| Konu: | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 09.10.2018 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi'yle ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle her birinizi ayrı ayrı hürmetle selamlıyorum.
Yeni yasama döneminin bütün milletvekillerimize, bütün partilerimize ve aziz milletimize hayırlar getirmesini, bereketler getirmesini de Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere yasama meclislerinin kendi çalışmalarını, çalışma usul ve esaslarını düzenleyen metinlere, kurallara iç tüzük diyoruz. İç tüzükler her meclisin bir nevi kendi iç kanunu olarak kabul edilen metinler olup taşıdıkları siyasi önem münasebetiyle literatürde sessiz anayasalar olarak kabul edilmiştir. İç tüzükler, kanunlar hiyerarşisi piramidine göre en üst hukuk normu olan anayasaya uygun olmak zorundadır, aksi düşünülemez. Nitekim, 82 Anayasası'nın 95'inci maddesi "Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı İçtüzük hükümlerine göre yürütür." hükmünü, 88'inci maddesi ise kanun teklif etmeye milletvekillerinin yetkili olduğunu, kanun tekliflerinin görüşme usul ve esaslarının da İç Tüzük'le düzenleneceğini açıkça hükme bağlamıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği 6771 sayılı Kanun'un 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halk oylamasında millî egemenliğin sahibi olan milletimiz tarafından kabul edilmesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda köklü değişiklikler yapılmış, bu minvalde parlamenter hükûmet sistemi yerine Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yürürlüğe girmiştir. Tabii, yürürlük tarihleriyle ilgili yapılan değişikliklerin farklı farklı düzenlemeleri mevcut olmakla beraber, 24 Haziran 2018 tarihinde bütünüyle yapılan değişiklikler yürürlüğe girmiş ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini öngören yeni anayasal düzenlemeler ile mevcut İç Tüzük hükümleri arasındaki farklılıkların uyumlaştırılması mecburiyeti hasıl olmuştur. Buna istinaden, geçtiğimiz hafta 1 Ekim yeni yasama yılının açılmasından önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Binali Yıldırım Bey'in Başkanlığında yapılan istişari toplantıda bütün grup başkan vekillerimiz tam bir mutabakat ve uzlaşmayla bu teknik çalışmayı, uyumlaştırma çalışmasını hep beraber ortak metin olarak Meclise gelmesi konusunda bir irade beyanında bulunmuşlar; bunun üzerine, Sayın Meclis Başkanımızın imzasıyla şu anda görüştüğümüz teklif Komisyona havale edilmiştir. Komisyonda da hakikaten yapılan müzakerelerde bütün partilerin ortak önergeleriyle sonuç itibarıyla bu tüzük teklifi kabul edilmiş ve huzurlarınıza gelmiştir.
Ben bu vesileyle, süreci başlatan Sayın Meclis Başkanımıza, onu temsilen Komisyonda bulunan Başkan Vekilimiz Mustafa Şentop Bey'e, Komisyon Başkanımız Bekir Bozdağ Bey'e, Anayasa Komisyonu üyelerimize, bütün partilerimizin grup başkan vekillerine ve orada katkıda bulunan bütün milletvekillerimize teşekkürlerimi sunuyorum. Bir uzlaşma kültürü çerçevesinde teknik bir uyum bugün sizlerin huzurunuza geldi.
Yeri gelmişken ifade etmek isterim ki biz AK PARTİ olarak aslında, bütün partiler gibi, kendi çalışmamızı tepeden tırnağa yeni sistemin ruhuna uygun bir şekilde; daha demokratik, daha katılımcı, daha şeffaf, daha fazla yasama ve denetim fonksiyonlarını yerine getirebilecek, yeni sistemin ruhuna uygun yepyeni bir düzenleme çalışması yaptığımız hâlde bu zaman alacağı münasebetiyle bütün partilerin bir araya gelerek bunun üzerinde konuşmaları, Meclisin uygulama birliği çerçevesinde kanunların geçirilmesindeki zaman darlığı nedeniyle öncelikli olarak ortak irademizle böyle bir uyumlaştırma süreci hep beraber yaşanmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu teklifle, Anayasa'da yapılan değişikliğin İç Tüzük'e dercedilmesi, çeşitli tarihlerde mevzuatta yapılan değişikliklere rağmen İç Tüzük'te varlığını devam ettiren ve işlevsiz kalan hükümlerin ayıklanması, kuvvetli teamül hâline gelmiş bazı uygulamaların İç Tüzük hükmü olarak İç Tüzük'te düzenlenmesi ve uygulamada tereddüt hasıl olan bazı hususlara açıklık getirilmesi şeklinde, tamamen teknik bir uyum çerçevesinde bir yaklaşımla bu İç Tüzük ele alınmış ve yapılan değişikliklerle üye sayısı 550'den 600'e, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların atandıkları tarihten sonraki ilk birleşimde yemin edebilmeleri, siyasi parti gruplarının Genel Kurulca komisyon üyeliğine seçilmiş bir üyesinin yerine başka bir ismi de bildirebilmesi düzenlemesi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ile yasama ve yürütme arasındaki sert kuvvetler ayrılığı sistemine bağlı olarak yürütmenin Mecliste temsil edilebileceği istisnai hâllerin beraberce ortaya konulması ve milletlerarası anlaşmaların uygun bulunma usulünün beraberce belirlenmesi, Meclisin bilgi edinme ve denetim yollarının da açıklığa kavuşturulması bu düzenlemeyle ele alınmıştır.
Ayrıca, önemine binaen üzerinde durarak belirtmek isterim ki: Değerli arkadaşlar, parlamenter hükûmet sisteminde vatana ihanet dışında hiçbir sorumluluğu bulunmayan, layüsel olan Cumhurbaşkanıyla ilgili Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini öngören anayasal değişikliklerin zorunlu neticesi çerçevesinde Cumhurbaşkanının ve cumhurbaşkanlarının siyasi, hukuki ve idari sorumluluklarının yanında, cezai sorumluluğu da İç Tüzük'e dercedilmiştir. Dolayısıyla bu, çok önemli bir husustur. Cumhurbaşkanı her yönü itibarıyla bu manada hem siyasi hem hukuki hem cezai sorumluluk ve denetim yükümlülüğü çerçevesinde bulunmaktadır.
Ayrıca, parlamenter hükûmet sisteminde başbakan ve bakan olarak görev yapan kişilerin de soruşturma usulleri aynı usule tabi kılınmış ve çok önemli bir husus da, eski sistemden farklı olarak, olağanüstü hâllerde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin üç ay içinde Genel Kurulda görüşülmemesi hâlinde kendiliğinden hükümsüz kalacağı düzenlemesi bu İç Tüzük'te yer almıştır. Dolayısıyla bunlar, hakikaten sistemin ruhunu belli eden ve parlamenter hükûmet sistemi ile Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin farklarını ortaya koyan düzenlemeler ve uyum çalışmalarıdır.
Şunu ifade etmek isterim ki doğrudan demokrasinin bir yansıması olan yasama ve yürütme erklerinin bizzat egemenliğin kaynağı olan, sahibi olan millet tarafından ayrı ayrı ve doğrudan belirlenmesi denge, denetim ve hesap verilebilirlik hususlarında tam bir işlerliğin yürürlük kazanması bu vesileyle mümkün olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu hususları hatırlamakta fayda var. 1982 Anayasası, malum, aslında parlamenter sistemi de öngören bir anayasa değildi. Öyle nitelendirilmekle beraber hükümlerine baktığımızda, hem yürütmenin başı olarak Cumhurbaşkanını görmek hem Bakanlar Kuruluna ayrı bir yetki vermek, Bakanlar Kurulunun başında bulunan başbakan ile Cumhurbaşkanına, yasama, yürütme ve yargıya ilişkin birçok yetkiler dağıtmak ve böylece çift başlı hâle gelen bir sistemin parlamenter sistem olarak değerlendirilmesi anayasal literatür bakımından isabetli olmasa gerek. Zira, anca kendine özgü bir yarı başkanlık sistemini öngören bir düzenlemeyi muhtevi idi 1982 Anayasası.
Geçiyorum... 2007 yılına gelindiğinde bir Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci yaşadı Türkiye. Bu Mecliste 2007'de çeşitli katakulliler söz konusu oldu ve Cumhurbaşkanı seçtirilmedi. Bütün hukuk sistemi değiştirildi, farklı kararlar alındı, vesaire. Onun üzerine "Egemenliğin sahibi olan millete gidelim." dendi, bir referandum yapıldı ve o referanduma giderken Anayasa oylamasında, bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti devletinin başı olan Cumhurbaşkanının Meclis iradesiyle değil de millet iradesiyle doğrudan seçilmesi, biliyorsunuz, halkoyuyla, "evet" denmek suretiyle yasalaştı ve 2014 yılında yapılan demokratik ve meşru seçimler neticesinde Sayın Cumhurbaşkanımız, Türk tarihinin millet tarafından seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve görevini ifa etmeye başladı.
Evet, bu süreç devam ederken bir 15 Temmuza tutulduk, bir darbe ve işgal girişimine maruz kaldık hep beraber. Dolayısıyla buna da birlikte bir irade koyduk ve hakikaten, "Başkumandan" sıfatını taşıyan, "devletin ve milletin başı" sıfatını taşıyan Sayın Cumhurbaşkanımız "Ölümüne haydi meydanlara!" diyerek çağrısını yaptı, hakikaten bütün millet -"Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan." dediği gibi şairin- 81 milyon insanımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde büyük bir zafere imza attı. Ve akabinde, 80 öncesinde devlet-siyaset adamlarımız, "academia" camialarımızın, bütünün, hepsinin ortaklaşa parlamenter hükûmet sistemi yerine, Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, cumhuriyet rejiminin, cumhuriyet rejimimizin, parlamenter hükûmet sistemiyle değil de Cumhurbaşkanlığı, başkanlık hükûmet sistemiyle yoluna devam etmesi gerektiğine ilişkin öngörüleri, önerileri, talepleri doğrultusunda bir ortam yakalandı ve hep beraber, yine, burada, Anayasa Komisyonunda tarihinin en uzun görüşmeleri yapılmak suretiyle, Genel Kurulda hakeza, aynı şekilde, bu görüşmeler yapılmak suretiyle milletimize gidildi ve milletimiz, kahir ekseriyetiyle, evet...
MURAT EMİR (Ankara) - Yüzde 49,5 Sayın Akbaşoğlu...
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - ...Türkiye Cumhuriyeti devleti bundan sonra parlamenter hükûmet sistemiyle değil, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yoluna devam edecektir şeklinde bir meşru netice verdi.
Evet, değerli arkadaşlar, artık geriye bakmayacağız.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Kanun hükmünde kararnamelerde Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi hiç geçmiyor yalnız.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - Efendim, artık geriye bakmayacağız, parlamenter hükûmet sistemini milletimiz geride bıraktı. Bu sistem de bizim sistemimizdi. Osmanlı'dan hatta Selçuklu'dan Osmanlı'ya, Osmanlı'dan cumhuriyete bütün kazanımlar hepimizin ortak kazanımıdır. Dolayısıyla parlamento hukukumuz da çok eskilere dayanmaktadır. Bütün bu birikimler, müktesebat hepimizin ortak geçmişidir ama ortak geçmişimizden "Kökü mazide olan atiyim." dediği gibi yine şairin, bir beraber gelecek ortaya çıkarmamız lazım. "Geçmiş geçmişte kaldı cancağızım, yeni şeyler söylemek lazım." diyor ya Mevlâna Hazretleri, dolayısıyla artık parlamenter hükûmet sistemi geride kaldı. Bundan sonra Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde, şu güzel ortamı yakalamışken, bu uzlaşma kültürünü ortaya koymuşken hep beraber ileriye, ileriye, daima ileriye, Kızılelma'ya doğru hep beraber, birlikte nasıl yol alabiliriz, yelken açabiliriz? (İYİ PARTİ sıralarından "Ooo!" sesleri ve alkışlar; AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla bu konuda hepimizin ortak katkılarını inşallah bekliyoruz.
Bu güzel bir başlangıç oldu değerli arkadaşlar. Komisyonda da söylemiştim, burada da yineleyeyim. Ataullah İskenderi'nin güzel bir sözü var: "Bidayeti parlak olanın nihayeti de parlak olur." Başlangıcı güzel olanın sonu da güzel olur. Dolayısıyla hep beraber güzel bir başlangıç yakaladık arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu başlangıcı ilanihaye devam ettirmek istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, sürenizi...
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - İki dakika alacağım, bitireceğim.
BAŞKAN - Rica ederim, buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - Çok değerli arkadaşlar, konuşmam biraz daha uzun ama biz konuşmaları kısalttığımız için sadece konuşmalarımdan feragat ediyorum. Mevlâna'nın Mesnevisindeki bir küçük anekdotu bilgilerinize sunmak, paylaşmak istiyorum.
Mevlâna büyük bir insan hakikaten. UNESCO tarafından zannediyorum 2000'li yılların ortasına doğru bir "Mevlâna Yılı" ilan edilmişti, Mesnevi'yi de o zaman okumuştuk. Orada gözüme takılan, bugünü anlatan önemli, güzel bir hikâye var. Oradan biliyorsunuz, La Fontaine gibi fabl, efendim ve diğer konuşmalarla bize dersler, nasihatler veriyor Mevlâna yüzyıllar öncesinden, hepimizin ortak geçmişine dönük ve ileriye dönük güzel mesajlar. Nedir o? Biri Türk, biri Arap, biri Rum, biri Fars 4 kişi -uluslararası bir pozisyon söz konusu- beraberce bir işte çalışıyorlar. Çalıştıran kişi de 4'üne 1 gümüş dirhem verip "Buyurun, bununla ihtiyacınızı giderin." diyor. Türk diyor ki: "Bu 1 dirhemle 'üzüm' alalım, 'üzüm', öyle giderelim ihtiyacımızı." Rum diyor ki: "Hayır, olmaz, 'istafil' alalım." Farisi diyor ki: "Ne o, ne o, 'engür' alalım, 'engür.'" Arap'a gelince sıra "Ben hiçbirisini istemem, 'ineb' alalım, 'ineb.'" diyor. Başlıyorlar kavgaya. Bunun üzerine, bu hikâyeyi anlattıktan sonra Mevlâna Hazretleri diyor ki...
Bir dakika ilaveyle son söz.
BAŞKAN - Tabii tabii, buyurun, biz de sonunu merak ediyoruz zaten.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
..."Bir gönül ehli, dil bilen, ehlidil bir insan gelse de o 4 tane ayrı talebin aslında aynı şeyi ifade ettiği ve aynı şeyi istediğini onlara güzel bir şekilde anlatsa aralarındaki ayrılık sebebi bir tevhit, bir vahdet, bir birlik ve dayanışma sebebi olacak."
İşte, değerli arkadaşlar, bizim ihtiyacımız olan şey bu, birbirimizi iyi anlayacağız, iyi dinleyeceğiz ve ortak geleceğimizi geçmişimizden aldığımız büyük müktesebatın üzerine hep beraber inşa edeceğiz.
Bu manada, Sayın Cumhurbaşkanımız da 1 Ekimde bu kürsüden yapmış olduğu veciz konuşmasında "Gelin, hizmetleri hep beraber yapalım; gelin, Türkiye'yi hep beraber büyütelim; gelin, hep beraber ekonomik, müreffeh, kalkınmış Türkiye'yi gerçekleştirelim." çağrısında bulundu. Bu çağrıyı ben de yineliyorum, hepinize teşekkürlerimi sunuyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, teşekkür ederim.