| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 61 |
| Tarih: | 20.02.2018 |
AK PARTİ GRUBU ADINA VEDAT BİLGİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, bildiğimiz gibi, Karabağ şehitlerinin katledilmesinin 26'ncı yıl dönümü. Azerbaycan'daki bu menfur olayı kınıyor, şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Tabii, mesele üniversite olunca, üniversite sorunu olunca, bilim olunca bunu şahsileştirmek, bugüne ait bir şeymiş gibi takdim etmek, hele hele bir siyasi partinin meselesiymiş gibi takdim etmek oldukça yanlıştır çünkü bizim ülkemizde üniversite sorunu çok ciddi bir sorundur ve yeni bir sorun değildir. Bu sorunların aşılması için zaman zaman yapılan düzenlemeler vardır; bu düzenlemelerden biri de bugün karşımızda bulunan 519 sıra sayılı düzenlemedir, Meclisimize sunduğumuz öneridir.
Peki, üniversite sorununun arkasında ne vardır? Üniversite sorunu neden bu kadar köklü bir sorundur? Bunun muhtelif sebepleri vardır ama her şeyden önce -bilim zihniyetinin gelişmesi- bilimsel zihniyete uzak bir anlayışın maalesef devlet ve üniversiteler arasındaki ilişkiyi düzenlemede belirleyici olduğu bir dönemin bunda önemli bir rolü vardır. Üniversiteler bilim üreten kurumlar olarak, üniversitelerde çalışan insanlar bilim insanları olarak, bilim adamları olarak özgür olmalıdırlar. Neye karşı özgür olmalıdırlar? Her şeyden önce, devlete karşı özgür olmalıdırlar. Maalesef, Türkiye'deki üniversite geleneği en başta bu sorunu yaşamıştır. Devletin âdeta ideolojik araçları gibi görülmüş bir kurumdur maalesef üniversiteler. Böylece, resmî ideolojiyi endoktrine eden kurumlar hâline sokulmuşlardır. Bundan kurtulmak da oldukça sorunludur, oldukça problemlidir. Fakat sadece sorunu bu şekilde, bu eksende tanımlamak eksik olacaktır. Elbette kuruluştaki bu sorunun üzerinden epeyce zaman geçmiştir, zaman zaman üniversite reformları yapılmaya kalkılmıştır fakat bütün bunlara rağmen üniversite sorunu devam ediyorsa bunda başka sebeplerin olduğunu görmemiz lazım, bunu araştırmamız lazım.
Değerli arkadaşlar, bir ülkenin gelişmesinin göstergesi üniversitelerin o ülkedeki toplumsal prestijiyle ilgilidir. Üniversiteler kurumsal olarak diğer kurumlarla mukayese edildiği zaman ya da diğer kurumlar içerisinde konumları daha düşük düzeyde ise o ülkede sorun vardır, o ülkede üniversite sorunu vardır. Maalesef, bizim üniversitelerimizin toplumsal kurumlar içerisindeki prestiji diğer kurumlarla mukayese edildiği zaman -zaman zaman bazı olumlu gelişmeler olsa da- hep geride kalmıştır. Bu bakımdan, öncelikle, üniversitenin kurumsal yapısını geliştirecek, kurumsal yapısını tahkim edecek, akademik çalışmaları özendirecek, doktoradan başlayarak aşama aşama akademik gelişmeyi teşvik edecek, düzenleyecek ve üniversitenin kendisine ait bir kültür ortamı içerisinde gelişmesini sağlayacak bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.
Üniversiteler çağdaş bilim anlayışına göre çalışan kurumlar olmalıdır. Çağdaş bilim anlayışı dediğimiz zaman herhangi bir ideolojik kıstastan vesaireden bahsetmiyoruz. Çağdaş bilim dediğimiz şey, skolastik kalıplardan uzaklaşmış, bilimsel bilgi üreten, bilimsel bilgiyi araştıran, bunu özgürce yapan, devletin veya bir ideolojik perspektifin içerisinden değil, bilim adamlarının özgürce bilgi üretmek maksadıyla geliştirdikleri projeler ekseninde baktıkları bir yer olmalıdır. Bunun için de elbette şunu bilmemiz gerekir, şunu hepimizin tahmin etmesi gerekir: Üniversite sorununun temelinde bilgi üretimi vardır. Bir ülkenin üniversiteleri ne kadar bilgi üretiyorlarsa... Tüketici bilgiden kastetmiyorum, elbette derslerimizde, ders kitaplarımızda standart bilgileri üniversitelerde öğrencilerimize anlatacağız, akademik gelenekten gelen hocalar bunu yapmışlardır ama bilimsel bilgi üretimi bununla sınırlı bir şey değildir. Ders kitaplarıyla sınırlı bir faaliyet hâline geldiği zaman üniversite, üniversite olmaktan çıkar, üniversitenin altındaki diğer eğitim kurumlarına benzer, yüksekokullara benzer. Bu bakımdan, Türkiye'nin üniversitelerinde, eleştirel bir şekilde üzerinde durmamız gereken temel sorunlardan biri, bu tüketici bilgiye mahkûm olmuş bir üniversite anlayışının giderek yaygınlık kazanmasıdır ki bu konuda, ciddi bir sorun olduğunu fark ederek, geleceğimiz olduğunu fark ederek ileri adımlar atmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, "bilim" deyince, "üniversite" deyince ekonomik ve toplumsal gelişmenin dinamiklerinin burada yattığını hepimiz biliyoruz. Bizler bilimsel gelişmenin -bilhassa 18'inci yüzyıldan sonra- gerisinde kaldığımız için dünyanın en büyük imparatorluğunu kaybetmiş bir siyasal kültüre, siyasal mirasa sahibiz. Bu bakımdan, üniversitelerimizin, İslam'ın gelişme çağında, bilim ışığının İslam ülkelerinde parladığı bir dönemdeki anlayışı mutlaka dikkate alıp oradaki bilimsel gelişmenin kaynaklarını, oradaki bilimsel gelişmenin, yaratıcı zekânın, entelektüel hayatın kaynaklarını, dinamiklerini dikkatle düşünmemiz, dikkatle incelememiz gerekir. Unutmayalım ki İslam'ın bu dönemi, üniversitelerindeki o skolastik anlayışın ortadan kalkmasının, çağdaş bilim anlayışının Batı üniversitelerinde yükselmesinin, daha da doğrusu Batı'daki üniversite anlayışının değişmesinin önemli nedenlerinden biridir. Fakat biz imparatorluk süreci içerisinde maalesef reformlar döneminde, üstelik de işte modernleşme yönünde reformlar olarak kabul ettiğimiz dönemde "bilimsel gelişme" diye maalesef pozitivist ideolojiyi üniversitelerimizin merkezine taşımış bulunuyoruz.
Pozitivizm bildiğiniz gibi bir 19'uncu yüzyıl ideolojisidir ve bilimsel gelişmenin önündeki önemli engellerden biridir çünkü pozitivizm sadece gözlem ve deneye dayanan bir bilgiyi eksen almaktadır, gözlem ve deney üzerinde bilgiyi sınırlandırmaktadır. Gözlem ve deney elbette ki bilimsel çalışmanın önemli unsurlarından biridir ama sadece bilim bunlara indirgenemez. Bilimsel bilgi, günümüzde baktığımız zaman, bu bilim teorisi, bilimsel yaklaşım, epistemoloji sorunlarıyla ilgilenen düşünce adamlarına baktığımız zaman bize şunu gösteriyor: Bilimsel bilgi mutlak bilgi değildir yani pozitivizmin temel amentüsü sayabileceğimiz varsayıma itiraz eder. Bilimsel bilgi değişken bir bilgidir. Bilimsel bilgiyi elde etmek bunun için zordur, uzun bir emeği gerektirir, hemen ulaşılacak bir şey değildir, uzun çaba gerektirir, her şeyden önce şüpheyle işe başlamayı gerektirir. Bilimsel şüphe, metodoloji içerisinde yapılan şüphedir. Bilimsel düşünce, bir yöntem içinde gelişen düşüncedir, yöntemsiz bilgi üretilemez. Bizim üniversitelerimizde -biraz sonra üzerinde duracağım- esas sorunlardan biri bununla ilgilidir. Bizim üniversitelerimizin büyük bir çoğunluğunda, özellikle mühendislik, tıp, fen bilimleri alanında bilimin ne olduğuna dair, bilim tarihine dair, bilimsel yönteme dair bir şey okutulmamaktadır; bu, ciddi bir sorundur. Bu bahsettiğim fakülteler, bu bahsettiğim üniversitelerin bu bahsettiğim bölümleri bilimin ne olduğunu bilmeden bir meslek öğretimi faaliyeti içerisinde kendilerini bulmaktadırlar. Bu, çok ciddi bir sorundur. Elbette ki işin mesleki tarafı vardır ama bilimsel kısmı bundan daha önemlidir. Bilimsel zihniyet olmadan bilimsel eğitim olmaz, bu ancak bir meslek öğretimine dönüşür. Burada da biraz önce bahsettiğim, altını çizmeye çalıştığım husus, tüketici bilgi ortaya çıkar; yeni bir bilgi, yeni bir bilgi üretimi, yaratıcı düşünce ortaya çıkmaz. Bunun da en önemli sonucu, hepimizin de bildiği gibi teknolojik gelişmeye, yenilik yaratmaya elverişli bir bilgiyi üniversitelerin üretememesidir.
Tabii, bütün bunları irdelediğimiz zaman, eleştirel olarak baktığımız zaman Türk üniversitelerinin ciddi sorunları vardır. Bu üniversitelerin ciddi sorunlarından biri de Türk modernleşmesine rehberlik edecek, Türk modernleşmesine öncülük edecek, Türk modernleşmesini daha da derinleştirecek, daha da gelişmesine katkı yapacak bilimsel çalışmaların ortaya çıkamamış olmasıdır, burada yaşanan sınırlılıklardır. Bunda iki önemli problemin altını çizmek isterim. Bunlardan bir tanesi, üniversitelerdeki geleneğin epistemik bir cemaat algısına yol açması ve bu kapalı topluluğun içerisinde hayat tarzlarının âdeta bilimin kutsallarıymış gibi sunulmasıdır. Bu, çok ciddi bir problemdir. Bu, cemaatin içerisinde, bahsettiğim epistemik cemaatin içerisindeki eleştiriyi de önleyen, bilimsel gelişmeyi de önleyen bir anlayış yaratmaktadır.
İkincisi: Üniversiteler, putların kırıldığı yerdir, dogmaların kırıldığı yerdir, idollerin kırıldığı yerdir. Maalesef "bilim" diye biraz önce bahsettiğim, bahsetmeye çalıştığım pozitivizmin yarattığı heyula hâlâ Türk üniversitelerinin üzerinde esmeye devam etmektedir. Bu idolün, bu putun kırılması gerekmektedir. Bunun için de yenilikçi bir bakış açısına ihtiyaç vardır ama bu yenilikçi bakış açısı için çağdaş bilim sorunlarına, epistemoloji sorunlarına, yeni yöntemlere açık bir zihniyete sahip olmamız lazım. Bunları gerçekleştirmeden karşılıklı olarak birbirimizi suçlayarak "Siz şunu yaptınız, biz bunu yaptık. Aslında üniversiteleri şunun yönetmesi gerekirdi." Bütün bunlar da belki tartışılabilir ama bunların kıymeti yoktur, esas sorunun ne olduğunu görmemiz gerekir.
Üniversitelerde ciddi bir yönetim sorunu vardır değerli arkadaşlar. Bu, üniversiteyi kim yönetecek sorusuyla da başlayabilir. Üniversiteyi yönetenler seçimle mi gelsin, kurayla mı gelsin ya da atamayla mı gelsin? Bunların hepsi tartışılmıştır, literatürde de bunların tartışıldığını biliyoruz. Ama şunu unutmayalım; üniversiteler kendi fonksiyonlarına sahip olmadıkları sürece üniversiteyi kim yönetirse yönetsin üniversite bir arpa boyu yol alamaz, bir adım atamaz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Siz kimin adına konuşuyorsunuz?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Hatırlayalım ki arkadaşlar, mevcut tartıştığımız bu sorun, üniversite yönetim sorunu, doğrudan doğruya 12 Eylül yönetiminin düzenlemeleridir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Olur mu canım!
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Yani yardımcı doçentlik kadrosu, YÖK yani Yüksek Öğrenim Kanunu'yla birlikte ihdas edilmiş bir kurumdur. Bakarsanız geriye doğru bunları fark edebilirsiniz, izlemek kolaydır çünkü öğretim tarihimizin belgeleri daha yenidir, bakabilirsiniz bunlara. Burada dönemin kurucu YÖK Başkanı Doğramacı, pratik bir sorunu çözmek için bu yönteme başvurmuştur, bu uygulamaya başvurmuştur. Doğramacı'nın da konuşmalarına ulaşabilirsiniz, yayınlanmış eserlerde de var bunlar. Nedir o zamanki sorun? O zaman doktor asistanlar vardır üniversitelerde, kadro bulamayan ve atanamayan. Öyle ki ben asistan olduğumda bizim üniversitemizde doktor asistan olan neredeyse emekliliği gelmiş ama bayağı bir yaşlanmış arkadaşlarımız vardı, ağabeylerimiz vardı. Doğramacı, bu sorunu çözmek için yardımcı doçentlik düzenlemesini ihdas etmiştir, bunu da muhtelif ülkelerde görerek ihdas etmiştir. Ama bu ciddi başka sorunlara yol açmıştır. Başka sorunları aşmamız lazım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Aşıyor musunuz şimdi bunları?
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Ne yaptı mesela hocam, kadro sorununu mu çözüyor?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Bugün yapılan düzenlemede bu sorunun aşılması açısından...
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Ne aşıldı hocam, kadro sorununu mu çözüyor?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - ...ciddi bir adım atılmıştır. Nedir o?
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Ne yapılmış? Neymiş?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Arkadaşlar, akademik çalışmalarda doktora, yüksek lisans önemlidir ama doktora, akademik yeterliliğin en önemli statüsüdür.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Yani ne oluyor, kadro sahibi mi oluyor?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Doktorasını almış bir bilim adamının önünde, işte, yardımcı doçent mi olsun vesaire mi olsun tartışması anlamsızdır. Bunun ders veriyor olabilmesi lazım, bilimsel yeterlilik bunun... Evrensel bir kavram o, biliyorsunuz nereden geldiğini.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - "Doktor öğretim üyesi" denilince halloluyor mu?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Dolayısıyla, bunun önünü açarak, bunu öğretim üyesi yaparak, yardımcı vesaire değil, öğretim üyesi yaparak, bunun önünü açarak...
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Yardımcı doçent, öğretim üyesi değil miydi hocam? Hocam, yapmayın!
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Bunun, doktorasını vermiş adamın derse girmesini sağlamak lazım.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Hocam, yardımcı doçent girmiyor muydu derse?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Bu yapılan düzenlemede iki şey getirilmiştir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - E, ne yapıldı?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Birisi, doktorasını vermiş asistanların doktor öğretim üyesi olarak atanana kadar derse girmesinin önü açılmıştır.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Yardımcı doçentler giriyordu derse.
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Ondan sonra da doktor öğretim üyesi olmasının, zaten öğretim üyesi sıfatını kazanmanın eşiği doktoradır, onu hak etmesidir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Siz bu kanunu okudunuz mu efendim? İtiraz eden yok da...
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Dolayısıyla, bunlara itiraz edebilirsiniz, kendinize göre gerekçeler de üretebilirsiniz ama fazla anlamlı olmadığını söylemek isterim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Hayır, siz bu kanunu okumamışsınız galiba.
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, akademik çalışma, akademik faaliyetler, biraz önce vurgulamaya çalıştığım üniversite kurumunun itibarını artırarak, üniversite kurumunun çalışmasını, kendi içinde akademik faaliyetlerde özgürleşmesini sağlayarak yürütülebilir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Memur rektörlerle mi özgürlük?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Bunun için, üniversitenin üzerindeki bu ideolojik baskıların, bu ideolojik eleştirilerin çok fazla bir anlamı yoktur. Üniversite, otoritenin olduğu bir yer değildir. Üniversitede rektörler kendi işine bakarlar.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Tam tersi, şimdi otoriterleştiriyorsunuz rektörleri.
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Akademik personel onların memurları değildir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Hocam, olay nerede geçiyor?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Dolayısıyla, üniversitelerin nasıl idare edileceği, yani, işte, üniversite inşaatının nasıl yapılacağı...
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Siz İsviçre'de misiniz? Siz Zürih milletvekili misiniz?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - ...bilmem neyin dersliğinin nasıl açılacağı, bu, üniversite rektörünü ilgilendiren bir konudur...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Tahsisli bütün kadroları ona teslim ediyorsunuz ya!
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Ama akademik faaliyetlerin, doktoradan itibaren akademik faaliyetlerin sürdürülmesi, tamamen bilim adamlarının, bilim kurullarının işidir. Bu konuda da Üniversitelerarası Kurulun bir yönetim kurulu oluşturarak işin içerisine girmesi çok önemlidir. Bunun farkında değilsiniz. Ben söylemek istediğim şeyin iyice altını çizmek isterim. Üniversitelerde bürokrasi olmaz. "Üniversitelerarası Kurul" dediğiniz kurul bugüne kadar... Biliyorsunuz, oraya gelenler sırayla geliyorlar, kurul başkanları sırayla oluyorlar bir üniversiteden, bir üniversiteden ve değerli arkadaşlar, bunlar gittikleri zaman geriye kim kalıyor? Üniversitelerarası Kurulun bürokrasisi kalıyor. Üniversitelerarası Kurulu, Üniversitelerarası Kurulun bürokrasisi yönetiyor. Dolayısıyla bu, bürokratik mekanizmaları üniversitenin üzerinde etkisiz hâle getirmek için yapılan bir düzenlemedir. Ben Üniversitelerarası Kurulun yönetim kurulu ihdas edilmesini çok anlamlı buluyorum ve bu bürokratik yapının...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Hocam, bu metni okumamışsınız.
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Üstelik de akademik hayata yani üniversiter faaliyetlere dönük karar alacak bir kurul kim oluyor? Bürokratlar. Nereden alıyorlar bu yetkiyi? Üniversiteden mezun olmuş, ondan sonra üniversitenin önünden geçmemiş adamlar.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Siz, muhalefet adına mı konuşuyorsunuz?
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Dolayısıyla değerli arkadaşlar, bu meseleler önemlidir. Burada şunun üzerinde durmak isterim: Üniversitenin kurumsal olarak diğer kurumlara göre daha ileri bir konuma, daha ileri bir statüye kavuşması için mutlaka ekonomik anlamda düzenlemelerin yapılması lazım.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - "Düzenlemeler yapılsın." dedik, Komisyonda reddettiniz.
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Bugüne kadar birçok düzenleme yapılmıştır. Daha önce doçentlik kadrosunda bulunan akademisyenlerin ücretleriyle ilgili, asistanların, araştırma görevlilerinin ücretleriyle ilgili düzenlemeler yapılmıştı fakat bunların yeterli olduğunu söyleyemeyiz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Hocam, önerdik, reddettiniz, siz reddettiniz, partiniz reddetti, partiniz reddetti.
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Türkiye'de bilimi geliştirmek istiyorsak, Türkiye'de bilimsel çalışmaların önünü açmak istiyorsak üniversiteyi, üniversite çalışanlarını, üniversite çalışmalarını cazip hâle getirmemiz lazım, üniversiteden mezun olan en zeki çocukların üniversiteye gitmesini teşvik etmemiz lazım, üniversiteyi herhangi bir uzmanlıktan birisi olarak görmememiz lazım. Bu bakımdan Hükûmetimiz son yıllarda özellikle yurt dışına yaklaşık 1.400 doktora elemanı göndermiştir, ben bunu çok önemli buluyorum. Yüksek lisansta eğitim yapmak üzere, yüksek lisans derecesi almak üzere yurt dışında eğitim yapan 1.176 gencimiz vardır.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Sizin konuşmalarınızın tam tersini yaptı Hükûmet, tam tersini yaptı. Siz farkında değilsiniz; hangi partide milletvekili olduğunuzun farkında değilsiniz.
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Bunlar, Türkiye'nin geleceği için ümit verici şeylerdir fakat ben bütün bu kadroların tahsis edilirken üniversitelerin bizatihi bölümlerinin akademik kadrolarının karar süreçlerine katılması gerektiğini düşünüyorum.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Kim elinizi tutuyor sizin? Elinizi tutan kim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ah Kemal Kılıçdaroğlu, üniversiteleri ne hâle getirdi!
KADİM DURMAZ (Tokat) - Bu CHP yok mu, bu CHP, üniversiteleri ne hâle getirdi!
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Bu bakımdan, bu yapılan düzenlemelerin üniversite içerisinde akademik çalışmaları teşvik edeceğini, doktor öğretim üyesi kadrosundan rahatsız olmanın anlamsız olduğunu... Çünkü eşik olan çalışmayı yapmış adam, "Ona 'öğretim üyesi' sıfatını vermeyelim, 'yardımcı' sıfatını verelim." "Doktorasını vermiş ama ders vermeyelim." vesaire, bunları, bu tür iddiaları saçma buluyorum. Ama esas itibarıyla Türkiye'nin geleceğini düşünüyorsak üniversitelere imkân sunalım.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Bravo! Bence de, sunalım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Yetiştirdiklerinizi önce bir alın Sayın Hocam, yetiştirdiklerinizi. Yetiştirdiklerinizi alın.
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Genç asistanların, araştırma görevlilerinin kadrolarını tahkim edelim; onların bilimsel çalışma yapmak üzere yurt dışına gitmesinin önünü açalım, yani bu 1.450 kişiye bir 1.450 kişi daha ilave edelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Siz de bir dakikada tamamlayın lütfen.
VEDAT BİLGİN (Devamla) - Unutmayalım ki Türkiye'nin geleceği, bilimsel düşüncenin gelişmesindedir, genç akademisyenlerdedir. Türkiye'nin bugün ekonomik gelişmesinin, Türkiye'nin bugün demokratikleşmesinin arkasında, yetişmiş insan gücünün niteliğindeki değişme vardır; bunu daha ileriye götürmemiz lazım.
Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.
Heyetinizi selamlıyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.