GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:31
Tarih:13.12.2018

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben bugün Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine konuşma yapacağım. Biliyoruz ki aslında adalet, bugün sadece burada konuştuğumuz bir mesele değil, insanlığın var oluşundan beri adalet üzerinde çokça düşünür, çokça filozof, çokça insan konuşmuş, düşüncelerini ifade etmiş. Ve bugün belki burada tüketmeyeceğiz, bunun tüketilmesi söz konusu değil ama bu mekanizma, Parlamento tam da bunları konuşacağımız bir yer. O açıdan iktidar her eleştiriye tepkisel yaklaşacağına bence muhalefetin ne kadar büyük bir güç olduğunu, ne kadar çözümleyici ve birleştirici bir güç olduğunu düşünüp eleştiriler çerçevesinde bazı sorunları çözme iradesi gösterirse daha çok mutlu olacağız. Çünkü biz söylemiyoruz, şu anda Türkiye'de adalete, yargıya inanç yüzde 20 seviyelerine inmiş durumda. Yine, uluslararası bir araştırma platformu Dünya Adalet Projesi 2017-2018 Raporu'nda, hukukun üstünlüğü alanında Türkiye'nin 113 ülke arasında 101'inci sırada olduğu ifade ediliyor. Biliyoruz ki bu adalet mekanizmasının toplum tarafından bu kadar itibarsız görülmesinin bir nedeni var. Bu da -bizim çokça ifade ettiğimiz gibi- şu anda yargının adaleti sağlama mekanizmasından çok, iktidarın kendi siyasetini topluma empoze etme aracı olarak kullanılıyor maalesef. Bu sadece politik kişiliklere uygulanmıyor -örnekleri birazdan vereceğim- iktidarın politik, ideolojik düşüncesi çerçevesinde uygulamak istediği ya da oturtmak istediği yeni rejimin, yeni sistemin karşısındaki herkese aslında adalet bir sopa olarak maalesef kullanılıyor. Bunun örneklerini kadın davalarından görüyoruz, bunun örneklerini çocuk istismarı davalarından görüyoruz, bunun örneklerini yargılanan milletvekilleri ve siyasetçilerin davasında görüyoruz.

Bugün ikinci gün, Sayın Demirtaş'ın Sincan'da duruşması gerçekleşti. Arkadaşlar, keşke iktidar sıralarından milletvekilleri de duruşma salonunda olsaydı ve o duruşma salonunun hâlini görseydi.

Değerli arkadaşlar, tarihte niye adalet tanrıçası bir kadındır, hiç düşündünüz mü? Ama şu anda bütün mahkemeler erkek, erkek bakış açısıyla dizayn edilmiş, erkek bakış açısıyla yargılamalar yapılıyor ve o güçle erkek bakış açısı çerçevesinde de sürekli muhalefet, sürekli muhalifler cezalandırılma yoluna gidiliyor. Dediğim gibi, tanrıçanın kadın olmasının bir nedeni vardı; kadınlar vicdanlı, adaletli bakış açısına sahip olduğu için o adalet tanrıçası kadındı. Ve yine, gözleri kapalıydı arkadaşlar, şu anda adaletin gözleri kapalı değil; karşısındaki kişiye göre, politik bakış açısında göre, iktidarın yanında mı, yoksa karşısında mı yer aldığına göre o gözdeki bant saydamlaşıyor ya da kör oluyor bakan kişi. Maalesef böyle bir ortam içerisindeyiz ve yargılamalar böyle bitiyor.

Dediğim gibi, bu sadece politik davalar açısından geçerli değil. Bakın, özellikle kadın davalarında... Bugün de basında okuduk, her gün basına düşen kadın davaları var. Kadın tecavüze uğramış ama "Gece 23.00'te sokağa çıktın." denilerek sanığa indirim yapılmış ve Yargıtay da bunu onamış. Peki, bu kadın nasıl güvenip o mahkeme salonuna gidecek ya da nasıl gidip şikâyetçi olacak ya da biz kadın-erkek eşitliğini ya da kadın özgürlüğünü bu ülkede nasıl sağlayacağız? Bu adaletle, bu bakış açısıyla mı sağlayacağız? Bunun üzerine düşünüp yoğunlaşmamız gerekiyor.

Yine, bir örnek daha vereyim çocuk davaları açısından: 3,5 yaşında bir çocuk, yaşadıklarını mahkeme salonunda defalarca anlatmaya mecbur edilmiş. Ve babası tarafından istismar edilen bu çocuk, babasının olduğu ortamda ifade vermeye zorlanmış, 3,5 yaşında bir çocuk. İşte, bizim, maalesef, oluşan adalet mekanizmasının durumu bu. Tam da bunun karşısında tavır alması gereken İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun Başkanı, boşanmalar açısından "boşanma terörü" ifadelerini kullanıyor.

Değerli arkadaşlar, bu "terör" kavramının ne kadar geniş, ne kadar fütursuz kullanıldığının farkında mıyız? Herkesin nasıl bu ülkede terörize edildiğinin farkında mıyız? Faiz teröründen ekonomi terörüne, barış teröründen en son geldiğimiz nokta boşanma terörü müdür? Eşitlik ve insan haklarından sorumlu bir kurumun başkanı bu lafı ediyorsa mahkemelerin nasıl bir tavır alacağını, toplum içerisinde nasıl bir manzarayla karşı karşıya kalacağımızı hepimiz biliyoruz.

Dediğim gibi, tabii ki bu adaletin bağımsız ve tarafsız olmama hâlinden en çok siyasetçiler etkileniyor. Biliyorsunuz, yakın zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir karar verdi. Burada, bu kürsüde arkadaşlarımız çokça dillendirdi ama bir kez daha ifade etmek gerekiyor: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları Türkiye açısından bağlayıcıdır ve Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre, bakın, çokça eleştirdiğimiz "80 darbesi Anayasası" dediğimiz Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre uluslararası sözleşmeler iç hukukun üstündedir. "İç hukuk ve uluslararası sözleşmeler çatıştığında uluslararası sözleşmeler geçerlidir." diye burada, bu Parlamentoda o Anayasa'da bir değişiklik yapıldı ve yerel mahkeme "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını tanımıyorum." dedi, bu ülkenin Cumhurbaşkanı "Tanımıyorum." dedi, bu ülkenin Adalet Bakanlığı "Tanımıyorum."a getirdi. Böyle bir bağımsız, tarafsız yargı olabilir mi? Böyle bir adalet anlayışı olabilir mi bir ülkede? Ve hemen akabinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamamakla yetinilmedi, Sayın Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder'in verilen cezaları jet hızıyla, talimatla kesinleştirildi.

Değerli arkadaşlar, dediğim gibi, eğer şu anda toplum içerisinde yargıya güven yoksa bunu toplumda sorgulamayalım, kendimizde sorgulayalım, demek ki gerçekten yolunda gitmeyen bir şeyler var. Bakın, ben kanunilikten de söz etmiyorum, ben adaletten söz ediyorum. Burada kanunlar çıkarabilirsiniz. Yarın öbür gün "Zeytin yemek yasak." dersiniz, yasaklanır ama bu adil olmaz ama bu hukuki olmaz, kanuni olabilir. Bu gücünüz var ama adil olmak, hukukun ilkelerini savunmak başka bir şeydir. Şu anda Türkiye'de maalesef ki isminde adalet olan saraylar sarayın adaletini sağlamaya çalışıyor. Adalet sarayları değil, saray adaleti Türkiye'de söz konusu ve bunun karşısında bizler, biliyoruz ki burada da dışarıda da direnmeye devam edeceğiz.

Tabii ki bu adalet mevzusu sadece ceza verilinceye kadar değil, cezaevlerinde de devam ediyor. Değerli arkadaşlar, şu anda cezaevlerinde yüzlerce hasta var, yüzlerce hasta var ve biz her defasında ifade etmemize rağmen bunlar yokmuş gibi davranılıyor. Yok deyince yok olmuyor, cenazeler çıkıyor cezaevinden. Onlarca örneğini bu kürsülerden verdik. Çok güzel cezaevleri inşa ettiğinizi söylüyorsunuz. Bir defa, bir ülkede cezaevi açmanın müjde gibi verilmesi zaten adalete nasıl yaklaşıldığını gösterir. Ama bunun yanında, o cezaevlerinde neler yapıldığını Trabzon Cezaevinde gördük.

SALİH CORA (Trabzon) - Yalan o, yalan; ben Trabzon Milletvekiliyim, yalandı o.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Trabzon Cezaevinde, Tekirdağ'dan Trabzon'a sevkler yapıldı, orada insanlara ayakta sayım, çıplak arama dayatıldı, darp edildiler.

SALİH CORA (Trabzon) - O, PKK'nın provokasyonuydu, teröristlerin provokasyonuydu.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bunun yanında, Van Barosu bağımsız heyet gönderdi, bu bağımsız heyet tespit yaptı arkadaşlar, tespit yaptı ama bunun karşısında, Bakanlığa iletmemize rağmen, herhangi bir adım atılmadı.

SALİH CORA (Trabzon) - Ben Trabzon milletvekiliyim, konuyu inceledim, senin bildiğin gibi değildi, o tam bir provokatif yaklaşımdı.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, "yalan" diyerek işin içinden çıkamazsınız. Hakikat, gerçek, güneş balçıkla sıvanmaz. Biraz hakikati görelim, hakikat çerçevesinde hareket edelim.

Değerli arkadaşlar, son olarak söyleyeceğim ve bağlayacağım. Yine hukuku uygulamaktan söz edeceğim. Leyla Güven Hakkâri Milletvekilimiz ve DTK Eş Başkanımız günlerdir açlık grevinde. Bu Parlamentonun bir üyesi hukukun uygulanması için, Türkiye'nin iki buçuk yıl önceki adil, demokratik ilkelere geri dönmesi için, en azından bir nebze ilerletilebilmesi için, tekrar çözümün ve barışın yükselebilmesi için, Sayın Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecridin kaldırılabilmesi için orada, Diyarbakır'da açlık grevi eylemi yapıyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Hâlâ "sayın, sayın, sayın..."

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Terörist Öcalan, terörist. Öcalan bir teröristtir, bebek katilidir, şerefsizdir.

SALİH CORA (Trabzon) - Ayıp ya! "Bebek katili" demen gerekirken "sayın" diyorsun ya. Hiç mi utanmıyorsun!

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yaptığı açlık grevi hukuka davettir, bakın, hukuka davet. Burada, Türkiye hukuk sisteminde bir insanın günlerce, yıllarca avukatlarıyla, ailesiyle görüşme yapmasının engellenmesi söz konusu olamaz. İç hukuktan söz ediyorum, İnfaz Kanunu'ndan söz ediyorum, buna bağlı Ceza Kanunu'ndan ve Anayasa'dan söz ediyorum. Buna göre, bir insanın yıllarca avukatlarıyla görüşmesini, ailesiyle görüşmesini, dışarıyla iletişim kurmasını yasaklayamazsınız, böyle bir şey olamaz. Ve şu anda Leyla Güven oradan sizi hukuka geri dönmeye, hukuk ilkelerini uygulamaya, kanunlarınızı uygulamaya davet ediyor...

SALİH CORA (Trabzon) - Sen kanunları tanımıyorsun.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - ...ama bir şeye daha davet ediyor, Türkiye'de tekrar demokrasinin, tekrar barışın, tekrar eşitliğin ve özgürlüğün konuşulabileceği bir ortama davet ediyor değerli arkadaşlar. Şimdi bir gerçeklikten söz ediyoruz. İki buçuk yıl, bakın...

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - Kanun tanımayan kanuna davet edemez.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Tecrit başladığı günden bugüne bu ülkede savaşın derinleştiğine, çatışmaların derinleştiğine hepimiz şahitlik ediyoruz, hepimiz görüyoruz. Türkiye'nin içerisinde bulunduğu ekonomik kriz de Türkiye'nin uluslararası dış politikalarının geldiği nokta da Türkiye'de hak ihlallerinin bu kadar derinleşmesi de aslında bu tecritle bağlantılı. Hepimiz tecrit altındayız, hepimiz burada bu tecridin altındayız ve bunun tek bir yolu var değerli arkadaşlar. Tecrübe edilmiş bir yoldan söz ediyorum ve yadsınamayacak, görmezden gelinemeyecek bir yoldan söz ediyorum. O açıdan Leyla Güven'in talebine bu Meclisin kulak tıkamaması gerektiği, değerinin ve öneminin anlaşılması gerektiği, bu çerçevede hareket edilmesi ve dediğim gibi hukuk çerçevesinde hareket edilmesi konusunda çağrımızı biz de buradan yeniliyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)