön veren eşsiz inkılapçı Atatürk, her yıl biraz daha anlaşılan, her yıl biraz daha büyüyen bir liderdir. Her yıl 10 Kasım gününde, Ata'ya olan sevgi ve saygımızı sunarken O'nun düşüncelerini ve değerini anlamaya ve kavramaya çalışmak görevimiz olmalıdır. Pragmatik bir lider olan Atatürk, bu özelliğini siyaset ve askerî alanda çok iyi kullanmıştır.
Liderleri farklı kılan elbette ki olağanüstü özellikleridir. İşte Atatürk, ileri görüşlülüğü, bağımsızlıktan ödün vermeyen kararlı tutumu ve milletine olan inancı ve güveniyle tarihteki tüm liderlerden daha farklı olan yapısını ortaya koymuş ve Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı vermiştir. Öyle ki bu savaş 20'nci yüzyılın ilk ulusal kurtuluş mücadelesi olmuş ve diğer mazlum milletlere de örnek teşkil etmiştir.
Atatürk, milletine olan inancını her zaman dile getirmiş ve 1920 yılında şöyle demiştir: "Ben, Batı milletlerini, bütün dünyanın milletlerini tanırım, Fransızları tanırım, Almanları, Rusları ve bütün dünyanın milletlerini şahsen tanırım ve bu tanımam da harp sahalarında olmuştur, ateş altında olmuştur, ölüm karşısında olmuştur. Yemin ederek sizi temin ederim ki bizim milletimizin manevi kuvveti bütün milletlerin manevi kuvvetinin üstündedir."
Atatürk, Trablusgarp ve Balkan savaşları ile Birinci Dünya Savaşı'nda tecrübeler kazanmış, dehasıyla çok önemli başarılara imza atarak öne çıkmış, kendisini kanıtlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilerek çıkması ve Mondros Ateşkes Anlaşması'nın imzalanmasını müteakip, Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919'da Millî Mücadele'yi başlatmak üzere Samsun'a çıkmıştır. Atatürk, burada, bir yandan ülkenin ileri gelenleriyle görüşmeler yapmış, diğer yandan da çeşitli birliklerin durumu hakkında bilgi almıştır.
21-22 Haziran 1919 gecesi Amasya'da hazırlanan Amasya Genelgesi'nde vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğu, milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığının kurtaracağı vurgulanmıştır. Daha sonra Mustafa Kemal'in Başkanlığında Erzurum ve Sivas kongreleri toplanmış ve çok önemli tarihî kararlar alınmıştır. Kongreler sonucunda "Heyeti Temsiliye" adıyla teşekkül ettirilen yürütme organıyla İstanbul Hükûmeti arasında 20-22 Ekim 1919'da anayasa görüşmeleri yapılmış ve bu görüşmeler sonucunda, Heyeti Temsiliye Osmanlı Hükûmeti tarafından resmen tanınmıştır. Daha sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelmiş ve Ankara'yı millî kurtuluş mücadelesinin merkezi hâline getirmiştir. Atatürk, bundan sonra büyük bir mücadele içine girmiş, bir yandan sınırlarımızı kuşatan düşmanla çarpışmış, diğer yandan da İstanbul Hükûmeti ve bunların Anadolu'da ayaklandırmış olduğu asilerle uğraşmak zorunda kalmıştır.
Atatürk, Büyük Millet Meclisinin 19 Mayıs 1920'deki toplantısında, 10 Ağustos 1920'de Sevr Anlaşması'nı imzalayan Osmanlı Hükûmetini tanımadığını açıklamıştır.
Atatürk'ün sarsılmaz inancı ve olayları yönlendirme kabiliyeti, erinden generaline kadar tüm askerleri ve Anadolu insanını derinden etkiliyor, onların bağımsızlık isteklerini ateşleyerek zaferi kazanacaklarına inandırıyordu. Savaşın kazanılacağına dair oluşan bu kuvvetli inanç ve azim, galibiyetin ilk adımıydı. Nitekim, İnönü zaferleri, Sakarya ve Başkomutanlık Meydan Savaşı galibiyetleriyle düşman yenilmiş, büyük bir zafer elde edilmişti. Bu başarıyı takiben itilaf devletleri mütareke önerisinde bulundular ve 11 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesi imzalanarak 15 Ekim 1922'de yürürlüğe girdi. Daha sonra, 1 Kasım 1922'de Meclisten çıkan bir yasa ile saltanata son verildi.
Lozan Anlaşması'nın 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmasıyla birlikte, askerî alanda kazanılan zafer siyasi zaferle taçlandırıldı. Misakımillî sınırları içinde bağımsız bir Türkiye de kurulmuş oldu. 29 Ekim 1923 tarihinde de cumhuriyet ilan edilerek Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Cumhuriyetin ilanından sonra gerçekleştirmiş olduğu inkılaplar ve başlattığı ekonomik, toplumsal ve kültürel hamleler, genç Türkiye Cumhuriyeti'ni daha da güçlendirmiş, bölgesinde ve dünyada güçlü ve saygın bir konuma getirmiştir.
10 Kasım 1938 günü saat dokuzu beş geçe hayatını kaybeden Büyük Önder, eşsiz kahraman Atatürk'e ne kadar teşekkür etsek azdır. Atatürk'ün milletine söylediği şu dikkate şayan veciz sözü fevkalade manidardır: "Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevheri asliyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin." demiştir.
Büyük Önder'in ölümünün ardından yabancı devlet adamları ve dünya basını da çok güzel sözler söylemiştir. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Roosevelt: "Benim üzüntüm iki türlüdür: Önce, böyle büyük bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm. İkinci üzüntüm ise O'nunla tanışmayı çok istediğim hâlde artık bu isteğimi yerine getirmeye imkân kalmamış olmasıdır." İngiltere Başbakanı Churchill ise: "Savaşta Türkiye'yi kurtaran, savaştan sonra da Türk milletini yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü yalnız yurdu için değil, Avrupa için de büyük kayıptır." demişlerdir.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Atatürk'ü ölümünün 74'üncü yılında bir kez daha, hep birlikte, rahmetle, minnetle anıyoruz ve ben Genel Kurula bir kez daha saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şanlı.