GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 684 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/810) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:53
Tarih:31.01.2018

CHP GRUBU ADINA MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 684 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, öncelikle şunu belirtmem gerekir ki görüşmekte olduğumuz olağanüstü hâl kararnamelerinin büyük bir çoğunluğu Anayasa'ya aykırıdır ve bundan sonraki aşaması Anayasa Mahkemesine iptal başvurusudur.

Sayın milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili yurttaşlar; olağanüstü hâl sürecinde çıkarılan kanun hükmünde kararnameleri sağlıklı olarak değerlendirmek için biraz geriye gitmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Sevgili arkadaşlar, 15 Temmuz 2016 tarihinde hain bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Yaşanan bu hain darbe girişimi bütün siyasi partilerin karşı duruşu, siyasi anlayış farkı gözetmeden bütün yurttaşlarımızın ortak ve kararlı çıkışı, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin içindeki Atatürkçü, demokrasi ve parlamenter sisteme bağlı vatansever askerlerimiz tarafından önlenmiştir. Hep birlikte cumhuriyete, demokrasiye, parlamenter sisteme, halkın iradesinin temsil edildiği en yüksek kurum olan Türkiye Büyük Millet Meclisine sahip çıkılmış ve bunda da başarılı olunmuştur.

Şimdi ben bu sürece nasıl geldiğimizden, hain darbe girişimine kalkışan FETÖ'nün nasıl geliştiğinden, devletin bütün kurumlarına nasıl yerleştirildiğinden söz etmeyeceğim. FETÖ kimden ne istedi, kim FETÖ'ye ne istediyse verdi, kim FETÖ'ye "Artık dön, bu hasret bitsin." diye kollarını açtı, o konuya da girmeyeceğim çünkü bu konular herkesin artık çok iyi bildiği konulardır. Herkes biliyor ki AKP anlayışı ve yönetim şekli FETÖ'yü besleyip büyütmüş ve darbe yapmaya kalkacak kadar güç vermiştir. Zaten gördüğüm kadarıyla buna karşı çıkan da yok, sadece "Kandırıldık." ve Allah'ım ve milletim bizi affetsin."le geçiştirilmeye çalışılıyor.

Bugün üzerinde durmak istediğim konu darbe girişiminden sonraki süreçtir. Değerli arkadaşlar, cumhuriyete, demokrasiye, parlamenter sisteme karşı yapılan bu hain darbe girişiminden sonra her şeyin olağan olduğunu söylemek elbette doğru değil. Elbette bu darbe girişiminin öncesi ve sonrası araştırılıp sorgulanmalı ve gerçek suçlular ortaya çıkıp cezalandırılmalı, gerekli önlemler alınmalıydı. Parantez içinde söylüyorum, gerçek suçluların araştırılması konusunda da çok ciddi eksikliklerin, yanlışlıkların yapıldığını süreç içerisinde gördük. Darbe gecesini bütün ayrıntılarıyla yaşayan Genelkurmay Başkanının ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarının Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan Darbe Araştırma Komisyonuna bilgi vermeye gelmemesi büyük bir soru işaretidir, araştırmanın sağlıklı yapılmasına izin verilmediğinin en büyük göstergesidir. Şimdi konumuz bu olmadığı için bu konuya da fazla ayrıntılı girmek istemiyorum.

Değerli arkadaşlar, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak darbe girişiminden sonraki sürecin tıpkı darbe gecesinde olduğu gibi hep birlikte, ortak aklı öne çıkararak ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yönetilmesi gerektiğini söyledik. Darbe gecesi bütün siyasi partilerin sahiplendiği ve birlikte bombaların altında dayanışmayla korudukları, 80 milyonun iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak çalışmasıyla sıkıntılı süreçten daha kolay ve daha sağlıklı çıkılacağını ısrarla belirttik ama olmadı. Ülkeyi darbe girişimiyle karşı karşıya getiren tek adam anlayışı, yönetimi tek kişinin egemenliğine bırakan siyasi anlayış Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini, 80 milyonun ortak iradesini reddedip bütün olumlu yaklaşımlara rağmen "Tek başıma bu süreci yöneteceğim." dedi. Oysa, zaten darbe girişimine kadar hiç kimsenin düşüncesine değer verilmemiş, "ben bilirim" anlayışıyla yönetilmişti ülke ve bu yönetim anlayışı nedeniyle ülke darbe girişimiyle karşı karşıya kalmıştı. Çok açık ki yönetim anlayışında ciddi bir sorun vardı, ciddi bir yanlışlık vardı ve bu yanlışlık ülkeyi darbe girişimi noktasına getirmişti. Yapılması gereken, 80 milyonun iradesinin ortaklaştığı Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında birlikte çözüm aramaktı, akıllıca olan buydu ama olmadı, olamadı. Değerli arkadaşlar, niye olmadığının, olamadığının satır başları daha darbe gecesi "Bu bize Allah'ın bir lütfu." söyleminde gizliydi ve ilerleyen süreçte bu lütfun ne olduğu anlaşıldı.

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi bu darbe girişimini fırsata çevirmek istiyor ve iktidara geldiğinden bu yana yönetim anlayışı olarak ortaya koyduğu tek adam egemenliğini sürekli hâkim kılmanın, 80 milyonun iradesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakmanın, rejimi değiştirmenin alt yapısını oluşturmanın hesabını yapıyordu.

Ve 20 Temmuz, bütün itirazlarımıza rağmen olağanüstü hâl ilan edildi. Evet değerli arkadaşlar, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ülkede sorunları hep birlikte dayanışmayla çözeriz gerekçesiyle karşı çıktığımız ve ret oyu verdiğimiz olağanüstü hâl uygulaması Anayasa'mızda düzenlenmiş bir hâldir ancak olağanüstü hâlin de bir hukuku vardır. İlan ederken dayandığınız Anayasa'nın 120'nci maddesi ve diğer maddelerine uygun davranmak zorundasınız. Eğer uymazsanız Anayasa'yı ihlal etmiş olursunuz ve değerli arkadaşlar, Anayasa'yı ihlal etme anlayışı da bir darbe anlayışıdır

Değerli arkadaşlar, Anayasa'mızın 120'nci maddesi olağanüstü hâli ilan etme hakkını vermiştir. Anayasa'nın 121'inci maddesi olağanüstü hâl süresince Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararnameler çıkarılabileceğini düzenliyor. Bu kararnamelerin Resmî Gazete'de yayımlanıp aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulacağını ve bunlara ilişkin usul ve sürenin de İç Tüzük'te belirleneceğini hükme bağlamıştır. Bu Anayasa maddelerinden de çok açık anlaşılacağı şekilde sadece ve sadece olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararname çıkarabilirsiniz, aksi davranış Anayasa'ya aykırıdır, Anayasa'yı ihlaldir ve dolayısıyla bir darbe mantığıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Çıkan kararnamelere baktığımızda, olağanüstü hâlin ilan gerekçesiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, aslında kanunla düzenlenmesi gereken konular kanun hükmünde kararnameyle düzenlenmiş ve Meclis devre dışı bırakılmıştır. Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz bu kanun hükmünde kararname bakın ne düzenliyor? Merkez Bankasının bazı alımlarının Kamu İhale Kanunu'nun dışına çıkarılması, kamu bankalarında batık alacakların varlık yönetim şirketlerine satılabileceği, ön ödemeli konut satışları, kamu şirketlerinin Varlık Fonu'na devredilmesi. Bunların olağanüstü hâlle, terörle ne ilgisi var?

Değerli arkadaşlar, yine, Anayasa'nın 121'inci maddesi süre ve usulün İç Tüzük'te belirleneceğini hükme bağlamıştır. Şimdi, bakalım bu konuda İç Tüzük'ün 128'inci maddesi ne diyor? Aynen şöyle diyor: "Anayasanın 121 ve 122 nci maddeleri gereğince çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler ... otuz gün içerisinde görüşülür ve karara bağlanır." Son fıkrası "Komisyonlarda en geç yirmi gün içinde görüşmeleri tamamlanmayan kanun hükmünde kararnameler Meclis Başkanlığınca doğrudan doğruya Genel Kurul gündemine alınır." diyor.

Değerli arkadaşlar, bu maddedeki otuz günlük süre kesin ve bağlayıcı bir süredir, bu konuda ne takdire ne yoruma yer vardır; otuz gün içinde görüşülüp karara bağlanacaktır. O kadar bağlayıcı ki komisyonlarda yirmi günden fazla görüşülmesine izin vermiyor. En çok yirmi gün görüşülecek ve geriye kalan on gün içerisinde de Mecliste görüşülüp karara bağlanacaktır. Bunun aksi durum İç Tüzük'e ve dolayısıyla Anayasa'ya aykırılık oluşturur.

Değerli arkadaşlar, kanun düzenleyici bu kesin ve bağlayıcı süreleri özellikle koyarak kötü niyetli yöneticilerin, kötü niyetli iktidarların kanun hükmünde kararname çıkarma hakkını kötüye kullanmasının önüne geçmek istemiştir. Böyle olmasa o otuz günlük sürelerin, yirmi günlük sürelerin ne anlamı olabilir? Neden böyle bir düzenleme getirmiş olabilir? Amaç, ülkenin kanun hükmünde kararnamelerle yönetilmesinin önüne geçmektir. Olağanüstü durumlarda, acil düzenlenmesi gereken konularda Bakanlar Kuruluna yetki vermiş ancak Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakmanın, işlevsizleştirmenin önüne geçmek için belirlenen sürelerde konunun Meclis gündemine gelmesini, tartışılmasını ve karara bağlanmasını sağlamaktır amaç. Ancak bunun böyle olmadığını hep birlikte yaşadık, aylardan beri Meclisin gündemine gelmeyen kanun hükmünde kararnamelerle ülkeyi yönetme anlayışıyla karşı karşıyayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) - Sayın Başkanım, bitirmeme izin verir misiniz?

BAŞKAN - Sayın Gökdağ, tabii, buyurun, tamamlayın.

MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) - Bir hukukçu olarak söylüyorum, otuz yıllık bir hukukçu olarak söylüyorum: Bu süreler içerisinde yani otuz gün içerisinde Mecliste görüşülüp karara bağlanmayan bütün kanun hükmünde kararnameler yok hükmündedir. Bütün bu tartışmaların son bulması için, değerli arkadaşlar, çare, olağanüstü hâli kaldırarak olağan döneme geçmektir, normal siyasi hayata dönmektir.

Ben, olağan günlerde buluşmak üzere, yaşamın normalleştiği günlerde Meclis çalışmalarında bulunmak üzere bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gökdağ.