| Konu: | MHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 11.11.2012 |
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuşkusuz, sözlerime başlamadan önce, dün kaybettiğimiz, ebedî dünyaya tevdi ettiğimiz 17 tane fidanımızı rahmetle anıyorum. Hepsine Allah rahmet eylesin, geride kalan tüm Meclise ve milletimize de başsağlığı diliyorum.
Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Akif Hamzaçebi'yi izledim, çok üzüldüm. Oturum başladığı zaman keşke bu baştan dile getirilseydi ve bu hata bir an önce giderilseydi. Ana muhalefet partisinin lideri Türkiye Cumhuriyeti protokolünde Başbakandan sonra gelir. Kuşkusuz, tüm muhalif partilerin isimlerinin, böylesi bir acılı günde, eğer cenazeye gittilerse zikredilmesi, isimlerinin telaffuz edilmesi gerekirdi. Gerçekten çok üzüldüm. Bu konuda eminim Hükûmet gerekli önlemi alacak. Hem muhalefet partisine yani Cumhuriyet Halk Partisine hem de Meclisimize bu konuda bilgi verileceğini umuyorum, diliyorum.
Değerli milletvekilleri, 2010 yılının sonlarına doğru Arap dünyasında bir yeni rüzgâr esmeye başladı; buna, bildiğiniz üzere "Arap Baharı" denmeye başlandı. İlk Tunus'ta oldu -biraz önce MHP'li Milletvekili Arkadaşım dile getirdi- bir gencin kendisini yakmasıyla ortaya çıktı; buna "Yasemin Devrimi" dendi ve hem Başbakan hem Cumhurbaşkanı uzaklaştırıldı. Gerçi onlara birtakım güvenceler verilerek uzaklaştırıldı ama uzaklaştılar. Sonra Cezayir'de aynı şey oldu, Cezayir'de bir değişim oldu. Cezayir'deki bir anlamda daha da iyi oldu çünkü anayasal bir değişim de oldu, o on sekiz yıldır süren olağanüstü hâl kalktı. Bu önemli bir demokratik gelişmeydi. Lübnan'da bir deneme oldu, sonuç alınmadı. Ürdün'de bir deneme oldu, Ürdün'ün kendi düzeyinde, kendi çapında bir değişim oldu, hükûmet yenilendi. Tabii kral vesaire mevcut rejim kaldı. Önemli demokratik ilerlemeler sağlanamadı ama hükûmet yenilenmiş oldu. Umman'da birtakım değişiklikler oldu, yine benzer ayaklanmalar oldu ve bu ayaklanmaların sonunda belediye başkanları görevden alındı, meclise yasama yetkisi verildi, bu son derece önemli. Yemen'de oldu ayaklanmalar, hükûmet yenilendi, başbakan geldi, 2011 yılının başında. Bunların hepsi bir-iki ay içinde oldu ve toplu olarak olduğu için biz buna bir "genel siyasi hareket" diyoruz.
Mısır'da oldu ve en çok kamuoyunda yer alan olay o oldu. Çünkü Mısır'da Tahrir Meydanı'na yüz binlerce insan aktı. Mısır'daki değişim, kısmen ordunun da içinde bulunduğu bir biçimde oldu, ordu işe el koydu ve değişimin önünü açtı ve meclis dağıtıldı, seçimlere gidildi. Biliyorsunuz, Müslüman Kardeşler seçimden çıktı, Mursi cumhurbaşkanı oldu. Fas'ta oldu hemen bir ayaklanma, orada bir netice olmadı. Irak'ta oldu, Irak'ta böyle bir hareket olduğu zaman çok sınırlı oldu, Maliki bir daha aday olmayacağını açıkladı Başbakan, fakat daha sonra bu değişti.
İşin en ilginci Bahreyn'de oldu. Bakın, Bahreyn'deki çok önemli, Bahreyn'dekinin altını çizmek istiyorum. Çünkü hükûmet, Arap Baharı'nın çok olumlu ve demokratik bir gelişme olduğunu, Suriye'nin de tıpkı Mısır gibi, çok önemli bir siyasal değişimi olduğunu söylüyor. Mısır'da ve Libya'da iktidarlar değişirken, iktidardakilerin Sünni olduğunu ve onların indirilmesine yardım ettiklerini söylüyor. Dolayısıyla bir mezhepçi yaklaşımda olmadığını söylüyor. Fakat Bahreyn'de ayaklananlar Şii'ydi, Bahreyn'de ayaklananlar Şii'ydi ve Bahreyn'deki ayaklanmalar çok zalimce bastırıldı. Tıpkı Suriye'deki gibi bastırıldı, kimse sesini çıkartmadı. Burası son derece kritik bir nokta. Bahreyn'i bu Mecliste hiç duymadınız, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun dilinden hiç duymadınız; Bahreyn'de kaç kişi hunharca, rejim tarafından, devlet tarafından öldürüldü, hiç duymadınız.
Biraz önce, benden önceki konuşmacı Libya'yı dile getirdi. Kuveyt'i biliyorsunuz.
Şimdi, Arap dünyası çok farklı bir dünya; hepsi Arapça konuşuyor, tabii ki kültürel farklılıklar var, büyük bir çoğunluğu Müslüman fakat aralarındaki ayrılıklar yani sınır ayrılmaları doğal ayrılıklar değil, şartların, siyasi gelişmelerin getirdiği ayrılıklar. Dolayısıyla, ülkelerin içi de her an kaynamaya hazır ve bu kaynama, bir biçimde, uzun yıllardır otokratik rejimlerle durdurulmuş. Fakat ilginç bir şey var; şimdi, bunların bazılarına, Türkiye Cumhuriyeti olarak biz, Hükûmet karşı çıkıyoruz, mesela diyoruz ki: "Suriye'deki rejim demokratik değil." Doğru; uzun yıllardır da böyle, doğru. Şimdi, Katar'daki rejim demokratik mi? Suudi Arabistan'daki rejim demokratik mi? Suudi Arabistan'da bir kadın diyor ki: "Ben araba kullanmak istiyorum ya. Ben kraliyet ailesinin mensubuyum, araba kullanma hakkım yok."
Şimdi, bir Hükûmet, eğer ki Suriye'de demokrasi istiyorsa ve demokrasi için, sözde, Suriye'deki muhalefeti silahlandırıyorsa aklına Suudi Arabistan'daki bu kadının talebi gelmez mi? Kadın hakları, en önemli insan hakları. Bırakınız oy vermeyi, bırakınız seçilmeyi, bırakınız demokrasinin olmasını, "Ben araba kullanmak istiyorum yolda ve böyle bir hakkım yok." diyor.
Şimdi, tahmin edersiniz ki, bu durumda Sayın Davutoğlu gidecek, Suudi Arabistan'da şöyle bir demeç verecek: "Ya, bu ne kepazeliktir; sizin ülkenizde niye kadınların araba kullanma hakkı yok?" diyecek yani daha önce, Hatay'dan İdlib'e yahut Halep'e silah kaydırmadan önce bunun aklına gelmesi gerekiyordu değil mi? Hayır, gelmiyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, bu Arap Baharı sürecinde çok önemli bir fırsatı kaçırdı çünkü Türkiye, bu bölgede, hemen hemen bir yüzyıla yaklaşan bir süreçte laik bir sistemle yönetiliyor ve kendi ülkesinde giderek gelişen bir demokrasisi var yani bir rol model ama Türkiye, ne yazıktır ki, bu ülkelere gidip nasıl bir rejime sahip olmaları gerektiğini söylemiyor. Bir defa söyledi, Sayın Başbakan gitti, Mısır'da söyledi. Dedi ki Mursi'ye: "Laik bir sisteme kavuşun." Bir defa söyledi, bir ikincisi olmadı; kaçırmadım, önemsedim ama devamı gelmedi. Oysaki bu Hükûmetin, sürekli, bu Arap Yarımadası'nda yahut bütün Arap coğrafyasında, bu Arap Baharı'na bir biçimde yardım etmesi gerekiyor. Nedir o yardım? Türkiye modelini sunmak, anlatmak; silahla değil, barışla, siyasal yöntemlerle, diplomasiyle anlatması gerekiyor.
Kadınların özgürlüğü konusunda Türkiye bir rol model. Türkiye'de elbette kadınların sorunu var, toplumsal sorunları var, siyasal sorunları var ama hiç kuşku yoktur ki Orta Doğu ülkelerine göre kadınların rolü Türkiye'de daha ileri. O nedenle, Türkiye'nin hükûmetinin gidip bu ülkelerde kadın özgürlüğünü savunması gerekir, eğitim reformunu savunması gerekir. Büyük bir eğitimsizlik var Kuzey Afrika'daki Arap ülkelerinde yahut da Arap Yarımadası'nın güneyindeki ülkelerde, Körfez ülkelerinde önemli bir eğitim sorunu var, toplumun büyük bir kesimi eğitimsiz. Türkiye'nin, eğitim düzeyi yüksek olan bir Türkiye'nin bunu savunması gerekir. Anayasal reformu savunması gerekir. Suriye'de birinci savunacağımız şey, sonuna kadar savunacağımız şey, anayasal reformdu, silah vermeden önce anayasal reformdu.
Biraz önce, benden önceki konuşmacı dedi ki, Sayın İşler: "Bakın, Şam'dan da terkler başladı. Orada artık iyi haberler var. Artık orada da çatışma yoğunlaşacak." Ben üzüldüm. Ben, hiçbir Arap ülkesinde, hatta hiçbir Arap ülkesinde değil dünyanın hiçbir ülkesinde çatışmanın olmamasını istiyorum. Hiçbir yerde çatışma olmamalı, insanlar ölmemeli. Sadece Müslüman kardeşlerimiz değil, bizim din kardeşimiz olmayan ülkelerde de çatışma olmamalı. Barışçılık bu, medeniyet bu, çağdaşlık bu.
Bizim ülkemizde tek parti yok, bizim ülkemizde çok partili yaşam var. Aksıyor, şikâyet ediyoruz, eleştiriyoruz ama her şeye rağmen çok partili bir rejim var. Bu Hükûmete düşen, bu ülkelere yani Arap Yarımadası'ndaki Arap Baharı'nı yaşayan veya yaşamaya çalışan ülkelere çok partili yaşamı, özgürlükleri, demokrasiyi ve laik rejimi yollamaya çalışması; silah yollamaya çalışması değil. Silahla ancak uzun vadede, bu komşu ülkelerimiz, din kardeşlerimiz bizi ileride büyük bir husumetle anabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Bunun olmaması için, geçmişin yaşanmaması için bu politikayı değiştirmek gerekiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.