| Konu: | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 09.10.2018 |
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, öncelikle göreviniz hayırlı olsun.
Değerli üyeler, bildiğiniz gibi, burada İç Tüzük üzerine değerlendirme için yan yana bulunuyoruz ve bütün üyeler kalkıp konuştuklarında bütün partilerin anlaşması sonucu bir mutabakatla bu İç Tüzük'ün geçtiğini dile getiriyorlar ve olumlu bulunuyor. Aslında burada teknik düzeyde bir düzenleme yapıldı.
Öncelikle, Parlamentoda konuştuğumuzda İç Tüzük'te en başta ele alınması gereken konu Parlamentonun saygınlığıdır çünkü nasıl ki hepimizin Anayasa'sı, bütün ülkenin Anayasa'sı olmazsa olmazdır, Parlamentodaki İç Tüzük de Parlamentonun çalışması konusunda olmazsa olmazdır, bütün dünyada da bu böyledir. Anayasayı ele aldığımızda, anayasa, genelde toplumsal mutabakat, sivil toplumun katılımı, uzlaşmayla yan yana gelip oluşturduğumuz bir anayasa olması lazım. Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımızda, bütün anayasalar için hep uzlaşma dile getirilmiş, hep sivil toplumun katılımı istenmiş, hep muhalefetin katılımı istenmiş ama uygulamalarda hiçbir zaman da bu olmamış. Niçin olmamış? Hep anayasalar tartışılmış, hep anayasalar suçlu bulunmuş, hep anayasalar olağanüstü hâl süreçleriyle konuşulmuş. Düşünebiliyor musunuz, 1982 Anayasası yüzde 90 küsurla geçti, biz hâlâ onu tartışıyoruz ve her siyasi parti muhalefetteyken veya iktidara gelmek için ilk bulunduğu vaat "Biz iktidara geldiğimizde Anayasa'yı değiştireceğiz. Biz iktidara geldiğimizde statükoyu kaldıracağız. Bu Anayasa Türkiye'ye uygun değil, bu Anayasa çoğulcu değil..." diye yola çıkmaktalar ve nedense iktidara gelenler statükoyu ele geçirdiklerinde statükonun kendisi olmaktalar. Bütün siyasi partiler, gerek koalisyon dönemlerinde olsun gerek tek parti olarak Hükûmet olduklarında "Millî Güvenlik Kurulunu kaldıracağız, YÖK'ü değiştireceğiz." diye birçok şeyi dile getirmelerine rağmen hepsi aynı şekilde devam etmekte. Palyatif çözümler bulmaktayız. "Palyatif" dediğimiz de, köklü bir çözüm bulmadığınız sürece -karşılığını Türkçe olarak okuduğunuzda- bir şeyi geçiştirmedir. Siz bir şeyi geçiştirirseniz eninde sonunda önümüze çıkar ve patlar. O yüzden, biz Anayasa'yı sağlıklı ve çoğulcu değiştirmediğimiz sürece bir yığın sıkıntı yaşarız.
Bakın, niçin Anayasa önemli? Anayasa eğer çoğulculuğa önem vermezse, demokrasiye önem vermezse giderek sınıfta kalırız.
Az önce bir haber okudum, haberde OECD ve Avrupa Birliğinin araştırmalarına göre 2014 yılı ile 2018 yılı arasında 41 ülkede araştırma yapılmış ve özellikle yargı, medya ve sivil toplumun katılımı konusunda çeşitli ölçümlere bakılmış. Türkiye en son sıralara düşmüş demokrasi açısından ve 2014'e nazaran giderek gerilemiş. En çok ele alınan konu, kanun hükmünde kararnameler, yargının bağımsızlığının zedelenmesi ve giderek medyanın tek sesliye dönüşmesi.
Anayasa'yla ilgili birçok şeyi konuştuğumuzda, aslında biz geçmiş siyasi partilerin hazırlamış olduğu Anayasa tekliflerine, parti programlarına baktığımızda, bugün bu kürsüden dile getirdiğimizde sanki onlar bunu dile getirmemiş de biz getirmişiz gibi oluyor.
Bakın, size bir cümle okuyayım "Partimiz hukuku, korkutmanın ve cezalandırmanın değil, adaleti sağlamanın aracı olarak görmektedir." "Partimiz hukuku, korkutmanın aracı olarak görmemekte, cezalandırmanın aracı olarak görmemektedir." deniliyor ve "Toplumumuzun suçun azaldığı, korkunun olmadığı bir barış toplumu hâline gelmesini arzuluyoruz." deniliyor. Bunu Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 programında söylemiş. Bakın, "barış ortamı" diyoruz, "korku" demiyoruz ama bugün insanlar sosyal medyada paylaşım yapmaktan dolayı yargılanıyor. Değil ki çoğulculuk, değil ki çok seslilik; bu hâle gelmişiz ve bugün baktığımızda, mesela, Osman Kavala'nın bir yılı aşkındır hâlâ iddianamesi hazırlanmamış. Altan kardeşler ve Ilıcak gibi medyada yazı yazan birçok kişi idamla yargılanmakta, müebbetle yargılanmakta ve bütün uygulamalar en vahşi bir şekilde, hunharca hukukta ayaklar altına alınmakta. Tekrar barış imzacılarına baktığımızda, kanun hükmünde kararnamelere baktığımızda sıkıntılar çıkmakta.
Bakın "yargı bağımsızlığı" demişiz; en son, avukatlar yargılandı, bırakıldı, on iki saat sonra tekrar alındı. Böyle bir hukuk görülmüyor. 2002'de dile getirilen şey, statükoya karşı çıkılan şey bugün sanki uygulamaya getiriliyor.
Bir diğer konu: Baktığımızda, Hükûmetsiz bir Meclisle karşı karşıyayız. Sorumsuz, tek kişilik bir yürütme; onun dışında hepimiz sorumluyuz, herkes sorumlu ve denge denetleme yok, yasaları onaylayan bir merci yok. Sadece bize, parlamenterlere düşen... Deyim yerindeyse bir noter görevi gibi tasdik etme, onay mercisine dönüştürülmüş. İç Tüzük'le ilgili konuştuğumuzda... Meclisin açılışında bu sıralar bile farklıydı arkadaşlar, komisyon üyeleri için tahsis edilmiş yerler vardı. Şimdi saydığımızda 10 kişi... Komisyonun yeri 17 kişidir. Bazı şeyler "mış" gibi yapılmaz, "mış" gibi yapılmaz yani. Eğer "mış" gibi yapıyorsak bu bizim saygınlığımızı zedeler. Yani buraya baktığımızda bile bizim oturacak yerimiz yok. Bu bile ele alınmamış. Bu "mış" gibi, bu formalite olarak görülüyor.
Bir diğeri, yani öyle bir şeye gelmişiz ki hep istediğimiz tek ses, tek tip, tek medya, her şeye bir tekçilik getirmişiz, Meclisi de tek sese dönüştürmek istiyoruz. Meclis, sesin çıkacağı yerdir. Millet bize oy niye vermiş? Ses çıkartalım diye, toplumun sesini burada yansıtalım diye.
Bakın, Batman İl Başkanı bugün tutuklandı, Halkların Demokratik Partisinin İl Başkanı tutuklandı. Nizamettin Toğuç -eski parlamenterler burada varsa belki bilirler- 1991 yılında SHP listesinden seçilmiş bir parlamenter. 1993 yılında Batman'da -faili meçhul veya faili belli- hunharca katledilen Mehmet Sincar'la beraberken yaralanan bir arkadaşımız ve o dönem DEP kapatıldığında yurt dışına çıkmak zorunda kalmış. Yirmi bir yıl sonra 2015 yılında Türkiye ortamında bir rahatlama, bir gevşeme olunca bu, tekrar siyasete dönmek için kendi isteğiyle uçağa binip Türkiye'ye geliyor. Ankara'da uçaktan iniyor, gözaltına alıyor, ifadesi alınıp serbest bırakılıyor ve şu anda Batman'da tekrar demokratik, barışçıl siyasetin olması için çaba harcarken bu yaşta, yirmi bir yıl sonra ülkesine dönüp tekrar siyaset yapmak isteyen insanları siz alırsanız, geçmişte parlamenterlik yapmış insanları alırsanız Parlamentoya da güven azalır, siyasete de güven azalır, siyasetin yapılmasına da güven azalır.
Bizim yapmamız gereken, normalde, birçok değişiklikle beraber aslında çok sesliliği dile getirmemizdir. Bugün eğer korkuyu dile getirirsek birçok şeyle baş başa kalıp giderek içimize kapanırız, Parlamentoyu saygın bir hâlden yitirip parlamenteri de sokak ortasına bırakmış oluruz. Biz bu il başkanıyla ilgili basın açıklaması yaparken kolluk güçleri neredeyse hiçbir açıklama yapılmasını istememekteler. Batman gibi bir ilde en fazla oy alan, en fazla parlamenter çıkaran bir siyasi partinin... Ki Batman'da yaşamını yitirmiş 8 askerden sonra gergin bir ortamda gerginliği artırmak için bütün çaba harcanmakta.
OYA ERONAT (Diyarbakır) - Şehit, şehit, "Şehit" diyeceksin.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - "Şehit" de diyelim, bu olanları da kınayalım. Hiçbir zaman bu ülkede kan dökülmesini biz savunmadık. Kan dökülmesine karşı çıktık. Barışın savunucusuyuz. Kan üzerinden de biz pazarlık yapmıyoruz. Kim yapıyorsa da o, bu Parlamento ve Türkiye halklarına hakaret etmektedir. Bizim geleceğimiz tümüyle uzlaşı, barış ve şiddetsiz bir ortamdadır. Bu konuda da çaba harcamaya her zaman devam edeceğiz.
Siz 3Y ile geldiniz. Nedir? Yolsuzluk, yasaklar ve yoksulluk. Bugün yasamayı bitiriyorsunuz, yürütmeyi bitiriyorsunuz, yargıyı bitiriyorsunuz. Değil ki onları söyleyelim, onlar arttı, 3Y'yi de ayaklar altına alıyorsunuz. Bu Parlamentonun çalışması lazım geleceğimiz için, bütün her şeyimiz için. Bizler kendi kendimize saygı duymuyorsak bunu yapamayız.
Ben 2002 yılından itibaren sizin bütün parti programlarınızı ele aldığımda ilk dönemler söylediğinizin altına hepimiz imza atarız, bütün siyasi partiler imza atar. Bugün geldiğimiz aşamada onları okuduğumuzda gerçekten ne hâle geldiğimizin göstergesidir. Uzun bir metin hazırlamıştım tümüyle okurdum ama zaman yetmiyor ve hepsinin altına imza atacak derecede de kabulümdür; çoğulculuk konusunda, barış ortamında, korkunun olmadığı ortamda, yasakların olmadığı ortamda. Ama giderek tek tipçi, farklılığı hoş görmeyen, zedeleyen bir ortama dönüşmüşüz.
Son olarak: Biz "mış" gibi yapmayalım. Geçmişe gidip hatalarımızı düzeltemeyiz, geçmişe gidip yeni bir başlangıç yapamayız ama oradan dersler çıkarabiliriz. Ama şu andan itibaren madem "yeni" diyorsunuz, "yeni bir sistem", "yeni bir ortam" diyorsanız, yeni bir anayasa yapalım. Çoğulcu, demokratik, saygın, herkesin konuşabileceği bir anayasa yapalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Sayın Başkan, son...
BAŞKAN - Sayın İpekyüz, buyurun.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - İç Tüzük'te de özellikle sivil toplum örgütlerinin katılımını sağlayalım.
Bakın, Türk Tabipleri Birliği dün değil önceki gün buraya geldi, geçtiğimiz hafta Meclis açıkken. Grup başkanlarının çoğuyla konuşamadı yaşamını yitiren bir hekim için. Aslında Türk Tabipleri Birliği gibi kurumlar, meslek örgütleri, sendikalar, sivil toplum her zaman, her yerde bize ulaşabilmeli sadece grup başkanlarına değil, grup başkan vekillerine değil, bütün komisyonlara da ulaşabilmeli. Böylece çoğulcu olalım nasıl ki ilk dönem yazdıklarınızın hepsinin yaşama geçmesi için.
Biz bunu istiyoruz. Bu konuda da bize bir görev düşüyorsa her zaman uzlaşmada, barışta, bu İç Tüzük'teki gösterdiğimiz çabayı da gösteririz.
Saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın İpekyüz.