| Konu: | 28 Şubat postmodern darbesine ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 27.02.2018 |
FATMA BENLİ (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
28 Şubat postmodern darbesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Neden 28 Şubatı konuşuyoruz? Aslında, bana göre, bu sorunun cevabını en iyi Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç "Unutmayın, unutursanız tekrarlanır." sözleriyle vermiş. 28 Şubatı aslında, ders almak ve bundan sonra başkalarına başka sebeplerle haksızlık yapılmasın diye konuşuyoruz. 28 Şubatların ya da Türkiye'de daha önce ve daha sonra gerçekleştirilen darbelerin Türkiye'ye ne kadar çok zarar verdiğini gösteren bana göre en iyi örneklerden bir tanesi, ilk duyduğumda bana orijinal gelen PTT'nin 1987 yılında yaptığı "Geleceğe Mektup" kampanyasıydı.
PTT, 1987 yılında, tam on üç sene sonra sahiplerine iade edilmek üzere geleceğe mektuplar yazdırmış. Bir kısım insanlar kendilerine mektup yazmışlar, bir kısım insanlar 2000 yılında açılmak üzere anne babalarına, çocuklarına ya da resmî kuruluşlara yazmışlar.
Hiç unutmuyorum, 1 Ocak 2000 tarihinde bu mektuplar açıldığında gelen mektuplardan bir tanesi de "Artık on üç sene sonra bir Türk astronotumuz olur." diye düşünen birisine aitti ama maalesef, o mektup Türkiye'de sahibine ulaşmadı, Kazakistan asıllı birisine verildi.
Dönemin Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut'un gazeteciler önünde açtığı kendisine gönderilen mektuplardan ilki ise yine, darbe nedeniyle 1987 yılında üniversitenin içerisine giremedikleri için okulun dışında açlık grevi yapan bir öğrenciye aitti. O öğrenci şu ifadelerde bulunuyordu: "Ben şu an okulun içerisine giremediğim için bu mektubu yazıyorum. Siz bu mektubu 2000 yılında okuyacaksınız ve ben eminim ki o gün geldiğinde siz rahatlıkla eğitim görmeye devam edeceksiniz. Ben size bugünlerden ders almanız için bu mektubu yazıyorum." Ama ne acıdır ki 28 Şubat süreci, irticanın birinci öncelikli hedef olarak görüldüğü, Sincan'da tanklar yürütüldüğünde sadece "Demokrasiye balans ayarı yaptık." denildiği ve "28 Şubat bin yıl sürecek." ifadeleriyle cesaretlerin gösterildiği, vesayet odaklarının çok rahat bir şekilde Türkiye'ye karşı meydan okuduğu bir dönemdi. Bu nedenle, 2000 yılında bu mektup okunduğunda hâlen öğrenciler dışarıdaydı. Bu nedenle, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit kendisine gelen mektupları basın mensupları yanında açmamayı tercih etti. Asla yanlış anlaşılmasın, 28 Şubat sadece o dönemde mağdur edilen, okullardan atılan öğrencileri olumsuz etkilemedi, sadece mesleklerinden çıkartılan öğretmenleri, meslek liselerini ya da eşi öğretmen olduğu için ordudan atılan insanları, erkekleri etkilemedi. 28 Şubat, başını örtmeyi tercih eden kadınlar kadar erkekleri de olumsuz etkiledi; aslında, 26 bankanın kapatıldığı bir dönem olduğu için yedisinden yetmişine bu borcu ödemek zorunda kalan bütün Türkiye'yi olumsuz etkiledi. Biz bugün 28 Şubatı, o dönemde yaşananlar bundan sonra başkalarının başına gelmesin diye konuşuyoruz. Çünkü zamanında 60 darbesiyle yüzleşilseydi 80 darbesinde bu kadar çok acı yaşamazdık, 80 darbesiyle zamanında hesaplaşılsaydı 28 Şubatta bu kadar aşikâr bir şekilde millete karşı durma cesaretini gösteremezlerdi. Ama 28 Şubatta karşı çıkış olduğu için, 28 Şubatta farklı düşüncelerde olanlar, farklı yaşam pratiklerine sahip olan insanlar haksızlığa karşı bir arada durma cesaretini gösterdikleri için 15 Temmuzda halkımız tankların karşısına, F16'ların karşısına çıkabildiler.
Bana göre "28 Şubat" dendiğinde unutulmaması gereken en önemli isimlerden bir tanesi Medine Bircan'dı. Medine Bircan 71 yaşında bir kadındı, İstanbul Üniversitesi sadece öğrencilere ya da memurlara değil memurların eşleri ve çocukları için de başı açık olma şartını sağlık karneleri için getirdiğinde, maalesef, üniversiteye bağlı hastanede de bu yasakla karşı karşıya kalan bir kadındı. 71 yaşında olmasına rağmen, zaten kanser hastası olduğu için kemoterapiden saçlarının dökülmesi umursanmadan başı açık fotoğrafı istendi; maalesef, hasta döşeğindeyken sağlık karnesindeki fotoğraf değiştirildiği gün vefat etti.
Bana göre ikinci örnek Tevhide Kütük'tü. Tevhide, sadece lise öğrencisiydi, ödül almak için çıktığı kürsüden, okulun dışındaki bir salondaki kürsüden "Kaymakam var, başörtülü orada bulunamazsın." denilerek indirildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA BENLİ (Devamla) - Müsaade alabilir miyim bir dakika Başkanım?
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.
FATMA BENLİ (Devamla) - Tevhide Kütük, belki yaşı küçüktü, belki ağlayarak o kürsüden indi ama gidip kaymakamın karşısına "Neden?" diye sorabildi. Aslında 28 Şubat tüm haksızlıklara karşı "Neden?" sorusunun sorulabildiği ve yasak ne kadar uzun süre devam ederse etsin sonuna kadar mücadele edildiği, bunun için bütün herkesin bir araya geldiği bir süreçti.
15 Temmuzda da biz bunun aynısını yaşadık; farklı insanlar bir araya geldiler ve dediler ki: "Bu ülkede kararları biz veririz; hiç kimse bizim yerimize, bizim adımıza karar veremez. Biz ayrımcılığa da ötekileştirmeye de karşıyız. Biz bu ülkenin sahibiyiz ve biz bundan sonraki gelecek nesillere bu haksızlıkların yaşatılmaması için beraberce mücadele edeceğiz. Biz bir olduğumuz müddetçe, beraber olduğumuz müddetçe bundan sonraki darbe girişiminde bulunmaya çalışacak insanlar da asla ama asla başarılı olamayacaklar."
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)