GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:94
Tarih:02.05.2018

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ Grubumuzun Meclisin çalışma saatlerini revize eden önerisi hakkında grubumuz adına söz aldım.

Biliyorsunuz, bugün bizim grup önerimiz 556 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nı görüşmeyi öngören bir teklif. 556 sıra sayılı Tasarı'mız kamuoyunun yakından takip ettiği, Yükseköğretim Kanunu'nda bazı değişiklikleri içeren 39 maddelik, iki ana bölümde görüşeceğimiz bir tasarı. Bugün görüşmelerine başlayacağımız bu tasarının, bugün geç saatlere kadar ve yarın aynı şekilde çalışarak, bu hafta yasalaşmasını öngörüyoruz. Kaldı ki, Meclisimizin seçim takvimine girmekle beraber, 17 Mayısa kadar çalışacağı kamuoyunca bilinmekte. Dolayısıyla zamanın hakkını vermek, usul ekonomisini gözetmek adına biz de toplumun öncelikli meselelerini çözmek, vaatlerimizi yerine getirmek için bu önerimizi vermiş bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugünkü konuşmalarda da zaman zaman muhalefet vekillerinin dile getirdiği bu kanunla ilgili temel birkaç eleştiriye cevap vermek isterim izin verirseniz.

Bakınız, değerli arkadaşlar, bir defa, bu kanunla ilgili çalışmamızı Komisyonumuz, Bakanlığımız, ilgililer, tüm taraflarla görüşerek bu somut hâle getirmiş olduk. Bu görüşmelerin nihayetinde bir tek niyetimiz var, istiyoruz ki üniversitelerimiz daha özgür, daha demokratik ve daha hızlı iş yapan kurumlar olarak hayatına devam etsin. Yok, "Bölünmesine karşıyız.", yok, "Öyle yapalım, böyle yapalım." derken her adımımızın bir gerekçesi var; bunları niçin yaptığımızı uluslararası örnekleriyle beraber inceleyerek karara bağlamış bulunuyoruz.

Tarafların bilgisi olmadan yapmadık, tarafları dinledik. Tabii ki, tarafların tatmin olmadığı tarafları vardır, eksik olan taraflarımız vardır ama bildiğimiz bir şey var, derdimiz, niyetimiz üniversitelerimizin çok daha pratik iş yapacak bir zemine kavuşması. 100 binleri aşan öğrenci sayısıyla çabuk karar vermek, idari yapılanmanın başarılı olması çok mümkün değil. İlk bölünen de şu anki üniversiteler değil, şimdiye kadar Türkiye'de onlarca üniversite bölünerek yeni ve başarılı üniversitelere imkân sağlanmış. Bülent Ecevit Üniversitesi Hacattepeden çıkarak, bölünerek kurulmuş, Gaziantep Üniversitesi ODTÜ'den doğmuş, Sakarya Üniversitesi İstanbul Teknik Üniversitesinden doğmuş gibi onlarca örneğimiz var. Kaldı ki biz "Üniversitelerin sayısı büyük olduğu için bölelim ve daha pratik bir idari yapılanma olsun." derken yine dünya örneklerine baktığımızda, örneğin Oxford'un 23 bin, Cambridge'nin 18 bin, Chicago'nun 13 bin, Harvard'ın 22 bin civarında öğrencisi olduğunu, ortalama bu rakamlarda olduğunu ifade etmek isterim ama Türkiye'de 50 binleri aşan, 100 binleri aşan üniversitelerde çok başarılı akademik sonuç almanın, idari yapılanmanın mümkün olmayacağı kanaatindeyiz. Kaldı ki -yine bir uluslararası örnek- meşhur Sorbonne Üniversitesinin sekiz ayrı üniversiteye bölündüğü bir gerçek.

Bakınız değerli arkadaşlar, ideolojik yaklaşımları bir yana bırakırsak, daha soğuk akılla, daha sağlıklı yaklaşarak meseleyi değerlendirirsek farklı sonuçlar elde edebiliyoruz. Örneğin, bir metni okumak isterim sizlere izin verirseniz: "Üniversitelerin bölünmesini destekliyorum, 100 bin öğrenciyle üniversite yönetilemez. Dünyadaki örnekleri incelediğimizde üniversite yönetilmesinde ideal sayının 20-25 bin olduğunu görüyoruz. Üniversitelerimiz dinamik olmak, dünyayla yarışa girmek zorundadır." diye devam ediyor ilgili hocamız. Kim bu rektör? Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda konuşma yapmaktan çekinmeyecek kadar ideolojik yaklaşımı olan Profesör Ural Akbulut. Dolayısıyla, meseleye ideolojik yaklaşımlardan uzak baktığımızda, buna destek olmanın da imkân dâhilinde olduğunu görüyoruz.

Kamuoyunda zaman zaman tartışılan bir diğer eleştirinin de şu olduğunu düşünüyorum: Sanki bu kanun değişince bugün üniversitenin öğrencisinin mezun olurken yeni üniversiteden mezun olacağı ön yargısı var. Hayır arkadaşlar, ilgili üniversitelerde olan öğrencilerimizin tümü şu anki okullarından mezun olma hakkına sahip. O yüzden "Ben şu okula girdim, kanun değişti, diplomam başka olacak." değil. Arzu ederse arkadaşlarımız, öğrencilerimiz kendi girdiği, şu anki okuduğu üniversite adıyla mezun olabilecekler. Kaldı ki gelenek oluşturulurken toplum vicdanından, Parlamentodan, genel motivasyondan uzak yapılmaz. Biz istiyoruz ki bu gelenek ayağa kaldırılırken, akademik gelenek büyütülürken bu konudaki uluslararası örneklere bakalım, yeni yeni vizyonlara, motivasyonlara kapı aralayalım. Derdimiz bu. Kaldı ki bu tasarıyı sadece "üniversiteleri bölmek" adıyla ifade etmek doğru değil. Kanuna baktığımızda, çok sayıda vakıf ve devlet üniversitesi kurulduğu, vakıf ve devlet üniversitesi kurulurken yeni birtakım öğrenci alımlarına imkân sağlandığı, YÖK başta olmak üzere ilgili kurumların talep ettiği bazı idari imkânların verildiği, YÖK Denetleme Kuruluna görevlendirme sorununun aşıldığı gibi daha birçok konuda değişik düzenlemeler var. Bir derdimiz var, bir daha söylüyorum: "Bölünmek" diye özetlemek doğru değil, üniversite kuruyoruz -vakıf, devlet- YÖK başta olmak üzere ilgili kurumların taleplerini gözden geçiriyoruz ve uluslararası standartlarda adım atmaya gayret ediyoruz. Bizler gençlerimizi seviyoruz, üniversitemizin büyümesini istiyoruz. Her ilde üniversite açarken iddiamız da buydu. Bu ülkenin, bu coğrafyanın tüm gençleri arzu ederse üniversite okuyabilsinler dedik, bu adımımızla bir daha yaklaşmış oluyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)