| Konu: | 4 Aralık Dünya Madenciler Günü vesilesiyle maden kazalarından sonra "İşlerin tabiatında ölüm vardır." kabilinden cümlelerin devlet mesuliyetinin cümleleri olmadığına, hayatını alın teriyle buluşturup kazananların ölüme en yakın oldukları yerde "Onu kurtarın, onun eşi hamile bir çocuk bekliyor, benim hiç kimsem yok." mesajını Hükûmete hatırlatmak istediğine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 04.12.2018 |
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Dünya Madenciler Günü dolayısıyla birkaç hususun altını çizmek istiyorum.
Maden kazalarında dünyada yaptığımız dereceyi başka işlerde yapmak iddiasıyla siyaset ediyoruz. Maden kazalarından sonra maden kazaları kadar acımızı büyütebilen ciddiyetsiz cümleler duymaktan muzdaribiz. "İşlerin tabiatında ölüm vardır." kâbilinden cümleler devlet mesuliyetinin, devlet ciddiyetinin cümleleri değildir. Siyaset, tabiatında ölüm olan hayatı güzelleştirmek mesuliyetini üstlenenlerin işidir. Hayatın tabiatında var olan ölümü insanlar için paylaşılabilir, katlanılabilir, tahammül edilebilir bir kolaylığa taşımak zorunda olan siyasetin mesuliyet makamında olup ölümlerden sonra "Tabiatında vardır." cümleleriyle savuşturulacak bir iş de değildir siyaset. Madencilik tabiatı açısından, başka hiçbir iş yapamayacak, seçeneklerinin azaldığı, bu işten başka bir iş yaparak hayatta kalamayacak olanların mecburi tercihidir. Bu mecburi tercihi üstlenenlerin "Madem bunu seçtiniz, ölümü de seçmiş oldunuz." hovardalığıyla savuşturulamayacak sorumluluklarına siyasetin nezaret etmek zorunda olduğu ahlak ve ciddiyet bu kâbil cümleler değildir. Dolayısıyla, ben, devleti hep hesap sorarken, hep birtakım hakları talep ederken görmek yerine, devleti bazen hesap verirken de görmenin milletin hakkı olduğuna inananlardanım. Bu itibarla, siyaset, bir tarafıyla, insanların öldükleri zaman arkalarından taziye mesajı yayımlamak değil, insanları yaşatmaktan, yaşatmak için kendi sevdiklerinden ayrı durmaktan, kendi nefsini başkalarının nefsinin arkasında bırakmaktan ibaret itibardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Açın lütfen efendim, toparlayacağım.
BAŞKAN - Toparlayın.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Madenlerin dehlizlerinde başka bir seçeneği kalmadığı hâlde çalışarak hayatını alın teriyle buluşturup kazananların bize ölüme en yakın oldukları yerdeki diriliş mesajını hatırlatacağım Hükûmetimize. Kendilerine ikinci günün sonunda ulaşmış kurtulma iradesine, yanındaki arkadaşını kastederek "Onu kurtarın, onun eşi hamile ve bir çocuk bekliyor, benim hiç kimsem yok." diyenin, böyle cümlelerle siyasete mukabele edenin ölüme en yakın olduğu yerde siyasete hatırlattığı şey şudur: "Siyaset, bizi burada ölüme terk etmenin değil yaşatmanın mesuliyetidir. Biz, burada, ölüme en yakın olduğumuz yerde nefsimizi başkalarına tercih etmenin sorumluluğunu hatırlatmış olalım." demiş oldu. O gün, benim siyasi hayatımda milletimle iftihar edebilme imkânını bulduğum müstesna bir gündür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Ölüme en yakın olduğu bir zamanda kendi nefsini yanındakinin, yanındaki kardeşinin, arkadaşının çoluğuna çocuğuna feda edebilme ahlakını taşımış olan bir millete mensup olmanın bendeki sevinci şudur: Ölüme en yakın olduğumuz yerden dirilmek muştusu madenlerden çıktı önümüze. Siyaset, kendi hayat damarlarını, mesuliyetsizliğiyle ölümüne göz yumduğu insanlarımızın dudaklarından dökülen bu hecelerle yeniden tedip etsin, yeniden kendini terbiye etsin.
Bu vesileyle, Soma'da, diğer maden ocaklarında kaybettiğimiz, yakınlarının derdini sadece öldükleri gün andığımız bütün insanlardan, mahcubiyetimizle, özür dileyerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu ve bu kabîl özensizliklerin arkasından kurduğu cümlelere dikkat etmesini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarı adına, bir mecburiyet sayıyorum.
Genel Kurula saygılarımı arz ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkan.