| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 13.03.2012 |
ORHAN ATALAY (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Marşı'mızın 91'inci kabul yıl dönümünü tebrik ediyor, İstiklal Marşı'mızın özüne ve ruhuna, özellikle de rahmetli Mehmet Akif Ersoy'un ideallerine uygun olarak -kendisinin de bir milletvekili olması hasebiyle- bir yasama yılı geçireceğimizi umarak yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, hayatını kaybeden işçilerimize de Allah'tan rahmet diliyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle kendi nefsime söylüyorum bu sözü: Seçilmiş olmanın bize her şeyden önce söz ve davranışlarımızın da seçkin olma zorunluluğunu yüklediğini hatırlatmak istiyorum.
Bu vesileyle Abraham Lincoln'un, çocuğunun öğretmenine yazmış olduğu mektuptan bir iki satırı da hatırlatmak istiyorum. Diyor ki Abraham? "Oğluma şunları şunları öğret" derken öğretmesini istediği birtakım ilkeler arasında şunları da sayıyor: "Her düşmana karşı bir dost olduğunu da öğret fakat eğer öğretebilirsen kazanılan 1 doların bulunan 5 dolardan daha değerli olduğunu da. Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu da öğret. Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylese bile. Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı da sert olmasını da öğret. Ona kuvvetini ve beynini yüksek fiyata satmasını ama hiçbir zaman kalbine ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını da öğret." diyor.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ olarak biz 3'üncü dönemimizde bulunurken, eğitim öğretime ne kadar büyük bir değer verdiğimizi, ona yatırmış olduğumuz yatırımlarda, biraz sonra sizlere arz edeceğim rakamlarda görmek mümkündür. Bu rakamları arz etmeden önce, eğitim ve öğretimin niteliğinden neler anladığımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bize göre, eğitimin temelindeki yegâne varlık insandır. İnsan ruhsal, zihinsel ve bedensel olmak üzere üç boyutlu bir varlıktır. Öyleyse, bir eğitim ve öğretimin bu üç boyutu birden beslemesi, bunların yeteneklerini ve kabiliyetlerini birlikte geliştirmesini kendisine hedef olarak seçmesi olmazsa olmazdır. Şüphesiz ki eğitim öğretim, çocuğun ruhsal boyutuyla ilgili, çocuğa temiz bir kalp, arı, duru bir vicdan, adalet ve merhamet duygusu, hak ve hakikat uğruna yürekli ve cesaretli bir tavır ve duruşu öğretmelidir. Zihinsel olarak eğitim ve öğretime yüklenmesi gereken işlev, doğru düşünme, eleştirel akıl yürütme, taklitten sakınma, tahlil ve terkip kabiliyeti kazandırma, açık bir bilinç, doğrunun orada da olabileceğine dair eleştirel bir akıl kazandırması gerekir. Dolayısıyla insan eğer eğitim ve öğretim sürecinden mezun olmuş ise doğrunun buradaki doğru olmayabileceğini, doğrunun orada da olabileceğini, bu ihtimali sürekli göz önünde bulundurmalıdır. Bedensel olarak da eğitim, çocuğun bedenî kabiliyetlerini de geliştirebilecek, ona birtakım bedensel yetenekler kazandırabilecek bir kıvamda olmalıdır. Yunanlıların dediği gibi "Sağlam kafa sağlam bedende bulunur."
Çok değerli arkadaşlar, çağımızdaki eğitim öğretim paradigmalarına baktığımız zaman mevcut eğitimin iki temel boyut taşıdığını görürüz. Bir, modern dönemdeki mesleki farklılaşma; ondan dolayı mesleki okullar çağımızda son derece büyük bir değer yüklenmiş, onlara toplumun ihtiyacından dolayı büyük kıymetler yüklenmiştir. İkinci boyut ise birey-devlet ilişkisini tanzim eden boyutudur. Esas olan da, tartışmamız gereken de belki bu boyuttur. Bu da kendi arasında iki şıkka ayrılır. Birisi, insanı ve toplumu beşerî bir kaynak olarak algılayan bir paradigma. Bu özellikle totaliter rejimlerin insanı, bireyi, toplumu değiştirme, dönüştürme, devletin temel esaslarıyla bütünleştirme, onu homojen bir hâle getirme ve benzeri işlevler yükleyen bir anlayıştır. Bu özellikle çağdaş dünya açısından bakıldığında, bugün itibarıyla geride kalmış, bir gericiliğe tekabül eden arkaik bir düşünce olarak tarihe kaldı. Bugün, asıl insanoğlunun ihtiyaç duyduğu eğitim sistemi özgürleştirici bir sistem olmalıdır. Eğer eğitim sistemi insanı özgürleştirmiyorsa, insanı birtakım teamüllerden, inançlardan, kliklerden oluşan toplumsal yapının dışına taşımıyorsa, insanı Şeriati'nin ifade ettiği gibi bir mağaradan, bir zindandan kurtaramıyorsa, gerçekten aklını, fikrini, düşüncesini, kalbini birtakım bağlardan azade hâle getirmiyorsa bu eğitim, esas itibarıyla köleleştirici bir eğitim, uydulaştırıcı bir eğitim, sürüye bir fert kazandıran bir eğitim sistemidir. Bunun, bugün, insanlık tarafından makbul bir şey olmadığını sizler de takdir edersiniz. Dolayısıyla özgürleştirici eğitim sistemini eğer esas alacak olursak bilgi çoğulcu bir nitelik taşıyordur çünkü bilginin tekil olduğunu, monist bir bilgi sistemi olduğunu iddia edenler, daha ziyade biraz önce bahsettiğim totaliter rejimlerin algısıdır. Demokratik bilgi sistemine göre bilgi birden fazla olabilir, bilgi çoğulcu olabilir. Böyle olunca da mütevazılık özellikle çağımız bilim paradigmasının bir karakteri hâline gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, biz AK PARTİ'liler olarak 2002'de iktidara geldiğimiz zaman birkaç rakam arz ederek eğitime nasıl baktığımızı, eğitimin niteliğini artıran niceliksel altyapıyı nasıl kuvvetlendirdiğimizi, tahkim ettiğimizi sizlere arz etmek istiyorum:
Bakın, 2002 yılında 7,4 milyar lira ayrılırken eğitime, yüzde 7,60, 2012 yılında 39 milyar TL ayrılmıştır, yüzde 11,16.
Okullaşma oranına baktığımız zaman, değerli arkadaşlar, 2002-2003 eğitim öğretim yılında toplamda yüzde 91 iken ilköğretimde, 2010 ve 2011 eğitim öğretim yılında bu oran yüzde 98'e çıkmıştır.
Ortaöğretimde biz iktidara geldiğimizde yüzde 50 iken okullaşma oranımız, geçtiğimiz eğitim öğretim yılında bu oranı yüzde 69'a çıkarttık.
Derslik başına düşen öğrenci sayısı itibarıyla baktığımızda ise 2002-2003 yılında ilköğretimde 36 ama 2010 ve 2011 eğitim öğretim yılında bu sayıyı 31'e çekebilmeyi başarmışızdır.
Öğretmen ve öğretim elemanı sayısı açısından baktığımızda da 2002 ve 2003 eğitim öğretim yılında Türkiye'de 575 bin öğretmen var iken 2010-2011'de bu sayı 744 bine çıkmış ve artış oranı yüzde 34.
Keza, biz iktidara geldiğimizde üniversitelerimizde 76.495 öğretim elemanı mevcut iken bugün bu sayı 111.495'e çıkmış, artış oranımız yüzde 46.
Toplam üniversite sayısı açısından baktığımızda, değerli arkadaşlar, 2002'de bu sayı, devlet üniversiteleri itibarıyla 53 ama bugün 103'e çıkmıştır.
Engellilerin rehabilitasyonu açısından baktığımızda, 2002 yılında 0,2 milyon TL tahsisat ayrılmışken 2011 yılında bu rakam 3,2 milyara çıkmıştır.
Son olarak şunu da aktarmak istiyorum: 2002 yılında 4.100 bilgisayar dağıtılmış iken -bunun oranı yüzde 0,4'tür- 2011 yılında 844 bin bilgisayar dağıtmışız okullarımıza, artış oranı yüzde 205, İnternet erişimi yüzde 97'ye çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu rakamları alt alta sıralayın, isterseniz yan yana sıralayın, aradaki fark, bu altyapıya yatırmış olduğumuz yatırım, ortaya koymuş olduğumuz fark, AK PARTİ'nin eğitim ve öğretime?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, sözünüzü bağlayınız.
ORHAN ATALAY (Devamla) - ?vermiş olduğu değeri göstermektedir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Atalay.