GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:20
Tarih:21.11.2018

MHP GRUBU ADINA AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce Zonguldak Kilimli'de maden ocağında hayatını kaybeden madencilerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Aynı zamanda ailesine ve milletimize de sabırlar diliyorum.

Evet, Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Sayın vekiller, beni çok iyi dinlemenizi rica ediyorum çünkü konumuz çevre. Eğer çevreye hak ettiği saygıyı göstermezsek bundan sonraki tek sorunumuz sadece yaşama tutunmak olacak.

Evet, "Yeryüzüne iyi davranın; o size atalarınızdan miras kalmadı, onu çocuklarınızdan ödünç aldınız." Doğaya saygılı yaşam şekilleriyle tanınan Amerikan yerlilerine ait bu söz, günümüzde bizlere ne büyük sorumluluklar yüklendiğini güzel bir şekilde anlatmaktadır. Ne yazık ki ekonomik kaygılar nedeniyle göz ardı ettiğimiz gelecek nesillere temiz ve sağlıklı bir çevre bırakma sorumluluğumuzu, bizler gerekli tedbirleri almadığımızda, katlanmış ve belki de geç kalınmış bir şekilde sonraki nesillere bir sorun olarak miras bırakacağımızı bilmemiz gerekmektedir.

Teknolojik gelişmeler ve sanayileşmeyle paralel olarak yaşanan hızlı kentleşme ve nüfus artışı hem ülkemizde hem de tüm dünyada insan faaliyetlerinin çevre üzerindeki baskısını hızla artırmaktadır. Bu süreçte üretim ve pazarlama faaliyetlerindeki genişleme doğal kaynakların daha yoğun kullanımını kaçınılmaz kılarken sürekli artan tüketim eğilimiyle birlikte oluşan atıklar da hem miktar hem de zararlı içerikleri nedeniyle çevre ve insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

Geçtiğimiz günlerde başlangıcı verilen Sıfır Atık Projesi'nin ülkemiz ve ekonomisi için olumlu olacağını düşünmekle birlikte, başta uygulayıcılar olarak tüm vatandaşlarımızın ve kamunun samimiyetle arkasında durması ve desteklemesi gerekmektedir. Yani bu projenin bir reklam çalışmasından öteye geçmesini, atılması gereken adımların da kararlılıkla atılması gerektiğini düşünmekteyim.

Sıfır Atık Projesi'nin bir parçası olarak geri dönüşüm tesislerinin kurulmasının her aşamasında olduğu gibi, yerel yönetimlere de büyük sorumluluklar düşmektedir. Geri dönüşüm, ülke ekonomisine önemli miktarda kazanç sağlayacağı gibi, yeni istihdam alanları oluşturması açısından da çok büyük önem arz etmektedir. Ayrıca, Sıfır Atık Projesi'nin uygulanmasının her şeyden önce bir bilinç ve eğitim meselesi olduğunun ve gerekli bakanlıklarımıza bu konuda da büyük görevler düştüğünün bilinmesini isterim. Gerekli bilincin oluşturulması için, başta kamu kurumları olmak üzere, iş yerlerinde ve ülkemizde tüm hanelere yaygınlaştırılması için gerekli çalışmaların yapılması elzemdir. Bu tür konularda, nesillere gerekli bilincin aşılanmasında Millî Eğitim Bakanlığımıza da büyük görevler düşmektedir.

İnsan hayatının bir gerçeği olan atıkların toplanması, sınıflandırılması, değerlendirilmesi ve ekonomiye tekrar kazandırılması çok büyük önem taşımaktadır. Eğer atıklar doğru tekniklerle toplanırsa, toplama maliyeti yüzde 50 oranında azaltılabilir. Ülkemizde kişi başına düşen günlük atık miktarının 1 kilogramdan fazla olduğu düşünüldüğünde ve sadece İstanbul için yıllık toplama maliyetinin 220 milyon dolar olduğunu hesaba katarsak atıkların toplanmasıyla sağlanan ekonomik katkı çok ciddi boyuttadır. Başta enerji sektörü olmak üzere, enerji ithalatının azaltılması dolayısıyla ülke ekonomisine milyarlarca dolarlık gelir sağlayacağının da bilinmesi gerekmektedir.

Dünyada gelinen noktada ise bazı ülkelerin geri dönüşümün ekonomik boyutunu keşfetmesi çöp ithal etmelerine neden olmuştur. İskandinav ülkelerinden İsveç, evsel atıkların modern tekniklerle işlenmesi sonucu elde ettikleri biyogazla ısınma, ulaşım ve elektrik üretimini sağlamakta, hatta gerekli evsel atığı ülkesinde üretemediğinden Norveç, İngiltere ve İtalya'dan evsel atık ithal etmektedir. İsveç, toplanan evsel atığın yüzde 99'unu biyoyakıt, yüzde 1'ini ise tarımsal gübre olarak değerlendirmektedir.

Yine maddelerimiz arasında yer alan kentsel dönüşüm ise ülkemiz için hem deprem bölgesinde yer alması açısından hem de geri dönüşüm alanında bir fırsat olması açısından önemlidir. Kentsel dönüşüm aşamasında ortaya çıkacak beton, cam, bakır, demir ve ahşap, geri dönüşümde kullanılabilen atıklar arasında yer almaktadır. Ayrıca, kentsel dönüşümle birlikte yapılacak yeni konutların ülke ekonomimize sağladığı katkı da bilinen bir gerçektir.

Kentsel dönüşüm konusunda çevre ve şehirciliğe dikkat edilmesi; şahsi menfaatlerin değil, şehrin ve şehirde yaşayanların gelecek yıllardaki gereksinimlerinin dikkate alınması; dikey değil, yatay şehirciliğe geçilmesi ve yeşil, yaşanabilir, yaşayan şehirlerin oluşturulması konusunda planlama yapılması konularında gerekli hassasiyetin gösterilmesini temenni ediyoruz.

Konuşmamda geri dönüşüm ve ekonomik boyutu konularına yer vermekle birlikte, müsaadenizle şimdi, bizim ve gelecek nesillerimiz için en önemli konuya yani çevremizin sağlığımıza olan etkilerine değinmek istiyorum.

Başta plastik poşet olmakla birlikte, plastik, yağ ve kimyasal atıklar sağlığımızı tehdit eden en önemli unsurlardır. Dünyada sanayileşmenin artmasıyla doğada çok büyük hasarlar meydana gelmiştir. Çevrenin ömrünü kısaltan davranışlar arasında da plastik poşetlerin kullanımı çok büyük yer tutar. Çok yaygın olarak kullandığımız bu poşetlerin kontrollü olarak kullanımının azaltılması, geri dönüştürülmesi ve alternatif ürünlerin kullanımının teşviki gerekmektedir.

1970'li yıllarla birlikte insan hayatına giren plastik poşet kullanımı, günümüzde ülkemiz başta olmak üzere, tüm dünyada -kullanım maliyeti çok ucuz olduğu için- düşüncesizce artmıştır. Geldiğimiz noktada, dünyada her yılda 5 trilyon civarında plastik poşet üretilirken her saniye 160 milyon poşetin kullanıldığı düşünülmekte, kullanılan poşetlerin ise yalnızca yüzde 1'inin geri toplandığı bilinmektedir. Bu rakamlara bakıldığında, insan sağlığı ve dünyayı paylaştığımız diğer canlıların daha sağlıklı bir ortam içinde yaşamaları gibi konular bizleri beklemektedir.

Dünyada özellikle plastik sektöründe çok büyük önlemlerin alındığını görmekteyiz. Sadece Türkiye'de her sene 45 milyar poşet kullanılmaktadır, bu da kişi başına 450 tane poşet kullanılıyor demektir. Günümüzde okyanusta bulunan plastik poşetlerin miktarı Avrupa Kıtası'nın yüzey alanını geçmiş durumda. Poşetler çok ince oldukları için dalgaların etkisiyle çok küçük parçacıklara ayrılmakta ve bir süre sonra da mikro plastikler hâline dönüşmektedir. Neticede de bu balıklar bu plastikleri yiyorlar, biz de bu balıkları yiyoruz. Sonuçta, bu mikro parçalar besin zinciriyle insan vücuduna da geçmekte. Bu mikro parçalar sağlığımız için çok zararlıdır, başta kanser olmak üzere birçok hastalığa da neden olmaktadır; bu nedenle ivedilikle önlem alınması gerekmektedir.

Plastik poşet kullanımı ne yazık ki yasaklanamıyor çünkü bunu üretenler var ve bu sektör önemli bir geçim kaynağı. Bu durumda da yapabileceğimiz tek şey belki de sadece caydırıcı nitelikte önlemler olacaktır. Ne yazık ki dereler poşetten geçilmez hâle geldi. Eskiden annelerimiz, babalarımız filelerle ve pazar çantalarıyla, daha da çevreci bir anlayışla sıfır atık mantığına uygun olarak hareket ediyorlardı ama şu anda acımasızca poşet kullanıyoruz. Plastik poşetlerin doğada bozulmaları için gereken süre denizde dört yüz yıl iken karada sekiz yüz yıldır. Bozulma sırasında zaten tüm zararlı materyaller de toprak ve suya geçmektedir. İnsanların çalıştıkları arazilerde bu durum ürünlere de etki ederek sağlığa zararlı durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Işığın da etkisiyle daha zehirli ve küçük petro-polimerlere dönüşen plastik poşetler sadece tek bir nesli değil, besin zincirini çok uzun süre etkileyecek kadar uzun ömürlü felaketlere neden olmaktadır.

Geçen günlerde medyaya yansıyan ve bir üniversitemizin, Çukurova Üniversitesinin yaptığı araştırmaya dayandırılan haberlerde, sofralarımızda kullandığımız tuzların içinde bile başta plastik poşet kaynaklı mikro plastiklerin varlığından bahsediyordu. Yani şunu kolaylıkla söyleyebiliriz ki: Artık, gelinen bu noktada işin tadı tuzu kaçmıştır.

Yapılan birçok tıp çalışmasına göre, artan kanser vakalarında alışveriş sırasında kullandığımız bu poşetlerde yer alan materyallerin etkisinin son derece büyük olduğu söylenmektedir. Plastik poşetlerde saklanan yiyecekler çok ciddi kimyasallarla etkileşime geçmekte, insan hayatına olumsuz etkisi burada da kendini göstermektedir.

Ancak ve ancak yüzde 1'ini toplamayı başardığımız plastik poşetlerin imhası ise bambaşka bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İmhası sırasında açığa çıkan gazlar da en az poşetlerin kullanımı kadar çevreye zarar vermektedir.

Ayrıca "akciğerlerimiz" diye tabir ettiğimiz ormanlarımızın da yok olma sebeplerinden biri, çevreye dikkatsizce attığımız plastik poşetlerin neden olduğu yangınlardır. Çevreye atılan bu poşetlerin şeffaf olanlarının sera etkisi yaparak ısıyı emmesi orman yangınlarına sebebiyet vermektedir. Üstelik plastik poşetlerin üretiminde "termoplastik" olarak adlandırılan petrol türevli maddeler kullanılmaktadır ki bu da çevre ve insan sağlığını büyük ölçüde tehdit etmektedir.

Aynı zamanda, doğaya bırakılan plastik poşetleri hayvanların ve balıkların besin zannetmeleri sonucu tüketmeye çalışmaları ve sindirim sistemlerinin bozulmasıyla bu canlıların ölümüne yol açılmaktadır.

Yukarıda bahsettiğim konuları alt alta topladığımızda, plastik poşet kullanımının ivedilikle azaltılması, kullanılan poşetlerin imha yerine geri dönüşüm için toplanması, kullanım için doğayla barışık materyallerden yapılan ürünlerin kullanımının teşviki gelecek nesillerimiz açısından bir millî seferberlik görevidir.

Öte yandan, bitkisel yağlar ve motor yağlarının dönüştürülmek üzere toplanması ve doğaya salınmaması çevremiz ve sağlığımız açısından da çok önemlidir. "Kanalizasyona aktarılan 1 litre yağ 1 milyon litre suyu kirletmektedir." denilmektedir. Bahsettiğimiz suyun, hayatımızın devamı için elzem olan içtiğimiz, kullandığımız içme suyundan tutun, nehirlerimiz, göllerimiz, denizlerimiz ve hatta barajlarımızdaki su olduğu unutulmamalıdır. Dönüştürülmeyen ve doğaya salınan yemeklerimizde kullandığımız bitkisel yağlar su kirliliğinin yüzde 25'ini oluşturmaktadır. Aynı zamanda, bitkisel yağlardan elde edilen ve biyolojik yakıtlar arasında gösterilen biyodizel, petrolden elde edilen dizel yakıta göre yüzde 45 oranında daha az karbon salımı yapması, havayı temiz tutması ve sera gazı salımının azaltılması için de önemli olduğu bilinmelidir. Ülkemizin, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Kyoto Protokolü, Ozon Tabakasının Korunması İçin Viyana Sözleşmesi ve Ozon Tabakasını İncelten Maddelere İlişkin Montreal Protokolü gibi milletlerarası anlaşmalara taraf olduğu ve protokollerde vadedilen şartların yerine getirilmesi için geri dönüşüm aşamasında yapılacak olan çalışma ve yatırımların çok çok önemli olduğu unutulmamalıdır.

Diğer bir konu da pet şişelerin ve cam şişelerin geri dönüştürülmesidir. Türkiye genelinde camın geri dönüştürülmesi manasında Sıfır Atık Projesi çalışmaları yapılmaktadır. Cam şişelerin çöpe gitmemesi ve bunların ham madde olarak tekrar kullanılması ciddi bir enerji tasarrufu da sağlar. Cam sanayicilerinin ifade ettiğine göre, üretimde kullanılan silika yani kum yurt dışından alınıyor. Silika, fırınlarda eritiliyor ve cam hâline getiriliyor. Bu ham madde için harcadığımız enerji para olarak 10 birimse geri dönüşüm için toplanan camlar eritilip tekrar kullanıldığında harcadığımız enerji 1 ya da 2 birimdir. Dolayısıyla maliyetlerin çok ciddi oranda azalması söz konusudur hem çevre adına hem de ekonomi adına elde edilen kazanç dikkat çekicidir. Dolayısıyla cam şişenin depozito sistemiyle toplanması çok önemlidir.

Toplanan çöplerin yönetilmesi de önemli olan bir diğer konudur. Sadece İstanbul'daki çöp miktarı günde 22 bin tonu bulmuştur. Bu 22 bin ton çöpün yönetilmesi gerekmektedir. Belediyelerin şu anda bütçelerinden çıkan masrafların yüzde 80'i çöpün toplanması, taşınması ve götürülmesi, bertaraf edilmesine harcanıyor. Bu çöplerin depolanması hâlinde oluşan metan gazı da çevreyi olumsuz yönde etkiliyor. Atmosfere giden gaz aynı zamanda iklim değişikliklerine de neden olmaktadır. Dolayısıyla hem çevresel yönü hem etik yönü hem de ekonomik yönü noktasında çok ciddi problemler söz konusudur. Bu noktada yeni bir sistem dizayn edilip gelecek nesillerimize daha sağlıklı, nefes alacakları daha temiz bir hava, içip kullanabilecekleri daha temiz bir su ve verim alacakları daha temiz bir toprak için ciddi önlemler almak gerekmektedir.

Yaban hayatı temiz ve sağlıklı bir çevre için önemli unsurların başında gelmektedir. Biz de insan olarak yaşadığımız çevreye ve bu çevreyi oluşturan canlıların tümüne saygı göstermek zorundayız. Evcil ya da yabani tüm canlılara ve haklarına saygı duymalıyız. Yaşam alanları istila edilen, medeniyetimizi ve konforumuzu artırmak adına yaptığımız yatırımlarla rahatsız edilen, yaşam alanları daralan yabani hayata saygı duymak, en azından yaşamlarını idame ettirmek için tedbirler almak da bize en yakışanı olacaktır. Gelişen teknolojiye bağlı olarak otoyollarla ulaşım kolaylaşırken diğer yandan, bu yollar çizgisel ve sürekli olması nedeniyle doğal yaşam üzerinde kimi yerlerde aşılması güç bariyerler oluşturmaktadır. Otoyol ve hızlı tren hatları yaban hayatı türlerinin yaşamı için uygun ve elverişli habitat büyüklüğünü azaltmakta, ayrıca altyapı düzeyi, oluklar, banketler, çitler ve bentlerin bariyer etkisinden dolayı habitatları erişilmez kılmakta, bu da popülasyonları izolasyona doğru sürüklemektedir. Kara, demir ve benzeri yollarla yaşam alanları bölünen bu canlılar için geçiş alanları oluşturmak ve bu yollardan kontrolsüz geçişlerini engellemek, bu yolların olumsuz etkilerinden korumak bizlerin görevi olduğu unutulmamalıdır. Yaban hayatı için önemli geçiş yollarının otoyollarla kesiştiği yerlerde ise trafik araçlarıyla yaban hayvanlarının çarpışma riski artmakta, insan, hayvan ölümleri, yaralanmaları ve maddi hasarlar meydana gelmektedir. Gereken önlemler alınmadığında, otoyolların yaban hayatı koridorları başta olmak üzere hayvanların hareketine etkisi, otoyollarda gerçekleşen özellikle nadir tür hayvan ölümleri ve anahtar habitat tür ve popülasyon yoğunluğu kayıpları yaşanmaktadır. Örneğin, Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre 2017 yılında 914, 2018 yılı ilk dokuz ayında 702 hayvana çarpma kazası yaşanmıştır. Yaban hayatı geçiş yapılarının yollara inşa edilmesi dünyanın birçok yerinde standart hâline gelmiştir; bu, yolların kısıtladığı doğal yaban hayatı geçişlerinin normalleşmesine ve böylece biyoçeşitliliğin korunmasına katkı sağlamaktadır. Yaban hayatının ve yaban hayvanların doğal ortamlarında korunmaları amacıyla sürücülerin uyarılması ve içinden geçtikleri alanın doğa-canlı örgüsünü tahrip etmelerinin önlenmesine yönelik bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, çevreyle ilgili aslında o kadar çok söylenecek söz var ki ama burada benim vurgulamak istediğim bir tek nokta var: Çevreyi koruma noktasında gerekli bilinci geliştirmemiz gerekiyor, bu birinci sorumluluğumuz. İkinci sorumluluğumuz da bu çevreyi koruma bilincini başkalarına da aktarmak olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)