| Konu: | Avrupa Parlamentosu taslak Türkiye raporunda Türkiye-Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin askıya alınması tavsiyesine ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 21.11.2018 |
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Parlamentosu taslak Türkiye raporunda Türkiye-Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin askıya alınması tavsiyesi üzerinde gündem dışı söz aldım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi göreve gelmeden önce önemli bir aşamaya getirilmiş olan Türkiye-Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinde 2007 yılına kadar muhalefet partisi olarak bizler de kayda değer reformları hayata geçirmiş olsak da bugün gelinen aşamada müzakerelerin resmî olarak sonlandırılması gündemdedir. Özellikle 2007 yılı sonrası süreci tek başına yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının tutarsız, öngörüden uzak, dönemsel ve günübirlik siyasi çıkarları için tahrip ettiği Avrupa Birliğiyle ilişkilerde ilerleme kaydedilememiş, tam üyelik yolunda kayda değer bir sonuç alınamamıştır. Yapısal reformlar yerine otoriter rejimin inşasına yönelik politika ve yasal düzenlemeleri öncellemiş ve Avrupa Birliği tam üyelik perspektifi maalesef sözde kalmıştır.
Gelinen aşamada, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü tarafından 14 Kasım 2018 tarihinde Türkiye-Avrupa Birliği ilerleme raporunun taslağı açıklanmış ve Türkiye'yle müzakerelerin sonlanması çağrısında bulunulmuştur. Taslak raporun gerekçesinde de altı çizildiği üzere Türkiye'nin katılım müzakerelerinin sonlanması çağrısının temelini, gerekçesini, Avrupa Birliğine tam üyelik kriterlerimiz olan hukukun üstünlüğü, adalet, insan hakları, demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü ve kuvvetler ayrılığını kapsayan Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmekten çıktığı gerekçesi oluşturmaktadır. Bu konuda taslak raporun tespitlerini değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, çünkü gelinen aşamada Türkiye bir hukuk devleti olmaktan uzaklaşmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisinin ve Genel Başkanı Cumhurbaşkanının ve iktidarlarının Avrupa Birliğiyle ilişkilerde önceliği, kesinlikle demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi değildir, tek önceliği kendi, kişisel siyasi çıkarlarıdır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Erdoğan 1 Ekimde Meclisimizin açılış oturumunda yaptığı konuşmasında Türkiye'nin Avrupa Birliğine ihtiyacı olmadığını söylemiştir. Ancak bu durum aslında Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ile kuvvetler ayrılığının ve demokratik işleyen bağımsız kurumsal yapının ortadan kalkmasıyla kendi tek adam yönetiminin kalıcılığı için Avrupa Birliğine olan ihtiyacının kalmadığı, Kopenhag siyasi kriterleri başta olmak üzere Avrupa Birliği hukuksal mevzuatını bir ayak bağı olarak gördüğü şeklinde yorumlanabilir. Ve işte bu nedenle Türkiye, Avrupa Birliği tam üyelik sürecinden adım adım uzaklaşmakta; mülteci sorunu, vize, gümrük birliği gibi kısa vadeli ikili ilişkilere indirgenmiş durumdadır.
Değerli milletvekilleri, gücün tek kişide toplanmasıyla Türkiye evrensel Avrupa değerlerinden ve uluslararası topluma güven veren bir ülke konumundan uzaklaşmış olmasının maliyetlerini toplumun tüm kesimleri olarak yaşamaktayız. İşte Dünya Adalet Projesi tarafından hazırlanan Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 2017 verilerine göre Türkiye önceki yıla göre iki sıra daha gerileyerek 113 ülke arasında 101'inci olmuştur. OHAL ve sonrası uygulamalar kapsamında atılan adımların kapsamı, zamanla medyada ve akademide eleştirel seslere yönelik olarak orantılılık prensibiyle çelişen şekilde genişletilmiştir. İktidar olarak kendisine muhalif kim ya da hangi kuruluş varsa sindirmek, yok etmek üzere demokrasi ve hukuk dışı yollara başvurulmuştur. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, yazarlar ya da sosyal medya kullanıcılarına yönelik ceza davaları, basın kartlarının iptali ve çok sayıda medya organının kapatılması ya da yönetimine Hükûmet temsilcilerinin atanması ciddi kaygılar yaratmıştır. Özgürlük ortamının daraltılması nedeniyle, genç ve nitelikli beşerî sermaye yurt dışına kaçmakta, gidenler ise geri dönmemektedir. Sadece genç beyinler değil, üretici ve yatırımcı beyinler de sermayeleriyle birlikte ülkemizi terk etmektedirler. Türkiye, 6 bin göçle, Çin ve Hindistan'ın ardından 3'üncü sırada yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak Türkiye'nin ekseninin, perspektifinin Avrupa Birliği tam üyeliği ve tam üyelik süreci olduğunu, başka bir seçeneğinin ve bu seçenek sonrası yaratılacak maliyetlerinin çok boyutlu olacağını ben bir kez daha kürsüden hatırlatmak istiyorum ve bir an evvel siyasi iktidarı da tam üyelik yolunda gerekli adımları atmaya davet ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)