| Konu: | Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 21.11.2018 |
HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul) - Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Evet, şu an HDP Grubu adına Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ne ilişkin görüşlerimizi anlatmak üzere söz almış bulunuyorum.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Evet, bu saatte tartışılması handikaplı olarak, biraz önce Sayın Başkan tarafından da ifade edilmiş. Bu memleketin geleceği açısından bu kadar önemli bir teklif hakkında şu ana kadar çok fazla değişiklik yapıldı. Yine bir torba yasayla karşı karşıyayız ve bu teklifle Çevre Kanunu, İmar Kanunu ve Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'da daha önce de defalarca yapılan değişikliklere bir değişiklik daha eklemek üzere buradayız.
Bugüne kadar yapılan bütün değişiklikler demek ki yeterli gelmemiş, hâlâ yeni düzenlemeler yapma peşindeyiz. Çünkü bütün bu düzenlemelerde gerekçelerimizin merkezinde yani iktidar partisinin gerekçelerinin merkezinde şirketlerin ihtiyacı yatıyor. O şirketler ki daha fazla kâr için yağmaya ve talana doymuyor. O nedenle, sürekli onların daha fazla kâr etmesi için birtakım değişikliklere ihtiyaç duyuluyor. Doğal olarak da bütün bu yaptığınız düzenlemeler, bu ve bundan öncekiler de dâhil, halka zarar, doğaya zarar, ekolojiye zarar. Bu nedenle de bizler bu kanun teklifinin reddedilmesi gerektiğini savunuyoruz ve neden karşı olduğumuzu gerekçelerimizde sizlere tek tek anlatacağız.
Şimdi, bu kanun teklifinin şirketler için düzenlendiğini de nereden çıkarıyorsun diyebilirsiniz. Sizin kanun teklifinizin genel gerekçesinde yazdıklarınızdan çıkarıyorum. Şöyle diyorsunuz gerekçenizde: "Bu değişiklikler büyüyen sektöre ve ekonomiye daha uygun yapılmış ve yapılmaktadır." Zaten, konunun başında niyetinizi açıkça koymuşsunuz, geri kalan kısmını da bu niyetle okumaya devam edeceğiz. Biz de sizden bu kanun teklifini savunurken şu sorularımızın yanıtlarını dinlemek isteriz: Neden, çevreyle ilgili bir kanun teklifinde çevre ve doğa konu olamıyor?
Bildiğiniz gibi, uluslararası birçok çevre ve ekoloji sözleşmelerine imza atarak çeşitli yükümlülükler üstlendik. Bu kanun tekliflerini hazırlarken bunları ne kadar dikkate alıyorsunuz? Yoksa uluslararası sözleşmelerden doğacak yükümlülüklerden kaçınmak için mi bu düzenlemeleri getiriyorsunuz?
Sayın vekiller, biz insanlar doğanın bir parçasıyız ve yaşanılabilir bir çevrede ve ekolojik sistemde yaşama hakkımız var. Bu yaşam hakkımızı yok eden, doğanın kendisi değil, yine biz insanlar ve kurduğumuz sistemlerdir. "Sürdürülebilirlik" kavramıyla başlanılan her projenin sonunda "sürekli büyüme" kavramına dönüştüğü bir ortamda yaşıyoruz. Peki, sizlere soruyorum: Kime göre ve ne kadar büyümeden bahsediyorsunuz? Neden, sizlerin sürekli büyüme hırsı, diğer yandan, halkın yaşamını sürdürülemez hâle getiriyor? Biz milletvekillerinin buradaki görevinin, yatırımcıların işlerini kolaylaştırmak mı yoksa temsil ettiğimiz halkın çıkarlarını, memleketin doğal varlıklarını korumak mı olması gerekir?
Bugüne kadar iktidarın, yatırımcıların işini kolaylaştırmak için yaptıklarının bedelini ülke olarak hep birlikte ödüyoruz. Örneğin, Muğla'da kurulan 3 termik santral üzerine yapılan araştırma sonucunda, bu santrallerin 1983-2017 yılları arasında 45 bin erken ölüme neden olduğu ortaya çıktı. Buna ek olarak, kalp damar ve solunum yolu hastalıkları nedeniyle tedavi gören 46 bin kişinin daha olduğundan haberdar mısınız?
Milyonlarca ağacı keserken, en değerli ormanların ortasına otoyol yaparken, kent merkezlerini betona gömerken, bitmeyen enerji ihtiyacınızı karşılamaya çalışırken hangi maliyeti esas aldığınızı sordunuz mu hiç kendinize? Sizler millet bahçeleriyle göz boyamaya çalışırken, mesela sizin kaleniz Rize'den bahsedelim. Rizeli vekillere soruyorum: Fırtına Vadisi'nde bulunan ve ülkemizin tek yaşlı şimşir ormanı niteliğine sahip ormandaki ağaçların kuruduğunu duydunuz mu? İşte buyurun, size, kuruyan şimşir ağaçları, iyi bakın. Peki, bunun sebebi ne? Bunun, Sibirya'dan ithal edilen kömürün nakliyesi sırasında çevreye yayılan mantar hastalığından kaynaklandığını biliyor musunuz? Çünkü Trabzon ve Rize Limanlarına yanaşan Sibirya kömürü yüklü gemilerin denetlenmesiyle ilgili bir yönetmelik çıkardınız. Gemiler kentlerin açıklarında beklemesin, bir an önce yüklerini boşaltsın diye, yine, aynen bugün olduğu gibi, alelacele çıkardığınız bu yönetmelikten sonra gemiler artık yeterince denetlenemiyor da ondan.
Sayın vekiller, şimdi bu kanun teklifinin en önemli maddesine gelelim, 18'inci maddeye. Bu maddede deniyor ki: "Kıyı ve dolgu alanlarında yenilenebilir enerji kaynak alanları oluşturulabilir." Nerede oluşacak bu yenilenebilir enerji kaynak alanları? Kamu ve hazinenin taşınmazları üzerinde. Kimin için oluşturulacak? Yatırımcılar için. Neden oluşturulacak? Yatırımlarını daha rahat ve daha hızlı gerçekleştirebilsinler diye.
Sayın vekiller, ülkemizin toplam 8.592 kilometre uzunluğa sahip kıyı şeridinin 1.865 kilometresi koruma alanı olarak belirlenmiştir. Bu koruma alanında yaklaşık 3 bin bitki ve hayvan türü yaşamaktadır. Şimdi, siz bu teklifle diyorsunuz ki: "Koruduğumuz bu yüzde 22'lik alanı da talana açalım." Bir yandan deniz ve kıyı koruma alanlarının güçlendirilmesi projeleri yapıyorsunuz, diğer yandan ise korunması gereken alanların talana açılmasının önünü açıyorsunuz. Bu nasıl bir çelişkidir? Bu maddeyle ülkemizin deniz alanları, kıyıları, gölleri, yapay gölleri yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak talana açılıyor. Nasıl mı? Mesela, gidip Akşehir Gölü üzerine yenilenebilir enerji alanı olarak güneş panelleri koyabilirsiniz. Böylece, suyun buharlaşmasından da faydalanacağınızı ve daha fazla yenilenebilir enerji üreteceğinizi düşünebilirsiniz. Peki, göl suyunun güneşle irtibatının kesilmesinin sonucunda göl ve çevresinde yaşayan canlılara ve bitkilere ne olacağını tahmin edebiliyor musunuz? Suyun buharlaşması kesilince ne olacağını düşündünüz mü hiç? İşte, buyurun, su döngüsü size; bu şema. Bunu bize ortaöğretimde gösteriyorlar. Bakınız, yağmur suyu toprağa karışıyor, dereler ve yer altı kaynakları yoluyla göllere ve denize gidiyor, sonra da buharlaşarak tekrar gökyüzüne çıkıyor ve yağmur olarak tekrar geri dönüyor. Şimdi, siz bu buharlaşmayı keserseniz, aslında yağmuru da kesmiş olmuyor musunuz? Kısacası, siz bu yasayı yaparsanız göl maya tutmaz artık, sonra da Akşehir Gölü, Eber Gölü, Seyfe Gölü, Avlan Gölü, Uluabat Gölü, Manyas Gölü ve daha sayamadığım birçok göl, kuruma tehdidiyle karşı karşıya kalır. Zaten, şu ana kadar izlenen yanlış sanayi politikaları ve tarım politikaları nedeniyle bu göller ciddi tehdit altında.
Buyurun, Karadeniz kıyılarına bakın. Bir sahil yolu projesinin bedelini hâlâ ödemeye devam ediyoruz. Karadeniz halkı ödüyor bunu. Her sene yaşanan sel felaketlerinde insanlarımızı kaybediyoruz, evlerimize acılar düşüyor.
Sayın vekiller, önünüzdeki kanun teklifini açın ve lütfen, bir daha okuyun. Burada vereceğiniz kararın vebali çok büyük, sakın unutmayın. Şimdi diyeceksiniz ki: "Onu yapma, bunu yapma. Bu ülke nasıl kalkınacak, nasıl yatırım yapılacak?" Komisyon toplantılarında bunu tartıştık. İşte bu, hepimizin derdi, hepimizin sorunu, bunu tartışabiliriz ama bu, doğaya ve dolayısıyla insanlara olan etkileri hesaplanmadan adım atılmasını gerektirecek kadar önemli değil. Yani bu memleketin geleceği kadar önemli değil. Yani derler ya, milyarlarca param, servetim olsun, sağlığım olmadıktan sonra ne işe yarar? İşte biz de diyoruz ki: İstediğiniz kadar kalkınalım, bahçeden mis kokulu domates yiyemedikçe, güzel güneşli günler göremedikçe ve bu ülkenin topraklarındaki bütün varlıkların, bitkilerin, hayvanların yaşama hakkını ellerinden aldıkça ne anlamı var? O nedenle, burada bizlere düşen, önce kamu ve halk yararını düşünmektir.
Sayın vekiller, AKP iktidarları boyunca ne kadar doğa ve kent düşmanı yasa, yönetmelik, kararname varsa hiç atlanmadan Meclisten geçti ama artık "dur" demenin vakti geldi. Sizlerden ricam, şapkanızı önünüze koyun artık. Başta iklim, orman, deniz ve sulak alanlar, biyoçeşitlilik, ekoloji, karbon salımı gibi, aslında çevre ve ekolojiyi ilgilendiren birçok alanda uluslararası sözleşmelere imzalarımız var. Bu sözleşmelerin amacı, çevrenin ve doğanın kullanımı ve korunması ancak sizler genelde kullanım kısmını uyguladınız, korunma kısmını ise hep es geçtiniz. Mesela biyoçeşitlilik açısından kıskanılacak bir zenginliğe sahibiz, bununla yıllardır övünürüz ama bu zenginliğimizi uluslararası haydut şirketlerin yağmasına açan da sizlersiniz.
Sayın vekiller, iklim krizi, çölleşme, tarımsal topraklarda tuzluluk oranının artması ve tarımsal faaliyetlerin gerçekleştirilememesi, biyoçeşitliliğin azalması gibi önemli sorunlarla karşı karşıyayız. Bizler bugün burada, bunlar yetmiyormuş gibi elde kalan az miktardaki alanların da yatırıma açılmasını tartışıyoruz. Lütfen, gelin, hep birlikte bu maddeyi yani 18'inci maddeyi bu kanun teklifi içerisinden çıkartalım.
Bir başka maddeye gelirsek: Yaban hayvanlarının doğal yaşam alanlarından geçen otoyollarda gerekli tesis, işaretleme ve bilgilendirmenin yapılmasının amaçlandığı madde. "Tesis" derken ne kastedildiği açık değil bu maddede yani bununla koruma alanlarında uygun olmayan yapılaşmaların önünü açmış olacağız eğer bu madde geçerse.
Yine, teklifte nazım imar planı ve çevre düzeni planını Mekânsal Strateji Planı'na uyumlu hâle getirmeyi öngörmüşsünüz. Yine, tekrar olacak ama bu maddede de özne yatırımcılar maalesef. Mekânsal Strateji Planı'na uyumlu hâle getirmek demek, kısacası imar ve çevre planlarının yatırımcılara göre yeniden düzenlenmesi demektir.
Diğer bir madde ise kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak ya da yaptırılacak olan yapıların denetiminin hizmet alım sözleşmesiyle yapılması öngörülüyor yani denetimi de özelleştiriyorsunuz. Peki, yine benzer bir soru daha: Bu denetimleri yapacak olan danışman firmayla kastedilen ne? Bir müteahhit firma mıdır? Binayı yapan firmaya yaptığı binanın sağlamlığını mı kontrol ettireceğiz?
Sayın vekiller, kötüleşen çevre ve biyosferde kriz çağında yaşıyoruz. Öyle, elini kolunu sallayana yatırım imkânı verirsek bedelini ağır ödeyeceğimizi unutmayalım. Alelacele geçirmek istediğiniz bu ve benzeri kanun tekliflerinizde ortaya koyacağınız mega projelerinizin arşa kadar uzanan faydalarını anlatabilirsiniz fakat bu projenin yaşamsal sonuçları var, bunları göz ardı edemezsiniz. Bu projeler ne öngörülen zamanda bitirilebilmiştir şu ana kadar ne de öngörülen maliyetlerde. Tabii ki ekonomik maliyetlerin yanı sıra, çevresel ve toplumsal maliyetler kimi zaman hesaplanamaz olabilir.
Üçüncü havalimanı, liman projesi, Yeşil Yol Projesi, İzmir Körfez Geçiş Otobanı Projesi, JES'ler, Kanal İstanbul Projesi, Martı Projesi, Haliç Projesi gibi mega projelerinizin halkın ve kamunun yararı gözetilmeden yapılması toplumsal sonuçları artırmaktadır. Bu projeleri verdiğiniz uluslararası haydut şirketler cebimizdeki son kuruşa kadar göz dikmiş durumdalar, bunu unutmayın. Örneğin, İtalyan Astaldi şirketi İtalya'da konkordato ilan etmiş ama bizde üçüncü havalimanı, birçok yol ve mega projenin de önemli ortağı. Yani İtalya'da batan firmaya biz on yıl alım garantisiyle para ödeyeceğiz. Peki, daha geçen hafta İDO örneğinde olduğu gibi yarın İtalyan Astaldi de çıkıp "Ben bu köprüden yeterince para kazanamıyorum." dediğinde ne yapacaksınız?
Mega projelerinizin hiçbiri yerli ve millî değil, ne birbirinizi ne halkı kandırın. Geçmediğimiz köprü, kullanmadığımız otoyol için ödeyeceğimiz paraların, hasta garantili şehir hastaneleri için ödeyeceğimiz paraların gideceği yer yabancı şirketlerin cebidir. Sizleri şirketlerin daha fazla kâr etmesi, kolay yatırım yapabilmeleri için değil, doğa ve doğadaki canlılar için Meclis çatısı altında bu saatlere kadar, sabahlara kadar mesai yapmaya davet ediyorum.
Sonuç olarak, bu kanun teklifi sorunları çözmek yerine daha da derinleştirecek belirsizliklere ve öngörüsüzlüklere, plansızlıklara sahip. Bu nedenle bu kanun teklifine karşı çıkıyor ve geri çekilmesini istiyoruz.
Saygılarımızla. (HDP sıralarından alkışlar)