| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 11.12.2018 |
HDP GRUBU ADINA NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Şanlıurfa) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Hazırunu saygıyla selamlıyorum. Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşmakla ve dikkatli bir şekilde sizlere arz etmekle sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, her şeyden önce bu bütçe adil bir bütçe değil diyerek sözlerime başlamak istiyorum. Adil olmayan bir bütçenin dağılımı da hiç şüphesiz ki adaletsiz bir dağılım olacak. Bu ülkede, bu topraklarda adaletin tanımı bellidir. Nedir o? Zalim, sen de olsan, anan, baban, kardeşin de olsa onun karşısında; mazlum, düşmanın da olsa onun yanında yer almaktır. İşte, yaşadığımız toprakların, ülkemizin şu anda yaşanan tüm sorunlarının temelinde bu adaletsizlik var.
Bakınız, bizim, şu anda -parantez olarak söyleyeyim- Urfa'da parti binamızın önünde öylesine bir tertibat alınmış ki parti binasının kapısı âdeta görünmüyor. Yani bir hafta önce partiye yapılan bir müdahale sonucu 40'ın üzerinde arkadaşımız şu anda gözaltındayken hâlen güvenlik güçleri partinin kapısından ayrılmıyor. Eğer gerçekten de bu şekilde, siz, bu ülkenin katı merkeziyetçi siyasetini dayatırsanız, çok iyi bilirsiniz -ki yakın tarihimiz de buna şahit- bu, radikalizme âdeta hizmet etmektir.
Sayın Bostancı, lütfen, şu anda Urfa HDP il binasının önündeki polislerin, eğer bir imkânınız varsa ve gücünüz yetiyorsa oradan uzaklaşmalarını sağlayınız. Bunu özellikle rica ediyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı, bu adalet özleminin, bu adalet arayışının aslında çok da uzağındadır. Bakınız, hepimizin şu anda mücadelesi, aslında, bir adalet arayışından başka bir şey değildir. Niçin Diyanet İşleri Başkanlığı bu adalet arayışının, özleminin dışındadır? Çünkü eğer dinin inanç, ibadet ve ahlak esaslarını topluma anlatmak ve bunun sorumluluğunu üstlenmekse Diyanet İşleri Başkanlığının görevi, adalet, hem inanç hem ibadet hem de ahlaktır, ahlak. Eğer Başkanlığımız, Diyanet İşleri Başkanlığı bugün mevcut iktidara diyanetin tanımını anlatacak gücü, cesareti kendisinde göremiyorsa bu, Diyanet İşleri Başkanlığının şu anda aslında kendisinin de adalete ihtiyacının olduğunun bir nişanesi olur.
Bakınız, ben bir Diyanet mensubu olarak, içeriden konuşan biri olarak sizlerle bu görüşleri paylaşmak istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı, her şeyden önce ötekileştirici bir kalıba, âdeta zırhtan, demirden bir kalıba mahkûm edilmiş. Neden ötekileştirici bir kalıba mahkûm edilmiş? Bu ülkenin -herkes çok iyi biliyor ki- medeniyetler açısından, inançlar açısından, dinler açısından, halklar açısından zenginliği tartışılmaz ama bütün inançları, halkları, dinleri bir tarafa bırakarak sadece İslamiyet'le ilgili sorumluluk aldığını iddia etmesi de aslında doğru değil çünkü İslamiyet'le ilgili bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığının veya dünkü Diyanetin aslında Sünni Müslümanlığın dışına geçmeyen bir yapısı var. Bunu da kabul ediyorum. Var sayalım ki Diyanet İşleri Başkanlığı ötekileştiricidir; bütün dinleri, mezhepleri, inançları ötekileştirdi, sadece Sünni Müslümanlığa hizmet etmek üzere bu ülkede konuşlandırıldı; böyle de değil değerli arkadaşlarım. Şafii mezhebine mensup milyonlarca mütedeyyin insanımız bu ülkenin doğusunda da batısında da kuzeyinde de güneyinde de mevcut. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı, bu Sünni anlayışta da Şafii mezhebini ötekileştirerek sadece Hanefi mezhebi üzerinden şu anda bu devasa ülkenin zenginliklerine hizmet ettiğini iddia etmektedir. Eğer bir Şafii imamı siz getirip şu anda Ankara'da Hacı Bayram Camisi'nde görevlendirirseniz ve o da mezhebinin gereği olarak sabah namazında ikinci rekatta Kunut okumak isterse o cemaatin içerisinde mezhep kalıplarından, anlayışından ve yetişme tarzından dolayı çok büyük kargaşalar meydana gelir. Bir bakınız, bölgemize tayin edilen imamlarımızın yüzde kaçı Hanefi ve görev yaptıkları köylerde, mezralarda, taşralarda o halkın, o cemaatin yüzde kaçı Şafii'dir?
Bundan dolayı Diyanet İşleri Başkanlığı, her şeyden önce, ötekileştirici bu tutumunu gözden geçirmelidir. Bilmelidir ki eğer Diyanet İşleri Başkanlığı kendi özerkliğini, kendi kimliğini, geçmişteki kendi itilip kakılmışlığını göz önünde bulundurarak yeniden bu toplumun karşısına bugünkü şartlarda çıkmazsa emin olun ki iktidara yaranmaktan, hizmet etmekten, iktidarın gölgesinde kalmaktan başka hiçbir işlevi olamaz.
Bakınız, bizim az da olsa dinden öğrendiğimiz bazı şeyler var. Her peygamberin getirdiği her mesajda adalet var. Peki, kimin adalete ihtiyacı var? Yani biz, camideki cemaate mi "Adil olun." diyeceğiz; biz, fabrikadaki işçiye mi "Adil olun." diyeceğiz; biz, sokaklarda baldırı çıplak, yalın ayak, şu anda kış aylarında âdeta ısınacak bir imkân, bir mekân bulamayan o mağdur insanlara mı "Adil olun." diyeceğiz? Hayır. İslam'ın, dinlerin, inançların adalet mesajı iktidaradır, iktidara. İktidara diyeceksin "Adil ol, adaletsiz olma; kucaklayıcı ol, dışlayıcı olma. Düşmanın da olsa ona adalet uygulamaktan asla ve asla geri durma." İşte, bizim adalet anlayışımız budur. Eğer biz, bu adalet anlayışımız üzerinden, bu hat üzerinden birbirimizi tanıyarak, birbirimizi anlayarak, birbirimizle diyalog içerisinde yürümezsek şu andaki gidişatımızın "Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir." ibaresi gereği nereye gideceği çok açık bir şekilde kendisini gösteriyor. Bundan dolayı, her şeyden önce, bu dışlayıcı, bu ötekileştirici tutumdan hem Diyanet İşleri Başkanlığı hem de iktidar vazgeçmelidir.
Ne gariptir ki en çok dışlananlar, itilip kakılanlar muktedir olunca, iktidara gelince en önce kendileri dışlayanlar oluyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin geçmişteki hikâyesine bakınız. Onu iktidara getiren en büyük mekanizma ve en önemli etken, toplum içerisinde dışlanan bir düşüncenin savunuculuğunu yapmalarından kaynaklı ama bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi, dışlayan bir iktidara bürünmüş durumdadır. Eğer bu mantık doğruysa Halkların Demokratik Partisi şu anda dışlanmışlık, itilmişlik, kakılmışlık hücumuna maruz kaldığı için, er veya geç, bu ülkenin yönetiminde layık olduğu yeri almış olacaktır. Fakat huzurlarınızda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğmuş, bir dakika daha ekliyorum, buyurun.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu kürsü dua makamı değil ama ben, bu kürsüden kendi partimle ilgili bir dua yaparak ayrılmak istiyorum: Allah'ım, eğer Halkların Demokratik Partisi bu şekilde iktidar olacaksa sen ona bu iktidarı nasip etme diyorum, hepinizi Allah'a emanet ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.