GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:67
Tarih:07.03.2018

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Kırk yıllık arkadaşım, dostum, hocam, müvekkilim Mithat Sancar'a şimdi "Sayın Başkan, Sevgili Başkan" diye hitap ediyorum.

Hayırlı uğurlu olsun Sayın Hocam, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim... Çok teşekkür ederim...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Öncelikle tüm dünyada 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle evinde, iş yerinde, karakolda, hapishanede, tarlada işkence gören, kötü muamele gören, ezilen tüm kadınların Kadınlar Günü'nü kutluyorum. Kadına karşı şiddeti ve istismarı buradan bir kez daha kınıyorum ve kadınların gördüğü şiddet ve istismarın, sömürünün nedeninin kadınlar olmadığı, erkekler olduğu inancını taşıyorum. Bu nedenle bu sorunun ortadan kalkması açısından da birinci vazifenin erkeklerde olduğunu buradan, bu kürsüden de ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bir insanı alçaltan en önemli fiillerden biri, başka bir insanın bedenine, ruhuna kasten ve sistematik olarak acı veren bir eylem yapmaktır ve bunun adı da literatürde işkencedir. Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında iktidara "işkenceye sıfır tolerans" iddiasıyla geldi ama şimdi "işkenceye sonsuz tolerans" noktasına geldi. Neden mi bunu söylüyorum değerli arkadaşlar? İşkence ve kötü muamele iddialarını denetleyen üç veya dört mekanizma var. 1980'li, 1990'lı yıllarda da sıkıyönetim ve olağanüstü hâl vardı ama iktidarları denetleyen mekanizmalar ayaktaydı.

Birisi medya; güçlü bir medya vardı 1980'li, 1990'lı yıllarda. (Uğultular)

BAŞKAN - Sayın Tanrıkulu, bir dakika izin verirseniz...

Değerli milletvekilleri, hatip kürsüde önemli bir konudan söz ediyor. Lütfen düzeni sağlayalım ve sessiz olalım.

Buyurun Sayın Tanrıkulu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - 1980'li, 1990'lı yıllarda Cizre'deki dışkı olayını ortaya çıkaran bir medya vardı, yazan medya vardı ama bugün bu iktidar döneminde medya yok; tamamen el konulmuş, susturulmuş ve hapsedilmiş. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine işkence iddialarını denetleyen ikinci mekanizma bağımsız ve tarafsız yargıdır. 1980'li, 1990'lı yıllarda sıkıyönetim mahkemeleri vardı, devlet güvenlik mahkemeleri vardı ama yine birer mahkemeydiler. Onların bağımsızlığını ve tarafsızlığını sürekli tartıştık ama şu anda mahkemeler yok, yargı yok, tarafsızlığı ve bağımsızlığı tartışılmayacak derecede bir yargı ortamı var. Dolayısıyla ha DSİ Genel Müdürlüğü ha Çağlayan'daki adliye ha da HSK, hiçbir farkı kalmadı. Yargı da yok. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli dostlar, üçüncü mekanizma Türkiye Büyük Millet Meclisi. 1990'lı yıllarda yazılan raporlar Türkiye'nin yakın tarihinin en değerli raporlarıydı. Faili meçhul cinayetler raporu, Susurluk raporu, boşaltılan köyler raporu... Bugün Meclis İnsan Hakları Komisyonu, cezaevlerine gitmekten âciz, işkence iddialarını denetlemekten âciz. Yine o zaman uluslararası kurumların raporlarından çekinen, utanan, yüzü kızaran hükûmetler vardı ama şimdi uluslararası mekanizmaların hiçbir raporunu dikkate almayan bir hükûmet anlayışı var. Neden söylüyorum? Haberiniz yok sizin, geçen hafta Birleşmiş Milletler İşkence Özel Komiserinin Türkiye'yle ilgili 1 sayfalık raporu vardı. Ne yazıyordu orada biliyor musunuz sizin iktidarınız bakımından? "Türkiye'de gaddarca yöntemler uygulanıyor." Bu yöntemleri de açıklamasında yazmış: "Dayak, elektroşok, soğuk, soğuk suya batırma, uykudan mahrum bırakma, hakaret ve cinsel saldırı." Evet, bunları yazıyor.

Kasım 2016 tarihli Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin raporu Adalet Bakanlığının rezervi yüzünden hâlen yayınlanamadı değerli milletvekilleri. Eğer işkence yoksa, cezaevlerinde, gözaltı merkezlerinde işkence yoksa bu raporu neden yayınlatmıyorsunuz? Human Rights Watch'un, İnsan Hakları İzleme Örgütünün raporu.

Bakın değerli arkadaşlar, bu iktidarlar değişir, siyaset biter, siyasetçilerin sıfatı biter ama üzerlerine yapışan "işkenceci" sıfatı bitmez. Bu iktidara yapışacak diğer bir sıfat da "işkenceci" sıfatıdır, "işkenceci" sıfatı, böyle ağır bir sıfat. Uluslararası raporlara geçmiş, mahkeme kararlarına geçmiş iddialar bunlar. Bu Hükûmet işkenceye karşı maalesef ve maalesef duyarsız.

Kazakistan'da zorla kaybedilme olayı; yazıyorum, cevap vermiyorlar, yazıyorum; bakan telefonuma çıkmıyor. 30 Eylül'de Türkiye'ye teslim edilmiş 2 kişi var, Zabit Kişi ve Enver Kılıç...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanrıkulu, sözlerinizi tamamlayın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Zabit Kişi yüz yirmi beş gün gözaltında kaldı, tutuklu şu anda; Enver'den hâlâ haber yok. Zorla kaybedilme en ağır insanlık suçudur. Buradan soruyorum: Nerede?

Hasta tutuklular... Her gün cezaevlerinde 1 kişi ölüyor, 300'den fazla ağır hasta tutuklu var, binden fazla hasta tutuklu var, hamile kadınlar var, 700'e yakın çocuk var hapishanelerde. Bütün bu ağır insan hakları tablosu Hükûmetinizin üzerine yapışmış en ağır tablo olarak tarihe geçecektir.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum Sevgili Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.