GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:33
Tarih:15.12.2018

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin Yükseköğretim Kalite Kurulu ve üniversiteler bütçesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime Einstein'ın "Bir ülke iyi eğitilmiş gençleri kadar güçlüdür." sözüyle başlamak istiyorum. Gençlerin iyi eğitilmesi güçlü üniversitelerle, güçlü eğitim sistemiyle olur. Benzer şekilde şunu da söyleyebiliriz: Ülkelerin gücü, bilim ve teknoloji seviyesine bağlıdır. Bilim ve teknoloji yaratan kurumlar da üniversiteler ve araştırma kurumlarıdır. Bilim ve teknolojileri üretmeleri yanında, üniversiteler, özgür düşünce ile gerçeğin arandığı, sorgulamanın, tartışmanın, eleştirel düşünmenin öğretildiği, bilimsel düşüncelerin ortaya konulduğu çok önemli kurumlardır. Üniversitelerimiz saydığım fonksiyonlarını yerine getirebiliyorlar mı, tartışılması gereken konu budur.

Uluslararası bir kuruluşun 2018 yılında dünya üniversiteleri arasında yaptığı sıralamada, daha önceki bazı konuşmacıların da belirttiği gibi, ilk 1.000'in 2'nci 500'ünde 13 üniversitemiz bulunmaktadır.

Bu noktada, üniversitelerimizin bütçesinden kısaca bahsetmek istiyorum. 2019 yılı bütçesinde millî eğitime ayrılan bütçe 113 milyar civarında. Bu bütçeden üniversitelere ayrılan miktar ise 33 milyar yani bugünkü kurla 6 milyar 140 milyon dolar. Bu miktar 127 devlet üniversitesi arasında pay ediliyor. En yüksek ödenek, 1 milyar 50 milyon 767 bin TL ile yani 194 milyon dolarla Ankara Üniversitesi. Biraz önce Ankara Milletvekilimiz Ayhan Altıntaş'ın bahsettiği gibi Ankara Üniversitesinin bu bütçesi Harvard Üniversitesinin bütçesinin yanında hiçbir şey demektir.

YÖK'ün istatistiklerine göre Türkiye'de yükseköğretim kurumlarının tümünde 7 milyon 580 bin 371 öğrenci eğitim almaktadır. Yine, üniversitelerde 24.640 profesör, 14.456 doçent, 37.520 doktor öğretim üyesi, 35.484 öğretim görevlisi, 45.998 araştırma görevlisi bulunmaktadır. Bütçeye, öğrenci sayısına ve akademisyen sayılarına bakınca üniversitelerimizin niçin ilk 100'de ya da ilk 200'de olmadıkları açık olarak görülecektir.

Üniversitelerimizin önemli sorunları var. Kısıtlı bütçe imkânlarına ilaveten öğretim elemanlarının özlük hakları sorunu var. Şu anda doktor öğretim üyesinin maaşı bin dolar civarındadır, profesör maaşı ise 1.700 dolar civarında.

Öğretim elemanlarının ders yükleri alabildiğine fazladır, özellikle taşra üniversitelerinde inanılmaz derecededir, Sayın YÖK Başkanı da biliyordur mutlaka. Öğretim elemanları haftalık on-on iki saat ders yüklerine ilave olarak yirmi saat ek derse girmektedir. Yani öğretim elemanları günde yaklaşık beş ya da altı saat derse giriyorlar, bir de ikinci öğretim varsa günlük ders sayısı artmaktadır. Şimdi soralım: Bu şartlarda araştırma geliştirme çalışmaları nasıl yapılabilir? Üniversitelerimizin bir kısmı mevcut hâlleriyle maalesef, meslek kültürü edinilen yerler olmaktan çıkmış, sıradanlaşmış, âdeta birer meslek edinme kursuna ya da yüksek liseler görünümüne bürünmüşlerdir.

Kendim bir makine mühendisi ve öğretim üyesi olarak başka bir tespit yapmak istiyorum. Üniversitelerin makine mühendisliği bölümlerine baktığımızda, en iyi üniversitelerin taban puanı 520 civarında, başarı sıralamalarında da ortalama 7 binler civarındadır, bazı üniversitelerde ise -düşüklerde- taban puanı 240 ve sıralamadaki başarı sayısı 238 binler civarında. Yani 238 bininci öğrenci makine mühendisi olabiliyor, 520 taban puanı alan da 240 puan alan da makine mühendisi olabiliyor. Gelişmiş üniversiteler ile yeni kurulmuş, gelişmesini tamamlayamamış ya da vakıf üniversitelerinin bazıları arasındaki farklar bu kadar açılmıştır. Fiziksel imkânlar ve öğretim elemanları sayıları kıyaslandığında ise yine arada büyük uçurumların olduğu görülecektir.

Ayrıca 2018-2019 eğitim öğretim yılında makine mühendisliği bölümleri için toplam kontenjan 11.680'dir. Bu kontenjana sadece 9.818 kişi yerleşmiş, 1.862 kontenjan boş kalmıştır.

Yükseköğretim sistemi için vizyoner bir makro planlama yapıldığını düşünmüyorum. İhtiyaç olmadığı hâlde, mezunlarına ihtiyaç duyulmadığı hâlde bir furya şeklinde aynı bölümler farklı üniversitelerde açılmış, arz-talep dengeleri yönetilememiş ancak sonuçta kaybeden ülkemiz, gençlerimiz olmuştur. Bu yüzden de 850 bin işsiz üniversite mezunu gencimiz bulunmaktadır.

Ayrıca, birçok sorunumuz daha var. Gençlerimiz üniversiteye daha önce ortaöğretimde girmiş oldukları sınavların ağırlığı, aldıkları eğitimden kaynaklı yorulmuş olarak gelmektedir. Heyecansız, kolaycılığa alışmış bir gençlikle karşı karşıyayız. Gençlerimiz gerek üniversite öncesinde ve gerekse üniversite sıralarında beceri ve yeteneklerine göre yönlendirilmemektedir. Bu da onların başarısını önemli ölçüde etkilemektedir.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerin misyonu kendine güvenen, araştırmacı, kendini iyi ifade eden, bir yabancı dili bilen, ilk defada doğruyu yapan liyakatli mezunlar vermek olmalıdır. İlk defada doğruyu yapan dedim bu çok önemli bir kavram, her alanda sıkıntılarımızın başlıca sebebi ilk defada doğru yapamamaktır.

Yine bir tespitimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Erasmus programı çerçevesinde derslerime giren yabancı öğrencilerin sınavlarda tükenmez kalem kullandıklarını gördüm yani soruları tükenmez kalemle cevaplandırıyorlardı. Bizim öğrencilerimiz ise bir elde silgi, bir elde kurşun kalem, yazıp siliyorlar yani ilk defada doğruyu yapamıyorlar. Bir diğer sorun verdiğimiz soruları okumuyorlar ya da okuduklarını anlayamıyorlar zaten PISA sonuçları da bunu gösteriyor. Bütün bu olumsuz davranışlar eğitim sisteminin sonucudur, mutlaka gözden geçirilmelidir.

Başka bir tespit, biraz önceki arkadaşım bahsetti, Yükseköğretim Kurulunun doçentlik sözlü sınavını zorunlu olmaktan çıkarmasıdır. Bu, sadece doçentlik sınavlarının ya da doçentlik unvanlarının verilme şeklini değiştirmekle kalmamış, bir doçentin başka bir üniversiteye gitmesi hâlinde ya da bir doçentin başka bir üniversitede profesörlüğe yükseltilmesi hâlinde kargaşa yaratacaktır, bu da düşünülmemiştir. "Yardımcı doçentlik" unvanı kaldırılmış, yerine Türkçe karşılığı olmayan "Doktor öğretim üyesi" gibi bir unvan getirilmiştir, hiçbir faydası olduğunu düşünmüyorum.

"Kamuda en rahat girilebilen yerler üniversitelerdir." kanaati yaygınlaşmıştır. Yüksek lisansını bitiren herkes kendisini üniversitelerde akademisyen olabilecek potansiyelde görmektedir. Yetenekli ve çalışkan öğrencilerimiz ise gelecek görmedikleri için üniversitede kalarak bilim insanı veya araştırmacı olmayı tercih etmemektedir, önemli bir kısmı yurt dışına gitme eğilimindeler, fırsat bulanlar da gitmekteler.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerde atamalarda liyakat esas alınmalıdır. Eğitim öğretim programları hem lisans hem de ön lisans programlarında güncellenmelidir. Üniversitelerde yapılan tezler de gözden geçirilmelidir. Türkiye eğer 4'üncü endüstri sürecine girecekse dijital dönüşümle ilgili gerekli altyapıyı hızla hazırlamak durumundadır. Özellikle meslek yüksekokullarında ve imalat mühendisliği bölümlerinde dersler buna göre ayarlanmalıdır. Öğretim elemanı eksik olan programlara öğrenci alınmamalıdır. Özellikle bölüm ve program kontenjanlarının ihtiyaçlar ve sahadan toplanacak talepler göz önünde bulundurularak belirlenmesi ve profesyonel meslek yasalarının ivedilikle çıkarılabilmesi büyük bir önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, zaman zaman insanların hatasından, ihmallerinden kaynaklanan kazalarda can kayıpları yaşamaktayız, biz de taziye mesajları göndererek onların acılarını paylaşıyoruz. Ama görevlerini sorumluluk duygusu içinde zamanında eksiksiz yapan nitelikli gençler yetiştirirsek vicdanımızı son derece rahatsız eden elim kazalar da meydana gelmemiş olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Filiz, bir dakika ekleyelim.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, biraz da Yükseköğretim Kalite Kuruluyla ilgili konuşmak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Mecliste yaptığı konuşmada "Bugün itibarıyla üniversite sayımız 207'ye ulaşmıştır. Bundan sonraki çalışmalarımız artık niteliğin daha da üst seviyelere çıkartılmasına odaklanacaktır." diyerek aslında nitelik konusunu dolaylı olarak ima etmiştir. Bu amaca yönelik olarak üniversitelerin eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetleri ile idari hizmetlerin iç ve dış kalite güvencesi, akreditasyon süreçleri, iç ve dış değerlendirmesini yapmak üzere Yükseköğretim Kalite Kurulunun kurulması isabetli olmuştur. Kalite Kurulunun YÖK'ten bağımsız bir kuruluş olması da ayrıca isabetlidir. Üniversitelerin değerlendirilmesi açısından çok yararlı olduğunu düşündüğüm bu kurulun çalışmaları sonucu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Filiz, ben bir dakika vereyim, toparlayalım.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) - Tamam, toparlıyorum.

...öyle ümit ediyorum ki uluslararası kriterleri yerine getiremeyen üniversitelerdeki kalitenin düşmesine kesinlikle müsaade etmeyeceklerdir. Üniversiteler açılmadan ya da eğitim öğretime başlamadan önce Kalite Kurulunun da görüşüne başvurulmalıdır.

Son bir konuda Sayın Millî Eğitim Bakanımıza sesleniyorum: Biraz önce aslında arkadaşlarımız yine bahsettiler, Türkiye'de asgari ücretin de altında çalışan kontenjan mağduru ücretli öğretmenler -bunların maaşları 1.000 ya da 1.400 TL arasında derslere göre değişiyormuş- kadroya alınmaları için sizden müjdeli bir haber beklemektedirler.

2019 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Filiz.