| Konu: | Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 28.11.2018 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; öncelikle ben de üç yıl önce hukuk dışı bir ortamda katliamın kurbanı olan Sevgili Tahir Elçi soruşturmasının etkili bir biçimde yürütülmesi ve bir an önce sonuçlandırılması dileğiyle sözlerime başlıyorum.
15 sıra sayılı Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 13'üncü maddesinin biraz önce gerekçesi okundu, o şekilde değiştirilmesini partim adına öneriyoruz ve bu konuyu açıklamak için söz almış bulunuyorum.
Yalnız, 10'uncu maddede, biraz önce görüşülen 10'uncu maddede "fen adamları" deyimi dikkatten kaçtı, "fen adamları"nın "fen insanları" olarak değiştirilmesini öneriyorum. Bu bir ayıptır, böyle bir deyimin burada yasa maddesi olarak korunması. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
Şimdi, "Bu torba kanun, Çevre Kanunu, İmar Kanunu, Afet Riski Taşıyan Alanların Düzenlenmesine Dair Kanun neden torba kanunla yapılmamalı?" sorusuna iki somut örnek. İki gün önce meydana gelen helikopter kazasından bugün Gebze'de meydana gelen toprak altı kazasına kadar hepsini bu ilgilendiriyor. Eğer planlı bir kentleşme söz konusu olsaydı belki düşen helikopterde o zayiat olmayacaktı. Belki düzenli, denetimli bir ruhsat işlemi olsaydı maden ocaklarında yer altında bugün 3 kaybımız olmayacaktı. O nedenle, bu önemli yasaların, yaşam hakkı temelindeki bu yasaların torba kanun şeklinde düzenlenmesi sakıncalıdır, bunu her gün, her dakika yaşıyoruz; birincisi bu.
İkincisi: Yine bu kanun vesilesiyle, bu teklif vesilesiyle gördüğümüz gibi, 6771 sayılı Kanun'la yapılan Anayasa değişikliğinde, yasama inisiyatifi temelinde söz konusu olan değişikliğin ne kadar sakıncalı olduğunu ve bunun sürdürülemezliğini bu yasa teklifi vesilesiyle de ortaya koymuş bulunuyoruz ve bunu yaşıyoruz.
Şimdi, bu sözlerimden sonra, bu konunun neden bütüncül bir biçimde ele alınması gerektiğini gerekçelendirmeye çalışacağım. Bütüncül bir biçimde çünkü çevrenin 3 boyutu var mekânsal açıdan; kentsel çevre, kırsal çevre ve kültürel çevre bir bütün olarak alınmalıdır; bir.
İkincisi, içerik olarak doğru çevre, su, toprak, fauna, flora ve bu faktörler arasındaki etkileşim başta canlı ve cansız varlıkları düzenler, kültürel mirası oluşturan mal ve eşyaları düzenler ve peyzajın görünümlerini düzenler. Bu açıdan da bütünsel olarak ele alınmalı. Ama çevreye ilişkin belgeler de bütünsel olarak ele alınmalı. Bu çerçevede, bir, 1972 Stockholm Bildirgesi, Birleşmiş Milletler; iki, 1982 Anayasası düzenlemeleri; üç, 1994 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı olmak üzere o tarihlerden bu yana yapılan düzenlemeleri bir bütün olarak ele almak durumundayız. Bu vesileyle, eğer "Anayasa, bir ekmek kadar, su kadar, hava kadar önemlidir." diyorsak bunu esasen Anayasa'nın insan-doğa, devlet-insan-doğa ilişkilerini düzenlemek, denetlemek, yaptırıma tabi tutmak şeklindeki hükümlerini bir bütün olarak ele aldığımız zaman anlayabiliriz. Bu çerçevede, Anayasa'mızda kayda değer hükümler bulunmaktadır, madde 123'ten 168'e kadar. Bir, sağlıklı ve düzenli kentleşme, madde 23; iki, kıyılardan yararlanma, madde 43; üç, toprak mülkiyeti; dört, tarım, hayvancılık ve üretim dallarında çalışanların korunması. Bunlar "kamu yararı" başlığı altında düzenlenmiştir. Ayrıca, madde 56, sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması; madde 57, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama; madde 63, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması; madde 168, tabii servetler ve doğal kaynakların planlanması; madde 169, ormanların korunması ve geliştirilmesi; madde 170, orman köylüsünün korunması.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaboğlu, tamamlayalım lütfen.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkürler.
Bu maddeler, Anayasa'nın bu maddeleri, bizim Türkiye ülkesini düzenleyen bu maddeler teker teker ve aynı zamanda bir bütün olarak dikkate alınmalıdır ve bu tür yasaların yapılmasında bunlar, bunların gerekleri gözetilmelidir. Biz bunlara bir bütün olarak "ülkesel anayasa hukuku" diyoruz ve ülkesel anayasa hukuku devlete yükümlülükler yükler, bireylere de ödevler ve haklar yükler ve devletin başlıca görevi önlemek, korumak ve geliştirmektir emirler ve yasaklar suretiyle. Bu çerçevede madde 13, bir kamu hizmetinin, kentsel kamu düzeninin özelleştirilmesini ifade etmektedir. Bu açıkça Anayasa'ya aykırıdır. Bu hizmet kesinlikle özelleştirilemez. Bu inşaat sektörü kamu görevlileri tarafından denetlenmelidir, denetlettirilmelidir, aksi hâlde Anayasa'ya açıkça aykırılık oluşturacaktır. Bu bakımdan önergemizin kabul edilmesi dileğiyle Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)