| Konu: | Askerlik Kanunu ile Diğer Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 25.07.2018 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sizlerin önerisiyle Anayasa referandumu yapıldı biliyorsunuz, Anayasa referandumu yapılırken millete ne dediniz, ne vadettiniz? "Yasama, yürütme ayrılacak, yasaları Türkiye Büyük Millet Meclisi yapacak." dediniz. En çok da bunu söylediniz. "Kuvvetler ayrımı olacak." dediniz. Ancak, arkadaşlar, bakın, Anayasa değişikliği devreye girdi, yürütme seçildi, Cumhurbaşkanı saraya geçti. Meclis de seçildi. Yasaları bizler yapacaktık ancak daha dakika bir, maalesef, Meclisin kalesine gol 1. Meclis 1-0 mağlup, hatta dünkü, bir önceki yasayla artık 10-0 mağlubuz.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bir önceki dönemde Plan ve Bütçe Komisyonu yasaların büyük çoğunluğunu geçirdi ve hepsi de torba yasa mantığıyla yapıldı. Torba yasalar hep Hükûmetten geldi, Hükûmet tasarısı olarak geldi ve Hükûmet tasarıyı nasıl gönderdiyse -maalesef diyorum- Meclis yalnızca onlara mühür bastı, bir noter gibi mühür bastı.
Daha sonra Anayasa değişikliği olduktan sonra Sayın Mustafa Elitaş devreye girdi. Sayın Mustafa Elitaş saraydan sorumlu milletvekili oldu. Saraya giderdi, Sayın Cumhurbaşkanı çağırırdı, saraydan torba eline verilirdi, torbayı getirip Süreyya Sadi Bilgiç'in önüne bırakırdı. Torba Süreyya Sadi Bilgiç'in eline geldikten sonra da...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Elitaş'ın yanındaydın herhâlde Sayın Paylan!
GARO PAYLAN (Devamla) - ...sanki Mustafa Elitaş önermiş gibi... Mustafa Elitaş da gelmezdi bizim torbaya...
İSMAİL TAMER (Kayseri) - İddialarını ispat et!
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, Mustafa Elitaş Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmezdi, Sayın Bakan gelirdi görüşmeye ve... Mustafa Elitaş'ın imzasıyla geldi hepsi, Sayın Süreyya Sadi Bilgiç yalanlasın. Hepsi Mustafa Elitaş'ın eliyle gelen torbalardı...
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Başkan Vekili, tabii ki öyle olacak!
GARO PAYLAN (Devamla) - ...torbayla gelip Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının eline verirdi ve maalesef, arkadaşlar, tekrar bir noter gibi orada mühür basılırdı Meclisimiz tarafından, noktası, virgülü değişemezdi.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Neyi iddia ediyorsun?
GARO PAYLAN (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bir arkadaşımız daha var sorumlu; Mustafa Elitaş, artık, herhâlde o görevi yapmıyor, yeni bir arkadaşımız var, Sayın Mehmet Muş bu işten sorumlu olmuş. Sayın Mehmet Muş saraya gitmiş, torbayı almış, Süreyya Sadi Bilgiç'e getirmiş ve Süreyya Sadi Bilgiç bizim Komisyonumuzu topladı; ortada bir usul yok, esas yok, tartışmaya başladık Süreyya Sadi Bilgiç'in belirlediği usul ve esaslara göre. Ve arkadaşlar saraydan torbamız nasıl geldiyse öyle geçti.
Değerli arkadaşlar, öyle de geçmedi. Geçen hafta çarşamba günü bize mail geldi "Bir torba var." diye. Cumartesi günü, hafta sonu bir torba daha gelmiş. Onu da Sayın Hasan Turan getirmiş. Kanal İstanbul'la ilgili bir ihtiyaç varmış saraydan gelen talimatlar doğrultusunda. Noktası, virgülüne birinci torbayla aynı olan 6 madde de o torbaya eklenmiş ve iki torba bizim komisyonda birleştirildi.
Değerli arkadaşlar, yeni dönemde, hani, bu kadar büyük iddialarla "Meclis, itibarını kazanacak. Meclis yasaları yapacak." dediğiniz bir dönemde böyle mi başlanılır? Plan ve Bütçe Komisyonu böyle mi başlar? Meclis Genel Kurulu böyle mi başlar? Gömleğin ilk düğmesi böyle iliklenirse o gömlek, arkadaşlar, düzgün durur mu? Olur mu, yapılır mı? Hak mıdır bu, bu Meclise, Meclisin itibarına?
Bu anlamda, bu yanlış başlangıcı el birliğiyle düzeltmemiz lazım arkadaşlar. Bu tip uygulamalarla Meclisimizin bir notere çevrilmesine el birliğiyle izin vermemeliyiz. Ortak aklı devreye koymalıyız. Milletin çıkarlarına olan en etkin yasaları hep beraber uzlaşarak, anlaşarak yapmalıyız diyorum.
Şimdi, Mehmet Muş'un saraydan getirdiği torbada neler var, bir bakalım; torbayı açalım, bakalım, neler var. Torbada bedelli askerlik var. Torbada sağlık emekçileriyle ilgili düzenlemeler var. Torbada kumar yasaları var, kumarı saraya bağlayan yasal düzenlemeler var. Aynı zamanda, en son eklenen Kanal İstanbul var arkadaşlar.
Şimdi maddelere gelip bir bakalım, bedelli askerlikle başlayalım. Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, askerlik zorunlu. Hepimiz, pek çoğumuz askerlik yaptık. İçinizde bedelli yapanlar da var, benim gibi kısa dönem yapanlar da var, uzun dönem askerlik yapan arkadaşlarımız da var. Ama hep biliyoruz ki askerliği bir de yapmak istemeyenler var çeşitli nedenlerle; kaçanlar var, "Yurt dışında çocuğumu okutayım da gelsin, bedelli yapsın." diyenler var, "Yurt dışında çocuğumu çalışıyor göstereyim, yapmasın." diyenler de var. Bir de vicdani retçiler var; ideolojik olarak silah altına alınmayı, eline silah almayı reddedenler var. Bütün bu gerekçelerle askerliğini yapmamış 1 milyon 350 bin vatandaşımız var bu haktan yararlanacak, bu hakka sahip yani 1994'e kadar doğumlu olanlar. Şimdi bu da hep oluyor arkadaşlar. Biliyorsunuz, defalarca bedelli askerlik çıkarıldı, AKP hükûmetleri döneminde de çıkarıldı ama asla yaraya merhem olmadı, hep geçici bir çözüm. "Efendim, çok birikti. E, ne yapalım? Bedelli çıkaralım."
Değerli arkadaşlar bu Meclis niçin var? Yapısal çözümler bulmak için var. Yani sürekli biriken sorunlara üç yılda bir, iki yılda bir bedelli askerlik çıkarmak için mi var bu Meclis? Hayır. Oysa ortada bir sorun var, yapısal bir çözüm bulmamız lazım. Şimdi gönül ferahlığıyla "Biz bu yasayı çıkarıyoruz, iki yıl sonra bir daha bedelli askerlik çıkmayacak." diyebilen var mı içinizde, var mı? Herhâlde yok. Çünkü niye biliyor musunuz? Bakın, Naci Ağbal burada defalarca oturdu, dört yılda 5 vergi affı çıkardı, her geldiğinde dedi ki: "Bir daha vergi affı yok, tövbe." Biz dedik ki: Sayın Maliye Bakanı, bak, büyük konuşma, altı ay sonra gelir, bir daha vergi affı çıkarırsın. Her geldiğinde "Vergi affı bir daha yok." dedi, altı ay sonra bir vergi affı yasasıyla daha geldi çünkü her vergi affı yeni vergi affı beklentisini ortaya getirdi. Her vergi affı vergi ahlakını biraz daha bozdu çünkü şöyle bakıyor tüccar veya vergi yükümlüsü: "Arkadaş, nasıl olsa vergi affı çıkacak. Sıfır faizli kredi var. Ben eskisini öderim, yenisini bekletirim." Bu da vergi ahlakını bozuyor arkadaşlar.
Bakın, bu tip aflar da bu tip bedeller de o ahlakı bozuyor. Gidip on iki ay askerlik yapan vatandaşlarımız büyük bir rahatsızlık duyuyorlar çünkü kamu vicdanını bozuyor, ahlakı bozuyor. Bekleyenler istediklerini alıyorlar ceplerinde bedelleriyle. 15 bin lira da bir bedel ortaya koymuşsunuz.
Değerli arkadaşlar, çok iyi biliyorsunuz ki 15 bin lirayı bir gecede harcayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var, bir gecede ama 15 bin lirayı hayatında yan yana görmemiş çok büyük sayıda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da var. İddia ediyorum, o 1 milyon 350 binin 1 milyon 200 bini hayatında 15 bin lirayı yan yana görmemiştir. Bedelliyi kimin için çıkarıyorsunuz? 100 bin varsıl vatandaşımız için çıkarıyorsunuz, 100 bin. 1 milyon 350 binin 100 bin zengini, hani bir gecede 15 bin lira harcayacaklar için çıkarıyorsunuz. Geri kalan, 250 bin kişi daha yararlanacak, onlar da gidecekler borçlanacaklar harçlanacaklar. Bankalara gidip kredi alacaklar, hayata borçlu başlayacaklar arkadaşlar. Yıllarca o kredileri ödemeye çalışacaklar, ödeyemeyecekler, temerrüde düşecekler, gelip babasının tarlasına haciz konulacak çünkü babasının tarlasını kefil olarak gösterecek o krediyi alırken. Bu mudur hak, adalet?
Değerli arkadaşlar, 1 milyon 350 bin vatandaşımızın yalnızca 300 küsur bini işsiz, Türkiye istatistiklerine bakın, yüzde 20'nin üzerinde genç işsizliği var, 300 küsur bini işsiz. Nereden bulacak bu 15 bin lirayı? İşi yok ki teminat göstersin, babasının da tarlası yok çünkü onlar yoksul. Nereden bulacak 15 bin lirayı? Bulamayacak. Kim yapacak askerliği? Mehmet ağalar yapacak. Geri kalanlar? Askere gitmek zorunda kalacak, evine ekmek götürmek için belki askerliği yapamıyor, onlar bu hizmetten yaralanamayacaklar. Yani 1 milyon yoksul bu hizmetten yararlanamayacak. 250 bin yoksul da borçlanarak yararlanacak. 100 bin varsıl içinse zaten bir gecelik harcama parası, bunun bir önemi yok. Bu Meclis böyle bir yasa mı çıkarmalı, böyle mi başlamalıydı arkadaşlar?
Yapmamız gereken nedir peki, partimizin önerisi nedir? Yapmamız gereken arkadaşlar, vicdani ret hakkını tanımak. Ya, bir insan silahaltına alınmak istemiyorsa -demokratik ülkelerde bu uygulama var, Avrupa insan hakları içtihadında da var- vicdanı ret hakkını tanıyacağız arkadaşlar.
İkinci şık şudur: Herkese zorunlu yapacaksak, kamu hizmeti hakkını da getirmeliyiz arkadaşlar, biliyorsunuz, demokratik ülkelerde bu da var. Silahaltına girmek isteyen gider silahaltına girer, askerliğini yapar, aynı süreyle vatandaş eğer ki tercih ederse kamu hizmetini yapar arkadaşlar; budur esas olan. Yani gider bir hastanede, huzurevinde, okulda çalışır ama o noktada, bu hizmet de bedelli olmaktan çıkarılır, herkese tabi olur; budur yapısal çözüm.
Yapmamız gereken diğer bir konu, illa bedelli yapacaksak, bu tarihi 1996'ya kadar taşıyıp, son kez olduğunu da belirtip bir daha bedelli askerlik çıkmayacağını hepimiz ifade etmeliyiz ve bunu da işsizlere ücretsiz yapmalıyız arkadaşlar. Bedelsiz askerlik olmalı işsizlere, herhangi bir varlığı olmayanlara; geliri ve servetine göre orantılayıp 5 bin liradan başlayıp belki 100 bin liraya kadar bedel koymalıyız eğer illa yapılacaksa ama bundan sonra da yapısal reformu hayata geçirmeliyiz arkadaşlar.
Bakın, bir de yurt dışında hani üç yıl çalışmış gözüküp veya çalışıp askerlik yapacaklar var. Şimdi, onlarla ilgili deniliyor ki: "Uzaktan -arkadaş- askerlik yapacak." Ne kadar güzel ama nasıl yapacak diye sorduk. Efendim, "İnternetin, bilgisayarının karşısına geçecek, bir 'kit' olacak orada, o 'kit'i okuyacak." E, sonra ne olacak? Sonra, sınav var mı? "Yok." Ne olacak? Şu sağ işaret parmağıyla askerlik yapacak arkadaşlar, sağ işaret parmağıyla. Ne yapacak? "kit" gelecek, basacak, ekranı görecek; "Okudum, okudum, okudum, okudum." Hayırlı olsun, buyurun tezkere.
Bu mudur arkadaşlar ya? Böyle sulandırılır mı bir şey? Böyle bir şey olabilir mi? Niye böyle bir oyuna giriyorsunuz? Üstelik, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, yurt dışında yaşayanların bir bölümü Türkçe'yi iyi bilmiyorlar veya başka ana diller biliyorlar, Kürtçe'yi, Ermenice'yi, Süryanice'yi; Türkçe'yi bilmiyorlar. Mehmet Muş'a dedim, "Efendim, İngilizce de veririz, İngilizce de olabilir." dedi. Sonra arkadan fısıldandı ona "Yok yok, resmî dilimiz Türkçe." dedi ama Türkçe bilmeyenler var.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Çarpıtma Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Devamla) - "Onlara da Türkçe öğretiriz." dediler. Nasıl uzaktan Türkçe öğreteceksiniz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Türk Silahlı Kuvvetleri bir şekilde onlara eğitim verir, merak etme.
GARO PAYLAN (Devamla) - Türkçe eğitimi de vereceksiniz, uzaktan?
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Resmî dilimiz Türkçe.
GARO PAYLAN (Devamla) - Uzaktan eğitim vereceksiniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Silahlı Kuvvetler onlara eğitim verir.
GARO PAYLAN (Devamla) - Uzaktan Türkçe eğitimi vereceksiniz, ne kadar güzel.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Şimdiye kadar herkese bu eğitimi verdi, onlara da verir.
GARO PAYLAN (Devamla) - Ne kadar güzel, uzaktan Türkçe eğitimi de vereceksiniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Askere gelip de askerliğini yaptırmadığı kimse yok.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Başkan Vekilisiniz Sayın Muş.
GARO PAYLAN (Devamla) - Siz dediniz, kayıtlarda var "İngilizce de verilir." dediniz. İngilizce verir ama Kürtçe veremez, Ermenice veremez ama "İngilizce verebilir." dediniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Usul ve esasları Silahlı Kuvvetler belirleyecek, Savunma Bakanlığı belirleyecek; siz rahat olun.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Hatibi dinleyemez misiniz arkadaşlar ya?
GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu anlamda yapısal bir çözüm içeren bir kanun çıkarmalıyız. Bunu yapmayalım arkadaşlar, doğru değil bu bedelli askerlik. Gerçekten bir daha karşımıza gelmeyecek şekilde yapısal bir çözüm bulalım. Hakkı, hukuku, adaleti, toplumsal adaleti, sosyal adaleti sağlayacağımız bir yöntem bulalım. Bu da uzlaşarak olur, konuşarak olur. Sarayın tek kişilik aklıyla olmaz, 600 kişinin belki istişaresiyle olur, çeşitli toplumsal kesimlerin görüşleri alınarak olur. Böyle yasalar çıkaralım derim.
Torbada başka ne var? Sağlık emekçilerini ilgilendiren maddeler var, onlarla ilgili, arkadaşlarım derinlemesine konuşacağı için, pek çok hekim var grubumuzda, onlar konuşacağı için onlara pek girmek istemiyorum. Sağlık emekçilerinin haklarını topyekûn sağlık alanını kapsayacak şekilde sağlamalıyız arkadaşlar, çalışma barışını sağlayacak şekilde.
Yalnız, bir madde var ki ona değinmek istiyorum. Şimdi, Sağlık Bakanımız bir şirket kuracakmış, içinden gelmiş. Hani, iş alanından geliyor ya, kendisinin bir hastane grubu var, Türkiye'nin de en büyük hastane grubuymuş yani bir hastane şirketinin patronu kendisi. Gelir gelmez de demiş ki "Ya, ben bir şirket kurayım." Nasıl bir şirket? Kamu şirketi. Parasını kim koyacak? "Hazineden alacağım." diyor, bakın, kanun böyle diyor, "Hazineden parasını koyacağım." diyor. 10 milyon lira sermaye koyacak, o da artırılabilir tabii ki. Ne yapacak bu şirket? Bu şirket ne yapacak biliyor musunuz? Sağlık Bakanımızın şirketinin yani hastanesinin ve diğer hastanelerin tanıtımını yurt dışında yapacak. Değerli arkadaşlar, böyle bir şey kabul edilebilir mi? Zaten bir hastane patronunun Sağlık Bakanı olmasında ciddi bir etik problem var. Bir de gelip o Sağlık Bakanının yani bir hastanenin patronunun ilk icraatı ve Meclisin çıkaracağı ilk kanun, ilk icraat o Sağlık Bakanının hastanesinin tanıtımını yapmak için kamu parasıyla, hazinenin parasıyla şirket kurmak mı olmalı? Bunda bir etik sorun yok mu? Yurt dışından hasta getirilecek, Sağlık Bakanının şirketinde tedavi olacak, Sağlık Bakanı para kazanacak, bunu da kamunun, tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla yapacağız. Hak mıdır bu arkadaşlar, adalet midir? Bu kanuna ben bu Meclisin yol vermeyeceğini düşünüyorum.
Diğer bir konu şu: Biliyorsunuz, devletin kumar mekanizmaları var, at yarışı, altılı ganyan, spor toto, loto, millî piyango gibi. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki "Her şey bana bağlansın Anayasa'da. Her şey bana bağlanacak, her şey saraya bağlanacak." Etme bulma dünyası! Kanun ne diyor, biliyor musunuz? Devletin bütün bu kumar aygıtları saraya bağlanacak. Kanun ne diyor, biliyor musunuz? "Bu kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür." diyor. Düşünebiliyor musunuz? Kumara karşı olduğunu bildiğimiz bir Cumhurbaşkanı kumarın şartlarını belirleyecek, kumarın usul ve esaslarını belirleyecek. Etme bulma dünyası! Her şeyi saraya bağlarsanız kumarı da saraya bağlamış olursunuz ve Cumhurbaşkanı eliyle de o kumarın şartlarını belirlemiş olursunuz arkadaşlar.
Bu anlamda, buna da yol vermeyelim derim. Önerimiz, bağımsız, RTÜK gibi, BDDK gibi bir düzenleyici kuruluşun olması ve Cumhurbaşkanının da bundan kurtulması lazım arkadaşlar. Yalnızca bundan değil, pek çok şeyden kurtulup böyle her şeyi saraya bağladığımız bir düzenden kurtulmamız lazım arkadaşlar.
Torbaya son anda eklenen Kanal İstanbul var arkadaşlar. Kanal İstanbul'la ilgili zaten bir maddeyi geçen yıl geçirmiştik. Şimdi, deniyor ki: "Biz, Kanal İstanbul'u yap-işlet-devret modeliyle yapacağız." "Nasıl yapacaksınız?" "Efendim, yap-işlet-devret modeline... Hani üçüncü havalimanı bitiyor şimdi, orada da bizim 3 tane müteahhit var Cengiz, Kolin, Limak, onların da milyar dolarlık makine parkı var, o makine parkı boşta kalacak." "Ne yapacağız ekim ayında?" "Efendim, onlara bir kanal kazdırırız biz, kanal kazdırmamız lazım. Makine parkı boşta mı dursun sarayın müteahhitlerinin? Yok, kazdırılması lazım." İhale, şimdiden söylüyorum -eğer olursa, olmaması için elimizden geleni yapacağız ama- bu 3 şirkete verilecek, Cengiz, Kolin, Limak, artık hepimizin bildiği. Onlara denecek ki: "Arkadaş, 30 milyar dolar bu kanalın maliyeti. Siz bu işi yapacaksınız, işleteceksiniz, sonra devredeceksiniz." Ne âlâ! Siz diyorsunuz ki: "Efendim, o müteahhitler para getirip koyacaklar buraya." Yok öyle bir şey. Sayın Cumhurbaşkanı Ziraat Bankasına, Halk Bankasına, Vakıflar Bankasına açacak telefon "Verin bunlara krediyi." diyecek, çiftçiye verilmesi gereken, esnafa verilmesi gereken, emekliye, işçiye verilmesi gereken krediler 3 tane müteahhide verilecek.
Arkadaşlar, bu kadar kıt kaynağımızın olduğu bir dönemde bu yapılır mı? Bu hak mıdır, reva mıdır? Büyük bir ekonomik krizin içine girmek üzere olduğumuz veya içinde olduğumuz, büyük bir türbülansın içinde olduğumuz bir dönemde bu kadar kıt kaynağımız varken bu yapılır mı arkadaşlar, doğru mudur? 3 tane müteahhidi zengin edeceğiz diye veya başka bir çark kurulmuş diye bu işlere girmemek lazım. Sayın Cumhurbaşkanı dün dedi ki: "Bundan sonra büyük yatırımcı saraya gelecek. Cumhurbaşkanlığında işlerini halledeceğiz."
Değerli arkadaşlar, rekabetin esas olduğu, her girişimcinin kendi yatırımını yapabildiği ülkelerde böyle şeyler olmaz, sarayda yatırımlar belirlenmez. Yatırımcı gelir, eşit şartlarda yatırımını yapar, kredisini alır ve hakkını hukukunu korur ama bütün yatırımları saraya bağlarsanız orada rekabet olmaz, o piyasaya kimse girmek istemez, ancak Orta Asya cumhuriyetlerinde olduğu gibi yandaşlar hüküm sürer, geri kalanlar devre dışı kalır ve ekonomimiz de küçülür arkadaşlar, bir dördüncü dünya ülkesi olmaya gideriz. Oysa hayalimiz birinci dünya ülkesi olmaktı, bu yönde adımlar atmalıyız. O yüzden sizden istirhamım, bu Kanal İstanbul'a da yol vermemeniz arkadaşlar.
Başka bir notum yok. Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar.
Sizden istirhamım böyle başlamayalım. Bu torbayı durduralım. Yeni dönemde, bunları kapsayacak şekilde uzlaşarak, anlaşarak, müzakere ederek yasaları çıkaralım ve Meclisin itibarını hep beraber koruyalım arkadaşlar.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)