| Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 18 |
| Tarih: | 15.11.2018 |
CHP GRUBU ADINA BURHANETTİN BULUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlıkla ilgili torba yasanın ikinci bölümü üzerinde grubum adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetimizi ve bizleri izleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 2017 yılında bir referandum yapıldı Nisan 16'da, bu referandumda kuvvetler ayrılığı en çok tartışılan konuydu. Modern devlette, çağdaş demokrasilerde yasama, yürütme, yargı birbirinden ne kadar ayrılmış ise bir sistem olarak, kriter olarak onların güçlü demokrasi ve güçlü devlet yönetimi, o güçlülük, o katı kuvvet ayrımı sistem olarak bir göstergedir. Bu yeni rejimde de Sayın Tayyip Erdoğan şöyle bir ifadede bulunmuştu: "Yeni yönetim sistemimizde yürütmeyi daha güçlü, yasamayı daha itibarlı, yargıyı da daha bağımsız yapacağız." Hâliyle, bu kuvvetler ayrılığının, üçünün birbirinden katı ayrılığının çok önemli olduğu ifade edilmişti ama burada, bugün gelinen süreçte, 16 Nisan sonrası, 24 Haziran seçimleri sonrası da dâhil olmak üzere bu tartışma bitmedi. Bugün sağlıkla ilgili bir torba yasada bile bu konu gündemde. Sebebi şu: Bu üç erkten güçlü olan, yani yürütme erki hem yargıya hem yasamaya müdahale ediyor. Yargı -uzun uzun, Ergenekon, Balyoz davalarında, burada zaten yeterince itibar kaybına uğramış yargı- rahip Brunson olayıyla ne kadar bağımsız olduğunu gözler önüne serdi. Yargı, resmen, yürütmenin iki dudağı arasında hareket eder hâlde.
Yargının dışında geriye ne kalıyor yani bizimle ilgili olan, aslında bu Meclisin durumuyla ilgili olan kısmı da yasamanın itibarı. Yasamanın itibarının olabilmesi için konuların çok sağlıklı tartışılması gerekiyor. Yani, bu yeni sistem yasamaya öyle bir yetki vermiş ki, yürütmenin içerisindeki bakanları bile buradan çıkarmış, bakanlar bile buradan olamaz demiş; milletvekilleri, kendi yasamasını kendisi çıkarsın. Halkla irtibatında, kendi meslek alanlarında ve en önemlisi de ihtisas komisyonlarında bunu tartışsın ve böyle bir sistemde en önemli partner de meslek örgütleridir, sivil toplum örgütleridir. Her ne kadar sivil toplum örgütlerinin yürütmeye karşı bir baskı görevinin olması yanında, bir kamu tarafı da vardır. O yüzden de birçok örnekte olduğu gibi, bunlardan faydalanıp bu yasamayı çıkarın der.
Şimdi gelelim biz neler yapıyoruz bu yeni dönemde? İki tane torba yasayla karşılaştık. İlk torba yasada Kanal İstanbul, bedelli askerlik, millî piyango, hepsi bir torbanın içerisindeydi, Karamürsel sepeti gibi, her şeyi torbanın içerisine attık ve orada, ilk torba yasada bu Meclis, rahatsızlıklarını dile getirdi. Meclis Başkanı da şöyle bir şey ifade etti: "Arkadaşlar, torba yasa tarihe gömülecek." Ama bir bakıyorsunuz, tüm toplumu ilgilendiren sağlık konusu bile yine torba yasanın içerisinde. İçinde neler var bu torba yasanın? Tüp bebek var, organ nakli var, tütün ürünleri var, eczacılar var, ilaç var, hekimler, diş hekimleri, bunların bağlı olduğu odalar, kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilen doktorlar, aklınıza ne gelirse bunun içerisine konulmuş durumda.
Peki, bu torba yasa geldiği gibi mi çıktı, bir de ona bakalım. Elbette örneğin, 17 tane ilaçla ve eczacılıkla ilgili madde vardı, onlar da biraz sonra gelinen durumu aktaracağım. Orada ciddi bir iyileştirme yapıldı.
Elbette, burada çalışan arkadaşlarımız, komisyonda çalışan arkadaşlarımız ciddi emek verdiler ve ciddi bir onarım yapıldı. 24 maddede bir düzeltme yapıldı, 44 maddenin 24'ünde düzeltme yapıldı, 7 madde çıkarıldı, 5 madde eklendi. Bu, aslında olması gereken. Yani başlangıcı doğru değil ama içerik açısından yapılanlar doğru. Ama bunu ne kadar zamanda yaptık? Komisyonda altmış saatte. Kaç günde? Dört günde. Böyle bir çalışma ortamı olabilir mi? Burada hele hele sağlıkla ilgili yasa tasarısının çalışıldığı yerde sağlıklı ortamdan bahsedilebilir mi?
Peki, Meclise geldi, biz ne yaptık? Dün on iki saat çalıştık, on iki saat! Ama bunlar nerede görüşüldü? Yine küçük gruplarla "Ya, buradan neleri çıkartabiliriz? Nasıl en az zarar verebiliriz?" diye gruplar arasında görüşmeler yaptık. Peki, olması gereken neydi? Bu yasa teklifini getiren arkadaşlarımızın şu kürsülerden çıkıp bu maddeleri niçin getirdiklerini tek tek anlatmaları gerekiyor.
Komisyonda ifade ettim, bu torba yasa, ilk geliş hâliyle FETÖ'cü anlayışın tekerrürüdür. Bir FETÖ'cü anlayışla getirilmiştir. Geliş hâli ile son hâli arasında inanılmaz fark vardır. Örneğin, eczacılara 2 bin lira gibi acayip bir ceza. Örneğin, 5'inci madde -elbette bu hâliyle kabul etmemiz mümkün değil ama- binlerce insanı tüm insanlık hâlinden çıkartıp her yönüyle kısıtlanmış, tutuklamadan daha beter bir yaşama sevk ediyordu. Örneğin, adı üzerinde "sağlıkta şiddet" hiçbir şey getirmiyordu; getirilen tek bir şey var, işte bu suçluyu alıp savcıya götürme. Böyle bir çalışmadan nihayetinde belli bir noktaya geldik. Burada baştan sona tekrar ifade etmem gerekir ki bu maddeleri, bundan sonraki maddeleri özellikle ihtisas komisyonlarına getirip burada tartışarak çıkartmak bu Meclise, başta AK PARTİ'lilere bir itibar kazandırır. Kendi itibarımızı dışarıya, başkalarına vermeyelim. Elbette, tek kişilik bir yönetim olabilir ama bizim de görevimiz var. Herkes kendi alanında kendi gücünü göstermek durumundadır.
Maddelere ilişkin, özellikle eczacılarla ilgili 17 madde olduğu için vaktimi de doğru kullanarak ifade etmem lazım. 1'inci madde de bu çok önemli, çok kıymetli, biraz önce anlattığım anlamın tümüyle içerisinde olan bir konudur. Örneğin 1'inci maddede yetim ilaçların dağıtım hâli kanunlaştırılmıştır. Yılda 30-35 bin kişiyi ilgilendiren çok ciddi bir meseleydi. On yıllık kurumsal bir çalışma vardı. Bu önce özel şirketlere verilmesi gibi bir tehlike içeriyordu ama sonuç itibarıyla Türk Eczacıları Birliğine verilmiş olması kıymetlidir ve gelecek açısından da çok ciddi tasarrufu da yanında getirecektir. Bu alandaki ilaçların ruhsatlandırılması da çok kıymetlidir.
10'uncu maddenin, demin bahsettiğim cezanın kaldırılması yine Meclisimiz ve Komisyonumuzun olumlu çalışmalarının sonucudur ama burada yine bir ihtisas konusunu içeren, eski bir oda başkanı olarak saatlerce eczacılıkla ilgili konuşabilirim ama bu örnek de 12 ve 13'üncü maddenin çıkartılmış olması da bahsettiğim konunun önemini ortaya çıkartmaktadır. Burada "yardımcı eczacılık" diye bir kavram var. Yardımcı eczacılık için meslek odalarıyla, Sağlık Bakanlığıyla, hocalarla görüşülerek on altı yıllık bir çalışmanın sonucunda üç önemli başlıkla 2012'de yasa değiştirilmiştir. Bunun bir tanesi eczanelere tahdit getirilmesi yani eczane sayısını sınırlandırma, diğeri de eczacılık fakültesini beş yıla çıkartmaktır, üçüncüsü de yardımcı eczacılık idi ancak yardımcı eczacılığın altı yıl içerisinde, yasanın çıktığı tarihten bugüne kadar hiçbir şekilde ne yönetmeliği ne kılavuzu yayınlanmadığı için ciddi bir mağduriyete sebep olunmuştur. 1.400 yeni mezun, bu yıl içerisinde mezun olan 1.400 arkadaşımız, 1.400 meslektaşım maalesef burada sıkıntı çekmektedir. Buradaki temel durum şudur: Yeni yasaya göre 1.850 eczane açılabilecekken her yıl 1.800 mezun verilmektedir. Hatta 2023 yılında bu mezun sayısı 2.600'e kadar çıkacaktır. Bu anlamda bu madde her ne kadar çıkartılmış olsa da, en kısa sürede Sağlık Bakanlığı, Türk Eczacıları Birliği ve kamunun diğer paydaşlarıyla tartışılıp bu maddelerin mutlaka düzeltilmesi gerekiyor. Biz, Meclis olarak, yasaları çıkarırken, meslektaşları, toplumun diğer kesimlerini rahatlatmak ve onların sorunlarını çözmek üzere kurguluyuz, bu anlamda burada var olmalıyız.
Konuşmamı, Orhan Veli'nin aramızdan ayrılışının 68'inci yılında, 5'inci maddede mağdur edilen hekim arkadaşlarımızın da adına ithaf etmek üzere, küçük bir parçasını söyleyerek bitireceğim: "Kelle fiyatına hürriyet, / Esirlik bedava; / Bedava yaşıyoruz, bedava."
Hepinize saygılar sunarım. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)