| Konu: | Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 6 |
| Tarih: | 10.10.2018 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5 sıra sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi'nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
10 Ekim 680'de Peygamber Efendimiz'in "reyhanım" dediği mübarek torunu Hazreti Hüseyin ile yanında bulunan 70 kişi Kerbelâ'da şehit edilmiştir. Burada İslam'ın kanı dökülmüş, ehlibeyte kıyılmış, Efendimiz'e en acımasız ve bağışlanmaz ihanet edilmiştir. Kerbelâ, asırlardır kanayan bir yara, Müslümanların ortak hafızasında yer etmiş derin bir acı, yankıları hâlâ devam eden büyük bir dramdır. Kerbelâ'da yaşananlar asla hatırdan çıkmayacak, hafızalardan silinmeyecektir. Bu vesileyle, başta Hazreti Hüseyin Efendimiz olmak üzere tüm Kerbelâ şehitlerini rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifini üç ana başlık altında değerlendirmek mümkündür. Bunlardan birincisi bankanın yapısının değiştirilmesine, ikincisi bir kalkınma fonu kurulmasına, üçüncüsü ise personele ilişkin hükümlerdir.
Mezkûr kanun teklifiyle Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Türkiye'nin büyümesinde ve kalkınmasında daha etkin bir paydaş hâline gelmesi için yeniden yapılandırılması amaçlanmaktadır. Teklif, banka yapısının değiştirilerek diğer kamu bankaları gibi düzenlenmesini, yeni bir kalkınma fonu ile fona bağlı alt fonlar kurulmasını ve fonların şirketlere iştirak edebilmesini öngörmekte, ayrıca personelin istihdam ve nakline ilişkin hükümlerden oluşmaktadır.
Kanun teklifinin gerekçesinde, çağdaş kalkınma ve yatırım bankası araçları kullanılarak ülkemizin kalkınma hedefleri doğrultusunda yatırım ve projelerin desteklenmesinin amaçlandığı belirtilmektedir. Kalkınma ve yatırım bankacılığının bu konuda ileri diğer ülke örneklerindeki gibi uluslararası alanda aktif bir hâle, ülke kalkınmasına daha fazla katkı sağlayacak bir duruma getirilmesi ve elde edilecek fon kaynaklarının da etkin bir şekilde kullanılması hedeflenmektedir.
Değerli milletvekilleri, üretim meselesi Türkiye'nin kuşkusuz en önemli sorunlarından birisidir. Yatırımları ve üretimi artırmak, ülkemizin kalkınması, milletimizin refahının temini bakımından üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu çerçevede yapılacak olan her türlü gayreti, çalışmayı önemsiyor ve destekliyoruz. Zira aziz Türk milletinin her şeyin en iyisine layık olduğuna inanıyor, vatanın hangi köşesinde yaşıyorsa yaşasın her vatandaşımızın kamu hizmetlerine kaliteli ve hızlı bir şekilde erişmesini temin etmenin devletin en önemli görevlerinden olduğunu düşünüyoruz. Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi'ni de ülkemizin kalkınmasına katkı sağlamaya dönük bir girişim, bir arayış olarak değerlendiriyoruz.
Kalkınma Bankası, bilindiği gibi, 1975'te Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası olarak kurulmuş, 1988'de Türkiye Kalkınma Bankası adını almıştır. Aynı zamanda bankanın sanayi sektörü yanında diğer sektörlere de finansman desteği sağlama imkânı o tarihte getirilmiştir. 1999'da çıkan 4456 sayılı Kanun'la yapılan düzenleme yürürlüğe girdiğinden bugüne dünyadaki ve ülkemizdeki bankacılık sisteminde ve anlayışında meydana gelen gelişmeler ve bankanın hedeflerindeki değişmeler doğrultusunda Kalkınma Bankasının mevcut konumunun yeterli olmadığı açıktır ve bu yönde yeni düzenlemelerin yapılması da tabiidir.
Kalkınma bankaları üretici sektörlere ve altyapı yatırımlarına çoğunlukla teknik ve idari destekle birlikte uzun vadeli sermaye sağlayan yerel, ulusal, bölgesel ya da çok uluslu finansal kurumlardır. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 3'üncü maddesinde kalkınma ve yatırım bankası "...mevduat veya katılım fonu kabul etme dışında; kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren ve/veya özel kanunlarla kendilerine verilen görevleri yerine getiren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubelerini ifade eder." şeklinde tanımlanmıştır.
Kalkınma finansmanı kurumları ise yatırım yaparak piyasa ilkelerine göre faaliyet yürüten kurumlardır. Genel olarak kalkınma finansmanı kurumlarını faaliyetlerine göre, sermaye yapılarına göre ve hitap ettikleri alana göre tasnif etmek mümkündür. Bunlar doğrudan devletin ekonomi politikaları ve planlarını destekleyen kurumlar olduğu gibi, bazı sektörleri veya kurumları destekleyen veya yatırım bankacılığı hizmeti sunan kurumlar şeklinde de olabilmektedir.
Bilindiği üzere, üretimin zayıf olduğu bir ekonomide vatandaşın geliri azalmakta, tasarruflar artırılamamakta ve finansman sıkıntısı çekilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak istikrarlı ekonomik büyümenin sağlanması ve güçlü bir üretim ekonomisinin tesisi suretiyle üreten, istihdam yaratan ve üretilen değerden bu süreçte yer alan her kesimin katkısı ölçüsünde adil pay almasını sağlayan, yoksulu gözeten, gelir dağılımını adaletli kılan bir sosyal refah düzeni oluşturmak temel hedefimizdir. Bu çerçevede ileri teknolojiye dayalı, yüksek ihracat kapasitesine sahip, istihdam yaratan sanayi yatırımlarına ucuz ve uzun vadeli kaynak sağlayacak yatırım bankacılığını desteklemekteyiz. Seçim beyannamemizde kamu bankalarının tarım sektörünün modernleşmesi, sanayi üretiminin artırılması, bölgeler arası gelişmişlik farklarının giderilmesi ile tarımsal üretime, küçük ve orta ölçekli işletmelere, ileri teknolojik yatırımlara destek verecek şekilde hizmet vermelerinin sağlanacağı, bu kapsamda Türkiye Kalkınma Bankasının yeniden yapılandırılarak KOBİ finansmanında etkin bir şekilde kullanılması ile bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesine yönelik projeleri desteklemesinin temin edileceği yer almıştır.
Sağlıklı bir yatırım, üretim, ihracat ve istihdam zinciri oluşturulabilmesi açısından yatırımlara uzun vadeli finansman sağlayan kalkınma bankacılığının geliştirilmesini önemli görüyoruz. Bu kapsamda üretimde nitelikli kapasite oluşturulması, rekabet gücünün artırılması, ölçek ekonomilerine ulaşılması ve sermayenin tabana yayılması amacıyla yatırım projelerine uzun vadeli finansman, sermaye ve teknik yardım sağlanması, bu kapsamda altyapı, çevre, enerji, araştırma ve geliştirme yatırımları, sektörel verimlilik ve rekabeti artıracak yatırımlar, küçük ve orta boy işletmelere ilişkin finansman uygulamaları ve bölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesine katkı sağlayacak yatırımlara destek verilecek olmasını önemli görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle Türkiye Kalkınma Bankası bünyesinde tüzel kişiliği haiz Türkiye Kalkınma Fonu kurulmakta, fonun çalışma usul ve esaslarının Türkiye Kalkınma Fonu İçtüzüğü'yle belirlenmesi hükme bağlanmaktadır. Kalkınma Fonu'nun alt fonlar kurabileceği de teklifte yer almaktadır. Bu yapı içerisinde kurulan Kalkınma Fonu ile alt fonların ve bunların oluşturdukları iştiraklerin denetimi ise önem arz etmektedir. Teklifin ilk hâlinde fon aracılığıyla kurulu şirketlere iştirakler hâlinde sermayesinin yarısından fazlasının kamuya ait olduğu şirketlere ilişkin hükümlerden istisna edilmesi yönündeki düzenleme, Anayasa'nın 165'inci maddesine aykırı olacağı yönündeki çağrımız üzerine komisyonda değiştirilmiş ve bunlar da Sayıştayın denetimi kapsamına alınmıştır. Diğer taraftan, bankanın ancak kanunla ve Cumhurbaşkanı kararıyla ve kaynağı tahsis edilen konularda görevlendirilebileceği belirtilmektedir. Burada da amacın, bankaya gelişigüzel görev verilmemesi, bankacılığın gerekleri dışında siyasi saiklerle bir yönlendirmenin olmaması, programlı bir şekilde kaynağı ayrılmış konularda bankanın görevlendirilmesinin mümkün olabileceği hüküm altına alınmaktadır.
Kanun teklifinde, bankanın diğer kamu bankaları olan Ziraat Bankası ve Halkbank gibi özerk bir yapıya kavuşturulması hem teşkilat yapısının hem de personel durumunun buna göre tanzim edilmesi öngörülmektedir. Bankanın yeni yapılanması sonucu personelin tamamen İş Kanunu'na tabi olması, mevcut personelin isterlerse yeni statüde kendi kurumlarında devam etmelerine, isterlerse de başka kurumlara nakline imkân sağlamaktadır. Bununla birlikte, bankada çalışan uzmanların kamu kurum ve kuruluşlarına nakli konusunda bir ilave düzenleme ihtiyacı olduğunu değerlendiriyoruz. Kalkınma Bankasına öteden beri alınan uzman yardımcıları, kendi mevzuatı çerçevesinde belli bir yetişme döneminden sonra hazırladıkları tezin kabulü ve yeterlilik sınavını geçmeleri hâlinde uzman olmakta ve hizmetine devam etmektedir. Bunlar, her ne kadar Devlet Memurları Kanunu'nun 36'ncı maddesinde düzenlenen "kariyer uzmanlık" tanımı içerisinde sayılan uzmanlardan olmamakla beraber, mesleğe alınmaları, yetiştirilmeleri, öğrenim durumları ve nitelikleriyle, yaptıkları işler bakımından bunlarla bir paralellik arz etmektedir.
Bu sebeple, ülkemizdeki en önemli sorunlardan birisinin beşerî kaynak israfı olduğu da dikkate alındığında, bankadaki uzman personelin diğer kurumlara nakli sırasında, gittiği kurumlardaki kariyer uzmanlıklara denk hâle getirilmesi gerektiğini değerlendiriyoruz. Bu durum, hem ilgililerin muhtemel mağduriyetlerinin önüne geçecek hem de yetişmiş personelin kamuya olan katkısının artmasına imkân sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin uluslararası rekabet gücü yüksek bir ekonomiye kavuşması şüphesiz hepimizin arzusudur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu anlayışla seçim beyannamemizde katılımcı kalkınmayla millet-devlet buluşmasının önemine vurgu yaptık. Toplumun topyekûn üretime katılması, katıldığı oranda üretimden pay alması ve ortaklık anlayışına dayanan katılımcı kalkınmayla doğal ve beşerî kaynakların harekete geçirilmesinin mümkün olacağını, esnaf, sanatkâr, çiftçi, ev kadını ve gençlerin atıl kaynakları harekete geçirecek yöntemlerle üretime daha aktif bir şekilde katılabileceklerini düşündük ve katılımcı kalkınma anlayışını öngördük. Unutulmamalı ki nimet ve külfet paylaşımında adil olacak bir yönetim düzeninin tesisi zor dönemlerde millet olarak kenetlenebilmeyi ve devlete güçlü bir güveni tesis edecektir.
Türkiye'nin büyüme ve kalkınma hedefini sekteye uğratmadan yoluna devam etmesi, 2023, 2053 ve 2071 hedeflerini gerçekleştirebilmesi için bir yandan güvenliğini tehdit eden unsurlarla mücadele edilirken, diğer yandan sosyoekonomik sorunların çözülmesi ve adalet anlayışının egemen kılınması gerekmektedir. Üreten bir ekonomi için üretim ve istihdam sağlamaya dönük yatırımlar teşvik edilerek katma değerli ve teknoloji yoğun yenilikçi bir üretim ekonomisi tesis edilmelidir. Buna göre yatırım teşviklerinin birimler bazında tematik olarak verilmesi, belirli yörelerimizin sektörel cazibe merkezi hâline getirilmesi, GAP, DAP, DOKAP, KOP gibi bölgesel kalkınma projelerinin hızla tamamlanması bölge ve ülke kalkınmasına katkı sağlayacak, insanlarımızın refah düzeyini yükseltecektir.
Bugün Türkiye ekonomi üzerinden jeopolitik sonuçlar doğurması umulan bir tehditle karşı karşıyadır. Papaz Brunson'un bahane olarak kullanıldığı ABD yaptırım kararları, Irak, Suriye, Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz'deki millî çıkarlarımızı terk etmemiz ve dünyada dönüşümün yaşandığı bir süreçte jeopolitik olarak geri çekilmemiz için ülkemize karşı sürdürülmektedir. Ekonominin gereklerinden bağımsız, psikolojik operasyonlara dayalı bir yapı oluşturulmak suretiyle, Türkiye ekonomik bir darboğaza sürüklenmek, toplumda bir panik havası oluşturulmak, neticede ise buradan bir hesap görülmek istenmektedir.
Şüphesiz ki Türkiye ekonomisinin kendi dinamiklerinden kaynaklanan sorunları vardır. Son dönemde TL'nin değer kaybetmesiyle enflasyonda görülen artışlar ekonomimiz açısından dikkate alınması gereken önemli bir durum teşkil etmektedir.
Türkiye ekonomisinde başta büyüme olmak üzere olumlu gelişmeler olduğu gibi, hâlâ yapılması gereken işlerin, alınması gereken tedbirlerin olduğu da bir gerçektir. Özellikle dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın geçim şartları giderek ağırlaşmaktadır. Yurt içi tasarruflar yetersiz olduğu için yurt dışından getirilen kaynakların firma ve hane halklarına kredi olarak verilmesi, ayrıca büyük firmaların doğrudan yurt dışından da borçlanmaya gitmeleri Türkiye'nin dış borcunu artırmış, reel sektör firmalarının hem borcu hem de döviz cinsinden açık pozisyonu yükselmiştir. Bu dönemde kullanılan yaklaşık 600 milyar dolarlık dış kaynağa rağmen ülkemizin üretken yatırım kapasitesinde bu düzeyde bir artış da gerçekleşmemiştir. Fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artış, ekonomide geleceğe yönelik beklentileri olumsuz hâle getirmek suretiyle yatırım kararlarının ertelenmesine ve dolayısıyla büyüme ve istihdamın istenilen ölçüde artmamasına neden olabilecektir.
Şüphesiz dışa açık ve rekabetçi bir yapı içerisinde dünya ekonomisiyle bütünleşerek bölgesel ve küresel gelişmelerin önde gelen belirleyicileri arasında yer almak Türkiye'nin vazgeçilmez önceliğidir. Bu kapsamda, bilgi çağının gereği olarak bilgi üretiminin desteklenmesi, kolay ve spekülatif kazanç sağlayan, ranta dayalı bir tüketim ekonomisi yerine teknolojik gelişmeyi, yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı esas alan bir üretim ekonomisinin oluşturulması zorunludur.
Ekonomik sorunların çözümü için bölgesel ve küresel siyasi risklere bağlı kırılganlıkların önüne geçmek gerekmekte, buysa ihtiyaç duyulan yapısal reformların bir an evvel yapılmasını gerektirmektedir. Bu çerçevede, milletimizin karşı karşıya olduğu borçluluk, geçim sıkıntısı ve fakirliğe çare olacak acil önlemlerden oluşan rahatlatıcı politikalar ile Türkiye'yi geleceğe taşıyacak, teknoloji yoğun yatırım ve üretimi destekleyecek kalkınma politikaları eş zamanlı olarak hayata geçirilmelidir.
Bu ortamda kaynakların amaca yönelik olarak rasyonel şekilde kullanılması da önem arz etmektedir. Devletin ekonomideki kaynak tahsisine yön vererek üretimi artıracak altyapı yatırımlarına öncelik vermesi, özel sektör yatırımlarının da değişik enstrümanlar kullanılarak daha rekabetçi ve kaliteli üretime yönlendirilmesi gerekmektedir.
Önümüzdeki dönemde temel ekonomik hedeflerden birisi olan enflasyonun düşürülmesi ve bozulan beklentilerin düzeltilmesi için yapılan girişimlerin ve ortaya konulan projelerin iş çevrelerince ve toplumun tüm kesimlerince desteklenmesi hâlinde umuyoruz ki beklenen fayda ve sonuç elde edilebilecek, sıkıntılı süreç şüphesiz ki daha hızlı aşılacaktır.
Ancak, bu süreçte Türkiye'nin ekonomi cephesinin düşürülerek ortaya çıkan mağduriyet ve kayıpların siyasi tepkiye dönüştürülmek istenmesi doğrudan doğruya milletimize, ülkemizin itibar ve saygınlığına zarar vermektedir. Türkiye ekonomik fırtınaya tutulduğu andan itibaren fırsatçılık yapan, kârına kâr katan, haksız kazanç ve servet edinenlerden hesap sorulmalıdır. Ekonomideki olumsuz gelişmelerden, fiyatlar genel seviyesindeki artıştan en çok dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız etkilenmektedir. Bu sebeple asgari ücretli işçi, memur, küçük esnaf ve çiftçimizin bu süreçte desteklenmesi gerekmektedir. Kuşkusuz ki her durumda hâline şükreden, "Bir lokma, bir hırka." diyen, müşfik, elinde avucunda bir şey kalmamış insanlarımız ekonomik çilelere, fahiş zamlara, anormal fiyat artışlarına katlanmak zorunda kalmamalıdır. Beklentimiz ve gayretimiz nimet ve külfetin toplum kesimleri arasında hakça dağıtılmasıdır. Bu süreçte harekete geçen sinsi fırsatçılar yetkililerce belirlenmeli, piyasa kurallarına, millî hasletlerimize ve ticaret ahlakına aykırı davranarak stokçuluk yapanlar ve yabancı ülkelere sermaye kaçıranlar bulunmalı ve bu karanlık niyetliler mutlaka deşifre edilmelidir.
Bu düşüncelerle kanun teklifinin yatırım ve üretimi artırmasını, milletimizin huzur ve refahına katkı sağlamasını diliyor, Milliyetçi Hareket Partisi adına sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)