| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekat ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2/8/2016 tarihli ve 1119 sayılı Kararı'yla Hükûmete verilen ve 17/7/2017 tarihli ve 1156 sayılı Kararı'yla uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/36) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 2 |
| Tarih: | 02.10.2018 |
YUNUS EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde ilgili kararın oy birliğiyle alınmış olması, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler tarafından davet edilmiş olması gibi gerekçelerle biz de bu tezkere için olumlu oy kullanacağız. Ancak bu tezkere metninde sunulan kimi bilgiler AK PARTİ dönemindeki dış politika uygulamaları hakkında bir değerlendirme yapmamız gerekliliğini ortaya koyuyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, az önce buradaki sayın milletvekili konuşmasında bir ifade kullandı, dediler ki: "Afrika'daki yaklaşım tarzı, bu meselenin algılanışı: 'İşte, beklenen döndü.'" Şimdi, şunu hatırlatmam gerekiyor: Bu yaklaşımı biz Sayın Davutoğlu'ndan -bundan birkaç yıl önce- birçok farklı mecrada duymuştuk, dinlemiştik. Biz bu yaklaşım tarzı AK PARTİ Grubu tarafından terk edildi diye düşünüyorduk ancak bugün yine üzülerek görmüş oldum ki o hayalet buralarda geziyor, o fikir hayaleti buralarda geziyor. Türkiye'nin tarihsel birikimini, cumhuriyet tarihi içerisinde oluşturduğu dış politika birikimini reddeden, bunu küçümseyen, Türkiye'nin İslami toplumlara, Müslüman toplumlara önderlik yapacak bir yeni Osmanlı çıkışını oluşturması gerektiği düşüncesinin tekrar AK PARTİ Grubu tarafından burada açıklandığını izledim ve bu yanıyla da bu "İşte, beklenen döndü." ifadesiyle ilgili söyleyebileceğim yegâne söz şu olabilir: Vallahi, bana sorarsanız çok kısa bir fıkradan ibarettir çünkü şunu hatırlatmam gerekiyor: Dünyaya, mazlum milletlere model olmuş Türkiye Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiyesi'ydi. Sizin temsil etmiş olduğunuz ılımlı İslam anlayışı, ılımlı İslamcılık politikası emperyalizmin, Amerikan emperyalizminin Orta Doğu halklarına ilişkin oluşturduğu modelin adıdır, bunu hatırlatmak istedim. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, birkaç konu, tabii, burada çok büyük önem taşıyor. AK PARTİ'nin uygulamış olduğu dış politikaya -özellikle Sayın Davutoğlu dönemi için- bizim tarafımızdan çok önemli eleştiriler olduğunu belirttim ancak şunu da teslim etmem gerekli: Bütün eleştirilmesi gereken taraflarını bir kenara koymakla birlikte, günün sonunda kendi içinde bir fikir taşıyan ve bu fikri kamuoyunun gündemine getiren bir şey olarak biz bunu değerlendirdik, değerlendiriyoruz ve karşı çıkıyoruz. Ancak bugün şunu da gözlemliyoruz üzülerek: İçinde bulunduğumuz 2018 Türkiyesi'nde AK PARTİ bünyesinde öyle fikirlerle karşı karşıya kalıyoruz ki yani Sayın Davutoğlu'na rahmet okutacak içerikte. Şöyle ki: Sayın Cumhurbaşkanının danışmanlarından Sayın İlnur Çevik'in bir açıklaması olmuştu, hatırlatmak istiyorum. Bir TV programında Sayın Çevik demişti ki Türkiye'nin Suriye'de "50 küsur şehit" verdiğini hatırlatmıştı. Buradaki şehitlerin küsurat olarak ifade edilmesine dikkatinizi çekmek istiyorum, bunu hatırlatmıştı ve demişti ki: "Ancak bu şehitler sayesinde Suriye'nin yeniden imarında masada olacağız." Tekrar hatırlatmak istiyorum: "Türkiye Suriye'nin yeniden imarında bu şehitlerimizin sayesinde masada olacak." demişti. Yani Orta Doğu'nun, bölgenin patlamaya hazır barut fıçısı olduğu bir dönemde... Sevgili arkadaşlar, değerli milletvekilleri; şu bakış açısına bakar mısınız? İşte, alın size şirket gibi yönetilen devlet ve onun dış politikası. Karşılaştığımız manzara ne yazık ki budur. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, karşılaştığımız tezkerede önemli ifadeler var dikkatinizi çekmek istediğim. Şimdi, deniyor ki: "Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'ne gidecek kuvvetlerin ana görevleri..." Şimdi, burada iki önemli ifade var, hatırlatmak istiyorum: "Ulusal siyasal diyalog sürecine destek sağlanması" ve "insan haklarının güvence altına alınması ve teşviki." Şimdi, bu metni okuduğum zaman ve metnin altında Sayın Cumhurbaşkanının imzasını gördüğüm an bir an durakladım.
Değerli arkadaşlar, Mali'ye ve Orta Afrika'ya siyasal diyalog götürmek için, insan hakları götürmek için Mehmetçik göndermekten bahsediyoruz Sayın Cumhurbaşkanının imzası bulunan metinde. Peki, kendi ülkemizde Allah aşkına siyasal diyalog ortamı ne durumda? Kendi ülkemizde insan hakları, demokrasi ne durumda; bunların farkında mıyız, bunları konuşmayacak mıyız? Günün sonunda, siyasal diyalog götürmek üzere Afrika'ya gidiyoruz ancak "Siyasal diyalog götürmemiz gerekir." diyen Sayın Cumhurbaşkanımız ana muhalefet partisine çok affedersiniz "tezek" demiş bir Cumhurbaşkanı; biz bunları gördük, yaşadık.
İnsan hakları; Türkiye'de insan hakları sorunları, yaşam hakkı ihlalleri ortada, tutuklu gazeteciler ortada. Daha dün bizim bir milletvekilimiz, uydurma gerekçelerle hapiste tutulmuş bir milletvekilimiz dün burada yemin edebildi.
Değerli arkadaşlar, Basın Hürriyeti Endeksi'ne göre 180 ülke arasında Türkiye, 2018 yılında 157'nci sırada. Hatırlatmak istiyorum, 180 ülke arasında Basın Hürriyeti Endeksi'ne göre 157'nci sırada olan bir ülke olarak insan haklarını götürmeye gidiyoruz; buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne göre 113'üncü sırada olan bir ülke olarak insan haklarını götürmek üzere gittiğimizi hatırlatmak istiyorum.
Bu önemli noktalar, Türkiye'deki kapsamlı demokrasi sorunları herkesin malumu. Süremin de sonuna geliyorum, farkındayım; son bir notu hatırlatmak istiyorum: Bildiğiniz gibi önemli bir düzenlememiz var, Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun... Bizim Dışişleri personelimizden, Osmanlı devrinde de cumhuriyet devrinde de üstün gayretleriyle, fedakârlıklarıyla Türkiye'nin menfaatini savunmak için büyük bir gayretle çalışmış bir kuruluşumuzun mensuplarından bahsediyoruz.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ'li dostlarımız, devri iktidarınızda bu Bakanlığın örgütlenmesi ve personel rejiminde çok kapsamlı değişiklikler yapıldı biliyorsunuz. Peki, bunların sonucu ne oldu? Bir örnekle açıklayacağım, Sedat Ergin'in Hürriyet gazetesindeki bir yazısından başlık olarak vereceğim: "Dışişlerinin yüzde 25'i nasıl FETÖ'cü oldu?"
Değerli arkadaşlar, 2002 yılında Türkiye'deki kariyer diplomat sayısı 542 iken 2006'da 1.202'ye yükseldi ve bunların 400'den fazlası FETÖ'yle irtibatlı, iltisaklı olduğu için Bakanlıktan ihraç edildi. Türkiye'nin dış politikasının uygulanması bakımından en kritik, en önemli kuruluşunun döneminizde içine sokulduğu durum budur. Bir koca Bakanlığın bir örgüte teslim edilmesi durumudur. Bunu ben söylemiyorum, sizin Dışişleri Bakanınız Sayın Çavuşoğlu Plan ve Bütçe Komisyonunda açıkladı bu sayıları. Bununla ilgili kapsamlı bir öz eleştiriyi daha duyamadık. Bu işin sorumluları kimlerdir, haklarında ne işlemler yapılmıştır daha duyamadık. Tekrar hatırlatmak istiyorum; Osmanlı modernleşmesinin, cumhuriyet modernleşmesinin çok kritik, çok önemli bir kurumu Dışişleri Bakanlığının iktidarınız tarafından sokulduğu vaziyet budur. Bunun bulunduğu bir ortamda bu vesileyle, bu tezkere vesilesiyle de bunu hatırlatmak istedim.
Ben tekrar Sayın Başkana da çok teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)