GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:30
Tarih:12.12.2018

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü ile Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Sözlerime başlamadan önce, uluslararası hukuka kendi hamlesini yapanların kendi ülkesindeki hukuku yok ettiği bu Türkiye şartlarında başta Sayın Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder'i saygıyla selamlarım.

Bugün, yarın ve öbür gün Sayın Selahattin Demirtaş Sincan'da hukuk dersi verecektir. Buradan onun nezdinde tüm siyasi tutsaklara selam ve saygılarımı iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, üretim bir ülkenin ekonomisi için en önemli unsurlardan biridir. Üretimin olmadığı bir ekonominin uluslararası müdahalelere de açık olması gayet doğaldır. Bu durumda yapılması gereken üretim politikalarınıza hız vermektir. Bu politikalar yenilenebilir enerji kaynaklarıyla desteklenirse, çevreyi ve insan yaşamını merkezine alırsa hem yaşanabilir bir dünya hem de ithalatın azaldığı, ihracatın arttığı bir ülke hâline gelebiliriz. Fakat bunu yaparken insanı merkezine almayan, sermayenin ve patronların güdümünde bir anlayış sergilemek ölümlere de davetiye çıkarır. Çünkü kapitalizm yaşamdan değil, yıkımdan beslenir. Maalesef, Türkiye de vahşi kapitalizmin örnek ülkelerinden biri hâline gelmiştir. Neoliberal politikalar Soma'da, Şirvan'da, Şırnak'ta ve Ermenek'te yitip giden canların asıl sorumlusudur. Toza toprağa bürünmüş şehirler, kirlenen yer altı suları, yok olan doğal yaşam ve çevre kirliliğinin asıl sorumlusu sermaye güdümlü çalışmalardır. Devlet kaynaklarının özel sektöre devriyle emek sömürüleri had safhaya ulaşmıştır. 1990'lı yıllarda hız kazanan ve AKP döneminde bitme noktasına gelen kamu madenciliği, ülkenin sahip olduğu kaynakları ticarileştirme ve şirketleştirmeyle rekabet politikasının merkezine yerleşmiştir.

Sermaye rekabetinde işçiye ve emekçiye düşen pay ise ölümler olmuştur. Maden İşletmeciliği Genel Müdürlüğünün sunduğu verilere göre yedi yılda 40 kamu madeni daha elden çıkarıldı. Şu an faaliyette olan 57 kamu madeni de yavaş yavaş yok olacak ve doğal kaynaklar tamamen sermayeye terk edilecektir. Sadece kaynaklar değil, insanların yaşamları da bu sektörün insafına bırakılacaktır.

Sayın Bakana sormak istiyorum: MTA son iki yılda Türkiye'de ne kadar arama yaptı? MTA, özel sektöre aktardığı kaynaklarla sonuç olarak ne buldu, ne elde etti?

Değerli milletvekilleri, Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre 128.195 kişi madencilik sektöründe hizmet vermekte. Tabii, bunlara kaçak madenlerde çalıştırılan, daha doğrusu, kaçak çalışmasına göz yumulan madenlerin işçileri dâhil değil. Bunlarla birlikte 200 binden daha fazla bir sayıdan bahsedilmektedir. Bir vatandaş "tweet" attığında tüm güvenlik güçleri seferber oluyor ama şirketler Türkiye'nin dört bir yanında; kaçak madenlerde insanların hayatlarıyla oynanmasına göz yumuluyor. Bakın, Şırnak'ta 5 yurttaş göçük altında kalarak can verdi. Yetkililer hemen "kaçak maden" dediler. İhalenin yapıldığı, kömürünün alındığı yere "kaçak" diyerek sorumluluk almak istemeyen bir yapının varlığı söz konusudur. Ölüm olunca "kaçak maden", satış olunca "ihale alan şirket." İşte madencilik politikasının genel yapısı budur.

Birçoğu hukukun dışına çıkarak aktif hâle getirilen madenlerin faaliyetleri, hâlâ çalışıyor olması nasıl izah edilebilir? Bu faaliyetleri yürüten şirketlere hangi gerekçelerle lisans verilmektedir? Devlet Denetleme Kurulunun hazırladığı rapora göre iş cinayetlerine maruz kalan işçilerin yüzde 86,3'ü; iş cinayetleri sonucu hayatını kaybeden işçilerin yüzde 53,56'sı kömür ve linyit çıkartılması faaliyet kolunda çalışanlardan meydana geldiği tespit edilmiştir. Madenlerdeki iş cinayetleri ve Hükûmetin sorumluluğu bizzat devletin en üst düzeyindeki yetkili kurumları tarafından da açıkça itiraf edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bütçeler şirketlere para aktarmanın bir yöntemi hâline getirilmemelidir. Bütçeler savaş makineleri hâline de dönüştürülmemelidir. Bakın birçok nadir toprak elementleri var. Bu toprak çelik alaşımından metal alaşımına, seramikten cama, petrokimyadan elektrik, elektroniğe, tekstilden güneş enerjisine varıncaya kadar birçok sahada kullanılıyor. Pazardaki en büyük pay ise Çin'in.

Ülkemiz de 1965-2004 yılları arasında 20 civarında çalışma yapılmıştır. Sonuç olarak kayda değer bir şeye ulaşılamadığı kaydedilmiştir. Ülkenin sahip olduğu nadir toprak elementlerine ilişkin Enerji Bakanlığı tarafından yeterli araştırma yapılmamıştır.

Bakın elimizde bir "chart" var, Maden İşleri Genel Müdürlüğünün yayımladığı arama ve işletme ruhsatlarıyla ilgili. 2008'de 36.098 olan arama, 2018 yılında on yılda 6.624'e düşmüştür. İşletmelerde de fazla bir değişim zaten yok. Kullanım alanlarının ve miktarlarının son yıllarda hızla artması nedeniyle fiyatlar hızla yükselmektedir. Önümüzdeki yıllarda dünya çapında 9 milyar dolarlık yıllık ticaret hacminden bahsedilmektedir.

Sayın Oktay bütçe konuşmasında "Akdeniz ve Karadeniz'deki hidrokarbon potansiyelinin keşfedilmesi için millî gemilerimizle detaylı sismik aramalar yürütmekteyiz. Bu sismik aramalardan sonra derin ve sığ deniz sondajlarında yine millî sondaj gemimiz Fatih'i kullanıyoruz. Fatih'in yanı sıra 2'nci sondaj gemimiz 2019 yılı başında portföyümüze dâhil olacaktır. Bu gemilerimizle Akdeniz ve Karadeniz'in her bir yerinde ayrı ayrı sondajlar yapmak suretiyle petrol ve doğal gaz aramacılığında aktif bir strateji izleyeceğiz." demiştir.

Yerli ve millî ilk 6'ncı jenerasyon ultra derin su sondaj gemisi Fatih 30/10/2018 tarihinde Alanya açıklarındaki Alanya-1 kuyusunda arama sondajına başladı. 2011 Güney Kore yapımı İskandinav Odfjell Drilling şirketinden yaklaşık 200 milyon Amerikan dolarına satın alınan millî gemimizin işletmesini de tabii ki millî Caspian Drilling şirketi yapmaktadır! Her hâliyle millî olan gemimizde hemen her milletten -Çin, Japon, Norveçli- yaklaşık 200 kişi çalışmaktadır! Yerli ve millî mühendis ya da çalışanlarımızın oranı da tabii ki yaklaşık yüzde 5-10 oranındadır! Çünkü bu proje yerli ve millî bir projedir!

Amerika Birleşik Devletleri'nde sadece Permian havzasında yüz yıl içinde 400 binden fazla kuyu kazıldığını, ülkemizde bugüne kadar yaklaşık 4.700-4.800 kuyu kazıldığını ve TPAO, TPIC ortaklığının Güneydoğu Anadolu Bölgemiz'de geçen aylarda karadaki bir kuyunun sondajı başka şirketlerin 2-3 katı zamanda yani ortalama dört ayda ancak tamamladığını düşündüğümüzde, günlük maliyeti yaklaşık 400-500 bin Amerikan doları olan millî sondaj gemimizin alacağı sonuçları ve bu işin maliyetini de büyük bir heyecanla ve korkuyla beklemekteyiz.

Ayrıca henüz yeni özelleştirme adımları atılan ve TPAO'dan ayrıldıktan sonra gerçekleştirdiği kuyu operasyonlarında iş kazası üzerine iş kazası yaşayan ve yeni yapılanan organizasyonunu tekrar organize etmeye çalışan TPIC'e ileride bu geminin devredilip devredilmeyeceği, satın alınan ya da alınacak ikinci geminin Kıbrıs'ın güneyinde hangi koşullar altında ve hangi verilmiş sözlere ve inisiyatiflere istinaden sondaj yapacağını da çok merak etmekteyiz.

İsrail'in Kıbrıs'ın güneyinde sondajına karşı çıkan, yaygara çıkaran ama sonra de yan çizip suskunluğa bürünen kişi ve kurumların daha sonra ABD'nin özel şirketleriyle bu gazın satışını yapmasına ses çıkarmamalarını da zaten alışkın olduğumuz tavırları tekrar gördüğümüz için sıkılarak izlemekteyiz. Sonuçta, yerli ve millî sondaj gemimiz hayırlı olsun ve maliyeti kaç Amerikan doları, pardon, yerli ve millî kuruş tutacak; merakla bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, 2019-2021 dönemini kapsayacağı söylenen Yeni Ekonomik Program, kısacası YEP olarak adlandırılan, aslında YEP değil de "YEM"dir bu ve bu 2019 Mart seçimlerini atlatmak için ortaya atılmış yemdir, sevgili sazan balıklarına duyurulur.

Ekonomik krizin ilk sinyallerini 2016 yılında AKP Genel Başkanı "Pompada su bitti." diyerek vermişti. 2017 yılında Genel Kurulda yaptığım konuşmada "Pompada su bitti ama hortumlar su dolu." demiştim. Pompa çalışmadığı sürece hortumdaki suyun hiçbir işe yaramayacağını da aktarmıştım. Hortum sistemi yerine bütün ülke düzgün boru hatları tesisatıyla döşenseydi emin olun havuzdaki bu su bütün ülkede düzenli bir yeşermeyi sağlardı. Ne yazık ki hortum sistemi düzensiz ve başıbozuk olduğundan, çapları ve uzunlukları tamamen düzensiz olduğundan ancak bazı yöreleri bataklığa çevirir.

Şimdi yapılan da en basit fizik kuralı olan birleşik kaplar kuralı uygulanmak isteniyor, bununla bir denge sağlanmak isteniyor. Kürtçede bir laf var "..."(x) derler, Türkçesi "Atlıları tutun, yayalar bizimdir." yani zenginleri dengeleyin, fakirler zaten bizimdir. Hortumların çapı ve uzunluğu düzensiz olduğundan burada bir denge sağlamanız mümkün değildir. Hatta bazı hortumların yurtdışına uzandığı bile bilinmektedir. Hortum sisteminde hesap kitabın tutturulması mümkün değildir. Tabii bu uyumsuzluk, dengesizliği de beraberinde getiriyor. Ülkede adil, dengeli bir gelir dağılımı sağlayamazsanız sosyal dengeyi, sosyal barışı da gerçekleştiremezsiniz, huzuru da sağlayamazsınız. Gelin, kelime oyunlarıyla rakamlar vererek, kendi kendinize bile çelişkide kalarak insanları kandırmayın.

Enflasyonun yüzde 21,62 olduğunu beyan ederek, arkasından çiftçiye desteğin yüzde 10,7 arttırdığınız zaman bir önceki yıla göre reel olarak yüzde 11 daha az ödeyeceğinizi açıkça itiraf edin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - Teşekkür ederim.

Millî Eğitim bütçesinin en fazla olduğunu beyan edip çaresizlik içinde hâlâ ücretli öğretmenlik sorununu niye çözemediğinizi itiraf edin. Öğretmen ihtiyacı varken beş, on hatta on beş yıldır çalışan ücretli öğretmenlerin niçin kadroya alınmadığını açıklayın. Binlerce öğretmen kadro beklerken ve ihtiyaç da varken niçin istihdam edemediğinizi açıklayın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)