GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:31
Tarih:13.12.2018

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Bugün söz alan bütün milletvekili arkadaşlarım, sabahki tren kazasıyla ilgili düşüncelerini ifade ettiler. Bu aslında kaza olmanın ötesinde bir cinayet. Hepinizin bildiği gibi, insan haklarının temelini yaşama hakkı oluşturur. Bu sabahki ve bundan önceki kazaların tamamı, insan haklarının temelini oluşturan yaşam hakkı ihlalidir, onun için bir cinayettir. Şimdi, yetkililer ve hükûmet edenler bu kazaya bir kılıf uydurmaya çalışıyorlar. Kimileri "sinyalizasyon hatası" diyor, kimileri "konvansiyonel banttaki bir hata" diyor, kimileri "3 personelin hatası" diyor. Hayatını kaybedenlerin arasında bir makinist kardeşimiz var; korkarım ki bir süre sonra bu kazayı o makinistin üzerine yıkıp kurtulacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkede demokrasi yok ise bir ülkede hukukun üstünlüğü yoksa orada ne insan haklarından ne de özgürlüklerden asla bahsedilemez. Bakın, aralık ayı çok önemli bir ay, insan hakları açısından çok önemli bir ay çünkü 10 Aralık 1948'de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kabul edildi ve Türkiye sadece beş ay sonra, çok uzun bir süre değil, sadece beş ay sonra o bildirgeye imza attı, kabul etti. O bildirgeye imza atan, o beyannameyi kabul eden ülkelerin bir çoğunda demokrasi bütün kurallarıyla, kurumlarıyla yerleşti. O ülkelerde özgürlükler asla sınırlanmadı; o ülkelerde hukukun üstünlüğü, adil yargılama tümüyle uygulandı.

Peki, beş ay gibi kısa bir süre içerisinde Türkiye'nin imzaladığı bu beyanname Türkiye'ye ne getirdi? Maalesef, diğer ülkeler gibi net bir şey söylemek asla mümkün değil çünkü Türkiye'de karanlık dönemler yaşandı, uzun dönemler Türkiye darbelerle meşgul oldu; faili meçhul cinayetler, saldırılar, katliamlar birbirini izledi. Ve nihayet, 12 Eylül sonrasında Türkiye'de bir insan hakları bakanlığı kuruldu, çok mutlu olduk; En azından yurttaşlarımız sorunlarını dile getirebilecekler, çözüm arayabilecekleri bir makam bulmuşlardı. Neylersiniz ki Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonra bu bakanlığı kapattı. Çünkü AKP'nin insan hakları diye bir sorunu yoktu, çünkü AKP'nin özgürlük diye bir sorunu yoktu, çünkü AKP'nin adil yargılama ve hukukun üstünlüğü gibi bir sorunu yoktu. (CHP sıralarından alkışlar) Kapatıldı da ne oldu? Türkiye az önce bahsettiğim o karanlık dönemlerden çok daha karanlık günlere gebe kaldı.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bir ana evladını kaybetmiş, cenazesini arıyor ve diyor ki: "Çocuğumun kemiğini bulursam kucağımda taşıyacağım." Bu anaya terörist muamelesi yapıldı. Yıllardır sadece yakınlarının ve çocuklarının akıbetini öğrenmek adına Cumartesi Anneleri simgeleşti, Galatasaray Lisesinin önünde her hafta sonu sadece birkaç saat oturup çocuklarının fotoğraflarıyla bir mesaj vermeye çalışıyorlardı. Peki, ne oldu? Devletin copu sırtına indi, devletin gazına maruz kaldılar, terörist muamelesi gördüler. İşte, Adalet ve Kalkınma Partisinin insan haklarına bakış açısı bu.

Bu ülkede on altı yılda 50 binden fazla yaşama hakkı ihlal edildi. Bu ülkede 3.432 tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde hayatını kaybetti. Kürsüye çıkan bazı arkadaşlarımız cezaevi gerçeklerini dile getiriyorlar ama Sayın Bakan ve ilgililer hemen itiraz ediyorlar: "Hiçbir sorun yok." Sorun, cezaevlerinde dağ gibi. Siz burada laf yetiştireceğinize cezaevinin sorunlarıyla ilgilenseniz bütün bunlar yaşanmayacak ve siz vicdanen rahatlayacaksınız. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Ama neylersiniz ki bir ülkede 14 bin kadın tecavüze uğruyorsa ya da katlediliyorsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Bingöl.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - ...ve buna duyarsız kalınıyorsa işte, Adalet ve Kalkınma Partisinin adaleti bununla ölçülür.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bu ülkede sadece on altı yılda 20 bin iş cinayeti işlendi. Bu insanlar sadece ve sadece ekmeklerinin hatırı için o zor koşullarda çalışıyorlardı. Daha da vahimi, Silahlı Kuvvetlerden çok daha büyük bir ordu yaratıldı ülkede; 6 milyon 300 bin kişilik bir işsiz ordusu var.

Bu sorunlar nasıl çözülecek? Demokrasi ve insanlık, özgürlük ve adalet duygusu yerleşmediği sürece, asla ve asla Türkiye'de ne insan hakları yerine oturtulur ne de Parlamentonun ayıbı olan şu fotoğraflar buralardan taşınır. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Bizim bir kardeşimiz var, Eren kardeşimiz var. Bir tek suçu var Eren kardeşimizin. Muhalefet milletvekili olmanın gereğini yerine getirdi. Çıkıp burada uyardı, önerdi ve sadece muhalefet etti. Şimdi tutsak, şimdi tutsak. (CHP sıralarından alkışlar) Bu Parlamentonun ayıbıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bingöl, bağlayın lütfen.

Buyurun.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Teşekkürler.

Sırrı Süreyya Önder bu kürsüye çıktığında herkes sempatiyle onu dinliyordu. Peki, ne oldu? Çözüm sürecinde Sırrı'yla medet umuluyordu, Dolmabahçe görüşmelerinde o vardı, Kandil'e o gönderiliyordu. Kim tarafından? Hükûmet edenler tarafından. Peki, nerede? Cezaevinde. Bu Parlamentonun bir ayıbı da budur değerli arkadaşlar.

Burada "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." yazıyor. Milletin iradesine bu Parlamento saygı göstermiyorsa kim gösterecek, kim? (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) "Seçimle iş başına gelenler, seçimle gider." şiarını ortadan kaldırdı bu Parlamento. Seçimle gelenleri tutsak edip, derdest edip cezaevine tıktılar. Milletvekillerinin en çok tutuklu olduğu dönem bu dönem. Bu, hepimizin ayıbı değerli arkadaşlarım. Bu ayıbı silmenin bir tek yolu var, bir tek yolu var: Türkiye'de demokrasiyi bütün kurallarıyla ve kurumlarıyla hâkim kılmak. Bunu yapabilirsek, bunu becerebilirsek, inanın, insan hakları da yerli yerine oturur.

Bir İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanımız var, öyle bir tanımlama yaptı ki akıllara zarar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Yüz yıldır insan hakları aktivistlerinin, yüz yıldır insan hakları uzmanlarının dahi aklına gelmeyen bir tanımla; Sayın Kurum Başkanı ne diyor biliyor musunuz: "İnsan haklarının temelinde aile içi sorunlar var." İnanılır gibi değil. Siz aile içi sorunlarını, insanların yoksulluğunu, işsizliğini, eğitim sorununu çözerseniz alt edersiniz. İnsan hakları sorunu bir zihniyet sorunudur, bir anlayış sorunudur.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bingöl.