| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 13.12.2018 |
HDP GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Teşekkürler Başkan.
Genel Kurul, değerli halkımız; öncelikle, tren kazasında yitirdiğimiz yurttaşlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralılar için de acil şifalar diliyorum. Elbette bu iş cinayeti sonucunda üzüntü beyanları yetersizdir. Yaptığımız bütçe tartışmaları tam da bu minvalde gerçekleşiyor. Emeğin sömürüsü üzerine kendisini kuran bir hükûmet, insan cesetleri üzerine yükselen bir ekonomik modelle karşı karşıyayız. Biz bu itirazlarımızı aslında temelde bu mantıkla yapıyoruz ve eleştirilerimizi bunun üzerine geliştiriyoruz.
Günlerdir bu Meclis çatısı altında, büyük kısmı halkın vergilerinden elde edilen gelirlerin saray hanedanı ve bir avuç sermayedara değil, halka ve halkın çıkarları için kullanılması için tartışıyoruz, mücadele yürütüyoruz. Dışarıda da köylerini, derelerini, ormanlarını şirketlerin elinden kurtarmak için Aydınlılar, İzmirliler, Şırnaklılar, Trakyalılar, Karadenizliler, Artvinliler, Dersimliler mücadele ediyorlar. Milyonlarca işçi de fabrikalarda, iş yerlerinde, Flormar, TARİŞ, Süperpak, Cargill, TOKİ işçileri gibi direniş çadırlarında bu mücadeleyi sürdürüyorlar. Direnen bütün yoldaşlarımıza, işçilere mücadelelerinde başarılar diliyoruz ve selamlıyoruz. Daima onların yanında olmaya devam edeceğiz.
Biz bu mücadelenin iki ayrı uygarlığın, iki ayrı sınıfın, iki ayrı yaşam felsefesinin mücadelesi olduğunu biliyoruz. Bir tarafta kapitalist emperyalizm, diğer tarafta özgürlük, eşitlik, demokrasi ve sosyalizm ideali ve güçleri; bir tarafta faşizm, bir tarafta doğayla uyum içinde çoğulcu, özgürlükçü, ekolojist bir yaşam felsefesi. İşte bu yüzden bütün baskılarınıza, gözaltı ve tutuklamalarınıza, işkencelerinize, yalanlarınıza dolanlarınıza rağmen bu halk boyun eğmiyor. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel ve daha onlarca vekilimiz, eş başkanlarımız, partililerimiz boyun eğmiyor; Geziciler, Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri boyun eğmiyor; bugün açlık grevinin 36'ncı gününde olan sevgili Leyla Güven boyun eğmiyor.
Bütçe sadece ekonomik bir planlama değil, esas olarak siyasi bir planlamadır. Yani Karadeniz'de HES'lerin yapılabilmesi için, Yeşil Yol Projesi'nin yapılabilmesi için, Karadeniz'in betona dönüştürülebilmesi için, Aydın'ın, Ege'nin JES çöplüğüne dönüştürülebilmesi için bu Hükûmetin savaşa ihtiyacı var. İşte bu bütçe tartışmaları da tam olarak bu savaş siyasetinin sonuçlarıdır. Dolayısıyla bütün bu politikaların hayata geçmesi için savaşa ihtiyaç var; kitlelerin, halkın milliyetçilikle zehirlenmesine, sömürülmesine ihtiyaç var. İtirazımız esas olarak, tam olarak bunadır.
İçinde yaşadığımız dönemin arka planını kapitalizmin krizi oluşturuyor. 2008'de patlak veren küresel krizle egemen sınıfların kemer sıkma tedbirlerine karşı direnişler ve grevler yayılıyor. Küresel kapitalizmin en önemli kurumlarından IMF'nin 2016 yılında hazırladığı bir rapor dahi 1980'lerin başından itibaren uygulanan neoliberal politikaların hatalı olduğunu teslim ediyor. Büyüme getirmeyen ve eşitsizlikleri derinleştiren neoliberalizm, dünyanın her yerinde büyük doğa yıkımı yaratmaktan ve emekçileri azgınca sömürmekten başka bir işe yaramıyor.
Hazırlanan bu bütçede emekçilere, ezilen halklara, kadınlara, ekoloji mücadelesi yürütenlere gözdağı vermekten başka bir şey yok. Bu, bir tehdit bütçesidir. Fransa'daki sarı yeleklilerin eylemine bakıp, Gezi'yi hatırlayıp Gezicilere saldırmanız tam olarak bundandır. Evet, Gezi isyanı sizin bu politikalarınıza karşı çıkmıştı ve yeni Geziler yoldadır, korkmaya devam edin.
Savunma ve güvenliğe ayırdığınız payı 2018 yılında yüzde 40 artırarak yaklaşık 92 milyar TL'ye çıkardınız. 2019 yılı içinse bu rakamları yüzde 21 daha artırarak yaklaşık 111 milyar liraya çıkarıyorsunuz. Bu durum, bizim sürekli dile getirdiğimiz "savaş hükûmeti" "savaş bütçesi" söylemlerimizin ilanıdır.
Saray hanedanı tarafından hazırlanan bu bütçe, emekten yana değildir, emekçiyi, yoksulu görmemektedir; işverenden, sermayeden, zalimden yanadır; toplumsal cinsiyet bütçelemesi yapmamaktadır; insan haklarından, eşitlikten yana değildir. Kürt sorununda çözüm başta olmak üzere, demokrasi, özgürlük, barış istememektedir. Bu bütçede tarımsal üretim ve destekleme yoktur. Çiftçiden değil tüccardan yanadır.
"Kur-an okumayan çocuklar şeytanlarla beraberdir." diyecek kadar sapkınlaşmış birinin başında olduğu Diyanet İşlerine ayrılan bütçenin onda 1'i kadarı çevrenin korunmasına harcanmıyor. Diyanet İşleri Başkanlığının 2019'da kullanacağı bütçe Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2 milyar 544 milyon liralık bütçesinin 4 katının üzerindedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2 milyar 573 milyon liralık bütçesi de Diyanet bütçesinin çeyreği bile etmiyor. Fakat iklim krizinden bizi böyle sapkın fikirlere sahip imamların yağmur duaları değil ağaçlar kurtaracak. Ama bu bütçede, ağaçları, ormanları koruyacak; toprağın, suyun, denizlerin, nehirlerin, göllerin kirlenmesini azaltarak engelleyecek; küresel ısınmayı yavaşlatmak için fosil yakıt kullanımını ve havaya salınan emisyon miktarını azaltacak hiçbir tedbir yok maalesef.
Birleşmiş Milletlere bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin açıkladığı 2018 raporu, kapitalizmin yarattığı iklim krizinin dünyayı yok oluşla karşı karşıya bıraktığını gösteriyor. Bununla beraber, şirketler ve hükûmetler iklim krizine karşı sorumluluklarını üstlenmekten kaçınıyorlar. İklim krizinin faturasını da yoksul halklara ve emekçi sınıflara yüklemek istiyorlar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre, zaman zaman, Türkiye'de solunan havadaki kirlilik oranı normal değerin 9 kat üzerine kadar çıkabiliyor ama bu Hükûmet, sırf yandaşları daha kolay ama daha çok para, kâr elde etsin diye kömüre, fosil yakıtlara dayalı bir enerji politikası sürdürmeye ısrarla devam ediyor. Bu politika için Soma'da, Ermenek'te, Elbistan'da, Şırnak'ta, Zonguldak'ta yüzlerce madencinin kanına girildi, hem emekçiler hem doğa katledildi. Hükûmet yüksek, büyük projeler yapmakla övünüyor, bu onun en büyük prestiji ama her yaptığı büyük projelerde insanlar küçülüyor, insan hakları küçülüyor. Onların binaları büyüdükçe ölümler artıyor, insanlar küçülüyor. AKP, yıllardır "Enerji açığımız var." yalanıyla plansız ve şirketlerin çıkarlarını gözeten bir politika izlemiştir. Enerji talebi, çevre ve toplum çıkarları doğrultusunda planlanmıyor. Enerji yatırımlarında toplumun değil, yalnızca kazançlarını azamileştirme amacında olan sermaye gruplarının çıkarları gözetiliyor. Özel şirketlerin satış ve kazançlarını artırmak, hem de talebi körükleyerek yüksek talep tahminlerinin tutmasını sağlamak için yaz kış saati uygulamasını bile değiştirdiniz, sadece bu yüzden 2,8 milyar liralık bir ekonomik maliyet ortaya çıkardınız. Çok zekisiniz.
Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketinin Aralık 2017 tarihli ve 2018-2027 dönemini içeren on yıllık talep tahmin raporunda ise yıllık talep artışlarının giderek azalan bir eğilimde gerçekleşeceği kabul ediliyor. Fakat Bakanlık tarafından talep tahminleri özel sermaye şirketlerinin yatırımları için abartılmaktadır. Buna rağmen, hâlâ "Enerjiye ihtiyacımız var." deniyor, enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmamız gerektiği söylenerek onlarca HES, GES, RES, JES projeleri hazırlanıp duruluyor. Akkuyu Nükleer Santrali'ni deneme üretimine başlatmaktan... Sinop'ta, üstelik yapımcı firmanın projeden vazgeçtiği haberlerine rağmen nükleer ve termik santraller kurmak için çabalıyorsunuz. Hâlbuki sadece mevcut iletim ve dağıtımdaki kayıplar giderildiğinde yüzde 50 oranında tasarruf etme imkânı var. Fakat iktidar için nükleer santral riski şundan ibaret: Patlayıp milyonlarca insanın ölmesi söz konusu mu, değil mi? Risk olarak bunu görüyor, kesilen ağaçlar, tarım alanları onlar için çok sorun değil.
Ülkemizde yangınlar nedeniyle yok olan orman alanlarının 3-4 katı kadar bir orman, yol, elektrik, nakil hattı, HES, RES, maden, çöplük gibi projelerce yok edilmektedir. 2004-2017 yılları arasında yangın sonucu yok olan orman alanı ortalama 8.420 hektar iken, aynı yıllarda belirtilen projeler yüzünden yok olan orman alanı miktarı ortalama 28.557 hektardır. Yaptığınız orman katliamlarının bedelini milyarlarca fidan da dikseniz ödeyemezsiniz çünkü bir fidanın ağaç hâline gelmesi için otuz kırk yıl gereklidir fakat iklim krizinden kurtulmamız için sadece yirmi yılımızın kaldığı söyleniyor, belki daha az. Bunun için birkaç tane şirketi zengin etmek için Aydın'da HES yapmaktan vazgeçin çünkü ihtiyaç yok. Akkuyu'da ve Sinop'ta nükleerden vazgeçin çünkü ihtiyaç yok. Karadeniz'de HES'lerden vazgeçin çünkü ihtiyaç yok. Kuzey ormanlarını daha fazla yağmaya açmayın çünkü ihtiyaç yok. Eskişehir'de termik yapmayın çünkü ihtiyaç yok. Bilin ki siz vazgeçmeseniz de biz Edirne'den Artvin'e, İzmir'den Şırnak'a, her yerde ve her zaman karşınızda olacağız. Gezi'nin, sarı yeleklilerin ruhlarını kuşanıp mücadele edeceğiz, sizin kapitalist düzeninize karşı yeni bir yaşam mücadelesini yükselteceğiz.
Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çepni.