| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 13.12.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elim kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da sağlık diliyorum.
Ceza ve İnfaz Kurumu ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ve Kişisel Verileri Koruma Kurumu bütçeleri üzerine, İYİ PARTİ görüş ve düşüncelerini aktarmak üzere söz aldım. Büyük Türk milletini ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
1970'li yıllarda okuduğum, Lenin Edebiyat Ödüllü büyük Türk edebiyatçısı Cengiz Aytmatov'un hikâye ve romanlarında millî duyguların nasıl ustaca işlendiğini görmüş ve şaşırmıştım. Büyük ustanın dün doğum günüydü. Saygı ve özlemle anıyorum, ruhu şad olsun.
Değerli milletvekilleri, hukuk düzeninin son on altı yılda tamamen şirazeden çıkmasıyla cezaevlerinde sıkıntılar had safhaya ulaştı. On altı yıl -neredeyse bir nesil- özellikle eğitime önem verilebilseydi bu bozulma, bu vahim tablo yaşanmıyor olurdu diye düşünüyorum. İsterseniz bu bozulmayı gözler önüne sermek için on altı yıl önceki tutuklu ve hükümlü sayılarını ve günümüze kadar olan artışları kıyaslayayım.
2002 yılında tutuklu 30.637, hükümlü 28.550, toplam 59.187'dir. 2008 yılında tutuklu 43.157, hükümlü 57.947, toplam sayı 101 bindir. Altı yılda tutuklu ve hükümlü sayısı neredeyse 2 katına çıkmış. 2018 yılı için ise Sayın Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'e kulak verelim. Sayın Gül 30 Mart 2018 günü yaptığı açıklamada 189 bini adli, yaklaşık 50 bini terör suçlusu, toplam 240 bin tutuklu ve hükümlü olduğunu açıklamıştır. 211.274 yatak kapasiteli 449 cezaevinde bulunanların Haziran 2018 rakamlarıysa 194.113'ü adli, 48.924'ü terör olmak üzere toplam 243.037 olup 35.150 kişinin cezaevlerinde yatacak yatağı dahi yoktur. Şimdi diyecekler ki "Efendim, terör örgütü, darbe kalkışması bilmem ne..." En azından bu konuda bu bahanenin arkasına sığınmayalım efendim. 59 binde aldığınız tutuklu, hükümlü sayısı, nasıl bir müflis politika izlendiyse 16 yılda 250 bine çıkmış. Hatta cezaevlerindeki bu yığılmışlık sebebiyle bazı partiler af ya da ceza indirimi içeren yasa teklifleri gündeme getirmektedir.
Cumhuriyet döneminde en fazla cezaevi inşaatı AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapılmış ve bu inşaatlar hızla devam etmektedir. Hatta bir kısım AK PARTİ milletvekilli, cezaevi inşaatlarının kendi şehirlerinde bir yatırım olduğunu dile getirerek bunu siyasi ranta çevirme çabası içine girmişlerdir.
Diğer bir konu ise son yıllarda binlercesi FETÖ gerekçesiyle ihraç edilen ve kalanların da zorluk ve imkânsızlık içinde çalıştığı ceza ve tevkifevleri personelinin talepleri. Yıllarca adalet komisyonu başkanlığı yapmış bir kişi olarak o yıllardan beri süren ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan bu sorunları bir kez de bu kürsüden ben dile getireyim. Bu talepler; cezaevi müdürünün ek göstergelerinin 3600, infaz koruma memurlarının 3000'e çıkarılması; infaz koruma başmemurlarının kadrolarının 1'inci dereceye, infaz koruma memurlarının 3'üncü dereceye kadar düşürülebilmesi; iş yurtlarından elde edilen gelirlerden dağıtılan kâr paylarının bütün personele teşmil edilmesi, can güvenliği sebebiyle görevdeyken taşıdıkları silah ruhsatlarının emeklilikten sonra da harç ve vergiden muaf tutulması, cezaevlerinde genel idare hizmetleri sınıfında çalışanların genel idare hizmetleri sınıfından çıkarılıp güvenlik hizmetleri sınıfına alınması.
Değerli milletvekilleri, zaman kısa, konu çok. 5275 sayılı Kanun'un 29'uncu maddesinde kurum hekimi tarafından ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı olduğu belirlenen meslek sahibi olmayan hükümlüler ile meslek sahibi olan isteklilerin kurum imkânları ölçüsünde belirlenen ücret karşılığında atölye ve iş yurtlarında çalıştırılabilecekleri düzenlenmiştir. Bugün cezaevi iş yurtları, tarım ve hayvancılıktan mobilyaya, tekstilden yangın tüpü imalatına birçok farklı iş kolunda faaliyet yürüten; 3,7 milyar TL'ye yakın bütçesi, mal ve hizmet satışından yıllık 1,1 milyar geliri; müdüründen sosyal çalışmacısına, öğretmeninden infaz koruma memuruna kadar değişik unvanlarda olmak üzere 385 ceza ve infaz kurumunda çalışan yaklaşık 57 bin personel ve 258 farklı iş yeri olan büyük bir iktisadi teşekkül gibi işletilmektedir.
Değerli milletvekilleri, 10 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda imzalanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 6 Nisan 1949 yılında da Türkiye tarafından onaylanmıştır. Beyanname'nin önsözünde bulunan "İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun, hürriyetin, adaletin ve dünya barışının temeli olmasına; insanın istibdat ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunmasının esaslı bir zaruret olmasına" hükümleri Birleşmiş Milletler üyesi devletlerin neyi taahhüt ettiklerini ortaya koymaktadır.
Beyanname'nin 1'inci maddesi "Bütün insanlar hür, haysiyet ve hakları bakımından eşit doğarlar." der. Türkiye'de on altı yıllık iktidar uygulamalarında herkes eşit ancak AK PARTİ'ye oy verenler daha bir eşit hâle geldi. "Benden olan" "benim gibi düşünen" ve "bana oy verenler" gibi değerlendirmeler öne geçti. Türk toplumunun ayrışmasına yol açan bu siyaset takip edildi. Beyanname'nin 2'nci maddesi bizim Anayasa'mızın 10'uncu maddesiyle aynı paraleldedir: "Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin işbu Beyanname'de ilan olunun tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir." denmektedir. 17'nci maddeyse "Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez." hükmüyle, yargı kararı olmaksızın müsadereyi yasaklamıştır. 1856 sayılı Islahat Fermanı da müsadereyi yasaklamıştır. "Darbeyle mücadele" adı altında, kişilerin mal varlıklarına yargı kararı olmaksızın el konulduğu, tacizlerin, tecavüzlerin, kadına şiddetin giderek arttığı, madencilerin, işçilerin her gün denetimsizlik nedeniyle iş yerlerinde iş cinayetlerine kurban gittiği, kayırmacılığın her gün daha da arttığı bir ülkede insan haklarından söz etmek elbette mümkün değildir. Bu konuda ihlaller her alanda yaşanmaktadır. Düşünce ve ifade özgürlüğü, kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma, cezaevleri, toplantı ve gösteri yürüyüşleri, laiklik ve din özgürlükleri konusunda her türlü ihlal yaşanmaktadır. Huzurun bir bedeli vardır, biliriz ancak muktedirler bu bedeli çok fazla artırıyor ve kaldırılmaz hâle getiriyor. Toplumu bu kadar zorlamayın. Yol yapmakla, köprü, tünel yapmakla insan haklarını geliştiremezsiniz. Demokrasiyi güçlendirerek, hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını hayata geçirerek, her alanda insanlara eşit haklar sunarak bu alanda bir gelişme sağlayabilirsiniz.
Büyük Türk milletini ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bahşi.