| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 12.12.2018 |
HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de cümlenizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle dün akşam onaylanan Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili benim ve benim gibi düşünen Aleviler adına şerh koyduğumu, Diyanetin Aleviler üzerindeki asimilasyoncu politikasına son vermesi gerektiğini belirtmek istiyorum ve Diyanet İşleri Başkanlığının asimilasyoncu elini cemevlerinden çekmesi gerektiğini, Diyanet İşleri Başkanının cemevini değil, püsküllü meczupları ziyaretinin ona daha çok yakıştığını belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün Hakkâri halkının iradesini temsil etmesi için burada olması gereken Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güven'in süresiz ve dönüşümsüz açlık grevinin 35'inci gününde olduğunu belirtmek istiyor ve Leyla Güven'in iradesinin ve talebinin, talebimiz olduğunu da duyurmak istiyorum ve Meclis Başkanlığımızı ve Meclisi 35'inci gününde kritik aşamaya giren bu açlık grevi konusunda duyarlı olmaya davet ediyorum.
Ayrıca, bugün önceki dönem Eş Genel Başkanlarımızdan Sayın Selahattin Demirtaş Sincan Cezaevinde bir yargılamayla karşı karşıya ancak Sayın Demirtaş bugün Sincan Cezaevinde sarayın adaletini ve sarayın yargısını bizzat kendisi yargılamaktadır. Buradan da Sayın Demirtaş'a ve tüm tutuklu siyasetçilerimize selam olsun. (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bu sabah İzmir'de partimize yönelik yine bir operasyon gerçekleşti ve 18 partilimiz gözaltına alındı. Bunlardan ikisi barış annesi ve bunlar birkaç yıl önce yapılan bir basın açıklaması bahane edilerek operasyonla gözaltına alındılar. Seçimler yaklaştıkça bu tür operasyonların artacağını biz biliyoruz. 24 Haziran seçimlerinde de seçimlere üç gün kala sandık görevlilerimize 7 ilde operasyon düzenlenmişti ve bunlar gözaltına alınmıştı. 24 Haziran seçimlerinin sonrasında bırakılmış olmaları hiçbir sonucu değiştirmiyordu çünkü sandık görevlerini yerine getirememişlerdi. Bunun ne anlama geldiğini de bütün kamuoyu çok iyi bilmektedir.
Sayın milletvekilleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bütçesi üzerine HDP'nin görüşlerini aktarmak istiyorum.
Şu an Türkiye, toplam ithalatının yaklaşık altıda 1'ini enerji sektöründen kaynaklı yapmaktadır. Türkiye doğal gaz ithalatında dünya 5'incisi, petrol ithalatında dünya 13'üncüsü, kömür ithalatında dünya 8'incisi, petrokok ithalatında dünya 13'üncüsüdür. Doğal gazın neredeyse yüzde 99'u, petrolün de yüzde 93'ü dışarıdan gelmektedir. Türkiye 2002 yılında toplam enerjinin yüzde 67'sinde dışarıya bağımlıydı. Yıllar içerisinde toplam enerjide dışa bağımlılık git gide artmaktadır ve şu anda yüzde 75'e tekabül eden bir dışa bağımlılık söz konusudur enerjide. Bir taraftan dolar artarken bir taraftan da dışa bağımlılık artmakta ve bunun faturası da tabii ki tüketiciye yansıtılmaktadır.
Dünyada enerji arayışlarına baktığımızda, nükleer enerji Çernobil ve Fukuşima'da yaşanan patlamalardan sonra terkedilmeye başlandı. Demin konuşmacılar Avrupa'nın çeşitli ülkelerindeki nükleer enerji santrallerinin sayılarını belirttiler ancak nükleer enerjinin felaketleri yaşanmadan önceki yapılan nükleer enerji santralleriydi bunlar. Şu anda bütün Avrupa ülkeleri nükleer enerji santrallerini sökmenin peşine düşmüş durumdalar ve yeni nükleer enerji santralleri yapmıyorlar. Oysa, bizim ülkemizde bu patlamanın yaşandığı ülkelere ihale edilen nükleer enerji santralleriyle karşı karşıyayız.
Ayrıca, Türkiye'nin elektrik ihtiyacına baktığımız zaman da aslında Türkiye'nin mevcut elektrik üretiminin tüketimi fazlasıyla karşılayacak bir noktada olduğunu da belirtmek gerekiyor. Ancak, 70'li yıllardan bu tarafa kamuoyunda sürekli, sanki Türkiye'nin ciddi bir enerji açığı varmış gibi ve nükleer enerjiye ihtiyaç duyuluyormuş gibi bir algı oluşturuluyor, verilen istatistiki bilgiler de buna çok uymuyor. Ve bu nükleer enerjiyle ilgili olarak yapılan ihalelere baktığınız zaman, aslında Türkiye'nin bu elektrik ihaleleri ciddi anlamda dışa bağımlılık yaratmakla birlikte, örneğin on beş yıl boyunca Rusya'ya mevcut elektrik maliyetinin 3 katı daha pahalı bir şekilde satın alma garantisi verildiği bilinmektedir. Mevcut durumda elektriğin kilovat saati 4-4,5 sentten satılırken Akkuyu Nükleer Santrali'nin açılmasıyla birlikte bahsi geçen on beş yıllık süre içerisinde santralde üretilecek elektrik 12,3 sentten satılacaktır.
Rusya'yla yaşanan uçak düşürme krizinden sonra Akkuyu başta olmak üzere, TürkAkımı Projesi gibi projeler durdurulmuş ancak şu an yeniden hayata geçirilmiş, gelinen nokta itibarıyla Rusya dünyanın en pahalı nükleer yatırımını Türkiye'ye satarak olabildiğince kârlı konuma geçmiştir.
Öte yandan, dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus ise, Mersin'de Ruslar, Sinop'ta Japonlar, Kırklareli'nde ise Çinliler projenin büyük ortaklarıdırlar yani büyük hisseleri bunlara aittir. Projenin her aşamasında ve karar alma noktasında bu ülkelerden ithal edilen yabancı sermayenin etkisi bulunacaktır. Rusya, Akkuyu hisselerinin minimum yüzde 51'ine sahip olacak şekilde büyük ortağıdır. Yani buradan nükleer karşıtlarına yapılan yerlilik ve millîlik edebiyatının bunun neresine sığdığını anlamak mümkün değildir. Oysa, doğal gazda dışa bağımlılık ve nükleer santralden elektrik enerjisi üretimi gibi tahakkümcü, doğa düşmanı hayaller var olduğu sürece hem doğa tahribatı hem de gelinen noktada yoksulların üzerine kesilen faturanın maliyeti artmaktadır.
Bu faturaların durumuna da bir göz atmamız gerekiyor. Yılbaşından itibaren elektriğe yapılan zam sanayi, ticarethane ve tarımsal sulama kullanımları için yüzde 30'u aşmıştır. Konut kullanıcılarının elektrik faturasına ise 1 Ekimden itibaren geçerli olmak üzere yüzde 8,72 zam yapıldı. Bu zamla birlikte hanelerin aylık elektriğe ödediği fatura 2017 yıl sonuna göre yılda yüzde 44,9 artmış oldu. Yapılan yeni zamla, asgari 230 kilovatsaatlik tüketim üzerinden 4 kişilik bir ailenin aylık elektrik faturası 137 lirayı geçmektedir, bu da geçen yıla göre 42,6 lira zam demektir. Gerçi sizin medya bunu fiyat güncellemesi olarak verebiliyor ancak halkın cebinden çıkan bunun ne anlama geldiğini çok net bir şekilde ortaya koyabiliyor.
Elektrik fiyatlarında ardı ardına yapılan yüksek oranlı zamlar bir kısır döngüye girildiğini de işaret etmektedir. Çünkü elektriğe siz zam yaptığınız zaman aslında ekonomi içerisindeki bütün üretim noktalarına da zam yapmış oluyorsunuz ve onların da fiyatını arttırmasıyla karşı karşıya kalınıyor.
BOTAŞ, 1 Ekim 2018'den geçerli olmak üzere, doğal gaza konutta yüzde 9, sanayide yüzde 18,5 zam yaptı. BOTAŞ, benzer biçimde hem ağustos hem de eylül ayında doğal gaza konutta yüzde 9, sanayide yüzde 14 zam yapmıştı. Doğal gaz zamlarının kasım, aralık aylarında benzer şekilde devam etmesi durumunda 2018'de yalnızca hane halkına uygulanan zam oranı yüzde 54'e yükselmiş olacaktır.
Sadece 2018 yılı içerisinde doğal gaza yapılan zamlar şu şekilde gerçekleşti: BOTAŞ 1 Nisan 2018'de elektrik santralleri ve sanayiye sattığı doğal gaz fiyatlarını yüzde 9,7 artırdı, 1 Ağustos 2018'de elektrik üreten santrallerin kullandığı gazın fiyatına yüzde 49,5 zam yapıldığını duyurdu. Aynı gün BOTAŞ, konutlarda kullanılan doğal gaz fiyatını yüzde 9, sanayide kullanılan doğal gaz fiyatını ise yüzde 14 artırdığını duyurdu. BOTAŞ 1 Eylül 2018'de konutta kullanılan doğal gaza yüzde 9, sanayide kullanılan doğal gaza ise yüzde 14 oranında zam yaptığını duyurdu.
Sadece 2018 yılı içerisinde elektriğe yapılan zamlar ise şu şekilde: 1 Ocak 2018'de Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu konutlarda kullanılan elektriğe yüzde 8,8, sanayi ve ticarethanelerde kullanılan elektriğe ise yüzde 8,4 zam yaptı, 1 Nisan 2018'de yüzde 2,89 zam yapıldığını duyurdu. 1 Ağustos 2018'de elektrik fiyatlarında farklı abone gruplarına göre değişen oranda yüzde 9 ile yüzde 14 arasında zam yapıldı. 1 Eylül 2018'de elektrik fiyatlarına kilovat başına yüzde 9 ile yüzde 14 arasında yine zam yapıldı.
Kimya Mühendisleri Odasına göre, yılbaşından bugüne konutlarda kullanılan elektriğe yüzde 31, sanayi elektriğine ise yüzde 41 oranında zam yapılmış olduğunu görmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, tabii, bu Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün Mursal, Kangal, Bakırtepe gibi Sivas'ın bazı köylerinde yürütmüş olduğu maden tetkik, aramayla birlikte oralardaki doğaya olan zararını da birkaç defa gündeme getirmiştik. Bunları da buradan hatırlatmak isterim.
Bu Bakanlığın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bir de Alevileri doğrudan ilgilendiren bir meselesi var arkadaşlar. Bu da aslında, 12 Nisan 2002 yılında Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Şimdi, burada Bakanlar Kurulunda bir karar alınıyor ve bu dönemde cemevleri ibadethane kapsamı dışarısına çıkarılıyor Bakanlar Kurulu kararıyla. Bu durum karşısında cemevlerine elektrik faturaları kesilmeye devam ediyor. Camiler, kiliseler, havralar, sinagoglar ibadethane kapsamında tutuluyor, buralar elektrikten ve benzeri giderlerden muaf tutuluyor ancak 12 Nisan 2002'de alınan kararla cemevlerine elektrik faturası gönderilmeye devam ediyor. Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli döneminde uygulanan bu karar on altı yıldır ortadan kaldırılmıyor, yenisi alınmıyor ve AKP iktidarı da on altı yıldır cemevlerini ibadethane kapsamına almadan uygulamasını sürdürüyor. Bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gitti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Alevilerin haklı olduğu ortaya çıktı, cemevlerinin ibadethane kapsamında olduğu söylendi. Buna rağmen Hükûmet, yine AİHM kararını tanımadı ve şu anda yine cemevlerine elektrik faturası gelmeye devam ediyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)