| Konu: | İYİ PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 22 |
| Tarih: | 27.11.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, Türk Dil Kurumunun "başbuğ" tanımıyla ilgili ifadesinin düzeltildiği anlamında bir ifade açıklandı burada. Ne yazık ki hâlâ ifade aynı şekilde duruyor ama baktığınız yer yanlış olabilir. Türk Dil Kurumunun "Büyük Türkçe Sözlük"üne bakın lütfen.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hangi kurum ve kuruluşların adlarından ve/veya tabelalarından "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresinin kaldırıldığının tespit edilmesi, bu ibarenin ne amaçla kaldırıldığının kim veya kimlerin talimatıyla kaldırıldığının tespit edilmesi, ibarenin kaldırıldığı kurum adlarına ve tabelalarına yeniden "Türkiye Cumhuriyeti" adının eklenmesi ve bir daha kaldırılamaması doğrultusunda çalışmalar yapılması amacıyla İYİ PARTİ'li arkadaşlarımla birlikte vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
"Türkiye Cumhuriyeti" ibaresinin yani kısa adıyla devletimizin remzi olan "Türkiye Cumhuriyeti"nin valilikler, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu bankaları gibi çok sayıda kuruluşun tabela ve isimlerinden çıkarılması duyarsız açıklamalarla ve duymazdan gelmelerle geçiştirilebilecek basit bir hadise değildir. "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresinin tabelalardan kaldırılması Türk milletinin sinir uçlarını hedef alan büyük bir kışkırtma hareketidir. Sözde çözüm, özde çözülme sürecinde uygulamaya konulan şuursuz bir harekettir. Bu hareket şuursuzdur çünkü bu kışkırtmayı yapanlar Türk milletinin şuuru karşısında ne yapacaklarını şaşırmışlardır. "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresinin kaldırılması karşısında milyonlarca Türk evladı bir gecede sosyal medya kullanıcı hesaplarının başına "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresini eklemişlerdir.
"Türkiye Cumhuriyeti" ibaresinin kaldırılmasına milletin tepkisini geçiştirmek amacıyla önce alt düzeyde açıklamalar yapılmıştır. Örneğin, benim memleketim Denizli'de "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresinin valiliğin levhasından kaldırılmasının faturası müteahhide kesilmiştir. Milletin aklıyla alay edercesine, hâlen tutuklu olan dönemin valisi levhanın kendilerinden habersiz asıldığını söylemiştir. O dönemde valiliklerde "Türkiye Cumhuriyeti" tabelalarının kaldırılması hakkında soru önergesi veren Manisa Milletvekili Erkan Akçay'a dönemin İçişleri Bakanı, valiliklere gönderilmiş herhangi bir talimat bulunmadığı cevabını vermişti. Talimat gönderilmediği hâlde bu valiler keyfî, kendi başlarına mı hareket etmişlerdi? Dönemin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ziraat Bankasının tabelasından "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresinin kaldırılmasını "Müşterinin aklında kalıcı olsun diye yapılan bir kısaltma." diyerek âdeta Türk milletinin aklıyla alay etmiştir. Dönemin Sağlık Bakanı, hastanelerden, aile sağlığı merkezlerinden "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresinin kaldırılmasında kabahati bir önceki bakanın üstüne atarken konuyu "logo değişikliği"yle açıklamaya çalışmıştır. Resmî Gazete'miz "Türkiye Cumhuriyeti" rumuzuyla çıkıyorken neden diğer kurum ve kuruluşlarımızda böyle bir düzensizlik mevcut? Her kurumun başındaki kişinin keyfî uygulama yapması devletin devamı ve düzeni açısından ciddiyetsiz ve şuursuz bir yaklaşımdır.
Kıymetli milletvekilleri, "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresinin kaldırılmasının arka planında değişen sadece logo değildi; değişen, sözde çözüm süreciyle Türkiye Cumhuriyeti devletini, Habur, Oslo, İmralı ve Kandil süreçleriyle değiştirmeye azmetmiş basiretsiz bir hükûmet politikasıydı; değişen, kendisi mahkûmken dönemin hükûmetini kendi çözümüne mahkûm eden bölücübaşına dönemin hükûmetinin bakış açısıydı; değişen, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanların, Türkiye Cumhuriyeti devletini bölmeye, parçalamaya ve yok etmeye azmetmiş bir ihanet çetesini muhatap alacak kadar aklını yitirmesiydi.
Kıymetli milletvekilleri, bu araştırma önergesi, sözde çözüm sürecinin Türkiye Cumhuriyeti devletine verdiği ağır tahribatın sadece bir bölümünü araştırmayı amaçlıyor. Esasen, sözde çözüm sürecinin yaptığı tahribatın bütün yönleriyle araştırılması için çok fazla sayıda araştırma önergesi vermek gerekiyor. Türk milletine âdeta Avrupa Birliği müzakere başlığı gibi dayatılan o sözde çözüm süreci uygulamalarını hep birlikte hatırlayalım. Geçtiğimiz günlerde Danıştay 10. Dairesinin yeni iptal ettiği, devlet nişanı ve madalyalardan Atatürk silüeti ve "Türkiye Cumhuriyeti" ibareleri o dönemlerde kaldırıldı.
"Türk'üm, doğruyum, çalışkanım." diye başlayıp "Varlığım, Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk'üm diyene!" şeklinde biten Andımız o sözde çözüm sürecinde kaldırıldı. Andımız şimdi yargı kararıyla geri geldi ama Millî Eğitim Bakanlığı "Yargı süreci tamamlanmadı." diye görevini savsaklıyor, yargı kararını uygulamaya koymayarak suç işliyor. Hükûmetimizin Andımız konusunda olumsuz tavır alması, "akil insanlar" denilen aklıevvellerin, Oslo'da, daha üç gün önce, "Malum, burası Orta Doğu, bir bakarsınız kartlar..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Sözüm kesildi.
BAŞKAN - Ne yapacağız? Bitiyor mu?
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Sürem de dolmadı galiba.
BAŞKAN - Nasıl dolmadı? Otomatik olarak çalışıyor makine, beş dakika olunca kesiyor otomatik olarak.
Bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Araştırma önergemiz, bu dönemin yaygın tabiriyle "yerli ve millî" bir konudur; dolayısıyla, kendisini yerli ve millî hisseden herkesin bu önergeye destek olmasını bekliyoruz. Sözde çözüm sürecinde verilen binlerce şehidimiz, şehitlerimizin gözü yaşlı ve yüreği yaralı aileleri o karanlık dönemin bütün uygulamalarının araştırılmasını biz vekillerinden istiyor ve bekliyor.
Beş yılda yapılan tahribatın beş dakikada ancak bu kadarını anlatabildim. Kendisini yerli ve millî hisseden, kendisini Türk hisseden, milletin vekillerinden önergemize destek bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ne mutlu Türk'üm diyene. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)