| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 11.12.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
2019 yılı bütçesini görüşüyoruz ama bu bütçenin uygulamasından sorumlu olan kişi Hazine ve Maliye Bakanı, hatta Varlık Fonu bakanı şu anda Mecliste değil. Türkiye Büyük Millet Meclisine maalesef önem verilmiyor çünkü yeni hükûmet sisteminde bütçe Türkiye Büyük Millet Meclisinde güvenoyu almıyor ki oy alsa ne olur almasa ne olur, zaten almasa bile yeni sistemde katsayıyla çarpılıp uygulanacak.
Ben, Milli Sarayların bütçesi üzerine söz aldım.
Değerli arkadaşlar, Milii Saraylar Türkiye Büyük Millet Meclisinden alındı, Cumhurbaşkanlığına bağlandı. Zaten bağlanmayan neresi kaldı ki! Her yer. İstanbul'u bilenler, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerinin gittiği bir lokali bilirler, Filizi Köşk, Göztepe'de. "Filizi Köşk tadilatta." dediler, bir emekli milletvekili arkadaşım dedi ki: "Sordum: 'Niye bu?' dediler ki: 'Meclisten alınıp Cumhurbaşkanlığına bağlandı.'" Cumhurbaşkanlığına bağlanan ne kadar yer varsa buralarda ne yapılacağını ben şahsen merak ediyorum. Hangi faaliyetler sürdürülecek? Ben, Milli Saraylar üzerine konuşmayacağım ama şunu söylüyorum: Meclisten alınıp Cumhurbaşkanlığına bağlanmasını doğru da bulmuyoruz, kabul de etmiyoruz.
Ben, sözlerimi son günlerde çok karıştırılan ama önem verilen, dün de bu Mecliste biraz konuşulan, bugün de biraz konuşulan Türklük üzerine sürdürmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, "etnisite" "ulus" ve "millet" son günlerde gerçekten birbirlerinin yerine kullanılmakta olup bambaşka mefhumları ifade eden kelimelerdir. Bu kelimelerin ne anlama geldiğinden, mefhumların beşerî bilimlerdeki karşılığından ve tarihî evriminden bihaber kimi zatlar "Türk milleti" ifadesine bazen açık bazen gizli bir savaş açtılar, kafa karışıklığı yarattılar. Bu kafa karışıklığını ya bir etnisite lehine ya Türk milletinin aleyhine kullandılar. Öncelikle bu mefhumlara dair kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum: Etnisite yereldir, ekseriyetle soya bağlıdır; kültürü, dili yahut şivesi soy bağıyla akraba ve komşu topluluklardan ayrılan her insan cemaati bir etnisite teşkil eder. Osmanlı'dan yadigâr Arnavut, Boşnak, Gürcü, Çerkez, Kürt, Tatar, Pomak ve daha birçok vatandaşımız ülkemizin çeşitli bölgelerinde yaşamaya devam ediyorlar.
Ulus ve millet etnisite kadar fiziki ve yerel değildir. Ulus, basitçe, bir devlete tabiiyet bağıyla bağlı olan, o devletin ayırt edici kimliğiyle yaşayan insanların ismidir. Anayasa'mızın 66'ncı maddesinin ilk fıkrası "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür." diyor. Bu, devletimizin ulus tanımıdır. İç içe geçen halkalar gibi aidiyetler zincirimizin en yüksek mertebesi ise millettir. Kültürel ve güncel bağlar taşıdığımız topluluklar bir devlet aidiyeti temelinin de ötesinde tarihî serüvenin birliği, paylaşılan sembollerin ortaklığı ve en önemlisi, aynı dil ve bu dilin lehçelerinin konuşulması esasına dayalı bir millet oluşturur. İşte, "Azerbaycan'la bir millet, iki devletiz." diyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yaşayan Türkler hukuki olarak başka bir devletin vatandaşlarıdır ama onları kucaklayan tabirimiz millettir.
Ulus etnisiteden, millet de ulustan daha soyut, daha geniş, daha gelişmiş, daha ileri kavramlardır. Türkiye Cumhuriyeti'ni inşa eden tarihî miras, Osmanlı'nın kurucu etnisitesi, bu topraklara ve ötesine hâkim olan Türk milletinin terekesinden ibaret olduğu için millet adımız gibi, ulus adımız da Türk'tür. Bu yüzden "ulus" ve "millet" kelimelerini de birbirinin yerine kullanabiliyoruz.
Değerli milletvekilleri, etnik temeller üzerinden bir kimlik siyaseti gütmek yalnız Türk ulusu ve Türk milletini hedefe koymuyor, doğrudan bu etnisitelere de ayrımcılık yapıyor.
Devletin en temel vazifesi adaleti tesis etmektir. Devlet, hukuk demektir. Hukuk, etnisiteye, dine, dile, cinsiyete göre olamaz. Herhangi bir etnisiteden olan kimseye, lehte ya da aleyhte farklı bir muamele düşünülemez. Devlet nezdinde etnisitenin bir itibarı olamaz, olmamalıdır.
Kendisine "Türk" diyen, Türkçe konuşan, herhangi bir başka aidiyete meyli olmayan insanları zorla Türklük dairesinin dışında tutmak, mahzurlu olmanın yanında düpedüz ırkçılıktır. Güya ırkçılıktan uzak durduklarını beyan ederek Türk milliyetçilerine durmadan dil uzatanlara Türk milliyetçiliğinin asla etnisite temelli bir siyaset gütmediğini hatırlatırım. Biz, tarihin çok erken devirlerinde etnisitenin ötesine uzanarak feodal Avrupa'nın uzun yıllar tecrübe edemeyeceği bir merhaleyi aşmış, bununla gurur duyabilecek bir milletiz. Millet olma hâli, bir medeniyet merhalesidir, medeni olmanın bir şartıdır.
Aşiretin ve etnik asabiyetin ön planda olduğu cahiliye devrine özenenler bu özenmenin Arap dünyasında nelere mal olduğunu bilmiyorlar mı? Parçalanmış, bölünmüş, kendi aralarında sürekli savaş ve çatışma ortamı yaratan Arapların hâlinden ibret almıyorlar mı? Türklerin bu coğrafyada kendi sınırlarını çizebilen tek unsur olduğunu, bunu da millet olmamıza borçlu olduğumuzu görmüyorlar mı? Bu bakımdan, etnisite temelli siyasetin bir mahzuru da Türk kimliğinin tarihsel seyrine ve bugünkü birikimine kastederek, onu bir tenzilirütbeye uğratmak istenmesidir. Anadolu'da yaşayan halkın, basit bir etnisiteler birliğinden, Türklerin de bunlar arasında bir etnisiteden ibaret olduğu fikri bir zehir gibi yayılıyor.
Değerli milletvekilleri, Anayasa'da yer alan hükümlere uymak, her Türk vatandaşı için ama öncelikle bu devleti yönetenler için bir mecburiyettir. Anayasa'nın başlangıç kısmında yer alan ve 2'nci maddedeki hükümle de değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen metinde "Türk" kelimesi, 9 defa tekrarlanmıştır. Devletin temel kanunu olan Anayasa'mız, bütün etnik unsurları "Türk" kabul etmiştir yani bütün vatandaşların ortak adı "Türk"tür. Bu madde varken Türk'ü etnik unsurlardan biri saymak, büyük bir yanlışlıktır. O hâlde "tek millet"in adı nedir? "Türk milleti" değil midir?
Bazı milletvekilleri, bazı siyasiler için söylüyorum, gençlik yıllarınızda edindiğiniz bazı yanlış düşünceleri artık değiştirmekten çekinmeyin, gerçekçi olun, fesli meczup gibilerin etkisinden artık kurtulun. "Tek bayrak" Türk Bayrağı değil midir? "Tek devlet" Türk devleti değil midir? "Tek vatan" Türk vatanı değil midir? Bu ülke, bu vatan, Türklerin değil midir? İşte Türk'ü, Türk milletini sevmek, gelişip yükselmesini istemek de Türkçülüktür, Türk milliyetçiliğidir; ırkçılıkla, kavmiyetçilikle karıştırmamak gerekir. Türkçülük ile milliyetçilik, küçük ve hor görülecek, önemsiz, hatta suç gibi algılanacak bir şey olamaz, ayaklar altına hiç alınamaz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, Atatürk ne diyor? "Türkçülük, öyle şerefli bir bayraktır ki onu vatanın her köşesinde durmadan dalgalandırmak, her Türk'ün ilk ve ulvi vazifesidir." Devleti yönetenler veya yönetmeye talip olanlar, Türkçü ve milliyetçi olmak zorundadır. Ülkemize gelen Etiyopyalı, Sudanlı, Somalili Afrikalılardan Türk vatandaşı olan, Avrupa ve dünya şampiyonalarında veya olimpiyatlarda başarı sağlayan sporcularımızla hepimiz gurur duymuyor muyuz? Onlara o yarışmaları düzenleyenler ve bizler "Türk sporcusu" demiyor muyuz?
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar dönemi, âdeta Türklükle mücadele içerisinde geçmektedir. Yöneticilerinin bazı sözlerini sizlere tekrar hatırlatmak istiyorum. "'Türk milleti' diye bir millet yoktur." "Adalet ve Kalkınma Partisi sayesinde Türk olmaktan kurtulduk." "Anayasa'da Türk vatandaşlığı olmaz." "Anayasa'daki 'Türk milleti' yerine 'Türkiye milleti' ifadesini koymak daha kucaklayıcıdır." Şimdi de sizlere bazı cümleler okuyacağım. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarındaki arkadaşlar bu cümlelerin kime ait olduğunu hatırlayacaklardır ama ufak bir değişiklikle. "'Türk milleti' derken kökenine, bölgesine bakmaksızın 81 milyon vatandaşımızın tamamını ifade ediyoruz. 'Türk Bayrağı' derken uğrunda dedelerimizin ve evlatlarımızın kan döktüğü, istiklalimizin alametifarikasına olan değerini vurguluyoruz. 'Türk vatanı' derken 780 bin kilometrekare vatan toprağının hepimize ait olduğunu söylüyoruz. Türk devleti derken maziden atiye uzanan köprü üzerindeki Türkiye Cumhuriyeti'nden başka devlet tanımadığımızı belirtiyoruz." Değerli arkadaşlar, bu cümleler, Cumhurbaşkanına ait cümlelerdir. Sadece cümlelerin başındaki "tek" kelimesi yerine "Türk" kelimesini ben koydum. Peki, bu kelime konunca tam yerini bulmadı mı cümleler, daha güzel olmadı mı?
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; yaşadığımız coğrafyanın özellikleri ve çağın gereklerini iyi görmek "devleti ebet müddet" anlayışının ilk şartıdır. Türk milleti olarak, asırlarca hep beraber verilmiş olan destani bir mücadelenin ürünü olan Türkiye Cumhuriyeti devleti, üniter yapısını korumak zorundadır. İlelebet bağımsız yaşamak istiyorsak Türk devletini güçlü, Türk milletini mutlu kılmak, görevimiz olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesi ve kurucu iradesine bağlı kalmak, bunu başarmaya yetecektir. Buradan ihtar ve ikaz ediyorum: Türklük hem kültürümüz hem ülkümüzdür. Yeter artık, Türklükle uğraşmayın.
Son olarak, Cumhurbaşkanının söylediği "Bizim tek Andımız, İstiklal Marşı'mızdır; bundan tavizimiz yok." ifadesine karşı da bir iki cümle söylemek istiyorum. Türk Dil Kurumunu açtım, "ant" nedir diye baktım, "Tanrıyı tanık göstererek bir olayı doğrulama, yemin, kasem." diyor. "Marş" ise "Bir topluluğu simgelemek için düzenlenmiş müzik parçası." diyor.
Değerli arkadaşlar, "ant" ile "marş", işte bu tarifte yerini buluyor. İstiklal Marşı'mız, bizim Türk milleti olarak topluluğumuzu, milletimizi simgelemek için düzenlenmiş bir müzik parçasıdır, bizim Andımız değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Nuhoğlu, bir dakika ekliyorum.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Bizim Andımız, yasakladığınız ama Danıştayın serbest bıraktığı Anttır ve bu Ant, ilelebet, Türk milletinin Andı olarak kalacaktır.
Ne mutlu Türk'üm diyene! (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)