| Konu: | (10/361, 405, 406, 407, 410) No.lu Tıbbi ve Aromatik Bitki Çeşitliliğinin Korunmasında, Bunların Üretiminde ve Pazarlanmasında Karşılaşılan Sorunlar ile Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 07.11.2018 |
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Tıbbi ve aromatik bitki çeşitliliğinin korunması konusunda önergemizin arkasındayız. İYİ PARTİ olarak destekliyoruz. Şahsen ben de bundan mutluluk duyuyorum.
Ama çok geç kalınmış bir konu. Çünkü on beş yıldan fazladır bizim ülkemizde gerçekten çok zengin olan bu bitkiler üzerine, bizzat kendim rastladığım için söylüyorum, başta İsrail olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden insanlar "İlmî çalışma, araştırma yapıyoruz." diyerek sürekli dolaştılar, neyimiz varsa numunelerini alıp götürdüler.
Değerli arkadaşlar, her konuda olduğu gibi bu konuda da devlet ciddiyeti yok. Alınacak tedbir nedir? Bana sorarsanız alınacak tedbir, devlet ciddiyetini yeniden tesis etmektir. Bunu niçin söylüyorum? Değerli arkadaşlar, hem Türk yönetim düşüncesini hem İslam yönetim düşüncesini inceleyen bazı ilim adamlarının eserlerinden baktım, ortak 3 tane hususu tespit ettim. Bir tanesi adalet, diğeri liyakat, üçüncüsü istişare. 3'ü de on altı seneye yaklaşan süre içerisinde yok. Liyakat olsa konuştuğumuz konu gibi diğer bütün konularda en iyi insanlar yönetici olur, hassasiyetini gösterir ve mesele kalmaz.
Bu liyakat konusunda o kadar gelişigüzel davranılmıştır ki... Geçen hafta yaşadığımız, bu, Harran Üniversitesindeki olay aslında herkesi uyandırmalıydı. 2015'te rektörlük seçimleri yapılıyor, 58 oyla 5'inci sırada yer alan kişi rektör olarak atanıyor. Tabii ki 5'inci sıradaki rektör olursa ne yapacak? Yağcılık yapacak, yalakalık yapacak, biat edecek ve bunun sonucunda da ne diyor? Üstelik İslam adına konuşuyor hoca, profesör, rektör "İslami olarak Cumhurbaşkanına itaat etmek farzıayndır, karşı gelmek de harpten kaçmak manasına gelir, haramdır." diyor. Tepkileri bu Mecliste de çok gördük, kamuoyunda da gördük, tepkiler üzerine istifa ediyor. Şimdi bu rektör ne zaman, hangi daha iyi bir yere atanacak diye ben takip ediyorum çünkü bundan önce bunun örneklerini çok gördük biz.
Hani hatırlayacaksınız, bir üniversitemizin rektör yardımcısı vardı, Sabahattin Zaim Üniversitesinin Rektör Yardımcısı, ne demişti? "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim." demişti. Bunu diyen rektör yardımcısı, profesör. Arkadaşlar, bu kişi kısa zamanda terfi ettirildi ve YÖK'te Denetleme Kurulu üyesi oldu.
Terfi etmenin yolu belli; iyi iş yapmayacaksın, vasıflı olmayacaksın, yalakalığı iyi yapacaksın, o zaman terfi edersin. Zaten bu konuda o kadar çok örnek var ki, ben bazılarını tespit ettim, sizlere arz ediyorum:
Bir milletvekilimiz vardı, hatırlayacaksınız, "Fetullah Gülen son bin yılın en büyük Türk büyüklerinden biridir." demişti. Ne oldu? Yeniden milletvekili olamadı ama eşi şu anda vali oldu, son kararnameyle vali oldu.
Eski İçişleri Bakanı -şu anda yok zannediyorum- milletvekili "Peygamber gurura kapıldı ama biz gurura kapılmadık." dedi ve nitekim yeniden milletvekili oldu.
Düzce eski milletvekili vardı. Ne dedi Cumhurbaşkanı için? "Allahuteâlâ'nın bütün vasıflarını toplamış bir liderdir." dedi ve hâlen o partide duruyor. Hiç kimse dokunmuyor.
Bursa eski milletvekili -o zaman Başbakandı Cumhurbaşkanı- diyor ki: "Sayın Başbakana dokunmak bile ibadettir." ve hâlâ duruyor o partide, kimse dokunmuyor.
Eski meşhur bakan vardı ya hani "Bu Bakara iyi makara, oradan beğen, bir tane salla gitsin" dedi ve son törende gördüm, gene boy gösteriyor, havaalanında boy gösteriyor. Ne güzel ya! Bunlar o kadar çok ki bunları ben araştırıp nasıl bulduysam, unutmadıysam Harran Üniversitesi Rektörünü de öyle takip edeceğim, bakalım, nereye terfi edecek. Bu ödüllendirme işi aslında AKP'ye hiçbir fayda sağlamayacaktır, ülkemize sağlamıyor, Türk milletine sağlamıyor ama partiye de bir fayda sağlamayacaktır.
Son olarak, geçen hafta bana bir fotoğraf gönderdiler Ordu'dan. Bir pankart asılmış Ordu Belediyesi tarafından, pankartın bir tarafında Cumhurbaşkanlığı amblemi ve Cumhurbaşkanının resmi, pankartta şöyle yazıyor: "Biz denize insan dökmedik, biz denize taş dökerek Avrupa'nın tek havalimanını inşa ettik." Bu pankartı yazdıranlara, astıranlara, o fikirde olanlara, hepsine seslenmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, biz Türk milleti olarak denize insan dökmedik, düşman döktük, düşman. Aklınızı başınıza alın! (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bu nasıl bir laftır ve nasıl bu pankart asılabiliyor, buna nasıl müsaade ediyorsunuz? Ülkemizi yönetiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu yönetim şekli zaten nasıl bir hâl aldı? "Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi" Adı böyle değil mi? Adı böyle ama televizyona çıkan pek çok insan ve sizin burada, kürsüde söz alan bazı milletvekilleriniz "başkan" diyor. Kardeşim, partili Cumhurbaşkanlığı sistemini getirdiysek başkan değildir, Cumhurbaşkanıdır. Zaten buraya gelirken, bu "yeni Türkiye" dediğiniz sistem değişikliğine kadar gelirken neler demediniz ki? "Bu Anayasa değişikliği ilk adımdır, sonra daha da değişecektir." Sonra "Anayasa'nın değiştirilemez maddelerini de kabul etmek mümkün değildir." demişsiniz, "Yeni bir devlet kuruyoruz. Beğenin, beğenmeyin, bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan'dır." demişsiniz. Bir devlet mi kuruldu, biz mi farkında değiliz? Değerli arkadaşlar, bu yanlışlığa bir son vermek gerekir.
Sayın Cumhurbaşkanı da kendini kaptırdı gidiyor. Hafta sonu İstanbul'da bir okul açılışında diyor ki: "Kazanırsak hep birlikte kazanacağız, kaybedersek hep birlikte kaybedeceğiz." Hatırlar mısınız, iki hafta evvel grup konuşmasında da şöyle bir ifade de bulunmuştu: "Tarih bizi öyle bir noktaya getirdi ki ülkemizin kaderi ile partimizin kaderlerini birleştirdi. Allah korusun, AK PARTİ'nin yıkılması Türkiye için felaket olacaktır." Olamaz arkadaşlar, Türk milletinin devlet yönetimi anlayışında ebet müddet anlayışı hâkimdir. Burada böyle kibirlenmek, böbürlenmek olmaz.
Bakın ne diyor Atatürk: "Bir devlet adamı kerameti kendinde görmeye başladı mı devlet adamlığını yitirdi demektir." Ve bir şey daha söylüyor kendisi için: "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." İşte anlayış bu, devleti yönetme anlayışı bu. Hiç kimse kerameti kendinde görmemelidir.
Bu konu oldukça hassas bir konudur ama Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında -ben ilk konuşmamda da ifade etmiştim, tekrar ifade ediyorum- bütün bunları ve sorunlarımızı konuşarak çözebilmeyi de becermeliyiz arkadaşlar.
Özellikle AKP sıralarından -ben şimdi göz atıyorum- dinlemek istemiyorlar, duymak istemiyorlar ama mecburuz konuşarak anlaşmaya. Konuşarak anlaşabiliriz, sorunlarımızı konuşabileceğimiz en yüce yer burasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Nuhoğlu, toparlayın.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) - Sizi yine konuşturuyorlar, şanslısınız.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Burada konuşarak çözebileceğiz, birbirimizi anlamaya çalışacağız ama buranın itibarını korumak da bizim görevimizdir, buranın itibarını düşürmek kimseye fayda sağlamayacaktır. Tabii, itibarını korumanın ilk şartı da yeminimize sadık kalmak ve kurucu iradeye saygılı olmaktır.
Ben de sizlere saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Nuhoğlu.