GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:23
Tarih:28.11.2018

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Az önceki hatipten de Meclisin uzun süredir unuttuğu bir nükte atmosferini yaşadık. Bu nüktelerin böyle zaman zaman vücut bulmasını talep ederiz ve yer bulmasında fayda umarız.

Efendim, bu maddeyle Bakanlık, riskli yapıların tespiti için lisanslandırılan kurum ve kuruluşların faaliyetlerini denetleyebiliyor ve bu kurumlara diyor ki: "Görevlerini yapmazlarsa idari yaptırımlar uygulanır ve cezalandırılır." Ancak Türkiye'de imarla ilgili ve imar dışındaki hususlarda cezaların caydırıcı olmama gibi veya eşit uygulanmama gibi bir özelliği var. Gerçekten de hukukun iyi uygulandığı zaman, zemin ve ülkelerde cezaların en önemli özelliği caydırıcı olmasıdır. Esasen bu suç işleyeni cezalandırmak amacını taşımaz, esasen bu suçu işletmeme amacını taşır. Ama bir de uygulamanın eşit olmasını öngörür. Ama biz görüyoruz ki, Türkiye'deki uygulamalar suç işlemeyi önleyici değil, işlenen suçu affedici. Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan saygıdeğer konuşmacı da imarla ilgili konuşurken önce 2000 yılındaki bir aftan söz etti yani hazine arazilerine yapılan binaların kişilere, şahıslara verilmesinden. Af oldu. Sonra bu affı 2003'e taşıdık, sonra 2014'e taşıdık. Şimdi biz bunu böyle yaparsak, kim bundan vazgeçer? Hiç kimse vazgeçmez.

Bakın, Türkiye'de son yirmi yılda vergisini zamanında ödeyen mi makbul yoksa vergisini geciktiren mi daha kârlı? İş dünyasında öyle insanlar var ki, Maliyeye vergi borcu bırakmamak için bankadan kredi alıp vergi borçlarını ödeyen insanlar var, namuslu insanlar ve onurlu insanlar. Ancak biz sıklıkla, vergi borçlarını ödemeyenleri ödüllendiriyoruz ve bunu çok sık yapıyoruz. Türkiye'de sistem suçu, bir suç işlemeyi önleyici değil, hatta suçu cezalandırıcı da değil, suç işlemeyi teşvik edici şekilde çalışıyor. Bakın vergiyle ilgili, imarla ilgili artık siyasal iktidarlar -bunu AK PARTİ için, bugün AK PARTİ için, yarın başka bir parti için söyleyebiliriz- ve inşaat sektöründe bunlara yakın firma sahipleri korkusuzca, kanuni gereklerini yerine getirmeden işlemlerini yapabilmektedirler, hatta satabilmektedirler. Bakın İstanbul'da Bakırköy'deki o tanesi milyon dolar olan inşaatlara ve bunlara daha sonradan aflarla ruhsatlar verilmekte, hukukilik kazandırılmakta. Maalesef durum budur. Dolayısıyla, Türkiye'de cezaların caydırıcı olmaması gibi bir sorunla çok uzun süredir karşı karşıyayız. Artık buna ciddi anlamda da inanarak hareket eden vatandaş sayımız çok azalmıştır.

Mesele şu değil: Mesele güzel kanunlar yazmak değil. Güzel kanunlar yazmakla güzel bir atmosfer oluşmuyor, doğru uygulamalarla oluşuyor. Bakın, Stalin dönemi Sovyetler Birliği Anayasası'na bakın, Stalin'siz, dönemsiz, bundan bağımsız olarak alın, dünyanın en demokratik anayasalarından birini göreceksiniz. Tekrar ediyorum: Stalin dönemi Sovyet Anayasası'nı alın ve bakın ve bunu bu bağımdan kopuk olarak değerlendirin, göreceğiz ki dünyanın en demokratik anayasası. Ama mesele, konuşurken adil değil, yaparken adil olmaktır. Bunu sağlamak zorundayız. Bu çerçevede bu uygulamanın da bundan öncekilere benzeyeceği düşüncesi içerisindeyiz ve Türkiye'de doğru bir atmosferin, doğru bir uygulamanın suçu engelleyici işlemlerden geçtiğine inanıyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.