| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 21.02.2018 |
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Türkiye'nin gerçekten geleceğe dönük en önemli üniversitelerinden biri. Pek çok kişi de yılda 45 bin lira parayı ayırıp, ailesinin birikimini buraya aktarıp bu üniversiteye gittiler. Çok güzel bir başlangıç oldu ve bugün Türk Hava Kurumu Üniversitesinde, sayın milletvekilleri, yüzlerce öğrenci mezuniyet bekliyor. Neden mezuniyet bekliyor? Çünkü Türk Hava Kurumu Üniversitesinin pilot kapasitesi 50 kişiyken 150 kişi alınmış. Dördüncü yıla gelen, gerekli uçuş süresince uçacak pilot bulamayınca, kendisini eğitecek pilot bulamayınca bekliyor. İki yıldır, üç yıldır mezuniyet bekleyen öğrenciler var. Türk Hava Kurumu Üniversitesi mükemmel. 100 üzerinden en az 90. Her şey tamam, pilot noksan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan; Hükûmetin pek çok uygulaması bu şekilde. Gerçekten toplumu çeken, "Önemlidir, sonuç verecek." denilen bir adım atılıyor ama bunun öteki aşamaları, genel planlaması yapılmıyor. Eğitim en az yirmi halkalı bir zincir. Bu zincirin bütün bölümleri sağlam olsa bile, bir halka çürük olsa çektiğinizde oradan kopuyor. Bunu eleştirince de artık Hükûmet "Bu muhalefet, efendim, hamama gider kurna beğenmez, düğüne gider zurna beğenmez. İşte yaptık, sadece bir eksik var, onu eleştiriyor." diyor. Biraz önceki Türk Hava Kurumu Üniversitesi örneğinde aktardığım gibi, eğitimin ne yazık ki pek çok halkası çürük.
Şimdi, Türk Hava Kurumunda yüzlerce öğrenci yılda 45 bin lira verip -altıncı, yedinci yılda, bazıları belki de sekizinci yılda- mezuniyet bekliyorlar. Plansızlığın ve öngörüsüzlüğün çok tipik bir örneği.
Sayın milletvekilleri, işte şu anda görüşmekte olduğumuz eğitimle ilgili yasanın yardımcı doçentlerle ilgili bölümü de buna çok benziyor. Türkiye'de 36 bin civarında yardımcı doçent var. Belli ki bunlardan 300-400'ü, en çok 500'ü hemen doçent yapılacak. Fevkalade alakaya mazhar kişiler. Bütün mesele şu: Kalan 34.500 yardımcı doçenti ne yapacağız? "Adını değiştirelim, unvanı değiştirelim, yok, aynı kalsın ama 103 lira verelim." Şu andaki bu yasada bütün çırpınış maalesef bu yönde. Yardımcı doçentlerin çoğunun, Anadolu'da Sivas'ından İzmir'ine, İstanbul'dan Ankara'ya kadar pek çok yardımcı doçentin gözü şu anda buradan geçecek yasada. Kimi düzenlemeler gerçekten bizim de katıldığımız, akademi dünyasının isteği olan düzenlemeler. Ama ne yazık ki yardımcı doçentlerin şu andaki durumlarında geleceğe yönelik, kendilerini tam garantiye alacakları -garanti derken- önlerini görecekleri bir tablo yine noksan.
Buradan Sayın Bakana, sayın yetkililere sormak istiyorum. Siz bütün kuralları yaptınız, yaptınız, yaptınız; ardından diyorsunuz ki: "Rektör ayrı bir koşul getirebilir." Bunun anlamı nedir? Bizim yaptığımız bütün kurallar bir kenara konur, eğer isterse rektör ona ek bir kural getirir. Sözlü kalktı mı? Rektör isterse koyar. İngilizce 45'e mi indi? Rektör isterse 65 yapar. Sayın milletvekilleri, bunun anlamı, topla, topla, topla, sıfırla çarptan başka bir şey değildir. Eğer gerçekten üniversitelerin, öğretim üyelerinin, akademi dünyasının sağlıklı bir şekilde eğitime katılmasını istiyorsanız, burada her şeyden önce bu mağduriyet duygusunu "Acaba geleceğim ne olacak? Rektör, üniversite bizimle ilgili hangi kararı verecek?" duygusunu attırmanız gerekir.
Bir ayrıntı daha var. Şu anda sözlüyü kaldırıyorsunuz, diyelim ki -ki böyle çok örnek var- bir yardımcı doçent sözlüden kalmış, onun dışındaki bütün koşulları tamam. Ama bu yasada "Bu durumda olan yardımcı doçentler doğrudan doçent olur ya da olmaz." gibi hiçbir değerlendirme olmadığı için herkes fikir yürütüyor. Buradan, Bakandan dileğimiz, isteğimiz o ki bu konularda hiçbir soru işaretine neden olmadan eğer sözlü kalkmışsa "Bu koşullar itibarıyla sözlü kalktığı için bu kişiler doçent olabilir." denmesi gibi net bir şey gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, şu anda güncel konuştuğumuz yardımcı doçentlik ama yine akademi dünyasından konuşmuşken bu 8 bin civarında, Öğretim Üyesi Programı çerçevesinde, yaşları 25 ile 35 arasında değişen ve gelecek bekleyen öğretim üyelerinin yani Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı çerçevesinin içerisindeki genç akademisyenlerin durumunun bir an önce ele alınmasını ve çözümlenmesini istiyoruz. Buradaki 4 parti de bu konuyu her fırsatta dile getiriyorlar ama ne yazık ki bir çözüm yok.
Sayın Bakan, Türk Eğitim Derneğinin bu Eğitim Değerlendirme Raporu'na sizin ulaştığınızı tahmin ediyorum. Türk Eğitim Derneği, Cumhuriyet Dönemi'nde kurulmuş, eğitimin gelişmesi için siyasetin, hatta iktidarların da üstünde araştırmalar yapan, bugün de yeni yönetim kadrosuyla birlikte eğitime gerçekten katkıda bulunan bir kurum. Burada dile getirilen öylesine ciddi konular var ki. Eğitim Derneğinin uzmanları, yöneticileri bütün eleştirilerini kadifeye sarmışlar, çözüm odaklı bakmışlar. Örneğin burada da yer alan, Bakanlık rakamlarıyla birlikte verilmiş olan sadece şu rakam bile eğitimin hangi durumda olduğunu ortaya koyuyor: Şu anda lise çağındaki öğrencilerin yüzde 18'i yani lise çağındaki her 100 öğrenciden 18'i açık liseye gidiyor. Bu, okulsuz ve öğretmensiz öğrenciler demektir. Buradan nasıl bir eğitim bekliyorsunuz? Buradan mezun olan öğrencileri gelecekte nasıl bir Türkiye bekliyor, belirsiz ve bu rakamlar her yıl katlanarak artmakta sayın milletvekilleri.
Yine, eğitime yapılan yatırım artıyor, eğitime ayrılan para artıyor ama artan nüfusla birlikte sadece altyapıya yatırım yapıldığı için gerçek anlamda eğitimin kalitesinin artmasına yönelik bir yatırım ne yazık ki yok.
Başta Türk Hava Kurumundan örnek verdim. FATİH Projesi -Sayın Bakanın ayrıntılı bilgi vermesini istiyorum halk adına- başlı başına bir fiyaskodur. Daha ağır bir değerlendirme yapmaya dilim varmıyor. 2010 yılında başladınız ve şimdi diyorsunuz ki: "Biz tablet değil, dizüstü bilgisayar vereceğiz, klavyeli vereceğiz."
Sayın milletvekilleri, sayın iktidar milletvekilleri, Sayın Bakan; siz 2010'da buna başladığınızda 10 milyon tablet dağıtacağınızı söylemiştiniz. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u iki ayda aldı, siz seksen dört aydır bu projeyi hâlâ hayata geçiremediniz. Fatih Sultan Mehmet bu süre içinde İstanbul'u 42 defa fethetmiş olurdu sayın milletvekilleri, herhâlde sizi de sopayla kovalardı diye düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, son bir dakikamı, güncel, tartışılmakta olan AKP-MHP ittifakı çerçevesinde bir değerlendirmeye ayırmak istiyorum. Bunun kamuoyunda da yer alan kabaca metnini okudum. Eğer okullarda gerçek anlamda ittifak yani diyalog nedir, ne değildir diye bir ders olsa, sanıyorum bunu yapanlar diyalogdan sınıfta kalırdı ve hatta samimiyetsizlikten de başka bir not alırdı. Bu mutabakatın 7, 8 maddesi YSK bağlantılı. AKP ile MHP anlaşmış ama 7, 8 maddenin içinde YSK da var. Yani bu mutabakat AKP-MHP-YSK mutabakatı olarak görünüyor ki yazık diyorum, demokrasiye yazık. Yani "Sandığa girecek oyların nasıl çıkacağına YSK karar verir." şeklinde bir mutabakat görünüyor.
AKP-MHP-YSK mutabakatı demokrasiye hiç de hayır getirmeyecek diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)