| Konu: | Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 74 |
| Tarih: | 20.03.2018 |
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz 533 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın üçüncü bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz bu tasarı yürürlükte olan mevzuatımızda birçok maddede ve kanunda değişikliklere yol açıyor. Bu değişiklikler toplumun bazı kesimleri tarafından da beklendiği için oldukça gecikmiş olarak nitelendirilerek bugün bu görüşmelere devam ediyoruz.
Görüştüğümüz bölüm yani üçüncü bölüm 50 ila 77'nci maddeleri kapsıyor ve bu maddelerin bazılarında yapılan düzenlemelerde ileride birtakım sıkıntıların da yaşanabileceğini öngörüyorum. Şimdi onlar nelerdir diye baktığımız zaman, örneğin 54 ve 55'inci maddelerde tek hazine kurumlar hesabı düzenlenmekte ancak hangi kurumların bu kapsama gireceği Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmaktadır. Bugün mali özerklikleri elinde olan SGK gibi, KİT'ler gibi veya belediyeler gibi kurumlar eğer Bakanlar Kurulu kararıyla bu kapsama alınırsa muhtemel ki mali özerkliklerini kaybedecekler.
Bir sonraki önemli değişikliklerden yine bahsedersek, 50 ve 66'ncı maddelerde sıvılaştırılmış petrol gazıyla ilgili yapılan düzenlemelerde, bu alanda ülke güvenliğimiz ve gerekli stok miktarlarımızdan taviz verilmemesi ve yine bu yöndeki denetimlerin de sıkı bir şekilde yapılmaya devam edilmesi gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu tasarının 67'nci maddesiyle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda bir değişiklik yapılmakta. Özellikle meslek ve teknik liselerinde staj eğitimi yapanların sürelerinin emeklilik hizmetine sayılması konusundaki değişiklik maalesef bu tasarıya işlenmediği için, gelen yoğun talepler sonrasında, bunun da görüşmeler sırasında değerlendirilmesini umut ediyoruz.
Yine, tasarıda yer alan 73'üncü maddeye baktığımız zaman, 10 Haziran 2003 ve 13 Mayıs 2014 tarihleri arasında kömür ve diğer madenlerin yer altı işlerinde maalesef hayatını yitiren vatandaşlarımızın yakınlarına kamuda istihdam imkânı getiriliyor. Buraya kadar bu tamamıyla tasvip edilen ve beklenilen bir şey ancak bu maddedeki tarih sınırlaması muhtemel ki hem bir anayasal hakkı zedeleyebilecek hem de mağduriyet yaratabilecek bir düzenleme hâline gelecek. İşte bu yüzden, görüşmeler sırasında bu maddedeki tarih sınırlamasının kaldırılması birçok madenci ailemize buradan verilecek belki de en değerli haber olacaktır.
Sayın milletvekilleri, bu tasarıda yer alan düzenlemeler, genellikle şu anda durağana geçen ekonomimizi canlandırmak ve 2018 yılı için öngörülen ve hedeflenen yüzde 5,5'luk ekonomik büyümemizi yakalayabilmek adına yapıldığı izlenimini vermektedir. Ancak baktığımız zaman burada da ciddi bir durumun göz ardı edildiğini görüyoruz. O da şu: Eğer 2018'de yeterli bir ekonomik büyüme sağlayacaksak yani hem sürdürülebilir hem de kaliteli bir ekonomik büyüme sağlayacaksak, aynı zamanda cari açığımızın daha da kötüleşmesini önlememiz gerekmektedir. Zira Türkiye'de yapılan birçok çalışma göstermektedir ki ekonomik büyüme ile cari açık arasında kuvvetli bir ilişki bulunmaktadır. Yani ekonomimiz büyüdükçe açığımız bir miktar artmakta veyahut tersine ilişkide de ekonomi daraldıkça, küçüldükçe de cari açığımız daralmaktadır. Eğer ortada sürdürülebilir ve kaliteli bir finansman sağlayacağımız bir cari açık söz konusuysa o zaman çok büyük bir mesele yok, zaten birçok iktisatçının da hemfikir olduğu konu bu. Ancak cari açığın finansmanına yani bugünkü yapıya baktığımız zaman maalesef durum da o kadar iç açıcı gözükmüyor.
Şimdi, bir önceki orta vadeli programa bakıyoruz, şu an yürürlükte olandan bir öncekine -2017-2019 yıllarıydı o biliyorsunuz- 2017 yılı için 32 milyar dolarlık bir cari açık öngörmüştü o program. Son açıklanan programda -2018-2020'yi kapsar- 39,2 milyar dolarlık bir hedef vardı, öyle gösterilmişti, aslında revize edilmişti bu hedef ancak bu tahminlerin hiçbirisi biliyorsunuz tutmadı. Geçen senenin cari açık rakamı 47,1 milyar dolar oldu. Bu yılın ilk ayına baktığınız zaman da 51,6 milyar dolar. Demek ki hedeflerden bir miktar bu anlamda uzaklaşabiliyoruz.
Bu 47,1 milyar dolarlık açığın finansmanına şöyle bir yakından baktığımız zaman: 8,1 milyar doları net doğrudan yabancı sermayeden gelmiş, 24,3 milyar doları net portföy yatırımlarından karşılanmış, 6,5 milyar doları diğer yatırımlarla finanse edilmiş; bütün bunları toplayıp birbirine cemettikten sonra geriye kalan 8,2 milyar dolar da demek ki Merkez Bankasının döviz rezervlerinden karşılanmış. O hâlde, ortada rezervlerimizi eriten ve oldukça sağlıksız bir finansman yöntemiyle de karşı karşıyayız. Hâlbuki cari açığın finansmanında daha sağlıklı olan, daha tercih edilebilir olan sıcak paradan finansman sağlamak değil -yani bunu dünya bir şekilde geçmiş yıllarda yaptı ama başarısız olduğunu gördü, şu anda başka yöntemlere doğru gidiyor, bizde de aynı şekilde- doğrudan yatırımların, ihracatın ve turizm gelirlerinin artmasıyla sağlanacak olan finansman yapısı bizi daha sağlıklı bir ekonomik büyümeye götürecek. İşte burada işler pek yolunda gitmiyor böyle derinlemesine baktığımız zaman alt kalemlerin ödemeler dengesinin. Geçen sene uluslararası net doğrudan yatırım girişi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 18,8 azalmış, 13,3 milyar dolardan 10,8 milyar dolara inmiş; demek ki o kalemde bir sıkıntı var, oraya bir el atılması gerekiyor. Yine, 2017 yılında Türkiye'ye yatırım amacıyla gelen toplam 32,4 milyar dolarlık sıcak paranın yüzde 75'i, 24,3 milyar doları -biraz önce söylediğim gibi- daha çok kısa vadeli ve yüksek getiriden yararlanarak belirli bir riski elimine edip gelen para. Eğer o para geldiği gibi -çok yüksek bir risk görürse geldiği ülkede- anında bu para dönüşerek tekrar geldiği yere geri gidebilir. Demek ki bu tür riskler, ister ekonomik olsun ister siyasi olsun, sıcak paranın da belirli anlamda düşmanı diye bakabiliriz ve bu, cari açığın finansmanında en kötü bir model olarak karşımıza çıkıyor.
Gelelim 2018'e. Programda, baktığımız zaman 40 milyar dolarlık bir açık hedefi var ama enerji fiyatları veya diğer etkenlere baktığımız zaman bu rakamın da bir miktar taşacağını, hatta ciddi bir miktar taşacağını yani 48-50 milyar dolar arasında bir açığa doğru gittiğini de görebiliyoruz. O zaman, demek ki bizim finansman ihtiyacımız geçen seneye göre çok daha ciddi miktarda artmış olacak.
Değerli milletvekilleri, işin bir de bütçe kısmı var. Orada da emanet ve avans hesaplarıyla beraber baktığımız zaman, bütçe nakit açığı 53,5 milyar TL ve bu da ciddi bir rakam. Bu bütçe açığının finansmanının içinde hazine toplamda 83,6 milyarlık bir net borçlanmaya gitmiş; bunun büyük bir kısmı iç borçlanma, daha az miktarı dış borçlanma.
Bu görüştüğümüz tasarının da bütçeye mali yükünün 17-18 milyar lira olacağı ekonomi yönetimi tarafından da dile getiriliyor. Demek ki şu anda Türkiye ekonomisinin temel sorunu bir tarafta cari açık, bir tarafta hazine nakit açığı. Biz buna ikiz açık diyoruz ve ülke böyle bir sorunla yüz yüze durumda. Bu senenin, mesela, 2018'in ilk iki ayına baktığımız zaman da hazine nakit açığının 13 milyarı bir miktar geçtiğini görüyoruz. Gelen sıcak para bizim yüksek faiz oranımıza geliyor, bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Demek ki faizlerin düşmesi bu sıcak parayı kaçırabilecek; öte yandan, kurla bir ilişki var, döviz fiyatları yükselebilecek, muhtemeldir ki bu, enflasyonu tetikleyecek ve ona da etki edecek. Bu sarmaldan, ekonominin bir an önce çıkması gerekir diyor, hepinizi saygılarımla tekrar selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)