GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/123, 124, 125, 126) No.lu Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının Araştırılarak alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:61
Tarih:20.02.2018

BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26'ncı Döneminde oluşturulan değerli bir Meclis araştırması komisyonu raporunu görüşmek üzere Genel Kuruldayız; başta cinsel istismar olmak üzere çocuklara yönelik her türlü istismar olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan bir meclis araştırması komisyonu ve 442 sıra sayısıyla 3 Kasım 2016'da basılmış bir rapor.

Önce şunu ifade etmek isterim: Bu raporda söz konusu edilen problem kuşkusuz hepimizin ortak bir problemi ve ben bu konuda Meclisimizdeki parti gruplarının ve milletvekillerimizin temel hususlarda farklı düşünmediğini çok iyi biliyorum. Önemli olan, gerek bu komisyon raporunda ortaya çıkan gerekse bu görüşmeler ve sonrasında yapacağımız çalışmalarla ortaya konulan iyi niyetli yaklaşımların en güçlü biçimde icraata dönüşmesidir. Hepinizin bildiği gibi, herhangi bir konuda doğru işleri yapmak için önce doğru teşhisler koymak gerekiyor. Yani politika döngüsünün temel noktalarından birisi, şartlarınızı değerlendirerek doğru teşhisler koymaktır. Eğer teşhisi yanlış koymuşsanız zaten geliştireceğiniz politikalar da sizi doğru sonuçlara götürmez. Bu hususta Birleşmiş Milletlerin konuyla ilgili kararları, uluslararası anlaşmalar Türkiye'nin aslında dünyadaki demokratik toplumla birlikte hareket ettiğini gösteriyor. Ancak bunun üstünde, bunun ötesinde, bizim millet olarak inançlarımız, kültürümüz, çocukların istismarına, herhangi bir şekildeki istismarına asla müsamaha etmez. Bu hepimiz için böyledir. Bu sebeple, bugün parti gruplarının toplantısında konuya temas eden Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Devlet Bahçeli'ye hususi teşekkürlerimi takdim ediyorum çünkü her ikisi de konuyu geniş olarak ele aldılar, geniş bir çerçeveden, geniş bir perspektiften yapılması gerekenleri aslında ifade ettiler ve daha önce de konuşuldu. Bütün bu sebeplerle, dün Külliye'de yaptığımız Bakanlar Kurulu toplantısında, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla Sayın Başbakanımız bir komisyon oluşturdu. Başbakan Yardımcısı olarak benim koordinasyonumda, 6 bakan arkadaşımızla elimizdeki bütün verileri değerlendirerek süratli bir eylem planı gerçekleştireceğiz, oluşturacağız. Bu eylem planının birinci ayağı derhâl yapılacak işlerle alakalıdır ki bunların hiç gecikmeden, behemehal uygulamaya konulması gerekecek; diğer kısmı ise orta ve uzun vade için doğru stratejiler oluşturarak bir stratejik belge ve eylem planı çerçevesinde yola devam etmektir.

Bu anlamda, mevcut Meclis araştırması raporu çalışmalarımız için önemli bir zemin teşkil ediyor. Biz, bugün, bu Komisyonun Başkanı değerli Yılmaz Tunç milletvekilimizle de oturduk, raporu enine boyuna epeyce tartıştık. Gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisinde kıymetli bir çalışma yapılmış, çok sayıda bilim insanı dinlenmiş, çok sayıda uzman dinlenilerek güzel bir rapor ortaya konulmuş. Mutlaka bu raporun da eksikleri olabilir. Nitekim, biraz önce muhalefetten değerli milletvekili arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi bu rapora muhalefet şerhleri de yazılmış. Aslında, nihayetinde, Meclis araştırması raporları icra edenlere yani bizlere de yol gösterdiği için muhalefet şerhlerini de bu raporun bir mütemmim cüzü olarak rahatça değerlendirebiliriz. Yani ana raporda yer alsın almasın, muhalefet şerhlerinde ifade edilen hususlar da mutlaka bize yol gösterecektir.

Rapordaki önerilerden aslında bir bölümü hayata geçirilmiş durumda. Biraz zamanımız kısıtlı olmasına rağmen, bir değerlendirme yaptık. Mesela, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızla ilgili önerilerden "Çocukların yardıma ihtiyaç duyduğu anda kolayca erişebilecekleri, ücretsiz bir hat kurulmalıdır." Alo 183, çocuk yardım çağrı merkezi kurulmuş ve bugün bu söz konusu danışma hattı yirmi dört saat hizmet vermektedir ücretsiz olarak. "Çocuk gelişimi ve istismarı konusunda anne ve babalara annenin gebelik döneminden başlamak üzere eğitim verilmelidir." Bir "mecburi" ifadesi var, bunu mutlaka değerlendirmeye tabi tutmak lazım, ancak neticesinde, 1 milyon 700 bin kişiye, ebeveyne bu hususta eğitim verildiğini görüyoruz. Yine aynı şekilde, bir çocuk haklarına dair sözleşmenin başvuru usulüne ilişkin ihtiyari protokolün onaylanmasının uygun bulunduğuna dair bir kanun tasarısının yasalaşması uygun görülmüş bu Komisyon raporunda ve Türkiye Büyük Millet Meclisimiz bu yasayı onaylamış ve bu kanun tasarısı yasalaşmış. Buna benzer başka örnekler de verebilirim. Bunlardan birisi, mesela benim Sağlık Bakanlığım döneminde oluşturduğum çocuk izlem merkezlerinin biraz daha geliştirilmesiyle ilgili bir öneri. Çocuk izlem merkezleri, gerçekten Türkiye'de bugün mükemmel, gelişmiş durumda. 28 ilimizde 31 adet çocuk izlem merkezimiz var. Bir şekilde mağdur olan, özellikle cinsel istismara maruz kalan çocuklar herhangi bir şekilde örselenmeden, doğrudan bu merkezlere götürülebiliyorlar. Bu merkezler çocukların ruh durumlarına göre hazırlanmış merkezler, yirmi dört saat uzmanlar bulunuyor ve aslında, hem de savcıların bu merkezlerde ifadeleri çocukla doğrudan karşı karşıya gelmeden almaları öngörülüyor. Çocuk ile psikolog uygun bir odaya giriyorlar, bir aynalı odaya; savcıyı görmüyor çocuk, savcının sorularını da işitmiyor, sorulan soruları psikolog çocuğun yaşına göre tercüme ediyor ve bu şekilde ifade orada tamamlanıyor. Ama bu uygulamada gördüğümüz bazı eksiklikler var. İşte, bütün bu çalışmalar esnasında, biraz önce bahsettiğim Komisyonumuzun çalışmalarıyla inşallah bu eksiklikleri de önümüzdeki günlerde ortadan kaldıracağız.

Burada konuşmalarda gündeme geldiği için söylüyorum, bir polemik açmamaya kesin niyetim var çünkü böyle bir konuda polemik yapmak bize fayda vermez. İşte, mesela kim "6 yaşındaki bir çocukla evlenilebilir." demişse çok açık söylüyorum, halt etmiştir. Bunun AK PARTİ'yle, bizimle, bizim düşüncemizle uzaktan yakından bir alakası yoktur, bizi bağlamaz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Hukuki bir işlem yapıldı mı?

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Bununla ilgili bir açıklama yapmanız gerekir.

BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Yaptım işte, başka nasıl açıklama yapacağım? Hükûmetin bir üyesi olarak, Başbakan Yardımcısı olarak açıklıyorum.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Daha öncesinde...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Siz devam edin Sayın Bakanım, biz dinliyoruz. Onların derdi üzüm yemek değil.

BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu hususta AK PARTİ'mizi ve Hükûmetimizi suçlayıcı ifadeleri asla kabul edemeyiz çünkü bu hususta yaptıklarımız, düzenlemeler ve bu düzenlemelerin gelişme tarzı çok açıktır. Dolayısıyla aman, ne olursunuz, birbirimizin niyetini sorgulamaya burada kalkışmayalım. Tekrar ifade ediyorum. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altındaki her milletvekilinin bu hususta yapılacak her olumlu işe katkı vereceğine eminim, niyetlerinden de eminim.

Mesela, daha kısa bir süre önce bu erken yaşta evliliklerle ilgili gereksiz bir polemik ortaya çıkacakken Diyanet İşleri Başkanımız hemen ön aldı. Bütün camilerde, bir cuma günü, cuma hutbesiyle bunun aslında İslam'ın kabul etmediği, uygun görmediği bir davranış olduğu bizzat camilerde, cuma hutbelerinde o namaza giden bütün insanlara, vatandaşlarımıza anlatıldı.

Burada zaman zaman dinî eğitimle çocuk istismarı ahlaksızlığını dolaylı da olsa ilişkilendirmeye çalışan bazı talihsiz yorumlarla karşılaşıyoruz, zaman zaman kamuoyunda böyle yorumlar oluyor. Gerçekten, bunların aslında doğru olmadığı, gerçekleri yansıtmadığı gibi bilimsel anlamda da hiçbir iler tutar tarafı yok. Birincisi, yüce dinimiz İslamiyet bize ahlaklı olmayı emreder ve çocuk istismarı gibi zalimce, ahlaksızca davranışları hem dinin dışında görür hem de çok açık söyleyeyim, bugün bizim modern toplumlarda cezalandıramadığımız biçimde, çok ağır biçimde de cezalandırılmasını öngörür; bu o kadar net, açık bir husustur ki. Dolayısıyla biraz önce de ifade ettiğim gibi doğru teşhislerle doğru politikaları oluşturabileceğimizi bilmeliyiz.

Bakınız, bizzat Komisyona çağrılan değerli bilim insanlarından İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Gökhan Oral'ın Komisyondaki ifadelerine ve Komisyon raporuna geçmiş olan hususlara temas etmek isterim. Uzmanlığına başvurulan Sayın Profesör şunu söylüyor: "Dini bakımdan daha muhafazakâr hatta fundamentalist -kendi ifadesi yani radikal- çevrelerde cinsel istismar hadiselerinin ortaya çıkma olasılığının daha yüksek olduğu görüşüne kesinlikle katılmıyorum; tam aksine, inanç sistemlerinin kendine has özel bir koruyuculuğu vardır." Ancak şunu da ekliyor tabii ki bu bilim insanı, işin uzmanı olan arkadaşımız: Çocukların olduğu her yerin risk altında olduğunu, bunun bale okulu da olabileceğini, Kur'an kursu da olabileceğini, yatılı okul ya da çocuk evleri de olabileceğini ifade ediyor; doğru bir yaklaşım, doğru bir teşhis bu. Çünkü eğitimsiz bir kişi bu işi yapar da eğitimli, yüksek lisanslı, doktoralı bir kişi yapmaz dersek yanılırız. Bu sapkınlık, bu sapıklık, aslında psikolojik bu ağır arıza toplumun her çeşidinden, her kesiminden insanda görülebilen bir problemdir. Dolayısıyla kategorik birtakım yanlış sınıflamalar yaparsak ifade ettiğim gibi yanlış teşhislere doğru gideriz ve politikalarımızı doğrultamayız. Pedofili hastalarının herhangi bir meslekten, herhangi bir eğitimden, herhangi bir toplum katmanından olabileceğini bugün bilim dünyası olarak hepimiz biliyoruz.

Ben bir çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanıyım, yıllarca üniversitede profesörlük yaptım. Buna benzer vakalar bize çok geldi. Şunu biliyoruz: Toplum ve aileler, bu konuyu saklamak ister. Dolayısıyla ebeveynlere yapılacak eğitimler son derece önemli. Evet, belki saklamak kısa sürede o aile için bir çözüm gibi gelebilir ama neticesinde, çocuğun bütün hayatını mahvedecek yakıcı bir travmayla karşı karşıya olduğunu çok iyi bilmek gerekiyor.

İfade ettiğim gibi şimdi atılabilecek en hızlı adımları atacağız ve bir taraftan bunları uygulamaya koyarken bir taraftan da yeni bir strateji belgesi ve eylem planı hazırlayacağız.

Şunu da ifade etmek isterim: Konumuz Komisyon raporu olduğu için Komisyon raporundan örnek vermekte fayda görüyorum. Mesela bir başka öğretim üyesi, Psikolojik Danışma ve Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Profesör Ayşe Rezan Çeçen Eroğul, Amerika'da genel nüfusta yapılan istismar oranlarına bakıldığında kadınların yüzde 27'si, erkeklerin yüzde 16'sının cinsel istismara maruz kaldığını söylüyor. Korkunç rakamlar bunlar. Biraz önce, ben Dünya Sağlık Örgütünün sitesinden indirerek baktım. Dünya Sağlık Örgütü, çocukların yüzde 12'sinin bir önceki yılda cinsel kötü muameleye, istismara maruz kaldığını söylüyor. Sakın yanlış anlaşılmasın, Türkiye'deki oranlar birçok ülkeden daha az olsa da hatta çok çok altında olsa da bizim için elbette çok önemlidir. Bir tek yavrumuzun bile böyle bir ağır bir travmaya maruz kalmasını, bir ailenin çocuğunun böyle bir haksızlığa maruz kalmasını asla kabul edemeyiz ve elbette, bunun için sizlerle birlikte mücadeleye devam edeceğiz.

Gerçi Değerli Komisyon Başkanı bahsetti ama gereksiz polemiklerin önüne geçmek için bir konudan ben de bahsetmek isterim, bir anlamda tekrar olacak; o da şudur: Şimdi, afaki rakamlarla bu olayların artışından zaman zaman bahsedebiliyoruz. Doğru yapmıyoruz açık söyleyelim. Elbette ki doğru veri elde etmek ve bu verilerle yapılan icraatın, girişimlerin, ne kadar muvaffak olduğunu izlemek gerekir, bunda hiçbir kuşkumuz yok, artabilir de azabilir de sayısı aynı da kalabilir. Amacımız ne? Azaltmak hatta bir ideal olarak, bu işin bir Kızılelması olarak yok etmek, yok edemeyeceksek olabildiğince azaltmak. Hepimizin istediği bu değil mi?

Şimdi, 2002'ye baktığımız zaman, açılan davaları biliyoruz. Türkiye'de bütün toplumu içine alan bir örnekleme yapılmış araştırma yok ve bu araştırmaların çok zor olduğunu da biliyoruz. Bu araştırmaların metodolojisinin iyi tespit edilememesi ve araştırmasının doğru yapılamaması hâlinde yanlış sonuçlara ulaşılabileceğini de biliyoruz. Ama elimizde en azından adli kayıtlar var, açılan davalar var, bitirilen mahkemeler var. 2002 yılında 4.988 dava açılmış, 2008'de de 4.061 dava açılmış yani AK PARTİ'nin iktidarda olduğu bu ilk altı yılda aslında dava sayısı artmamış, azalmış. Peki ne olmuş da 2010 yılına geldiğimizde birdenbire UYAP'ın veri tabanında 16 bin davadan bahsediliyor. Bu, tamamen teknik bir mesele çünkü -2009 yılına kadar ki- 2009 yılı bir geçiş dönemi, 2010 rakamlarına bakmak lazım, 2010 yılına kadar çocukların cinsel istismarı suçuna ilişkin açılan davalara ait veriler dosyadaki en ağır suç esas alınarak istatistiklere girmiş durumda. Yani bir dosyada o cinsel suçtan daha ağır bir suç varsa -ki var, birçok dosyada olduğunu biliyoruz- o ağır suç olarak dosyaya girmiş oluyor ve öyle sayılmış, o günkü istatistik bu şekilde toplanmış. Peki, o zaman daha doğru veriyi nasıl tartışabiliriz yani bu olayın büyüklüğünü görmek, alacağımız tedbirleri, oluşturacağımız politikaları tespit ederken kullanacağımız istatistik verilerini değerlendirmek üzere? 2010 yılında 16.135 vaka -açılan dava- var, 2015 yılında 16.957 vaka var, 2016'da 15.051 vaka var, 2017'de yine 16 bin vaka var. Aslında, açılan dava sayılarının değişmediğini görüyoruz. Aşağı yukarı, istatistiksel olarak değerlendirirseniz bunlar birbirine benzer. Değişen ne? Mahkûmiyetler. Bütün bu yaptığımız tartışmalar, toplumun bu husustaki duyarlılığının artmış olması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu meseledeki duyarlılığı yükseltmiş olması, neticede mahkûmiyet kararlarının daha hızlı verilmesine, yargının, adaletin daha hızlı tecellisine, evet, sebep olmuş. Bu, olumlu bir gelişme. Dolayısıyla rakamları kullanırken de yanlış bir şekilde kullanmanın bize bir fayda getirmeyeceğine ben inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, aslında şunu biliyoruz: Toplumda uyuşturucu kullanımı, alkol kullanımı, daha önce geçirilmiş, ailelerde geçirilmiş ağır travmalar, buna benzer birtakım hazırlayıcı faktörler var. Bu hazırlayıcı faktörlerin bulunduğu çevrelerde ya da ailelerde cinsel istismarın daha yüksek oranda seyrettiğini biliyoruz. Ama üçüncü defa tekrarlıyorum bu kürsüden: Hiçbir hazırlayıcı faktör dışarıdan görünmese bile, her seviyede, her meslekte, her eğitim seviyesinde, her ekonomik gelişmişlik seviyesinde bu belanın, bu ahlaksızlığın, bu zulmün meydana gelebildiğini de görüyoruz. O zaman bize düşen, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak burada, öbür tarafta da icra olarak Bakanlar Kurulumuzda el ele vermek ve bu yakıcı dertle, sıkıntıyla birlikte mücadele etmektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yüce Meclisimizin, bu gördüğümüz raporu hazırlamış olması, aslında Meclisin bu hususta ne kadar hassas olduğunu gösteriyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın talimatlarıyla kurulmuş olan ve meseleyle ilgisi olan bakanların bir araya geldiği bu Komisyon, bizim burada icra olarak ne kadar hassas olduğumuzu gösteriyor. Sizleri, yüce Meclisimizi önümüzdeki günlerde de bilgilendireceğiz.

Muhalefetten bir değerli arkadaşımızın teklifi oldu "Bu Komisyondaki arkadaşlarımızla da mutlaka görüşün, istifade edin." şeklinde. Elbette, seve seve, başımız gözümüz üstüne. Bunu da gerçekleştiririz, arkadaşlarımızdan her türlü desteği alırız ve ben inanıyorum ki bu şekilde, bu problemle ciddi bir mücadeleyi gerçekleştireceğiz.

Yine, benim sorumluluğumda olan, Hükûmetimizin mücadele ettiği alanlardan birisi de bağımlılıkla mücadele, onun içinde bulunan uyuşturucuyla, sigarayla, alkolle, kumarla mücadele konusudur. Bu konuların birbiriyle birtakım geçişkenlikleri de var. Dolayısıyla ben önümüzdeki günlerde meseleye ciddi bir şekilde zaten yoğunlaşacağım. Yüce Meclisimizin de bu hususta desteklerini almaya devam edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başbakan Yardımcımız.