| Konu: | ANKARA MİLLETVEKİLİ ZÜHAL TOPCU VE 21 MİLLETVEKİLİNİN; BAKANLIĞI YÖNETEMEDİĞİ, YENİ OLUŞTURULAN SİSTEMLERİN VE PROJELERİN YÜRÜTÜLMESİNDE SORUNLAR YAŞANDIĞI VE ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN İTİBARINI DÜŞÜRDÜĞÜ İDDİASIYLA MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN ÖN GÖRÜŞMELERİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 14.11.2012 |
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlar, benden önceki konuşmacıları dinlediniz. Ben de çok dikkatle dinledim. Gerek şahsımla ilgili gerekse Millî Eğitim Bakanlığı ve eğitim sistemi ile ilgili yapılan eleştirilerden hareketle şunu düşünebilirsiniz: 2003 yılına kadar Türkiye'de eğitim çok iyiydi, çocuklarımız küresel düzeyde rekabet edebilecek bilgi ve yeteneklere sahipti, öğretmenlerimiz bu ülkenin en prestijli konumunda bulunuyorlardı, dolayısıyla bizler onları daha aşağılara çektik. Öyle varsayabilirsiniz.
Şimdi ben, bütün bunların ne kadar gerçekçi bir zemine oturduğunu ve hakikaten söylenenlerin neye tekabül ettiğini sizlerle kısa kısa paylaşacağım.
Öncelikle şunu söyleyeyim: 2002 yılında ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 50,6 civarında, yüzde 51 bile değil.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Anlamadım ki, ilköğretim mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Yine 2002 yılında? Affedersiniz, ortaöğretimde yüzde 51,6, ilköğretimde ise yüzde 91 civarında.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Hangi ülkede Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Hangi ülkeyi konuşuyoruz şu anda biz?
OKTAY VURAL (İzmir) - Fransa mı?
S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - 1992 ile 2002'yi kıyaslarsak yine rakamlar farklı çıkacak, çok doğal.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - 2002 yılında Türkiye'de yüzde 91 ilköğretimde okullaşma,?
OKTAY VURAL (İzmir) - Siz eleştirilere cevap verin Sayın Bakan.
S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - On sene geçmiş, e tabii değişecek!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - ?yüzde 51,6 ortaöğretimde. Yine aynı tarihte derslik başına düşen öğrenci sayısı 36. Aynı tarihte 350 bin civarında öğretmen?
OKTAY VURAL (İzmir) - Siz eleştirilere cevap verin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - ?ve gelirleri, yıllık gelirleri -OECD ölçeğine göre söylüyorum- yıllık fert başına gayrisafi millî hasılaya tekabül ediyor, bir.
Dünyanın geldiği noktayı ben şimdi size kısaca tanımlayayım. Bu yapı içerisinde, 2009 yılında, tüm dünya -Afrika ülkeleri dâhil, Güney Asya ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri dâhil olmak üzere- ortaöğretimde yüzde 88 okullaşma oranına gelmiş, ilköğretimde bütün ülkeler kendi sorunlarını çözmüşler. Amerika Birleşik Devletleri, toplam nüfusunun yüzde 40'ını üniversite mezunu yapmaya çalışıyor, Japonya çağ nüfusunun yüzde 100'ünü üniversite mezunu yapmaya çalışıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen ne yapıyorsun? Molla eğitimi!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Güney Kore çağ nüfusunun yüzde 100'ünü üniversite mezunu yapmaya çalışıyor ve Türkiye'de biz lise eğitimini on iki yıllık zorunlu hâle getirdiğimiz için suçlanıyoruz.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) - Hiç kimse suçlamıyor!
OKTAY VURAL (İzmir) - Suçlayan yok ya!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Aslında, aradaki mesafenin nasıl kapatılacağına dair hiçbir fikri de duymadık şu ana kadar.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) - Çarpıtma bu, tam bir çarpıtma!
OKTAY VURAL (İzmir) - Çarpıtıyorsunuz ya!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Şunu söyleyeyim: 2002 yılında değil şu anda bile, bütün çabalarımıza rağmen, Türkiye'nin eğitim yaşı 6,1, dünyanınsa 12. Öyleyse, bunun nasıl kapatılacağına dair bizim önerimizin dışında başka bir önerisi olan varsa lütfen bunu söylesin.
Biz, evet, yeni biz vizyonla eğitim sistemini yeniden yapılandırdık. Eğitim sistemini değil, aynı zamanda Millî Eğitim Bakanlığını da yeniden yapılandırdık. Çünkü, yeni bir vizyon ancak yeni kaynaklarla, yeni bir yapıyla, yeni beşerî kaynaklarla ulaşabileceğiniz bir noktadır. Dolayısıyla?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Ama başarısızsınız!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Bunun tespitini de kamuoyu yapacak, hiç merak etmeyin, telaşa düşmeyin. Kamuoyu kimin başarılı olduğunu, kimin olmadığını tespit edecek. Sadece ulusal kamuoyu değil, aynı zamanda uluslararası kamuoyu da bunu tespit edecek.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Rakamlar ortada Sayın Bakan!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Bu açıdan bakıldığında, bakınız, ben size, yeniden yapılanmayla neler yaptık kısaca anlatayım. Muhtemelen, üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçti, hatırlamakta yarar var.
Çok değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığını yeniden yapılandırdık. Yeniden yapılandırmadan önce, 35'ten fazla yönetim birimimiz vardı bizim, genel müdürlük, bağımsız yönetim birimleri dâhil olmak üzere.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Millî eğitim diye bir şey bırakmadın, hangi yüzle çıkıp burada konuşuyorsun?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Yeniden yapılandırma sürecinden önce sadece mesleki eğitimle ilgilenen 5 tane genel müdürlük vardı. Tüm dünyanın dile getirdiği ve artık toplumum eğitim sisteminin yeni bir alanı olarak açılan "hayat boyu öğrenme"yle ilgili hiçbir çalışma yoktu. Meslek liseleri giderek zayıflayan bir konuma inmeye başlamıştı.
Şimdi, bu yapı içerisinde biz yeniden yapılanmayı kurduktan hemen sonra bir kere teşkilatı çok küçük ve etkin hâle getirdik çünkü daha kısa, daha çabuk karar verebilen, daha düşük maliyetle karar verebilen, daha esnek bir yapıyla ancak dünyaya uyum sağlayabileceğimizin farkındayız. Bu açıdan, şu anda bizim yaklaşık 20 civarında yönetim birimimiz var, genel müdürlük ve idari birim olarak bakacak olursanız, Özel Kalemi, Basın Danışmanlığını, Hukuk Müşavirliğini çıkarırsanız 15-16 civarında. Biz bunu yaparken mesleki eğitimi tek çatı altında topladık ve mesleki eğitimle ilgili ciddi bir uyumsuzluk problemini ortadan kaldırdık. Artık, mesleki eğitimde kız meslek lisesi, endüstri meslek lisesi, Anadolu endüstri meslek lisesi, teknik ve endüstri meslek lisesi gibi birden çok yapı içerisindeki uyumsuzluk, çekişme ve çatışmalar, program farklılıkları ortadan kaldırıldı ve süratle de yeni yaptığımız yapılanmayla birlikte, biz, artık, ders yerine çağdaş, modern dünyanın eğitim tekniklerine uygun, eğitim metodolojierine uygun bir yapıyla da ünite esaslı eğitim sistemini uygulamaya koyacak noktaya geldik.
Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü kurarak aslında öğrenimin ve eğitimin sadece on sekiz yaşına kadar veya -üniversite eğitimini dâhil ederseniz- yirmi iki yaşına kadar değil, artık içinde bulunduğumuz dünyada, insanın ömrü boyunca öğrenmeye ve eğitime ihtiyaç olduğu varsayımından hareketle yirmi beş yaşından sonraki insanlarımız için de eğitim yapabilecek sağlam ve güçlü bir altyapı kurduk.
Okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul ayrı ayrı değil, artık tek Temel Eğitim Genel Müdürlüğü çatısı altında birleştirildi ve bütün eleştirilere rağmen okul öncesi eğitimde de tıpkı ilköğretimde olduğu gibi eğitimin yüzde 100'e ulaşması için bütün gücümüzle çalışıyoruz.
Hep öğretmene önem verilmesi gerektiğinden...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Başka adam yok muydu, bacanağını müsteşar yapmışsın!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - ?öğretmenin itibarsızlığından bahsedenlere hatırlatmak istediğim küçük bir sürprizim daha var: Bu zamana kadar Millî Eğitim Bakanlığında münhasıran adı olmakla birlikte münhasıran öğretmenle ilgilenen bir genel müdürlük yokken bugün öğretmenin itibarını artıracak, mesleki gelişimini sağlayacak, kariyer planı üzerinde çalışacak özel bir fonksiyonla görevlendirilmiş bir başka genel müdürlük kurduk. Daha önceden adı vardı ama öğretmenlerin mesleki eğitimini bile yapamayan bu birime yeni bir misyonla özel öğretmenlik için ve öğretmenlik mesleği için bir tanımlama yaptık.
Bütün bunların dışında hiyerarşik basamakları azalttık. Sekiz basamaklı bir hiyerarşiyi, müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, daire başkanı, şube müdürü, şef, memur diyene kadar aşağı yukarı sekiz-dokuz basamaklı bir hiyerarşiyi dörde düşürdük. Aynı zamanda ille ilişkilerimizi, il düzeyindeki ilişkilerimizi tanzim ettik.
Bakınız, nasıl tasarruf sağlandığına ve de etkin çalışıldığına dair küçük bir örnek vereceğim size: 2011 yılında -kendi dönemimize dair bir rakamdır bu- Millî Eğitim Bakanlığı eski teşkilat yapısı, eski süreçleri, eski karar mekanizmaları ile birlikte o tarihte yürürlüğe konulan ve projelere dâhil edilen yatırım programındaki bütün yatırımların ancak yüzde 10'unu ihaleye çıkabiliyorken, 2012 yılında, alınan bütün tedbirlerden sonra bu yıl 2012 yılı programına alınmış bütün yatırım projelerinin tam yüzde 58'ini biz eylül ayı sonu itibarıyla ihale ettik. Dolayısıyla tabii ki Millî Eğitim Bakanlığının esnek, hızlı çalışan bu yapısı birilerini rahatsız etmiş olabilir ama bunun üzerine çok fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Bütün bunları yaptıktan sonra bu yapıyı kaldırabilecek ciddi bir kadro çalışması da yaptık. Hani, yine eleştirenler daha çok ehliyet ve liyakat üzerinden eleştirdiler ama aslında ehliyet ve liyakatle birisinin nasıl görevlendirileceğine dair hiçbir fikirlerinin olmadığını da bu vesileyle gördük çünkü özellikle il müdürlerinin atamasıyla ilgili yapılan eleştiride aslında yöneticilik kıdemi yetersiz olanların aynı zamanda liyakatsiz olduğu gibi bir sonuçla değerlendirme yapıldı. Evet, ben o arkadaşlarımı görevlendirdim. Onların yöneticilik kıdemleri de zayıf, yetersiz ama yetişme tarzları, tecrübeleri ve eğitimleri itibarıyla belki de kıdeme sahip çok yöneticiden daha iyi konumda olduklarını biliyor ve onların başarılarıyla buradan da övünüyorum.
Başka bir şey daha söylemek istiyorum: Hakikaten göreve getirdiğimiz arkadaşlarla ilgili küçük bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Görevden aldıklarımla ilgili bilgiyi paylaşmaksızın, sadece bilmenizi istediğim şey şu: Yeni göreve gelenlerin tersini siz varsayabilirsiniz.
Şu anda, daha önceki dönemde 393 şube müdürü görev yapıyor ve yaklaşık da 140 daire başkanı, genel müdür, genel müdür yardımcısı görev yapıyorken Bakanlığımızda, bugün o 140'ın karşılığı olarak 114 genel müdür ve grup başkanı görev yapıyor. 393 şube müdürü yerine ise 17 tane şube müdürüyle çalışıyoruz. Aktif kadroda görev yapanları kastediyorum. İşte, bu 114 yöneticinin tam 54 tanesi yüksek lisansını tamamlamış, 4 tanesi yüksek lisansına devam ediyor, 23 tanesi doktorasını tamamlamış, 9 tanesi doktorasına devam ediyor. Sadece, yüksek lisans ve doktorası olmayan 13 tane arkadaşım var, onlar da eski tecrübelerine istinaden görevdeler ama daha önemlisi, bu arkadaşların tamamı en az beş ila on yıl süreyle sahada öğretmenlik yapmış, alan bilgisine ve tecrübesine de sahip insanlardan oluşuyor.
Yine bu arkadaşlarımın şu anda, eğer biz KPDS'de yani yabancı dil sınavında 70 puanı yabancı dil biliyor kabul edersek -ki bürokrasi bunu kabul ediyor- bizim yaklaşık olarak 39-43 tane arkadaşımız bu puana sahip yabancı dil bilgisine sahip. Ama KPDS'si olmadığı hâlde bir yabancı dili iyi bilen ve konuşan, üzerine ikinci, üçüncü yabancı dili bilen arkadaşlarımızın toplam sayısının 54 olduğunu size söylersem nasıl nitelikli bir kadronun Millî Eğitim Bakanlığında çalıştığını size ifade edebilirim. Evet, bu arkadaşları ben göreve getirdim ve bunların her birisi de göreve gelirken ehliyeti, liyakati hesap edilerek getirildiler ve bunların her birisinin başarı şartlarını ve kurallarını ortaya koyduk ve ben bu arkadaşlarımla yaklaşık bir yıl çalıştım. Oyunun kuralı, başarılı olmanın bedeli belliydi ve hepsini geçici görevlendirmeyle göreve getirmiştim. Görevde başarılı olan arkadaşlarım bugün görevlerine devam ediyorlar, başarılı olmadıklarını düşündüğüm yahut da takıma ayak uyduramadıklarını düşündüğüm, yine kendi göreve getirdiğim arkadaşlarımı değiştirdim, yerlerine yenilerini koydum, onlarda da aynı ehliyet ve liyakat şartlarını aradım. Ne mahzuru var? Kendi göreve getirdiğim arkadaşlarımı görevden alacak kadar dirayet sahibi olduğumu gösteren bir belge değil midir bu? Daha da önemlisi, Millî Eğitim Bakanlığının aslında başarı esaslı bir çalışma yaptığına dair en büyük göstergelerden birisi değil midir bu? Daha da önemlisi, aslında bizim liyakati esas aldığımıza dair bir ifade değil midir bu yaklaşım tarzı?
Bunun üzerine başka bir şey koyayım: Eğer bu arkadaşlarımızın performansını ölçtüysek onun sonucunu hep beraber gördük. Mayıs ayında çıkmış 4+4+4 sisteminin haziran ayından sonra hemen çalışmaya başlanmış olmasını göz önüne alırsanız Eylül 17'sine Türkiye yepyeni bir sisteme sorunsuz girdi. O, bu arkadaşlarımın başarısıydı. Ben, görevden aldığım veya almadığım, bugün görevde olan veya olmayan bütün arkadaşlarıma sizin huzurunuzda teşekkür ediyor, onların destek ve yardımlarının ne noktaya bizi getirdiğini anlatmak istiyorum.
Çok değerli arkadaşlar?
LEVENT GÖK (Ankara) - Bir de Talim Terbiye Kurulundan bahset bakalım, Talim Terbiyeden.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Çok güzel, unutmuştum. Talim Terbiye Kuruluna da aynı şeyi yaptım. 15 tane üyesi varken üye sayısını 10'a düşürdüm ve oraya atanacak üyeler daha önceden öğretmenlik yapmış, torpili olan, Bakana yakın olan birilerinin kolayca gidebildiği bir mekânken, bir makamken?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Ya oraya 9 tane üyeyi siz aldınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - ?şimdi oraya nitelik tanımlaması yaptım.
OKTAY VURAL (İzmir) - Torpillileri niye getirdiniz oraya?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Oraya, yurt dışında ve yurt içinde eğitim konusunda uzmanlaşmış insanları göreve getirdik.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Hüseyin Bey'le Nimet Hanım'ı bu kadar böyle töhmet altında bırakmayın.
OKTAY VURAL (İzmir) - Eski bakanları bu kadar suçluyorsunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - 10 üyeyle çalışıyor ve bundan sonra da yeni ve tüm dünyanın takip ettiği panel sistemiyle kitap yazma ve kitap denetleme yöntemini Türkiye'ye getirdik, hayırlı olsun.
LEVENT GÖK (Ankara) - 130 tane öğretmeni sürdünüz ama.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Evet, aynen. Çünkü, bu yaptığımız uygulama ve panel sistemi, artık bizim, Bakanlıkta kitap denetleyecek otuz yıllık, kırk yıllık öğretmenlere ihtiyaç duymamızı engelliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) - "Aynen." diyor, duydunuz değil mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Çok değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - "Sürme" tabiri yakışık almadı Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Ben kullanmadım o tabiri.
OKTAY VURAL (İzmir) - "Evet." dediniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - "Evet." dediniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - O sorana söyleyin onu siz.
Şimdi, çok değerli arkadaşlar, öğretmenle alakalı olarak, hakikaten, öğretmenin itibarsızlaştığıyla ilgili, bunun da benim söylemlerime dayandığına dair bir dedikodu almış ortalığı gidiyor. "Dedikodu" diyorum, çünkü bunların hiçbirisi, o söylenen sözlerin, nerdeyse bana yakışmaz ve ben de böyle şeyler söylemedim zaten. Ama zannediyorum arkadaşlar, herhangi bir alanla ilgili sorun tespitini yapmanın, içinde bulunduğumuz sorunu anlayıp, fark edip onu kabullenerek, onun üzerinden çözüm geliştirmenin yaklaşım tarzıyla hamaset yapmayı birbirine karıştırıyorlar. Bugün, şimdiye kadar öğretmenlerimiz için sizlerin söylediği hamaset dolu "İşte, öğretmenler çok değerlidir, öğretmenler şu kadar önemlidir bu kadar önemlidir." türünden değerlendirmelerle hakikaten öğretmenlik mesleğine bir değer katılıyorsa ben onu anlayabilmiş değilim ve asla benim tarzım da değil. Evet, öğretmenler bizim eğitim sistemimizin merkezindedirler. Biz öyle görüyoruz. Öğretmenlik mesleğini, Türk eğitim sisteminin ve dünyadaki tüm eğitim sistemlerinin aslında belki de en kritik faktörü, stratejik önemi haiz, önemli bir unsuru olarak değerlendiriyoruz. Ama bunu hamasetle değil, bunu birkaç güzel sözle değil, yaptığımız uygulamalarla ortaya koyuyoruz.
Bir kere, her şeyden önce, bu zamana kadar alınan öğretmenlerin sayısı mukayese edildiğinde, 2003 yılına kadar alınan öğretmenlerle o zamandan bu zamana kadar alınan öğretmenlerin sayılarını lütfen karşılaştırın. Arkadaşlarım sayıları size verdiler. Dolayısıyla, ona bakıldığında aslında biz öğretmen kadrosunu doldurarak?
ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Bakan, 2002 yılındaki kadroyu bir söyleyin, alınan öğretmen sayısını bir söyleyin, arkadaş bir öğrensin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - ?öğretmenin eğitim sistemi içerisindeki yerini daha belirgin hâle getirmiş olduk. Bugün, Türkiye'de, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde norm kadroya göre öğretmenlerin doluluk oranı yüzde 90'a ulaşmıştır, hatta yüzde 92'ye ulaşmıştır. Yine, bugün, Türkiye'nin geri kalan bölgelerinde öğretmenlerin norm kadroya göre doluluk oranı yüzde 85'tir.
Çok değerli arkadaşlar, öğretmenlerin maaşlarıyla ilgili olarak, 2002'den bu zamana kadar, çok net ve kesin bir ifadeyle söylüyorum, reel olarak yüzde 135'lik, kümülatif enflasyon çıktıktan sonra, biz yüzde 122'lik reel artış sağladık maaşlarında ve bugün yine aynı ölçeği veriyorum. Fert başına gayrisafi millî hasılaya göre öğretmenlerimizin aldıkları maaş yani toplam gayrisafi millî hasıladan aldıkları pay 1'den 1,12'ye çıkmış ve reel olarak ciddi bir artış sağlanmıştır. Tabii, bunlarla ilgili söylenecek o kadar çok söz var ki maalesef vaktim bitiyor.
Burada dile getirilen birkaç husus var, üzerinde konuşmak istemediğim ama sizleri bilgilendirmek istediğim. Onlardan bir tanesi, maalesef, kardeşim ve çocuğumla ilgili dedikodu burada dile getirildi. Çok şükür, açık ve net yine söylüyorum: Ekşi ayran içmedim, karnım ağrımıyor. Benim kardeşim, ben Ankara'ya gelip Başbakanlık Müsteşarı olmadan önce Türkiye'deki herhangi bir hastanede başhekim yardımcısıydı, hâlâ öyle, aktif değil belki ama o kadroda öyle. Dünya Bankası projesinde çalıştığı doğrudur. Ama Dünya Bankası projesinde çalışan insanları buradaki insanlar, Sağlık Bakanlığının personeli seçmez, Dünya Bankasının o projeyi destekleyen birimi seçer ve onlar onaylar. Çünkü benim kardeşim sadece doktor değil, aynı zamanda Türkiye'de hastane yönetimi konusunda uzmanlaşmış çok az sayıdaki insanlardan birisidir ve Sağlık Bakanımız da buradadır, kendisi.
OKTAY VURAL (İzmir) - Nerede? Yok burada.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Bir kere olsun, kendisine, konuyla ilgili kardeşimden bahsetmişsem -sekiz on yıllık süre içerisinde- yüzüme hep beraber tükürebilirsiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Kardeşiniz bahsetmiş olabilir mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Çünkü bu konuda bu kadar açık ve net bir şey söylüyorum.
Kendi oğlumla ilgili verilen bilgi doğru değil, dedikodudur. Benim çocuğum Türk Hava Yollarında çalışmıyor, Türk Hava Yollarının da ortak olduğu bir Amerikan firmasında çalışıyor. Buraya gelmeden önce, Amerika Birleşik Devletleri'nde bir sigorta şirketinde; tekrarlıyorum buraya gelmeden önce Amerika Birleşik Devletleri'nde bir sigorta şirketinde yöneticiydi. Buraya transfer ettiler, ahla vahla, isteyerek ve şimdi de benim çocuğum oradan zaten belki yıl sonu itibarıyla ayrılacak ve hiç birinizin çocuğunun bu kadar hassas bir şekilde istihdam edilebileceği başka bir fırsat bilmiyorum, özellikle beni suçlayanların. Açık ve net şunu söylemek istiyorum: Bugün benim kardeşim ve çocuğum ben Bakan olmasaydım çok daha iyi yerlerde olacaklardı. O yüzden alnınızın akıyla, tıpkı sizin karşınızda nasıl izah ediyorsam herkese bunu izah edebilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İntihalle ilgili başka bir şey söyleyeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Sürem bitti ama birkaç cümleyle...
Oktay Ekşi doğru söylemiyor. Oktay Ekşi verdiği bilgi itibarıyla, benim işletme yönetimi konusunda Tamer Koçel'den bir intihalim olmadı.
ZÜHAL TOPCU (Ankara) - İki dakika daha verseniz Sayın Başkan.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Oktay Ekşi'yi de biliyoruz, sizi de biliyoruz Sayın Bakan.
SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, açın duyalım, zaten bir şey yok!
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) - Neyi doğru söylemiyormuşum?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Ben işletme yönetimi ve oradaki intihal üzerine suçlanmadım ve ceza almadım. Önce onun üzerinden suçlamaya geçenleri?
ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Duyulmuyor Sayın Başkan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Sayın Başkan, mikrofonu?
BAŞKAN - Sayın Bakanım, özür diliyorum, kimseye vermedim, size de vermeyeceğim. Kusura bakmayın.
SIRRI SAKIK (Muş) - Yayın yok, bir şey yok ya!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dinçer.