| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 08.05.2018 |
Değerli milletvekilleri, AKP, geldiği günden beri Türkiye'de kaliteli olan ne varsa hepsini bozma konusunda büyük bir çaba içerisindedir. İktidara geldiği ilk günlerde demokrasinin temel taşı laikliğe kafayı taktı, "Hem Müslüman hem laik olunmaz." gibi ipe sapa gelmez laflarla toplumumuzun kafasını karıştırmaya çalıştı, başaramayınca da okullara, eğitim kurumlarına el attı. Liselerde, askerî liselerde, üniversitelerde sınav sorularını çalarak kendi militanlarını yetiştirdi. Amaç, kaliteli insan yetiştirmek değil, kendisine ve dünya egemenlerine hizmet edecek uşaklar yetiştirmekti. Bozdukları eğitim kurumlarında yetişen kapı kulları AKP'yi yok etme sürecine girince ne yapacaklarını şaşırdılar çünkü yarattıkları Frankenstein kendilerini yok edecekti. 15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek 20 Temmuzda asıl darbeyi OHAL'le gerçekleştirdiler. OHAL bahanesiyle basın-yayın susturuldu, yargı susturuldu veya yandaş hâle getirildi, Meclis susturuldu, Millî Eğitim Bakanlığı eğitim kurumlarında 4+4 gibi ipe sapa gelmez yöntemlerle ne yaptığını şaşırdı. Tarımda dışarıya bağımlı bir ülke olduk. Tarımda dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan Türkiye, buğday, mısır, arpa, mercimek, nohudu dışarıdan alır hâle geldi. Dünyanın en sağlıklı şekerinin üretildiği şeker pancarını üreten şeker üreticisinin üretimlerini ve fabrikalarını kapatıp yabancı ülkelerin nişasta bazlı şekerleriyle Türk halkını zehirlemeye başladınız. Yandaş iş adamlarının vergi cezalarını af ediyor, ödemedikleri kredi borçlarında düzenleme yapıyorsunuz. Çiftçinin üretmek için kullandığı su borçlarını ödemedi diye icra yöntemiyle malına haciz koyup elinden alıyorsunuz. Yabancılara şirin görünmek için, onların desteğini almak için ithalata dayalı politikalar izleyerek yerli üretimi baltalıyorsunuz. Dolayısıyla mevcut fabrikalarımız kapanıyor, işsizlik artıyor, halkımızı bir yudum ekmeğe muhtaç ediyorsunuz. İş sahası açacak yetenekli girişimcilerimizi canından bezdiriyorsunuz. İşsiz kalan insanlarımızı sadakayla besleyip kendinize oy deposu hâline getirmeye çalışıyorsunuz. Dünyanın en yetenekli, cevval toplumunu sadaka kültürüne alıştırdınız.
Şimdi de sıra geldi üniversitelere. Özellikle 3 tane üniversitemiz için ben dikkatinizi çekmek istiyorum. Birisi Gazi Üniversitesi, Atatürk'ün unvanını taşıyan bir üniversite. Diğeri İnönü Üniversitesi, İnönü Savaşları, İnönü kahramanlığının ismini taşıyan üniversite. Bir diğeri de İstanbul Üniversitesi. Atatürk'ten nefret ettiğinizi biliyoruz, İsmet İnönü'den nefret ettiğinizi biliyoruz, hatta İstanbul Üniversitesinden nefret ettiğinizi biliyoruz. Niye mi? Çünkü İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce Atatürk'ün kapılarını açıp dünyanın en kaliteli eğitmenlerini, üniversite hocalarını getirip de dünyanın sayılı üniversitesi hâline getirdiği İstanbul Üniversitesini uygarlık yolunda, çağdaşlık yolunda dev adım atıyor diye defterini dürmeye çalışıyorsunuz.
Peki, ne istiyorsunuz? Çağdaş insan yetişmesin mi, uygar bir toplum olmayalım mı, bilime inanan, çalışan, üreten bir toplum istemiyor muyuz? Peki, üretmeyen bir toplumla, çalışmayan bir toplumla dünyanın kölesi olacağımızı bilmiyor musunuz? Elbette biliyorsunuz. İstediğiniz sizin zaten bu. Efendileriniz öyle istiyor çünkü.
Değerli arkadaşlar, böyle giderek bu toplumu mahvedeceksiniz. Yol yakınken, henüz daha sonuna varmadan, çıkması daha zor bir hâle gelmeden, gelin, bundan vazgeçin. Ülkenin ilerlemesinde, ülkenin aydınlanmasında en büyük eğitim gücü olan bu üniversiteleri parçalayarak, bölerek, kapatarak, yok ederek bu ülkeye bir katliam yaşatmayın.
Sevgili arkadaşlar, sevgili AKP'liler ve Sayın Bakan -özellikle deminki konuşmamda da söyledim- böle böle ülkeyi buraya getirdiniz. Şimdi siz diyorsunuz ki: "Yarın seçim olacak, seçimde halk karar verecek, göreceksiniz." Seçimde halk karar versin ama eşit bir şekilde çıkalım, kimimizin elini kolunu bağlayarak, diğerini üzerimize salarak değil. Devlet imkânlarının hepsini kullanıyorsunuz. Bugün hiçbir sıkıntı yaşamayan Cumhurbaşkanı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Ek süre verin Sayın Başkan.
TÜRABİ KAYAN (Devamla) - Sayın Bakanım, bir dakika rica ediyorum. Sayın Başkanım...
BAŞKAN - İlk söylediğin daha hoşuma gitti ama. Lütfen tamamlayın, buyurun.
TÜRABİ KAYAN (Devamla) - Cumhurbaşkanına her türlü fırsatı veriyorsunuz, her türlü imkânı veriyorsunuz ama diğer adayların hiçbirisine bu imkânı vermiyorsunuz. Devletin televizyonu ve bütün yandaş medya hepsi Cumhurbaşkanının yanında, hepsi sizin yanınızda. Niye bunları özgür bir hâle, özerk bir hâle getirip de ondan sonra yarışa girmiyorsunuz? O zaman görelim bakalım halk nasıl karar verecek, halk kimden yana oy kullanacak, halk o zaman kimi seçecek? Merak ediyor musunuz? Hemen şimdi söyleyeyim: Bizi seçecek çünkü. Niye bizi seçecek? Çünkü ona bugüne kadar hiçbir zaman yalan söylemedik çünkü onu bugüne kadar hiçbir zaman aldatmadık ve hiçbir zaman da başkaları tarafından aldatılmadık, hep doğruyu söyledik. Ama sizler geldiğiniz günden beri hep yalan söylediniz, hep aldattınız, hep başkaları tarafından aldatıldınız; aldatıla aldatıla neredeyse bu toplumu aldatmanızı da unutturacak hâle geldiniz diyorum, sizlere yazıklar olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)