| Konu: | MHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 13.03.2012 |
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, MHP'nin getirdiği teklife, önergeye bakıyorum, çocuklarımızın yiyeceği mamadan beslenmelerine kadar düşünülmesi gereken Mecliste, tartışılacak Mecliste daha dün çıktığımız mücadele herhâlde akıldadır. Yani bırakın çocuklarımızın hangi mamayla besleneceği, hangi besinle besleneceği, çocuklarımızın geleceğiyle ilgili yasaların nasıl çıkartıldığı konusunu bu Meclis çok daha ciddi bir şekilde tartışmak zorundadır.
Değerli arkadaşlarım, kişisel olarak hiç kimseye saygısızlık etmem, insanlarla ve muhataplarımla konuşurken önümü iliklerim ve genellikle saygıyla konuşurum. Bildiğiniz gibi bu Meclisin önüne ve Millî Eğitim Komisyonunun önüne çok önemli bir yasa getirilmiştir. Yasanın muhatapları AKP'nin başkan vekilleridir.
Millî eğitimin ve eğitimin önünü açması beklenen, onlar açısından böyle düşünülen bir yasanın, maalesef, Millî Eğitim Bakanlığımız tarafından değil, bu konuyla daha uzak olan başkan vekilleri tarafından Meclis Komisyonuna getirilmesi uygun görülmüştür.
Biz, geldiği günden itibaren AKP'nin programında olmayan, daha önceden bu Meclisin gündemine hiç getirilmeyen, Sayın Bakanın da gerçekten bu getirilen yasadan uzak kalmış olduğu anlaşılan bir yasanın, üstelik de çocuklarımızın geleceğiyle ilgili bir yasanın böyle apar topar Meclise getirilmesini hiç doğru bulmadık ve dedik ki çok net olarak, net bir şekilde dedik ki: "Değerli arkadaşlarım, sevgili Komisyon üyeleri, Sevgili Komisyon Başkanımız, demokrat Komisyon Başkanımız; biz bu konuyu tartışmadan önce, bunu akademik çevreler, bilim adamları, sivil toplum örgütleri, meslek odaları, pedagoglar yeterince tartışsınlar. Zamanımız var, okullar devam ediyor, önümüzdeki eğitim yılının açılmasına vakit var. Bunu bir oldubittiye getirmeyelim." Büyük bir nezaketle Millî Eğitim Komisyonuna dedim ki: "Siz gerçekten bu yasayı, on iki yıllık zorunlu eğitim yasasını bir oldubittiyle getirirseniz, `Alt komisyonda dinledik.' dediğiniz meslek odalarının, ne dediğini söylemediğiniz, üst komisyona da getirmediğiniz 25 tane meslek odasından 21 tanesinin bu yasa önergesine `Hayır.' dediği, `Doğru değil.' dediği şeyleri tek tek okurum, gerekirse, bu on iki saat sürse de okurum." Şimdi biz bunları okuduk. Bazı insanlar çıkıyorlar, müstehzi bir tarzda diyorlar ki: "İşte, birileri on iki saat okumuş, o on iki saat kendi söylemiş kendi dinlemiş." Şimdi, eğitime bakış açımız bu mu? Hayır, değil. Peki, birileri çıkıyor, "Biz bu yasayı hemen geçirelim, hiç konuşmayalım, yeteri kadar konuştuk." diyor.
Değerli arkadaşlar "Yeteri kadar konuştuk." dediğiniz yasaya eğer biz muhalefet etmeseydik muhalefet milletvekilleriyle, siz uluslararası bir ayıbın altına imzanızı atıyordunuz. Çıraklık yaşının on dörtten geriye çekilmesi mümkün değildi, siz bunu da yasa önergesi içerisinde getirdiniz. Dua edin ki hiç olmazsa altı gün tartıştık, bu ayıptan kurtuldunuz.
Siz bu kadar tartıştıysanız, bu kadar gerçekten kafa yorduysanız, siz şimdi dört yılda değil de sekiz yıl sonrasına aldığınız açık öğretimi neden dört yıl diye getirdiğinizi izah etmek durumundasınız. Siz gerçekten bu kadar araştırdınız ve ünlü pedagoglarınızla değerlendirdiğiniz meseleyi, çocuğun beş yaşına hangi aydan sonra girdiğini dahi tereddüt ettiğiniz, tartıştığınız meseleyi dünya tartışıyor ve çocuğun okul öncesi eğitimiyle ilgili kaygıları dile getiriyorlar ama ne yaptınız? Bakın, burada var: Oturumu yöneten Nabi Avcı, oturum saat 15.10'da başlamış. Saat kaçta bitmiş arkadaşlar? 15.34'te bitmiş, yirmi dört dakika içerisinde yirmi tane madde geçirmişsiniz. Nasıl mı, kaba kuvvetle mi? Bravo! Alkışlıyorum sizi! Hani birbirinizi tebrik ediyorsunuz ya, sizi gerçekten alkışlıyorum! Hani o birbirinize "Nasıl becerdik." deyip de yüzlerinizdeki müstehzi bir anlayışla birbirinizi tebrik ediyorsunuz ya, ben de sizi tebrik ediyorum! Çocuklarımızın geleceğiyle ilgili yirmi dört tane maddeyi tam on dakikada çıkardınız, bravo!
Şimdi, Sayın Başbakan bugünkü grup toplantısındaki konuşmasında diyor ki: "Ya, bu on iki saat konuşan -sizin dediğiniz gibi- on iki saat konuşan milletvekilinin kalbi varmış." Doğru söylüyor Sayın Başbakan. Benim gerçekten bir kalbim var, çocuklarımızın geleceği için endişe eden bir kalbim var, ihmal yüzünden yanarak ölen ama hâlâ gülerek dinlediğiniz, gözlerinizin içinde hâlâ pırıl pırıl kendi zafer havanızda olduğunuz, 11 kişinin ölmesiyle ilgili yanan bir kalbim var.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne alakası var!
HARUN KARACA (İstanbul) - Ayıp be ayıp!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Dinleyin, dinleyin, daha çok şey duyacaksınız.
Van'da çadırlarda ölen çocuklarımız için sızlayan bir kalbim var, şehit olan askerlerimiz için yanan bir kalbim var, isyan eden bir yüreğim var fakat sizin ve yandaşlarınızın, Sayın Başbakana sesleniyorum, böyle bir kalbi yok. Bunun için üzülmelisiniz.
Yandaşlarınızın bunu bilmesi gerekir, benim kalbimi durdurmaya ne yandaşlarınızın ne de sizin gücünüz yeter. Sizin yandaşlarınızın ancak birilerinin arkasından yumruk atmaya gücü yeter, yere düşen adama tekme atmaya gücü yeter. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HARUN KARACA (İstanbul) - Söyle, suyu verdiğimi söyle.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Sizin ölen insanların arkasından böyle yapmaya gücünüz yeter ama bizim...
HARUN KARACA (İstanbul) - Seni koruyanı söyle, kendin söyle!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Bırakın bunları, bırakın. Ben tek tek göreyim sizi, tek tek. 100 kişiyle değil, tek tek göreyim kahramanlar!
HARUN KARACA (İstanbul) - Seni kim kurtardı?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Bizim Allah'tan başka kimseden korkumuz yok ama sizin birbirinizin arkasına saklanıp, birbirinizi tebrik edecek kadar yüreğiniz var.
HARUN KARACA (İstanbul) - Seni kim kurtardı, onu da söyle.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Onun için, biz çocuklarımızın geleceği için, insanlarımızın geleceği için, çocuklarımızın eğitim anlayışı için mücadele edeceğiz.
Siz, bu yasayı çıkartmadan önce, 11 kişinin...
(Tunceli Milletvekili Kamer Genç ile İstanbul Milletvekili Harun Karaca arasında karşılıklı laf atmalar)
Otur, otur, kabadayılık yapma. Ben seni dün gördüm kimin arkasında ne yaptığını. Sen 10 kişinin arkasında yumruk sallıyordun havalarda. Ben seni biliyorum, otur oraya, otur, sen otur. Şimdi öyle dayılanma buralarda, ben seni dışarıda görürüm.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Meclisin kürsüsünde hakaret etme!
BAŞKAN - Sayın Özkoç?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Sizin buna gücünüz yetmez, sizin buna gücünüz yetmez. Siz, 11 kişinin öldüğü? Yasayı bir an önce getirip de kardeşlerimizin ölmesine engel olsaydınız, o kadar gerçekten buradan yasa çıkartmak istiyorsanız. Siz?
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Yaptığınız zulümlerin hesabını vereceksiniz, o yasa buradan çıkacak.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Ölüme engel olunmaz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Tabii ki ölüme engel olunmaz, maden ocaklarında ölen çocuklarımıza engel olunmaz, şehit düşen çocuklarımıza engel olunmaz, Van'da çadırda ölen çocuklarımıza engel olunmaz; siz bunların hiçbirisine engel olmayın, siz sadece on iki saatte geçirip de 10 trilyon liralık tablet yasasını Kamu İhaleden çıkartın, cebinizi şişirin. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - O tablete senin aklın ermez!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Siz ancak buna engel olabilirsiniz, siz ancak bununla uğraşırsınız.
Bu duygularla ben siz AKP'lileri değil, ben muhalefeti selamlayarak sözlerime son veriyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özkoç.