GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/123, 124, 125, 126) No.lu Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının Araştırılarak alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:61
Tarih:20.02.2018

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) - Sayın Başkan, Meclis Başkanlık Divanının saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum diye başlamak âdetten olduğu için öyle yapıyorum. Üç partinin, dört partinin ortak önerisini görüşüyoruz. Çocuk istismarı son günlerin en yakıcı konularından biri. Güya bir ortak komisyon kurduk, aylarca çalıştık, bir rapor hazırlandı, sonra o rapora bir muhalefet şerhi hazırladık biz, onu verdik. Rapor bir türlü görüşülemiyor. Darbeyle ilgili bir de komisyon kuruldu, güya çalışıldı, onun da raporu falan yok ortada.

Şimdi, ben deminden beri sayıyorum, 1, 2, 3, 4, 5, 6... 6 da değil, 5'e inmiş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - AKP'den 5 kişi var. Yüzde 1,5 oranında katılım gösteriyor.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - 5 sayın AKP'li milletvekili kardeşimi saygıyla selamlıyorum. Neden bunu söylüyorum? Yani savaşı konuşuyoruz, kimse yok; ölümleri konuşuyoruz, kimse yok; iç barışı konuşuyoruz, kimse yok; çocuk istismarını konuşuyoruz, kimse yok. Yani arkadaşlar, gerçekten, böyle, bir sürü hazırlık yaptım. Sabahleyin beni grup başkan vekili Konya'dan gelirken telefonla aradı, "Siz konuşacaksınız." dedi. Ben de sabahtan beri bir hazırlık yapmaya çalışıyorum ama bunların hiçbirini okumanın hiçbir anlamı yok çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisini fiilen kapattınız. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

Evet, Bülent Turan Bey, beni dinle. Şimdi nasıl olsa cevap vereceksin.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Arkadaşlar fotoğraf çekiyorlar, o yüzden.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - Bakın, inanın bana, bu Meclise işgal kuvvetleri bu sizin yaptığınızı yapamadı kardeşim. İşgal kuvvetleri 16 Mart 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisini bastı, Meclis-i Mebusân üyelerini bir zırhlıya bindirip Malta'ya gönderdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisini açtı. 115 adam kelle koltukta oraya geldi. Bulgur aşına tahta kaşıkla, aç biilaç üç yılda bir cumhuriyet kurdu ya. O cumhuriyetin Meclisindeyiz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Yani gerçekten şu fotoğrafı Türk milletinin takdirine sunuyorum. Ordumuz Afrin'de savaşıyor, çocuklarımız şehit oluyor. Ağzınızdan yerlilik, millîlik, uf, sular seller gibi akıyor ama Türkiye Büyük Millet Meclisinde hiçbir konuyu konuşurken hiçbir şekilde buna değer vermiyorsunuz. Çünkü siz de biliyorsunuz ki bu Meclis, iradesini bir tek adama teslim etmiştir. Bunun da mührünü 16 Nisan günü YSK vasıtasıyla çaktınız, güzel.

Şimdi, anlatalım o zaman. Son on yılda çocuk istismarındaki artış yüzde 700, yüzde 700. Bunlar sizin yönettiğiniz devletin rakamları, kafadan atmıyorum. Efendim, çocuk istismarıyla ilgili olarak dünyada yapılan sıralamada dünya 3'üncüsüyüz. Hani, yıllar önce bir millî takım dünya 3'üncüsü oldu, bir de burada maşallah, dünya 3'üncüsüyüz. Tabii, tutuklu gazetecilerde dünya 1'incisiyiz falan. O gazeteciler de duruma göre ha, yani arkasında Merkel olan elini kolunu sallayıp gidiyor, valla arkasında Türk milleti olan da içeride ızdırap çekiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Efendim, istismarcıların yüzde 66'sı akraba, komşu çocuğu falan gibi yakın kişiler. Adalet verileri yılda ortalama 8 bin çocuğumuzun cinsel istismara uğradığını söylüyor, mahkemelerden alınan veriler bunlar. Burada daha sayısız rakam var.

Komisyonda da söyledik, çocuk istismarı, çocuk tacizi, çocuk ne, "çocuk" deyince biz neyi anlıyoruz? Neyi anlıyoruz? "Kindar ve dindar nesiller yetiştireceğiz." diyen bir anlayışı anlıyoruz. Neyi anlıyoruz? "Dünyada hiçbir milletin kadını Türk kadını kadar milletinin bağımsızlığı ve egemenliği için mücadele etmiş olamaz." diyen bu cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün koltuğunu bugün işgal eden zatın "Kadın erkek eşitliği diyorlar, bu fıtrata ters." dediği lafı anlıyoruz. Öyle bakılan annelerin çocukları tacize uğruyor hem de tacize uğradığı yurtlarda, vakıf evlerinde, dernek evlerinde, neden oralarda kaldığını hiç sorgulamıyoruz. Devlet ilk ve ortaöğretimdeki çocuklarına yurt temin edemediği için Ensar Vakfının, KAİMDER'lerin yani Karaman İmam Hatip Mezunları Derneğinin ya da başka derneklerin... Bugün de gelirken televizyonda gördüm, "İkra Derneği" diye bir dernek ve Hükûmetinizin Millî Eğitim Bakanlığı anlaşma yapmış, İkra Derneği 5-6 yaşında çocukları oturtup efendim, işte dinsel öğütler veriyor. Dünya çocukları nelerle uğraşıyor, biz çocuklarımızı nelerle meşgul ediyoruz?

Arkadaşlar, bu kürsüden defalarca söyledik, bakın tekrar söylüyorum: Bu cumhuriyetin kilit taşı Mustafa Kemal Atatürk ve laikliktir; oynayıp durmayın, sonunda yıkacaksınız o kubbeyi, hep beraber altında kalacağız ya. Nedir amacınız, anlamak mümkün değil, gerçekten mümkün değil.

Eğitimi resmen yazboz tahtasına döndürdünüz; en çok değiştirdiğiniz bakan Millî Eğitim Bakanı, en çok değişiklik yapılan da eğitim sistemi. Sistem diye bir şey kalmadı. "4+4+4" dediniz, bir gün sabahleyin adamın biri kalkıyor "Şu olsun." "Hayhay o olsun." "Bu olsun." "Hayhay bu olsun." Bir sabah kalkıyoruz, Cumhurbaşkanı diyor ki: "Ya, bizim torun bu TEOG'u sevmedi, değiştirin." "Olur, emrin başım üstüne, değiştirelim." Ya, değiştirirken yerine ne koyacağınızı bilmediğiniz için aylarca sıkıntı çekiyoruz. Şimdi, bu sistem içinde yetişen çocuk, çocuk, adı üzerinde çocuk, kendisine yapılan hangi muamelenin istismar, hangi muamelenin sevgi olduğunun ayırdına varamadan yetiştirdiğiniz çocuk ve gidip bizzat yerinde gördüğüm için söylüyorum, Karaman'da ifade vermeyi kabul eden 10 çocuk, toplam 45 çocuk, hepsi erkek çocuk. Kız çocuk olsa da fark etmez ama hani kızlara siz diyorsunuz ya: "6 yaşında da nikâhına alabilirsin, 1 aylıkken de yapabilirsin, 3 yaşında da yapabilirsin." Hadi onu söylemeyelim, onlarca erkek çocuk üç yıl boyunca tecavüze uğruyor, gidiyoruz valiye soruyoruz: "Vallahi, benim haberim yok, bu adamı tanımıyorum." İki gün sonra valiyle beraber tarikat evinde fotoğrafı çıkıyor. Millî Eğitim Müdürü olan vatandaşa soruyoruz, diyoruz ki: "Ya, kardeşim, senin denetiminde değil mi bu yurtlar?" "Vallahi, öyle bir yurt yok, öyle bir şeyden bizim haberimiz yok." diyor. Ertesi gün, aynı yurtta, o tacize uğrayan öğrenciler ve onları taciz eden öğretmenle fotoğrafları çıkıyor. Hayır, hiç kimsenin umurunda değil. Bunları o komisyonda söylüyorum, şimdi görüyorum ki Sayın Komisyon Başkanı da burada yok, üyeleri de burada yok.

(10/123, 124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Burada, burada.

Hüsnü Bey...

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - Ha, buradaymış, pardon, özür dilerim, tamam.

(10/123, 124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Estağfurullah.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - Sayın Yılmaz Bey, buradaymışsınız, çok mutlu oldum.

Şimdi, bunları söylüyoruz, söylüyoruz, söylüyoruz da sonuçta ne oluyor?

Bakın, yıllardır eğitimi sürekli dinsel öğretilere göre biçimlendirme çabanız devam ediyor. Buradan muradınız ne? Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı bir imam-hatipliler toplantısında? Diyor ki: "Zihniyet devrimini siz yapacaksınız." Arkadaşlar, zihniyet devrimi yapabilmek için hakikaten çağdaş, bilimsel bir eğitim almak gerek. Bütün okullarımızın adını "imam-hatip" yapabiliriz, benim için hiçbir mahzuru yok. Bütün çocuklarımız, 18 milyon çocuğumuzun hepsi dinimizi öğrensin, Peygamberimiz'in hayatını öğrensin, hiçbir mahzuru yok. Ama bu çocuklar fizik, kimya, biyoloji öğrensin; yağmurun duayla değil ancak biyolojik şartlar oluştuğu zaman yağabileceğini öğrensin. Kuraklık... Kar duasına çıkan adamları televizyonlarda göstermeyelim. Eğer duayla bu yağmur yağsaydı herhâlde dünyanın en Müslüman ülkesi İngiltere olurdu ya. Böyle bir zihniyetle bu çocukları yetiştirdiğiniz zaman belki size oy veren mütedeyyin, mümin, iyi niyetli, elleri öpülesi insanların hoşuna gidiyor olabilir ama bu, dünyanın gidişatına ters arkadaşlar. "Biz çocuklarımızı nasıl eğitmeliyiz ki çağdaş dünyanın gereklerine göre, aydın, bilimden yana ve yüksek teknolojili üretim yapabilecek donanımla donatalım?" gibi bir derdiniz yok. Böyle olduğu için çocuklarımız istismara uğruyor.

Diyebilirsiniz "Dünyanın her yerinde istismar var." Doğru, her yerde var, sapık dünyanın her yerinde var. Ama Allah aşkına ya, devlet televizyonuna, benim de vergimle olan televizyona bir adam çıkarıyorsunuz, bir tarikat önderi, diyor ki: "6 yaşında çocukla evlenmek dinen uygundur." Ya, 6 yaş ya, Allah'tan korkun ya. Yani yemin ediyorum, bir gram yetkim olsun, o adamın, değil televizyona çıkarmak, sokakta dolaşmasını yasaklarım, topluma zararlıdır ya. Böyle bir şey olabilir mi? Bu adam el üstünde tutuluyor.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - O adamın söylediklerini de ifade özgürlüğü saydınız.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - Bakın, demin burada tartışma oldu, Sayın Bülent Turan da, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz Ahmet Aydın Bey de dedi ki: "Hasta ziyareti." E, doğru ama adam hasta yani fiziksel hasta değil, gerçekten hasta. Ya arkadaş, Türkiye Büyük Millet Meclisi burası ya -demin söyledim- 16 Mart 1920'de işgal kuvvetleri Meclis-i Mebusânı basıp dağıttığı zaman Anadolu'nun bağrından kopup gelmiş 115 kişiyle Gazi Mustafa Kemal'in açtığı bir Mecliste konuşuyoruz. Yahu "Keşke Yunan kazansaydı." diyen bir adama yapılan hasta ziyaretini doğal karşılayan bir anlayışla karşı karşıyayız. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bülent Turan, Sevgili Ahmet Aydın; bu bir hasta ziyareti falan değil, yapmayın, bu doğru değil.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Şahsileştirmeyelim Sayın Başkan.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - Bu doğru değil, bakın, inanın doğru değil. Yani böyle bir anlayış, bu adamcağız hastalıklı bir kafa olabilir, buna hiçbir itirazım yok; kalkıp da bunu Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçirdiği operasyona geçmiş olsun telefonu açmakla eş değer görmeniz de ayrı bir ayıp, çok ayıpladım. Ne demek yani, Kemal Kılıçdaroğlu ile bu adını anmak istemediğim fesli adamı bir arada mı tutuyorsunuz, aynı mı görüyorsunuz? Bu olmaz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Meczup, meczup.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Fikrine katılmamak için söylüyoruz.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - Siz sonra yanıt verin Sayın Bülent Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Çok klasik bunlar.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - Bakın, size saygım sonsuz, Grup Başkan Vekilisiniz; gerçekten saygı duyuyorum, Sayın Meclis Başkan Vekilime gerçekten saygı duyuyorum, hepinize saygı duyuyorum ama bu tür adamları hep birlikte mahkûm etmezsek inanın bana burada bir ortak çalışma zemini bulamayız. (CHP sıralarından alkışlar)

Çocuk istismarını konuşuyoruz, kimse yok. Bakın, dedik ki, ilk günden beri, bak, ilk gün, daha televizyonlar altyazı geçerken, Afrin Operasyonu'nun başladığı söyleniyor, aynen attığım "tweet"i söylüyorum: "Ordumuzun ve Hükûmetimizin arkasındayız. Mehmetçik'in ayağına taş değmesin, Allah ordumuzu esirgesin." Bunun üzerine 200'ün üzerinde yorum aldım. 200'e yakın yorumun büyük çoğunluğu "Vay, niye 'Hükûmetin arkasındayız.' diyorsun?" da, bilmem ne de, şu da bu da.

Şimdi arkadaşlar, bakın, Kıbrıs Harekâtı'nda ben İpsala'da altı ay çadırlı ordugâhta yatmış bir arkadaşınızım. Böyle durumlarda hükûmet-devlet ayrımı ortadan kalkar. Siyasi iradedir o kararı veren, muhalefet olsun, iktidar olsun bütün partilerin de görevi o siyasi iradenin aldığı kararın arkasında durmaktır. Bunu yaptık, iyi niyetle yaptık, doğru olduğuna inandığımız için yaptık ve asla, orada yaptığımız harekâtın, her ne ise, adını "operasyon" diye koyup sonradan da "savaş mavaş" demek ne kadar doğru onun da takdirini size bırakıyorum ama, buradan, bu harekâttan mülhem 32 evladımızı şehit vermişiz, ne kadar başka kayıp olduğunu bilmiyorum. Ama, bu harekât üzerinden hâlâ bir iç cephede birlik, bir ulusal birlik oluşturmak yerine bu harekâttan mülhem sürekli Cumhuriyet Halk Partisini karalamak, sürekli işte "Bay Kemal, may Kemal" gibi laflarla sürekli ama sürekli sanki CHP bu harekâtın arkasında değilmiş görüntüsü yaratmak doğru bir şey değil. Ha, biz bu harekâtın arkasındayız, doğru ama bu harekâtı yapma sebebi, sizin altı senedir bizim sürekli ikazlarımıza rağmen yapmış ve uygulamış olduğunuz yanlış politikalar. Bunu söylemeyecek miyiz? Söyleyeceğiz. Söyleyeceğiz ki bir daha aynı hataya düşmeyin.

Bakın, biz aylardır söylüyoruz, diyoruz ki: Kardeşim, ya, Rusya, İran, Irak, Suriye, Türkiye, bu 5 ülke bir araya gelip bu sorunu kendi arasında konuşarak buradaki terör sorununu da, Büyük Ortadoğu Projesi adlı Türkiye'yi bölmek isten emperyalist projeye karşı ortak bir tavrı da geliştirebilirler. "Hayır." Niye? "Esad katil." Ne yapmış? "1 milyon Suriyeli öldürmüş." Esad katil, vallahi bu El Beşir herhâlde Nobel Barış Ödülü sahibi; durmadan ağırlayıp duruyorsunuz adamı. Yahu, Sudan'ın eli kanlı diktatörüyle görüşmekte hiçbir beis görmüyorsunuz, efendim, 10 bin kilometre öteden gelip Irak'ta 2 milyon Müslüman Iraklıyı katleden, Ebu Gureyb'de Iraklı esirleri köpeklere tecavüz ettiren adamlarla oturup görüşüyorsunuz, komşunuzla görüşmüyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) O komşu kim? O komşu daha birkaç sene önce sizin Marmaris'te beraber balık tuttuğunuz adam ya. Karşılıklı vizeleri kaldırdığınız, neredeyse ortak Bakanlar Kurulu toplantıları falan yaptığınız bir adam.

Şimdi, buradan hareketle şu çocuk istismarına gelmek istiyorum, ne alakası var demeyin. Ülkeyi yönetme anlayışınız, ülkeyi sürekli tek başınıza yönetme anlayışınız, her doğruyu kendinizin bildiğiyle ilgili bir ön kabulünüz, hatta ve hatta kendinizin de değil, kendi adınıza vekâlet verdiğiniz Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın en doğruyu bildiği hakkındaki bu ön kabulünüz Türkiye'yi açmazdan açmaza sürüklüyor. Sayın Recep Tayyip Erdoğan ne diyor? "Durmadan beni aldatıyorlar." Ya, şimdi sürekli aldanan bir insanın ihtiyacı nedir? Doğru bir istişare, doğru bir birliktelik kurmak ve fikirlerden yararlanmaktır. Yani "Burada muhalefet ne söylerse söylesin karşı çıkalım." "İktidar ne söylerse haklıdır." İktidar da değil, pardon, "Recep Tayyip Erdoğan ne söylerse doğrudur." gibi bir anlayışla işte buraya geliyorsunuz. Ondan sonra "Rabb'im de affetsin, milletim de affetsin, işte biz aldatıldık, kandırıldık." Ya arkadaş, aldatıldın, kandırıldın da bu 32 çocuğumuzun kanının hesabını kimden soracak bu millet? Onun da hesabını gelin bizden sorun o zaman! Bunlar yanlış.

Çocuk istismarı... Bakın, Türk Standartları Enstitüsü dün bir kitapçık yayınlıyor, helal otel standardı. Sayın Bakan, helal otel standardı ne? "6 yaşın üstündeki otel müşterilerinin kadın erkek kullanım alanlarını ayırın." Kafa aynı kafa ya, hiç farkı yok, televizyonda konuşan tarikat lideri de aynı, "6 yaşında evlenilebilir." diyen adamın kafası da aynı, Türk Standartları Enstitüsünün kafası da aynı. Peki, bu adamları bu göreve kim getiriyor, kim getiriyor? Siz getiriyorsunuz. Ondan sonra "Biz çocuk istismarını önleyeceğiz." Çocuk istismarını önlemenin yolu ahlaklı bir toplum yaratmaktan geçer arkadaşlar. Ahlak, dinler daha yokken, yani ilk insandan beri, yani mağara insanından beri 3-5 insanın bir arada yaşayabilmesini sağlayan kurallar bütünü; bunun dinle, Hristiyanlıkla, Müslümanlıkla, Musevilikle hiç alakası...

BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - İnsanlığın doğuşuyla beraber dinler vardır.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - Elbette, dinlerin de ahlakı vardır ama asıl ahlak insan ahlakıdır. İnsan ahlakı dediğiniz şey aldatmamak ve fedakârlık üzerine kuruludur. Ahlak, utanma duygusuyla eş anlamlı bir kavramdır. Utanması olmayan adamın hangi dinden olursa olsun ahlakı olmaz kardeşim. (CHP sıralarından alkışlar) 6 yaşında bir çocuğun, 3 yaşında bir çoğun ırzına geçen bir adam Müslüman olsa ne olur, Hristiyan olsa ne olur, Musevi olsa ne olur, ateist olsa ne olur ya? Bu anlayışı lanetlememiz lazım hep beraber.

Şimdi, burada gene konuşulacak, Hükûmet cevap verecek, muhtemelen, ben konuştuktan sonra siz de bana cevap vereceksiniz. Benim de cevaplarım hazır, hazır ya, hazır da bizim birbirimize cevap vermemiz... O televizyonda konuşturduğunuz adamların, "6 yaşında çocukla evlenilebilir." diyen sapık kafaların lafını dinleyen birtakım çocuklarımız belki şu anda tecavüze uğruyor. Bu gerçeği değiştiremiyoruz arkadaşlar.

Ya, bu süre de amma çabuk bitiyor Sayın Başkan, vallahi yirmi dakika olmuş, daha söyleyeceğim bir çuval laf var.

Şimdi, sözlerimi şöyle bitireyim: Sevgili AKP'li kardeşlerim -burada bulunmayan kardeşlerime de saygı iletiyorum- sevgili MHP'li kardeşlerim, sevgili HDP'li arkadaşlar, sevgili CHP'liler; gelin, şurada hep beraber olalım arkadaşlar. Bakın, samimi söylüyorum, ülkemiz kanıyor, ülkemiz yıllardır kanıyor. Biz, sürekli birbirimizi ötekileştirerek bir yere varma şansına sahip değiliz. Gelin kendi Kürt'ümüzle barışalım, gelin iç barışımızı sağlayalım, gelin çocuklarımızı sevelim yahu. Ya, buraya niye geliyoruz kardeşim? Adalarımızda Yunan Bayrağı, güneyimizde bilmem ne, Süleyman Şah Türbesi'ni kaçır... Gel her gün sabahtan akşama kadar Kemal Kılıçdaroğlu'na, CHP'ye bağır çağır. Ne olacak, neyi sağlayacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen bir dakikada.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Tamamladım... Tamamlasam ne olacak, yarım bıraksam ne olacak Sayın Başkanım?

Ben şunu tekrar, inanın bana, ömrünü bu memlekete, bu millete vermiş kırk beş yıllık bir hekim, eski bir asker olarak içim kanayarak söylüyorum: Bakın, bu arz ettiğimiz, topluma sunduğumuz bu manzaradan asla bir millî birlik çıkmaz, asla bir beraberlik çıkmaz. Bunu yapmayın ne olur, yalvarıyorum. Gelin burada hep beraber olalım, bu toplumun bütün sorunları çözülebilir sorunlardır, sizden rica ediyorum. Ama burada biz onu nakzedelim, öbürü onu eksiltsin, öbürü bunu bilmem ne yapsın...

Şimdi, bana istediğiniz cevabı verin ama bir şeyi değiştiremeyeceksiniz, bu toplum kanıyor, bu toplum 2002'de kanamıyordu, şimdi kanıyor. Bunun sorumluluğunu lütfen arayın, bulun ve lütfen ama lütfen, rica ediyorum, hep birlikte bu sorunu çözelim.

Başkanım, teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.