| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 11.12.2018 |
MHP GRUBU ADINA FETİ YILDIZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Yüksek Yargının değerli temsilcileri ve bizleri izleyen aziz Türk milleti; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Hâkimler ve Savcılar Kurulu bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini, düşüncelerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uçmağa varışının 40'ıncı yılında büyük Türkçü, Turancı Atsız Hoca'yı saygı ve rahmetle anıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Şüphesiz "adalet" kavramı çeşitli şekillerde tarif edilebilir. Adalet, en basit tarifiyle, herkese yasalarca tanınan hakkı vermek ve bu hakka ilişmemektir. Demokratik hukuk devletinin en yalın özelliği, yerleşmiş, herkesin bildiği ve eşit olarak uygulanan hukuku garanti etmesidir. Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan haklarına saygı gösterir, hak ve özgürlükleri koruyup geliştirir, her eylem ve işlemi hukuka uygun olur, Anayasa'ya aykırı tutum ve davranışlardan kaçınır, Anayasa ve hukukun üstünlüğü kurallarına kendini bağlı sayar, her şeyden önemlisi de yargı denetimine açıktır.
Sayın milletvekilleri, Osmanlı Türk Devleti'nde Yükseköğretim Kurulunun, Adalet Bakanlığının ve Dışişleri Bakanlığının görevlerini Şeyhülislamlık kurumu üstlenmişti. İmparatorluğun güçlü olduğu dönemlerde yüksek yargıyı temsil eden Şeyhülislamlık makamı dokunulmazlık makamıydı. Bu dönemlerde şeyhülislamlar azledilmez, katledilmez, mallarına el konulmazdı. İmparatorluk zayıflamaya, soğumaya başlayınca şeyhülislamlar görevden alınmış, hatta bazıları da katledilmiştir. Osmanlı Türk Devleti'ndeki siyasal mücadelelere bazı şeyhülislamlar fiilen katılmış, verdikleri kararlarla bazı siyasi mücadeleleri yönlendirmiş, pek çok kişinin can vermesine sebep olmuş, birçok kişi de bu uğurda makamından olmuştur.
Sayın milletvekilleri, sosyolojinin kurucusu olan İbni Haldun 14'üncü yüzyılda devleti tarif ederken der ki: "Devleti nesep kurar, sebep devam ettirir. Buradaki sebep adalettir." Yani bu çok güzel bir tariftir, devletin devamını sağlayan adalettir. Adaletin bulunduğu her yerde devlet oluşabilir ancak adaletin olmadığı yerde devletin devamı, varlığı mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, günümüze gelirsek 15 Temmuz 2016'da Türk devletinin başına tarihin en büyük ihaneti gelmiştir, Türk devleti en büyük ihanetle karşılaşmıştır. FETÖ'yü uzun uzun tarif etmeye, izah etmeye gerek yoktur. Neresinden bakarsanız bakın FETÖ bir istihbarat yapılanmasıdır. Örgütün hiyerarşisine bağlı hâkim ve savcılar adli sistemimiz içerisinde bilerek, isteyerek derin yaralar açmışlardır.
Yine, Silahlı Kuvvetlerimiz içine yuvalanan hainler Türk milletinin alın teriyle alınmış tankı, topu, savaş uçaklarını milletimize çevirmişlerdir, demokrasimizin kalbi olan Gazi Meclisimizi bombalamışlar ve milletin can ve emniyetini sağlamakla görevli emniyet içindeki yapılanmayla ise akla hayale gelmeyecek türlü oyunlar, melanetler sergilemişlerdir. Jandarma içine sızmış hainler de ülkemizin güneyinde oluşturulmak istenen terör devletçiğine malzeme taşımışlardır. Yapmış oldukları tahribat ağır ağır, çok şükür, ortadan kalkmaktadır.
Adalet sistemimiz içerisindeki tahribata gelince, hâkim ve savcı kılığındaki terör örgütü üyeleri hakkında açılmış davalar, toplanan deliller, verilen kararlar her şeyi apaçık ortaya koymaktadır. Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu 3.910 hâkim ve savcıyı ihraç ederken 70-80 sayfayı bulan kararlarının özetinde şöyle demektedir: "FETÖ silahlı terör örgütüne bağlı kişilerin çoğu hile ve desise ve sahtecilikle hâkim ve savcı olmuşlardır. Bu kişilerin sistem içeresindeki örgütlenmesi örgüt liderinin, Pensilvanya'daki kardinalin talimatlarıyla olmuştur ve terör örgütünün çıkarları doğrultusunda hüküm kurmuşlardır bunlar." Bunlar, bu saydıklarım HSK kararlarıdır, ihraç kararlarındadır. Asla Türk milleti adına karar vermemişlerdir ve yargıyı her açıdan silah gibi kullanmışlardır, hukuka ve adalete aykırı binlerce karara imza atmışlardır.
Sayın milletvekilleri, terör örgütü üyesi hâkimlerin Türk milleti adına karar vermedikleri açık olarak belirtildiği yerde, yapmış oldukları yargılamalar nasıl değerlendirilecektir? Tüm bu sebepler göz önüne alındığında FETÖ mensubu hâkim ve savcıların imzası bulunan tüm kararlar ve dava dosyaları yeniden denetlenmek zorundadır, bu konuda zaruret vardır. 15 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla ortaya çıkan bu durumun tarihte eşi ve benzeri görülmemiştir; evet, bu durum gerçekten nevi şahsına münhasır bir durumdur. Terör örgütü üyesi, hâkim ve savcı sıfatını kaybetmiş bu kişiler hukuk ve adalete aykırı kararlar vermişler ancak bu kararlar hâlen icra ve infaz edilmektedir. Yeniden yargılanma yolunun açılması talebimiz bazen kaosa sebep olabilir, bazen iş yoğunluğu, bazen dava dosyalarının çokluğu bahaneleriyle görmezden gelinmektedir. Bu durum hukuk devletine yakışmaz, sürdürülmesi de mümkün değildir çünkü hak aramayı yaşam biçimine dönüştürmeyen üşengeç ve duyarsız insanların çoğunlukta olduğu toplumlar hiçbir şekilde ilerleyemez, gelişemez ve her alanda geri kalır.
14 Kasım 2018 tarihi itibarıyla cezaevinde bulunan FETÖ'cü tutuklu ve hükümlü hâkimlerin sayısı 352 hâkim, 204 savcı, efendim, yine, bunlara dava dosyalarını hazırlayan, fezlekeleri hazırlayan 2.834 polis, 437 emniyet müdürü, 1.420 emniyet amiri vardır. Yüksek yargı üyelerinden de 2 Anayasa Mahkemesi, 19 Danıştay üyesi ve 71 Yargıtay üyesi tutuklu ve hükümlü olarak bulunmaktadır, hâlen cezaevindedir.
FETÖ'nün yargı gücünü silah olarak kullandığı konusunda toplum mutabakat hâlindedir. Peki, kurulan bu kumpaslar, verilen kararlar ne olacaktır? On dört yıl içerisinde verdikleri kararlar, değerli arkadaşlar, yerli yerinde durmaktadır. Artık bir şeye kesin olarak karar vermek zorundayız, eğer bu, FETÖ'cü hâkimlerin verdikleri kararlar hukuka, adalete aykırıysa bunun ortadan kaldırılması için gerekli tüm hukuki yollar acilen hayata geçirilmelidir. Söz konusu kararların tamamı mutlaka ama mutlaka yeniden incelenmelidir. Bunun için Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 311'inci maddesinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi müessesesinin mevcut haliyle bu işin içinden çıkmamız mümkün değildir. Bu yalın gerçek ortadayken -uygulamayı üzülerek belirteyim- tüm müracaatlar yani yargılamanın yenilenmesi taleplerinin hemen hemen tamamı reddedilmektedir. Ben İstanbul'da kırk yıl ceza avukatlığı yaptım, yüzlerce müracaatımdan ancak birkaç tanesi kabul edilmiştir mahkemeler tarafından. Bunun için bu yargılamanın yenilenmesinde 311'inci maddeye geçici bir ek madde ekleyerek FETÖ'cü hâkimlerin imzası bulunan kararlar başka bir şeye gerek görmeden zorunlu olarak yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılmalıdır, başka türlü bu işin içinden çıkamayız. Adalet bu yönüyle de siyasi bir meziyettir. Unutmayalım, adaletin bulunmadığı yerde herkes suçludur. Maddi hakikate ve adalete ulaşmak için bahsedilen kararlarla ilgili olarak zorunlu yeniden yargılama yolu geciktirilmeden açılmalı. Bu konuyla ilgili yakında sunacağımız kanun teklifini bütün partilerin samimiyetle desteklemesini bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, adalet şüphesiz birçok şekilde tarif edilir demiştim ancak adalet aynı zamanda bir inanç meselesidir. Yani adalet tevhit inancının yani "La ilahe İllallah."ın yer yüzündeki tecellisidir. Onun için adaletsiz bütün kararlar Yaradan'a karşı alınmış kararlardır yani Allah'a inanmayan, Allah'tan başka tanrısı olan bazı yerlere mensup insanların aldığı kararlardır. Bunların yerli yerinde durması mümkün değildir. Bunu her türlü şartlarımızı zorlayarak ortadan kaldırmak zorundayız. Bunun için, biz kısmen de olsa bu kararların giderilmesi için 24 Eylülde Meclis Başkanlığına şartlı ceza indirimi kanun teklifimizi sunduk. Bu teklif maalesef Adalet Komisyonunda beklemektedir.
Kanun teklifimizi "kısmi af" diye yorumlayanlar oldu. Hatta aylarca toplumda tartışıldı, "Af ne götürür, ne getirir." diye yerli yersiz yorumlar yapıldı, bazı dramatik olaylar kasıtlı olarak öne çıkarıldı, göstermelik hassasiyetlere tanık olundu. Şartlı ceza indirimimize karşı çıkanların -takip ettiğimiz, izlediğimiz kadarıyla- kanun teklifimizi ve gerekçesini okumadığını gördük. Kuru kuruya, sadece Milliyetçi Hareket Partisinin teklifi olduğu için karşı çıkıldı. Oysa 24 Eylül 2018 tarihinde Meclis Başkanına sunduğumuz kanun teklifinin amacını burada yüce Mecliste bir kere daha tekrar etmek istiyorum: 19 Mayıs 2018 tarihi dâhil olmak üzere bu tarihten önce işlenen -kanunda ayrı tutulanlar hariç olmak üzere- eski ve yeni ceza kanunumuzda ve özel ceza kanunlarımızdaki suçlarla ilgili olarak, suçlunun tabi olduğu infaz rejimine göre çekilmesi gereken toplam cezadan şartlı indirim yapılır, bu şartlı indirim bir keredir, beş yıldır. Eğer sanık, hükümlü bihakkın tahliye tarihine kadar yeni bir kasıtlı suç işler, bu suç da kesinleşirse yapılan indirim geri alınır, infaza devam olunur. Bu çok açık, net bir ceza indirimidir. Ancak maalesef, basınımızın bazı yazarları, bazı televizyon yorumcuları, bazı siyasilerimiz bu meseleyi çarpıtmış, işi ucuzlatmış ve 640 suç içerisinden sadece uyuşturucu kullananlarla ilgili bir kanun teklifi gibi takdim edilmiştir. Oysa biz kanun teklifimizin istisnalarını tek tek söyledik, dedik ki: Devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene karşı suçlar, millî savunmaya karşı işlenen suçlar, soykırım, insanlığa karşı suçlar, hayata karşı suçlar, işkence, eziyet suçları, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar kanunun istisnası dedik, geri kalan suçlarda elbette bir indirim yapılırdı. Türk Ceza Kanunu'nun 188'inci maddesi de, efendim, 83'üncü madde de 84'üncü maddede de hepsi elbette buna girecektir. Biz burada bir suç düzenlemesi yapmadık ama huzurumuzda Cumhuriyet Halk Partisinin sayın milletvekilleri var, kendilerine televizyonlarında sorulduğunda cevapları maalesef şu oldu: "Efendim, bu kanun teklifi konusunda dur bakalım Adalet ve Kalkınma Partisi ne yapıyor, biz ona göre bir cevap vereceğiz." dediler.
Sayın milletvekilleri, siz düşüncelerinizi, görüşlerinizi bir başka partiye göre mi yönlendirirsiniz ya da açıklarsınız?
VELİ AĞBABA (Malatya) - Biz değil de siz AKP'ye göre yönlendiriyorsunuz ya, AKP ne diyorsa...
FETİ YILDIZ (Devamla) - Cevap veririm, her şeye cevap veririm ama ben yapı olarak polemiğe giren bir insan değilim.
VELİ AĞBABA (Malatya) - "Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar." diye laf var ya Sayın Vekilim.
BAŞKAN - Genel Kurula hitap edelim lütfen.
FETİ YILDIZ (Devamla) - Polemiği de sevmem Sayın Milletvekili. Ben meselemi anlatayım, eğer dağarcığında bir şey varsa çık buradan anlat, karşı olduklarını anlat. (MHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) - Çok şey var, çok şey var; seni tartar o. Seni tartar, tarttırır seni, ağır gelir! Hafif gelirsin!
BAŞKAN - Karşılıklı değil değerli arkadaşlar, karşılıklı değil.
Siz Genel Kurula hitap edin.
FETİ YILDIZ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, hukuk devletinin gerçekleşmesinde ve yerleşmesinde elbette nitelikli hukukçuların büyük önemi vardır, palavracıların yapacağı hiçbir şey yoktur. Kötü kanunlar bile iyi ve nitelikli hukukçuların ve uygulamacıların elinde haklı ve adil çözümler üretebilir.
Hukuk fakültesindeki aşırı artış, hâkimlik ve savcılık sınavındaki mülakat ve mesleğe kabulde özen gösterilmemesi, eğitim durumları ve liyakate önem gösterilmemesi seviyenin düşmesine sebep olmuştur. Buna da sık sık tanık oluyoruz. Bunun yanı sıra, hızlı ve adil bir yargılamayla hâkim ve savcıların sorumsuz olmamaları gerekir. Bu sorumsuzluğu da ortadan kaldıracak, keyfîliği ortadan kaldıracak düzenlemeye ihtiyaç vardır.
Diğer bir husus da, belli bir kıdem ve tecrübe birikimi olmayan hâkim ve savcıların iş yoğunluğu fazla olan Ankara, İstanbul, İzmir gibi illerde görevlendirilmesi maalesef...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldız, toparlayın.
Bir dakika ilave ediyorum.
FETİ YILDIZ (Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkan. Yani konu o kadar uzun ki aslında on altı dakikada yirmi altı dakikada izah etmemiz mümkün değil.
BAŞKAN - Tabii, süreleri gruplarınız size takdim ediyorlar.
FETİ YILDIZ (Devamla) - Evet, elbette. Teşekkür ediyorum.
Geçmiş tarihe bakıldığında, liyakate önem verdiğimiz dönemlerde Türk devleti güçlü olmuş, liyakat bırakılıp eş, dost, siyasi görüş vesaire öne çıkarıldığı dönemlerde devlet ve toplum çöküntü içine girmiştir.
Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve Yüksek Hâkimler Kuruluyla ilgili -Hâkimler ve Savcılar Kurulu yeni adıyla- söylenecek o kadar çok söz var ki ancak bu kadarını izah edebildik. Bir yanlışlığı düzeltmek için bizim şartlı ceza indirimine ağırlık verdim. Bu konuda yakında Meclise getireceğimiz yani İç Tüzük'ün 37'nci maddesini kullanarak yapacağımız teklif ve öneriyi destekleyip desteklememeniz konusunda bir samimiyet testi olacaktır.
Bütçenin hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldız.